SÜLEYMAN NAZLICAN

SÜLEYMAN NAZLICAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Yabancılaşma

25 Kasım 2018 Pazar 01:02A+A-

Kâinattaki bütün varlıklar Allah’ın kendileri için var ettiği fıtrat üzerindedirler ve kendi tabiatlarının gereğini yaparak fıtrat çizgisinin dâhilinde hareket ederler. Ancak insan denilen varlık kendi iradesiyle istisna bir yerde durarak bu çizgiden sapma potansiyeline sahiptir. Nitekim insan sapınca sorun çıkarır ve hep sorun çıkarmıştır. Bunun içindir ki insan, dün olduğu gibi bugün de bir problem olarak hem kendisinin hem de yaşadığı tabiatın, içtimaın ve siyasalın sorunu haline gelmiştir. Denilebilir ki insanlık tarihi bir anlamda insani sorunların tarihidir ve bu sorunlar ise çoğunlukla ebedi yaşama arzusu, doyumsuzluk, sahip olma, hükmetme ve var olanı değiştirme ameliyesi yüzünden ortaya çıkmıştır. Oysaki insanın yeryüzündeki gayesi sorun olmak değildir.

Yabancılaşma: İnsanoğlunun fıtrattan kopması, bambaşka bir arayış içerisine girmesi ve ilişkili olduğu bütün alanları tersinden bir okumayla yorumlamaya başlamasıdır. İlk önce kendisini yaratan Allah ile irtibatını koparıp kendini mutlak özne konumuna getirmesi ve kendi kurgusal-felsefi hezeyanlarının girdabına girerek ruhen, fikren, kalben uzaklaşması; şirke ve küfre sapmasıdır. Kuşkusuz bu şirk durumu, salt ‘maneviyat yüklü’ ve mahiyeti bilinmeyen varlıklara tanrısal özellikler atfederek onlara sığınmak değildir. Bilakis Allah ve insan ilişkisini bütünüyle siyasal bir hesaplaşmayla tersyüz ederek beşerin aklını, ihtirasını ve iktidarını merkeze almaktır. İnsanın kendine yetebileceğini iddia etmektir. Yeryüzünde tanrılık iddiasında bulunmaktır. Yani temel gaye; Cenab-ı hakkın arzında zamana, mekâna ve ekine dair insanın mutlak tasarruf yetkisine sahip olduğunu iddia etmek ve beşeri iradeyi Allahın iradesine üstün kılmaktır.

Nitekim Rabbimiz bu durumu şöyle tarif etmiştir: “Gerçek şu ki, insan kendini kendine yeterli görerek azar. Kuşkusuz dönüş Rabbinedir.” (Alak 6-8)

Yabancılaşma, insanoğlunun Rabbiyle yaşadığı en büyük kopuştur ve insanın hesap edemediği büyük fitnelerin ve buhranların kaynağıdır. Yabancılaşma, insanın özne-nesne savaşımına koşullanması ve kendisi dâhil her şeyle mücadele etmesidir. Bir yandan yaşadığı doğa, bir yandan da kurduğu sosyal ve siyasal ilişki ağları…

İnsanoğlu önceleri doğayla ahlaki bir ilişki içerisindeydi ve karşılıklı bir fayda durumu söz konusuydu. Sonradan ise tamamen insan merkezli bir ilişki ortaya çıkmış oldu ve ifade ettiğimiz yabancılaşmanın yansımalarıyla beraber bu ahlaki ilişki bitti. Ve insan için doğa, artık sömürülecek bir fırsat alanı olarak görüldü. Böylece insan doğayı sömürdükçe sömürdü. Bu durum öyle bir hale geldi ki, insanın aç gözlülüğü yüzünden canlıların genetiği bozuldu.  Ne gariptir ki, bugün insan bu bozgun düzenin efendisi rolüne daha fazla kendini kaptırmış bulunmaktadır.

Fakat diğer taraftan insanın yaşadığı doğaya reva gördüğü bu muamele, onun hesap edemediği büyük sorunlara ve sıkıntılara neden olmuştur. Eğer bugün ekolojik sorunları konuşmaya başlamışsak bunun temel nedeni, insanın doğayla kurduğu ilişki biçimiyle alakalıdır. İnsanın doğaya muamelesi yüzünden toprak bozulmuştur, hava bozulmuştur, su bozulmuştur, nebatat bozulmuştur, hayvanat bozulmuştur…

Sanayi atıkları ve çöplerden dolayı her geçen gün bitki örtüsü tahrip olmaktadır. Birçok hayvan türü yok olmanın pençesindedir.  Gıda ürünlerinin ve enerjinin aşırı tüketimi ya da bunların belli ellerde toplanması insan için büyük bir fitne olmuştur. Dünyadaki güvenlik sorunlarının ve devam eden savaş durumunun nedeni de budur.

Bu durumu ifade eden bir ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.” (Rum 41)

Elbette mesele sadece bunlarla da sınırlı kalmamıştır. İnsanoğlunun içine düştüğü bu yabancılaşma durumu birçok yönden etkisini göstermektedir. Nitekim bütünüyle tüketime endeksli bir hayat felsefesi ve pratiği, insanoğlunu tüketimin nesnesi haline getirmiştir. Şimdilerde insanı tüketmeye ikna edebilmenin yolları aranmaktadır. Bütün bir medya sektörü, bilişim sistemleri, gözlem üniteleri insan davranışlarını kaydedip bu davranış grafikleriyle veri tabanları oluşturmaktadır…

Aslında ifade ettiğimiz yabancılaşma durumuyla ortaya çıkan sorunlar o kadar çok ki hangi birini sayacağımız konusunda kafa karışıklığı yaşıyoruz. Çünkü hayatın her alanına nüfuz etmiş psiko-sosyal bir patolojinin yansımalarından bahsediyoruz. Doğrusu bu durumu tarif etmek çok zordur. Ancak zor da olsa biz yine görece olarak bu duruma dair birkaç şeyi ifade etmeye çalışacağız.

Yabancılaşma: Her şeyin silikleşmesi, hakikatin buharlaşması, ahlaki ilkelerin yok edilmesi, mutlak pragmatizmin ve hazzın hükümranlığı, bütün ilişkilerin çıkara endeksli bir hale gelmesi; siyasette reel politika, ekonomide mutlak kazanç, sosyal ilişkilerde rasyonel davranış, kadın erkek ilişkilerinde mutlak haz…

Yabancılaşma: İdeolojik bağnazlıklar, ırkçılığın yükselişi, devletin kutsanması, insanın küçülmesi…

Yabancılaşma: Küresel çetelerin hükümranlığına boyun eğiş ve kitlelerin çaresiz bekleyişi…

Yabancılaşma: Mezhep savaşları, katliamlar, sürgünler, göçler…

Yabancılaşma: Zulüm, adaletsizlik, hukuksuzluk…

Yabancılaşma: Zulme sessizlik, körlük, sağırlık…

Yabancılaşma: Emeğin çalınması, gelirin adaletsiz paylaşımı, sınıfsal ayrıcalıkların sürekli hale gelmesi…

Yabancılaşma: Profesyonellik adı altında hayatın merhametten, şefkatten, vicdandan, sevgiden, güvenden ayrıştırılması…

Yabancılaşma: Bilginin akademilerde teknik usullere hapsedilmesi, kaygıdan ve gayelilikten arındırılması…

Yabancılaşma: İnsanın bir robot misali kariyere, işe, konfora, statüye programlanmış hale gelmesi...

Yabancılaşma: Çocuklarımızın vicdansızlığımız yüzünden birer yarış robotuna dönüşmesi…

Yabancılaşma: Tatmin olamamak, mutlu olamamak, hayatın hızına yetişememek, kendimizi unutmak, düşünememek, sorgulamamak, tükenmişliğe mahkûm olmak...

Yabancılaşma: Faturası ağır hastalıklar, klinik ve laboratuar merkezli bir dünya…

Yabancılaşma: Mal edinme sevdası, rakamlara ve borsa grafiklerine mahkûm hale gelinmesi…

Yabancılaşma: Kapitalizmin herkese bir şeyler verebileceğine inanmak, mutlak hakikat ve yegâne dünya görüşü haline getirilmesi…

Yabancılaşma: Gelişmişliğin ve medeniliğin tamamen rakamsal hale gelmesi…

Yabancılaşma: Sanatın, estetiğin birer uyutma ve yozlaştırma mekaniğine dönüşmesi; sinemanın, müziğin ve resmin sadece anlık zevklere hitap eder hale gelmesi, tefekkürden ve hikmetten arındırılması…

Yabancılaşma: Kadının sömürülmesi, cinsiyet ayrımcılığının artması, aile hayatının alarm vermeye başlaması…

 Eğer bütün bu saydıklarımız hayatın akışı içerisinde normal şeyler ise; o zaman biz bu hayatın yabancısıymışız haberimiz yokmuş.

 

YAZIYA YORUM KAT

5 Yorum