1. YAZARLAR

  2. Muhammed el Semmak

  3. 'Üçüncü dünya'da darbeler dönemi bitti
Muhammed el Semmak

Muhammed el Semmak

Yazarın Tüm Yazıları >

'Üçüncü dünya'da darbeler dönemi bitti

12 Şubat 2010 Cuma 13:04A+A-

Polisin ordu mensuplarını tutuklaması ne anlama gelir? Bu olay Japonya, Britanya veya ABD’de değil, ordunun yıllar boyu siyasi yönetimin yakasına yapıştığı Türkiye’de yaşandı. Bu durum Türkiye’de askeri darbenin eskisi gibi mümkün olamayacağı anlamına geliyor. Darbe niyeti olsa bile yeterli olanak veya halk desteği yok.

Asya ve Afrika’daki üçüncü dünya ülkelerinde de ‘orduların devri’ sona erdi. Geçmişte askerler sivil iktidara darbe yapıyor ve başka ülkelerin yeni hükümeti tanıma yarışına girmesini bekliyorlardı. Bugünse söz konusu ülkeler askeri darbeleri reddetme, cunta yönetimiyle ilişki kurmama ve hatta bu yönetime son verilmesi için baskı yapma dönemine girdi. Moritanya ve Honduras’ta yaşanan buydu. Moritanya vakasında, Afrika ülkeleri askeri darbeye karşı birlik oldu; dolayısıyla askeri darbe iktidarı istila etse de uluslararası meşruiyet sağlayamadı. Honduras’taysa iktidarı deviren ordu hiçbir Latin Amerika ülkesi tarafından tanınmadı. Hatta devrik rejimi Küba ve Venezüella’yla işbirliği içindeki solcu bir rejim olarak gören ABD bile bu darbeyi tanımadı. Dahası, ABD Başkanı Barack Obama daha da ileri giderek eski başbakanın iktidara gelmesini istedi.

Türkiye’de söylem değişti

Afrika, Asya ve Güney Amerika’daki üçüncü dünya ülkeleri 1950’lerden Soğuk Savaş’ın sonuna kadar sayısız darbeye sahne oldu. Bu darbeler radyo ve televizyon kurumlarının istila edilmesi, devlet adamlarının tutuklanıp hapse atılması veya öldürülmesi yoluyla iç meşruiyet dayatarak başlıyordu. Dış meşruiyetiyse, başka ülkelerin ekonomik çıkarlar dolayısıyla veya siyasi rakiplerinden kurtuldukları gerekçesiyle kendilerini tanımasıyla kazanıyorlardı. Hatta birçok darbe dış istihbarat kuruluşlarınca planlanıp hayata geçiriliyordu. Zira darbeler düşman rejimi değiştirmenin tek aracıydı.

Ordunun kendisini laikliğin savunucusu olarak gördüğü ve bir dizi askeri darbeye sahne olan Türkiye’deyse, bugün darbe düşüncesi kınanıyor. Türk ordusu da darbe planladığı yönündeki suçlamaları iftira olarak görüyor, rolünün ve ulusal saygınlığının lekelendiğini düşünüyor. Ordu, darbe planlama suçlamasına karşı kendisini savunmak için soruşturma yapılmasını kabul etmek zorunda kaldı. Yani Türk ordusunun vatanı ve değerlerini savunmak için darbe yapmakla övündüğü dönem sona erdi; asker darbe planladığının iddia edilmesini bile haksız bir suçlama olarak görmeye başladı.

Bununla birlikte, Afrika’daki bazı küçük ve geri kalmış ülkeler için felaket hâlâ kapıda. Bazı Afrika ülkelerinde son dönemde meydana gelen darbeler ideolojik veya siyasi arka plana dayanmıyordu. Sebep başta petrol, uranyum ve değerli madenler olmak üzere, yatırımcıların payları üzerine yaşanan anlaşmazlıklardı. Diğer yandan, Afrika’daki darbelerde iki değişmez nokta söz konusu: İlki, sınırların değişmezliğine saygı gösterilmesi. Zira sömürgecinin belirlediği ve ulusal hükümetlerin onayladığı siyasi sınırlarda herhangi bir değişiklik, ‘Pandora’nın kutusu’nun sevindirici olmayan sürprizlere açılmasına yol açabilir. Dolayısıyla Afrika’daki darbecilerin hiçbiri, etnik bağlara rağmen hiçbir komşu ülkenin sınırlarını ihlal etmeye çalışmadı.

İkinci noktaysa Afrika’yı sömüren ülkelerle ilgili. Zira askeri darbeler devletlerin ulusal sınırlarına bağlı kaldığı gibi sömürgeci ülkelerin eski nüfuz bölgelerini korumasına da yol açtı. Sözgelimi, Fransa’nın sömürdüğü ülkeler Britanya nüfuzu altına girmedi. Fakat Portekiz sömürgesi altında olmuş ülkelerde darbeler kanalıyla değişimler yaşandı. Lizbon’un zayıflamasının ardından, başta ABD olmak üzere çeşitli ülkeler eski Portekiz sömürgelerinde darbe gerçekleştirdi.

Somali ironik bir istisna

Fakat bu ülkelerde bile askeri darbelerin tanınmasına artık olanak yok. Darfur’daki Çad-Sudan çekişmesi ve öncesinde Libya’yla çekişmesinin gölgesinde Çad’ta yaşanan darbe girişimleri bu duruma işaret. Çad’da meşru otoriteyi yıkma hedefine yaklaşan darbeciler her defasında ‘uluslararası sopa’yla karşı karşıya kaldılar. Somali’yse istisnai bir durum teşkil ediyor. Zira bu ülkede uluslararası hukuk anlamında bir devlet, hükümet ve ordu bulunmuyor. Eğer işleri omuzlayacak bir ordu olsaydı, dünya belki de ülkenin kaostan çıkması için orduyla istisnai bir ilişki kurabilirdi.

Üçüncü dünya ülkeleri 40 yıldan uzun süren Soğuk Savaş boyunca Sovyet ve Amerikan kutupları arasındaki çekişmenin hayata geçirildiği sahaydı. Bu ülkelerin orduları, bu iki ülkenin kutuplaşma noktasıydı. Şimdi Soğuk Savaş yükü ortadan kalkmışken, bu ülkelerin orduları üzerinden kutuplaşma gibi bir zorunluluğu kalmadı. (Mısır gazetesi Şuruk, Lübnan İslam-Hıristiyanlık Diyaloğu Komisyonu Genel Sekreteri, 7 Şubat 2010)

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT