1. YAZARLAR

  2. Mustafa Ulusoy

  3. Vahşet gömülmeyi reddeder
Mustafa Ulusoy

Mustafa Ulusoy

Yazarın Tüm Yazıları >

Vahşet gömülmeyi reddeder

09 Aralık 2011 Cuma 00:58A+A-

Hayatı veya beden bütünlüğünü tehdit eden olayların yol açtığı bir durum olarak travma, psikiyatrinin en zorlu konusudur.

Tecavüze uğrama, kaçırılma, ölümcül hastalık, saldırıya uğrama, sistematik işkenceye maruz kalma, askeri çatışmalar, çatışma sırasında müşahede edilen vahşet travmaya neden olan olaylara verilebilecek birkaç örnek.

Psikolojik travmanın anlamı, dehşetengiz olayları bizzat yaşamak veya tanıklık etmektir. Olağan musibetlerin tersine, travmatik olaylar insanları terör ve çaresizliğin son haddiyle karşı karşıya getirir. Psikolojik travmaların ortak noktası, yoğun korku, çaresizlik, kontrol kaybı ve yok olma tehdidiyle insanın varoluşunu derinden sarsan bir güçsüzlük acısıdır. Travma anında kurban, altüst edici bir güç tarafından sebebiyet verdiği adeta duygusal bir felç yaşar ve deneyimledikleri onun kontrol, bağ kurma ve anlam duygusunu altüst eder. Bu durumu bize yaşatan, bizi aciz hissettiren depremde olduğu gibi İlahi Kudret'se "afet"ten söz ederiz. Şiddet başka bir insandan kaynaklıysa da buna "vahşet" deriz..

Travma bir kez deneyimlenir ama insanın her hücresinde bir kalyona çarpan ses gibi binlerce kez yankılanır. O meşum an milyonlarca kez tekrar ve tekrar yaşanır. Kimyasal bir atık gibi rüyalara sızar, içimizdeki berrak su bulanır ve her an zehirlenir kişi. Ve muhayyileye travma adeta yuvalanır. Aşırı uyarılma, teyakkuzda olma dönemini büzülme dediğimiz dönem takip eder. Tamamıyla güçsüz ve direnmenin herhangi bir türü beyhude olduğunda bir kendini bırakma durumuna girer. Kendini savunma, mücadele sistemi tamamen çöker.

Travmatize olmuş kişinin içi cansızlığa uğrar. Tüm güzelliklerin önüne bir duvar çekilmiştir. Çoğu travmatize olmuş insan bir parçasının öldüğünü hisseder.

Travmatik olaylar temel insan ilişkilerimizin sağlıklı yürümesini engelleyen bir takoza dönüşür. Aile, arkadaşlık, sevgi ve toplum bağlarını kırar. Başkalarıyla ilişkileri biçimlendiren ve destekleyen kendilik yapısını paramparça eder.

Vahşete verilen olağan tepki, onu akıldan çıkarıp atmaktır. Ancak vahşet gömülmeyi reddeder. Vahşeti inkâr etme arzusu, inkârın işe yaramadığı fikri kadar kuvvetlidir. Cinayet er geç açığa çıkar. Korkunç olay hakkındaki gerçeği hatırlama ve anlatma, hem sosyal düzenin onarılması hem de bireysel kurbanın sağaltımının ön şartıdır. Dehşetengiz olayı inkâr etme isteğiyle onu yüksek sesle ilan etme isteği arasındaki çatışma psikolojik travmanın merkezi diyalektiğidir. Mağdur ancak gerçek kabul edildiğinde iyileşmeye başlayabilir.

Judit Herman, "Failin tarafını tutmak çok caziptir. Her fail seyircinin hiçbir şey yapmamasını bekler. Kötü olmayanı görmenin, duymanın ve konuşmanın evrensel arzusuna başvurur. Kurbansa aksine seyirciden acının yükünü paylaşmasını bekler. Kurban harekete geçme, söz verme ve unutmama talep eder." der.

Fail suçlunun sorumluluğundan kaçmak amacıyla unutmayı teşvik etmek için elinden gelen her şeyi yapar. Gizlilik ve sessizlik failin ilk savunma hattıdır. Şayet gizlilik başarılamazsa, fail kurbanın inanırlığına saldırır. Kurban mutlak olarak sessiz olamıyorsa hiç kimsenin onu dinlememesini sağlayama çalışır. Bu amaçla düpedüz inkârdan, en ince ve kusursuz akılcılaştırmaya kadar bütün argümanları etkileyici bir sıraya dizer.

Her vahşetten sonra aynı bilinen itirazları bekleyebiliriz: böyle bir şey kesinlikle yaşanmamıştır; kurban iftira atmaktadır; kurban gerçekleri çarpıtmaktadır; kurban her ne olduysa kendi sebep olmuştur ve ne olursa olsun, zaman geçmişi unutmanın ve yola devam etmenin zamanıdır. Daha güçlü olan failin gerçekliği adlandırma ve tanımlamada hatta şekillendirmede daha büyük hakkı vardır; sonunda onun daha eksiksiz argümanları kazanır.

Travmatik olaylar dünyanın güvenli bir yer, kişinin varoluşunu iyi ve değerli olduğu, hayatın belli bir düzen içinde akıp gittiği hissiyatını derinden zedeler. Kişi kendini terk edilmiş, yapayalnız, bir kenara atılmış; hayatı destekleyen insani ve İlahi koruma ve bakım sistemlerinin dışına atılmış hisseder. Yabancılaşma ve kopma duygusu en yakın aile bağlarından en soyut dini bağlara kadar her ilişkiye yayılır. Güven kaybolduğunda travmatize insan kendini yaşamdan çok ölüme ait hisseder.

Travmatik deneyimin başkalarıyla paylaşılması anlamlı bir dünya duygusunun onarılması için ön koşuldur. Bu süreçte mağdur yalnızca en yakınında olanlardan değil, en geniş toplumdan da yardım bekler. Toplumun yanıtının travmanın nihai olarak çözülmesinde güçlü bir etkisi vardır.

Travmatize kişi ile toplum arasındaki gediğin onarılması ilk olarak travmatik olayın kabulüne, ikinci olarak da toplumun çabasına bağlıdır. Bu iki yanıt yani kabul ve tazmin etme mağdurun düzen ve adalet duygusunu yeniden inşa etmek için zorunludur.

İyileşmenin olmazsa olmazı mağdurun güçlendirilmesidir. Kendi iyileşmesinin uzmanı ve hakemi olmak zorundadır yani inisiyatif mağdurda olmalıdır. Başkaları tavsiye, destek, yardım, şefkat ve bakım sunabilir ama tedavi sunamaz.

Yaşadığı olay kurbanın güç ve kontrol duygularını çaldığından, iyileşmenin rehber ilkesi mağdurun güç ve kontrolünü onarmaktır.

Kanaatimce travma kadar insanı varoluşsal bir krize sokan başkaca bir deneyim yok gibidir. Travma hayata anlam veren inanç sistemlerinin altını oyar. Kurbanın İlahi düzene olan inancını zedeler ve kurbanı varoluşsal bir kriz durumuna sokar.

Kurban kötülüğün manasızlığı karşısında dilsizleşir. Sırf öldürmek için öldüren sadece insandır. Sırf kötülük yapmak için kötülük yapan hem şeytan hem insandır. Travmada hem insanın incinebilirliğinin sınırları hem de insanın içine dercedilmiş kötülük kapasitesi açığa çıkar.

Her yaştan ve her kültürden vahşet mağduru, öfkeden çok şaşkınlık içinde konuşarak soruların teke indirildiği bir noktaya varır: Neden?

Not: Bu yazıda başucu kitaplarımdan Judit Herman'ın "Trauma and Recovery" (Travma ve İyileşme; Literatür Yay.) kitabından büyük ölçüde yararlandım. Önümüzdeki hafta Kürtlerin travması üzerine yazacağım. Çünkü bu konu özel olarak yazılmayı hak ediyor. Üçüncü bir yazıda da travmanın tetiklediği varoluşsal krizin ontolojik çözümlemesine dair kendi görüşlerimi aktarmaya çalışacağım.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT