1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Üsluptan Önce Usul, Esas ve Hedefleri Konuşalım?
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Üsluptan Önce Usul, Esas ve Hedefleri Konuşalım?

25 Nisan 2017 Salı 18:43A+A-

Medyadaki tetikçiler ve troller krizi dinmek bir tarafa mide bulandırıcı bir biçimde hızla tırmanıyor. Sanki ortada üsluptan ibaret bir sıkıntı varmış gibi meselenin usulüne, esasına ve hedeflerine dair sıkıntı alanlarına girilmekten imtina edildikçe önü alınması da pek mümkün gözükmüyor. Her gece ekranlardan toplumun aklına, mantığına, ahlakına, hukukuna tecavüze kalkışan müptezel tetikçiler maksatlarını daha yumuşak bir üslupla telaffuz etseydiler çok da problem olmayacaktı sanki. İnfiale sebep olan ‘manyaklar’ veya ‘siyasal-radikal İslamcılar tasfiye edilmelidirler’ türünde kelime ve cümlelerle ifade etmeseydiler projelerini bu düzeyde bir tartışma da olmayacaktı kamuoyunda.

Cem Küçük ve Cemil Barlas gibi kamuoyunda Pelikan Çetesi bağlamında tanınan ekipteki diğer kişilerin gazetecilik, habercilik, medya mensubu bağlamında tartışılmadığı aşikâr. Eski Türkiye dediğimiz tecrübede azımsanamayacak kadar şahit olduğumuz devlet adına konuşan, istihbarat hesabına tehdit eden, uluslararası dengeler namına siyaset ve toplumu dizayna girişen kimi Kemalist kimi Fethullahçı şebekelerin tasfiye edilmesiyle başka bir şebeke sahne aldı.

Pelikan Yalısı denildiğinde tereddütsüz hemen herkes adreslerini de en pespaye tetikçisinden politbürosuna kadar tam kadrosu olarak bilir. Onlarsa ne inkâr ne de itiraf edebilecek durumdalar. Burada en iyi olan gelişme herkesin bildiği sır artık fısıltı halinde konuşulma aşamasını geçti. Psikolojik eşik aşıldı, korku büyüsü bozuldu ve tartışma alenileşti.

Pelikanlar Hiç Bizim Mahallede Olmadı ki!

Ortada ne bir mahalle içi kavga ne de dostlar arası bir çekişme var. Siyasal ve toplumsal iradeyi ipotek altında tutmaya, ülke ve toplum üzerinde hegemonya kurmaya hevesli dar bir kliğin komitacılık girişimlerinin yol açtığı yıkıcı bir hastalıkla mücadele yaşanıyor şu durumda. Kemalistlerin devlet tecrübesine, Fethullahçıların yaygın kadrolaşmalarına ulaşabilmeleri hiç mümkün değil. Her iki cuntacılık faaliyetlerinden özellikle de Fethullahçı cuntayla beraber iş tuttukları dönemlerden edindikleri davranış modellerini kıra döke, yalapşap hayata geçiriyorlar. Siyasal ve radikal ilan ettikleri İslamcılık/İslamcılar meselesini tasfiye için yanıp tutuşuyorlar.

Peki, ‘siyasal-radikal İslamcılık’ problemini kamusal alandan kim, nasıl ve hangi süreçler içinde tasfiye edecek? Görevi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, AK Parti yönetimine tevdi ediyorlar, bir nevi emri havale. Neden çünkü Amerika ve İsrail’le ilişkilerde İslamcılar ayak bağı oluyor, maraza çıkarıyor. Şunu çok iyi biliyoruz: İslamcılıkla mücadele ilk elde pozitivist ulusal kimlik üzerinde inşa edilen İttihat ve Terakki örgütlenmesinin hedefiydi.

Sonra Kemalist ideoloji ve iktidar sınıfları bu hedefi yok etmek üzere bitimsiz bir seferberlik halinde ‘Topyekûn Savaş’ ilan etti. Fethullahçı Cunta’nın Hizmet Hareketi olarak cilalandığı, Ilımlı İslam Modeli’nin hem Batı’da hem de buradaki Batıcılar eliyle palazlandırılıp pazarlanmasının amacı da İslamcıların tasfiyesiydi. Pelikan Şebekesi yarım kalan, bir türlü tamama erdirilemeyen zorlu ihaleye talip olmuş.

İslamcılık veya İslamcıların tasfiye edilmesi yönündeki düşünceye fikir özgürlüğü bağlamında, siyasal tercihler açısından itirazım yok. Fakat İslamcılık/İslamcılar alanındaki tasfiyeyi tıpkı Kemalist, Fethullahçı hatta daha dar, çok marjinal ekiplerin sol-liberallerin ve Maocu Perinçek cuntasının yaptığı gibi ‘devlet/hükümet’ eliyle tasfiye ettirmeye kalkışıyorlar. Adil rekabetin, eşit bir tartışmanın, özgür bir mücadelenin zeminini ara ki bulasın. Bu hanım ve beyler, devlet ve kamusal alanın kendilerine İslamcılıktan temizlenmiş halde teslim edilmesi beklentisine yatırım yapıyorlar.

Bu Bir İç Tartışma Değil

Risk yok, bedel yok, fedakârlık hiç yok, ahlak ve akıl zaten ne gezer. Cesaret ve mücadele azmi yerine öncekiler gibi Pelikan Mafyası da ancak adrese teslim ihaleye talip oluyor. Neden böyle? Çünkü Kemalistler veya Fethullahçılar kadar olsun bir ideoloji ve davadan, onları sergilediği fedakârlık ve toplumsal meşruiyetten dahi yoksunlar da ondan. Bedavadan bir iktidara, emirlerine amade bir topluma talipler. Bizce sorun değil. İstedikleri gibi hayal kurabilirler. Ama kurdukları tuzaklar başlarına geçince, oluşturdukları bataklıkta boğulma tehlikesi belirince ağlayıp zırlamak yok.

Bu vesileyle “Siyasal-radikal İslamcı manyakların tasfiyesi” yönündeki çağrılara hali hazırda siyaset cephesinden hemen hiçbir anlamlı tepkinin gelmemesi dikkatlerden kaçmamalı. Başbakan Yıldırım’ın Özel Kalem Müdürü Abdülkerim Taş’ın ilk anda beliren “hadsizlik ve kime hizmet ediyorsun?” itirazını biliyoruz.  Ortalık yıkıldıktan ancak birkaç gün sonra Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Özlem Zengin’in “uçuk kaçık ve ekstrem cümleler” olarak niteleyip Pelikan tetikçisini “merhametli olma”ya davet etmesi ilginçti. Üstelik yaşananları “tartışma ve müzakere” olarak tanımlarken faydalı bulmamanın ötesinde bir yere taşınmamasına özen gösterdiği de görülüyordu. Ortada bir ‘müzakere’ filan olmadığı gibi kimsenin profesyonel haysiyet cellatlarından ‘merhamet’ filan da beklediği yok bildiğim kadarıyla. Bu ürkek diplomatik dilin sebebi nedir acaba?

AK Parti istediği kişi ve kesimleri elbette ki bünyesinden tasfiye edebilir. Bu gibi hususlara kurucu irade karar verir. Böyle bir şey hiç düşünülemez ama merak edilen şöyle bir konu var mesela; Cemil Barlas ve Cem Küçük veya Pelikan Şebekesinin malum trolleri konuşlandıkları ekranlarda “AK Parti Sünni toplumla sağlıklı bir diyalog kurabilmek için bünyesindeki Alevi-Bektaşi manyakları tasfiye etmelidir” türünden bir teklifte bulunabilir miydi? Bu cümle değişik varyantlarla kurmak üzere “Ermeni ve Rum Ortodoks toplumu dışlayın”, “muhafazakâr milliyetçi veya sol liberal kesimleri yanaştırmayın” biçimlerinde kurulabilir miydi? Buna benzer cümleler kurulmuş olsaydı tetikçi ve trollere siyaset katından bu derece umarsız, ilgisiz, tepkisiz kalınması mümkün müydü?

Acaba söz konusu İslamcılık ve İslamcılar olunca tetikçi ve trollerin her türlü edepsizliği, saldırganlığı ve kirli operasyonu teferruattan mı sayılıyor?

Tetikçi ve trollerin hiç ama hiç birisi kendi başına bir değer olmadığı gibi toplumun marjinal dahi olsa bir kesimini temsil etmiyorlar. Siyaset, toplumu şekillendirmek üzere medyada bunlara yer açmakla, imkân tahsis etmekle iktidardan çok daha fazlasını hem de hızlıca kaybedebilir. Bu soğuk, mesafeli ve ‘tarafsız’ duruş hayra yorulacak gibi değil.

YAZIYA YORUM KAT

4 Yorum