1. YAZARLAR

  2. SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

  3. Uludere-New York hattında ‘sezarien, curetage‘ tartışmaları..
SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Yazarın Tüm Yazıları >

Uludere-New York hattında ‘sezarien, curetage‘ tartışmaları..

03 Haziran 2012 Pazar 02:15A+A-

[email protected]

Bugünlerde, bir tartışmadır gidiyor; sezarien, kürtaj kelimeleri havada uçuşuyor..

Bazı hassas konular hakkında yığınla tartışmalar, iddialar, suçlamalar..

Kelimelerin çoğu da latin dillerinden olduğu için, bu kelimelerin, lafzî, ıstılahî / terminolojik, tarihî, veya ideolojik mânâ, muhteva ve şumûlüne herkesin birbirine tamamen zıd mânâlar yüklemeleri ve  farklı değerlendirmeler yapması kolaylaşıyor ve böyle olunca seviye de korunamıyor..

*

Konu, Başbakan Erdoğan'ın sezarien ameliyatla yapılan doğumların tıbbî zaruret olmaksızın tercih edilmesine ve de kürtaja karşı yaptığı açıklamalarıyla alevlendi..

Bazı çevreler bu konunun o günlerde gündeme getirilmesinin, Uludere'de, 2011 yılının sondan ikinci günün gecesinde meydana gelen ve 34 kişinin terörist sanılarak bombardıman edilmesi sonucu ölmeleriyle sonuçlanan büyük facia üzerine yapılan tartışmalardan kaçmak için olduğunu dile getirmekteler..

Öyle olup olmadığını herkes kendi bakış açısına göre kabul, redd veya te‘vil eder..

Çünkü, konu duygu planından uzaklaşmak üzereyken..

Bir Amerikan gazetesi (WSJ), o bombardımanla ilgili bilgileri Türkiye‘ye Amerikan makamlarının verdiğini iddia ediyordu..

Hemen arkasından C.Başkanı Gül ve Başbakan Erdoğan bu iddiayı tamamen reddetmeyip,  4 saati aşkın bir izleme süreci içinde, 31 dakikalık da bir bölümün de Amerikan izlemesi olduğunu, ama kararın T.C. makamlarınca verildiğini net olarak belirttiler..  Erdoğan ayrıca, hadisenin üzerinden 5 ay geçmek üzereyken,  bu açıklamanın,  yaklaşan Amerikan Başkanlık seçimleri öncesinde, Obama‘yı zayıflatmaya yönelik bir Amerikan iç siyaset taktiği olduğunu da söyledi.

Bu da olabilir, elbette..

Çünkü, 4 aya yakın zamandır tartışılan ve biraz yatışan o tartışma konusu, şimdi tekrar gündeme getirilmekle, Erdoğan‘ı vurmak isteyenlerin Amerika‘da da olabileceği düşünülebilir elbette.. Hatırlanmalı ki, Amerika’da etkili yahudi lobisinin Obama’yı, Erdoğan’ın her No! / Hayır!‘  deyişine, Yes, Sir (sör)! /Evet efendim!‘ diye teslim olmakla suçlamakta ve bu durum, İsrail rejimi medyasında da sık sık tekrarlanmakta..

Ve,  günümüz dünyasında siyasî manevralar bir ülkelerin içiyle sınırlı değil..

Bu bakımdan, Erdoğan'ı içerde yıpratmak isteyenlerin de illâ T.C. sınırları içinden atış yapmasını beklemek komik olur..

Erdoğan, o hadisenin veya karmaşık hesablaşmaların içiçe bulunduğu o facianın hemen sonrasında,

evet, iki arada-bir derede kalmış ve bir taraftan güvenlik güçlerini suçlamaktan kaçınmış, hem de o parçalanan insanların ailelerinin acısına alışılmışın dışında yüksek tazminatla az-biraz merhem sürmeye çalışmış ve hem de, konunun adlî soruşturmasını başlatmıştı..

‘Soruşturma niye bitmiyor?‘ diyenlere en iyi cevabı, Amerikan gazetesinin yayını anlatmış olmalı..

Yarınlarda, İsrail rejimi de benzer başka bir iddiayla devreye girerse hiç şaşılmamalıdır..

Çünkü, o facia öncesindeki bilgileri veren İHA (insansız hava araçları)‘nın ilk yapıcıları onlar ve  elektronik yazılımları da onların elinde.. Size verilen bilgiler ânında ve sizden de önce, onların eline geçiyor ve belki üzerinde bir takım oynamalar yapılıyor ve siz o verilere göre tavır geliştiriyorsunuz!..

Böylesine karmaşık bir mes‘elede, sorumluluk makamında olmayı herhalde çoğu kimse istemez.. Çünkü, bir taraftan,  benzer şekillerde, sınırları, kaçakçı görünümünde aşıp gelen silahlı eylemciler, gelip askerî noktalara gerilla -çete savaşının bir parçası olarak baskınlar yapıyorlar, onlarca askeri katlediyor ve ülkeyi ayağa kaldırabiliyorlardı.. Bu son durumda da öyle olmamış ve o hadiseden henüz iki ay kadar önce, 23 asker öldürülmemiş miydi?

Ve o zaman, ‘Bu sınırlar niçin var, niye doğru dürüst korunmuyor?‘ diyenlerle, bu faciadan sonra, ‘Niye o bombardıman yapıldı?‘  diyenlerin aynı kişiler olduğu görülmedi mi?

Konunun üzerinden duygulara hitab ederek sonuç çıkarmak istenirse, kolay..

Ama, çetin bir konu.. Nitekim, o hadisenin hemen arkasından, bölgenin Jandarma Komutanı olan albay başta olmak üzere, bazı komutanlar tutuklandı; Genelkurmay'daki asıl sorumlu merkezin başında bulunan bir general istifa edip, emekliye ayrıldı..

Buna rağmen, bazı çevreler, illâ da Hükûmet‘in özür dilemesinde ısrarlılar..  Başbakan ise, hata yapıldığını kabul ediyor, soruşturmanın sürdüğünü belirtiyor ve facianın kurbanlarının yakınlarına ödenen yüksek meblağlar da esasen zımnen bir özür dilendiğini anlatmaya çalışıyor..

Ama, henüz kanunî bakımdan mahiyeti ortaya bütünüyle konmamış olan bir konuda özür diye tutturanların varmak istedikleri hedef, tabiatiyle başka..

Kaldı ki, son 90 yıllık dönem içinde bu  kanlı- irinli yarayı ve büyük sosyal buhranı halletmek açısından, ülkenin bugünkü fiilî durumu itibariyle, bu meseleyi en âdilane,  mülayim ve  anlayışlı şekilde çözmek için mevcud yönetim-iktidar kadrosuna  alternatifin olabilecek bir başka şıkkın olmadığı da herhalde kabul edilecektir..

*

İşte gündem bu konularla gürültülü şekilde meşgulken..

Başbakan Erdoğan, ya iddia edildiği gibi, başka konuların tartışılması için, ya da vakti gelmiş ve hattâ geçmekte olan bir konu için, bir tartışma konusunu yüksek sesle dile getirince..

Evet, ortalık toz-duman oldu..

Çünkü, Başbakan ‘sezaryen‘ doğumlara karşı çıktı, kürtaj‘a cinayet dedi..

Daha başka yerli-yersiz cümleler de kurdu..

Bu arada, yükselen itirazlar terbiye ve ahlâk sınırlarını da çiğnedi.. CHP‘li bir kadın m.vekili çok müstehcen bir kelimeyi latince adıyla biraz kamufle ederek, ‘Başbakan’ın, kadınların edeb bölgelerinin bekçiliğini yapmaktan vazgeçmesi‘ çağrısında bulundu..

Ama, hemen belirtelim, bu gibi çirkin itirazlara biraz da kendisi çanak tutmuştu Erdoğan ve bu yüzden katlanmalı..

Çünkü, Başbakan Erdoğan‘ın, bilinen inanç kimliğine rağmen, hemen her düğünde, yeni evlilerden ‘şu kadar çocuk istiyorum..‘ demesinin, hiç de hoş olmayan bir tavır olduğunu belirtmeliyim..

Bu ayrı bir konu..

Ama, Başbakan, sezaryen ve kürtaj gibi konuları tartışma zeminine gündemi değiştirmek niyeti olmaksızın da getirmiş olabilir..

Ama, onun bu çıkışları, hattâ dünya kamuoyunda bile ilginç tartışmaları tekrar gündeme getirdi..

Bu yüzden,  Başbakan’ın düşüncesiyle  Vatikan’ın düşünceleri arasında paralellik olduğu bile yazabiliyor.. Çünkü, özellikle kürtaj konusu Papalık tarafından da, başka toplumların inanç ve tefekkür merkezlerince tartışılıyor..

*

Bizim toplumumuzda ise, konuyu bilenlerden çok bilmeyenler konuşuyor..

Bu konuyu tartışanlardan nicelerine,  ‘Sezaryen ne demektir, nereden gelmektedir?‘ diye sorulsa, çoğu kimse onun ne mânâya geldiğini öğrenmek zahmetine bile katlanmamıştır,

ama, yine de ahkâm keserler..

‘Sezarien/Sezar tipi doğum ‘ şekli, çocuğun dünyaya getirilmesindeki bir ameliyat şeklidir ki, çocuk normal yollardan doğmayıp, anne karnı yarılarak, yavru oradan alınmaktadır.

Bu, aslında, Roma İmparatoru Sezar‘ın, saâdık evladlığı Brutus'ün eliyle karnından bıçaklanarak öldürülmesinden mülhem bir isimlendirmedir..

*

Elbette tıbbî zarûretler olursa, sezaryen usûl tercih edilebilir.. 

Ama, özellikle son 10 yılda, Türkiye, ‘sezaryen doğum‘da dünyada liste başına gelmiş..

Yani, tıbbî zarûretlerden değil de, doğum sancılarından, ya da başka kaygu veya düşüncelerden dolayı yapılan bir tercih..

Elbette ki, acılar daha az olur ve başka konulardaki kaygular da giderilebilir, ama, bu tarz doğumun getirdiği kaçınılmaz sonuçların başında, daha sonraki doğumların da aynı usûlle yapılmasını gerektiriyormuş.. Çünkü, bir kez sezarien ameliyat olununca, bünye sonraki hamileliklerin normal doğumla yapılmasını kaldıramıyormuş..

Bu durum da, ailelere gereksiz yükler getiriyor ve özel hastahaneler için bir gelir kaynağı oluyormuş..

Böyle bir durumu, niceleri de tartışabilir ve Başbakan da eleştirebilir, elbette..

*

Ve amma, kürtaj..

Bu konu son derece çetin bir konu.. Bütün dünyada da tartışılıyor, hele de son yüzyıldır..

Evet, onu cinayet olarak niteleyenler haksız değiller..

Ama, bu kelimenin de ne mânâya geldiğini bilmeyenler bile, bu tartışmalara bodoslamadan giriyor ve hele, fıqhî cevazların olup olmadığı konusunda da, herkes kendi bakış açısına göre, ahkâm kesiyor, işin uzmanlık tarafına bakmadan..

Kürtaj kelimesi fransızca curetage kelimesinden gelmektedir.. ‘Curetage‘, arıtmak, temizlemek,  mânâsında ise de, fetus / ruşeym veya cenin denilen ve bir canlının maddî olarak ilk oluşumun başladığı ve tabiî oluşumunu henüz  tamamlamadığı bir sırada temizlenmesi, kazınması, yok edilmesi mânâsındadır..

Sakat doğacağı anlaşılan  (ki, şimdilerde bu genellikle doğum öncesi anlaşılabiliyor) bir takım bedenî veya zihnî fonksiyonel bozukluklarla dünyaya geleceği anlaşılan fetus’ların, ceninlerin doğum öncesinde tıbbî gerekçelerle alınması, hayatına son verilmesi, öldürülmesi yolunun caiz olup olmadığın  fıqhî /hukukî tartışmalarını konunun uzmanlarına bırakmak en iyisi..

Kaldı ki, bu konudaki tartışma, onlar arasında bile biteceğe benzemiyor.. Elbette, böyle bir durumda karar vermekte,  anne-babanın rızasını almanın bile yeterli ve geçerli olamıyacağı bile tartışılmıştır.. ‘Efendim, öyle bir yavruya bakacak ve zahmeti çekecek olan, ana-babadır, karar da onlara aiddir!‘ diyenlere, ‘Öyleyse, anne-babalara çocuklarını dünyaya getirdikten sonra da öldürme hakkı tanınmalı!.‘ diyenler de olmuştur, kinayeyle..  Çünkü, perdenin öte tarafındaki hayatı öldürmek hakkının anne-babaya tanınması haliyle, o canlının  perdenin bu tarafına geçtikten sonra, aynı anne-baba tarafından öldürülmesi arasında bir fark yoktur..‘ da denilmiştir.. 

Son 100 yıl buna şâhiddir..

*

Normal durumlarda, yumurtanın ilkahını veya doğum yoluyla çoğalan canlılarda hamile kalınmasını önleyecek yöntemler biliniyor..

İnsanlarda ise, tecavüz gibi hayvanî insiyaklarla hareket sonunda hamile kalınması durumunda, hem ahlâkî ve sosyal ve hem de hukukî açıdan oldukça çetrefilli bir tablo meydana çıkıyor ve bu duruma karşı tarih boyunca hemen bütün toplumlarda sert tepkilerin şekillendiği biliniyor..

Nitekim, bu tartışmalara katılan mesture bir doktor hanım, öyle bir durumda hamile kalan bir kadının, karnındaki ‘cenin‘i öldürmesindense, tecavüzcüsünü öldürmesini tavsiye ediyordu, bir tv. ekranında, geçen akşam.. Bu tepki, tecavüze uğrayan kadın açısından idi..

Ank. Bel. Başkanı M. Gökçek ise, ‘karnındaki hayatı yoketmeye kalkışan bir kadının onu öldüreceğine,  kendi hayatını yok etmesini, kendisini öldürmesini‘ dile getirmiş..

Bu da, zaniye durumunda olanlara yönelik bir tavsiye idi, anlaşılan..

*

Şu son günlerde..

Sokaklara dökülen ve dünyaya bakış açıları 'malûm‘ bazı laik- materyalist ve de freudist çevrelerin ‘Bedenlerin özgürlüğü‘ gibi yaldızlı ve aldatıcı iddialarla ortaya attıkları görüşlerin ise, yeni olmayıp, ana-babalık hasletinden ve aile yükünü omuzlamaya tâlib olmaktan uzak, cinsî insiyaklara ağırlık veren, behimî hazları önceleyen bir sınır tanımazlık olduğu gözden uzak tutulmamalıdır..   

YAZIYA YORUM KAT

13 Yorum