1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Vatandaş Makbul Değil ki Seçimi Makbul Olsun!
Vatandaş Makbul Değil ki Seçimi Makbul Olsun!

Vatandaş Makbul Değil ki Seçimi Makbul Olsun!

CHP+MHP ittifakının karşı karşıya kaldığı durum her şeyden önce devleti ve resmi ideolojiyi kutsamış bir siyaset tarzının birey ve toplumu sürekli olarak aşağılamasının bir neticesidir.

11 Ağustos 2014 Pazartesi 22:05A+A-

Kenan ALPAY / Haksöz Haber

Sandıklarda çöküşüne şahitlik ettiğimiz sadece Kemalist Cumhuriyet’in ‘makbul vatandaş’ projesi değil. 10 Ağustos seçim sonuçları da göstermiştir ki esasen devlet zoruyla inşa edilmek istenen ‘makbul vatandaş’ projesi ve bu proje için seferber edilmiş bütün ideolojik ve kurumsal sistem çökmüştür.

Son olarak 17-25 Aralık’ta başlayan ve 30 Mart seçimlerinde Başbakan Erdoğan’ın temsil ettiği toplumsal kesimleri siyaset sahnesinden tasfiye etmeyi hedefleyen bürokratik oligarşi bütün bileşenleriyle birlikte bir kez daha sandığa çakılmış oldu. 10 Ağustos’a yönelik bütün kara propaganda ve engelleme çabaları, CHP+MHP Cephesinin Gülen Camiasıyla birlikte kotarmaya çalıştığı senaryolar bir kez daha sandık yoluyla tasfiye edilmiş oldu.

Kamplaşma ve Gerilim Kazandı!

Sanki Türkiye’de devlet ve iktidar sınıfları eliyle resmi ideolojiyi merkeze, toplumu da karşıya alarak keskin bir kamplaşma ve gerilim siyaseti dayatılmamış buna karşın siyaset ve toplum da söz konusu dayatmadan kurtulmak için mücadele vermemiş gibi akılları dumura uğratmaya çalışıyorlar.

Siyaset sahnesinden silinmek istenen bütün politika yapıcılar gibi Başbakan Erdoğan’ı da toplumu germek, kutuplaştırıp çatışmaya teşvik etmek, ayrımcılık ama hassaten Sünnilik üzerinden mezhepçilik yapmakla suçlamayı marifet bilenlerin seçim sonuçlarından memnun olması mümkün değil. Çünkü başından bu yana Kemalist şartlandırmaya başkaldıran, aydınlanma-ilerleme, laikleşme ve İslami kimliğini terk etme dayatmalarına direnen toplum kesimleri başta siyaset kurumu olmak üzere kamusal alanın tamamında söylem, sembol ve eylemlerin İslami kimliğiyle uyumlu olmasını istiyor.

Başbakan Erdoğan’ın laiklik-çağdaşlık veya Atatürkçülük adına topluma dayatılan değer ve davranışlara karşı en temelde hak ve özgürlükleri müdafaa edici duruşu ayrışmanın ciddi ve köklü bir şekilde ortaya çıkmasına vesile oldu. Artık özür dileyen, sürekli alttan alan, kendisini beğendirme kompleksiyle hareket eden bir siyasal temsil pozisyonu terk edilmiş, ciddi bir özgüvenle hareket edilir olmuştu.

Başbakan Erdoğan’ın hem söylemi hem de hedef ve pratikleri toplum nezdinde de belli bir sertlik düzeyinde algılanıyordu. Lakin bu sertlik değeri iktidar sınıfları nezdinde endişe kaynağı olarak algılanıp tepki görse de geniş toplum kesimleri nezdinde destek görüyor ve destek buluyordu. Çünkü toplum iktidar sınıfları tarafından sürekli olarak gerilim ve kutuplaşma olarak karşı çıkılan söylemi temelde gasp edilmiş hakların geri alınması, toplumsal adalet ve güvenin tesisi yolunda atılması gereken adımlar olarak görüyor, arkasında duruyordu.

Yazının Devamı >>>