1. YAZARLAR

  2. Yusuf Kaplan

  3. Üç Mesele: Ribat, İrtibat ve Râbıta
Yusuf Kaplan

Yusuf Kaplan

Yazarın Tüm Yazıları >

Üç Mesele: Ribat, İrtibat ve Râbıta

11 Aralık 2016 Pazar 12:37A+A-

Okumayan bir toplumuz. Ama genç kuşaklar arasında çok parlak insanlar var. Okumak istiyorlar ama ne'yi, nasıl ve niçin okumaları gerektiğini bilmiyorlar. Bu konuda yol fenerlerine ihtiyaçları var.

Batı uygarlığı, Socrates'ten Aristo'ya, Descartes'tan Kant'a ve Hegel'e kadar yalnızca bilme üzerinde yoğunlaştı; bilgi, zamanla enformasyona ve veri'ye dönüştü. Dünya üzerinde hegemonya kurmanın araçları olup çıktı.

Sonuçta, bilgeliğin ve Hikmet'in izleri silindi.

Bilgelikten kopuk bir bilgi, kaçınılmaz olarak kör bilinç üretti; bu da, insanı linç etti.

Oysa insanın meselesi, dolayısıyla eğitim çabası, sadece bilgilenmeye indirgenemezdi.

Mesele, bilmek değil, olmak'tır, kişinin bu dünyayı ve kendini aşması, aşkınlaşabilmesidir.

Bugün, olma yolculuğu'nun yapıtaşlarını deşifre eden daha önce yayımlanan bir yazımı, gözden geçirerek yeniden paylaşmak istiyorum sizlerle. Özellikle 100 Kitaplık Okuma Listesi'ni takip eden okuyucuların bu yazıyı dikkatle okumalarında yarar var.

ÜMMET: SELÂM/ET YURDU

Ümmet fikri konusunda da tastamam zihnî bir körleşmeyle malul Türk entelijansiyası.

“Ümmet”, “her şeyin anası” demektir: Yegâne hakikat, adalet ve selâm/et yurdudur ümmet.

Ümmet bilinci, kişinin, bütün dünyevî yüklerden arınmasını ve sadece hakikatin izini sürmesini mümkün kılan bir başlangıç noktası ve kilometre taşıdır.

Kişi, ümmet bilincine sahip olduktan sonradır ki, mesele sahibi olabilir ve meselesinin hayata geçirilmesi için gerekli mesuliyet'lerle donanabilir. Mesuliyet, kişinin sual sorma kabiliyetlerini geliştirir.

MESELE, MESULİYET VE SUAL

Kişinin, sual sorabilmesi için mesuliyet sahibi olması, mesuliyet sahibi olabilmesi için de bir meselesi olması gerekir.

Meselesi olmayan insanlar, mesuliyet sahibi olamazlar. Mesuliyet sahibi olmayan insanlarsa, sual sormasını bilemezler.

Müslümanın temel meselesi, Rubûbiyet fikrine sahip olabilmektir. Rubûbiyet fikrine, ancak ubûdiyet fikrine ve tatbikine sahip olmakla ulaşılabilir. Ubûdiyet fikrinin gerçeğe dönüşebilmesi ise, ancak hilâfet şuuruna sahip olmakla mümkün olabilir.

Özetle... Meselemiz rubûbiyet fikrini, mesuliyetimiz ubudiyet fiilini, sualimiz ise hilâfet mükellefiyetini ve hâl'ini hayata geçirmektir.

RİBAT, İRTİBAT VE RÂBITA

Rubûbiyet fikri, “ne” sorusuyla; ubûdiyet fiili, “nasıl” sorusuyla; “hilâfet” hâl'i de, “niçin” sorusuyla hayata geçirilebilir.

Rubûbiyet fikri, kişinin hakikat yolculuğuna çıkmasını mümkün kılan muhkem bir ribat hâlidir. Ribat, kişinin Rab'biyle (cc) “doğrudan” bağ kurmasıdır.

Ribat, kişinin yönünü Rabbine çevirmesinin, Rabbinden başka her şeyden yüz çevirmesinin yollarını sonuna kadar açar...

Rab'le kurulan bağ, “doğrudan” olduğu için, doğurgandır. Böylelikle hakikat, kişide HAYAT BULUR.

Ribat, kişinin hakikat çağrı'sıyla buluşmasının yol haritasını sunar kişiye. Yolculuk, ribatla başlar böylelikle...

Yolculuğun devam edebilmesi için çağrı'nın çağ'ını kurma yollarını açması gerekir. Bunun yolu, kişinin hakikatle bihakkın ve doğrudan irtibat'a geçmesinden geçer.

Kişinin hakikatle irtibata geçebilmesi, hakikatin kişinin HAYATI OLABİLMESİYLE mümkün olabilir.

Ubûdiyet mesuliyetini yerine getirmesi, kişinin, hakikatle kurduğu bağ'ı, bağlanma'ya dönüştürebilmesinin sütunlarını dikmesine imkân tanır.

Hakikatin, hayat bulması, hayat olması, kişinin hilâfet yükümlülüğünü yerine getirmesiyle kemâle erebilir.

Hilâfet, kişinin hakikatle RABITA hâline geçmesiyle gerçeğe dönüşür ve kişinin hakikatle kurduğu irtibatı çağlayana dönüştürmesinin yollarını döşer...

RUBÛBİYET ÇAĞRISI, UBÛDİYET ÇAĞI VE HİLÂFET ÇAĞLAYANI

Rubûbiyet ribatı, kişiye aziz bir fikr-i selîm melekesi kazandırır.

Ubûdiyet irtibatı, kişiyi nefis bir kalb-i selim'le irtibata geçirir.

Hilâfet râbıtası, leziz bir zevk-i selîm melekesi armağan eder kişiye.

Rubûbiyet ribatı, kişinin Hakk'a teslim olmasını, mâsivadan kurtulmasını ve Hakk'ın çağrısına pürdikkat kulak kesilmesini sağlar (islâm süreci).

Ubûdiyet irtibatı, kişinin hakikat'le arınmasını, bütün putları yıkmasını ve Hakk'ın çağrı'sının hakikat çağ'ını kurmasını mümkün kılar (iman süreci).

Hilâfet râbıtası ise, “kişi”nin mâverâya ulaşmasına, hakikat sarayını kurmasına ve çağrı'nın çağlayan'a dönüşmesine imkân tanır (ihsan süreci).

Kişi bu kemâl mertebelerini katettikçe, hakikat merdivenlerini tırmandıkça, hakkıyla kul olma (her şeyden özgürleşme) ve ümmet olma (her şeyin anası katına yükselme, arınma, kendi olma ve kendini bulma) yolculuğunda gözle görülür bir mesafe elde eder...

MERKEZ ÜMMET: GÜNEŞ ÜMMET

Müslümanlar, kitabımızda, işte bu nedenle “ümmeten vasatan” olarak tarif edilir. “Ümmeten vasatan”, “vasat ümmet” demek değildir, “merkez ümmet” demektir.

Merkez ümmet, mülk âlemine hükmeden ümmet değil, melekût âleminden süt emen, melekût âleminin hakikat, adalet, hakkaniyet ışıklarıyla insanlığı ve varlığı aydınlatan, rahmet, bereket ve hayat kaynağı Güneş Ümmet demektir.

O yüzden, hakikat medeniyeti, insanlığın ufkunda doğan, bütün varlığı ve tabiatı hakikat şuuruyla aydınlatan, hakikat şiiriyle meyveye durduran bir güneş medeniyetidir.

Bil ki, ey insan! Rubûbiyet ribatını, ubûdiyet irtibatına ve hilâfet râbıtasına dönüştürme yolculuğuna soyunabildiğin (her) zaman, hakikat medeniyetinin güneşi yeniden doğacak, bütün varlığa hayat sunacak ve rûh üfleyecektir her dem yeni, her dem tâze bir nefesle ve hakikat şarkısını besteleyen ve herkesi sarıp sarmalayan derûnî bir sesle...

O hâlde, ey insan!

Meseleni bil ki, Rubûbiyet ribatının çağrısına pür dikkat kulak kesilmen mümkün olabilsin!

Mesuliyetinle bihakkın donan ki, ubûdiyet irtibatının sütunlarını dikeceği hakikat sarayına doğru yol alabilmen imkân dâhiline girebilsin!

Ve sual sorma melekelerini geliştir ki, hakikat medeniyetinin güneşinin şafağı hakikat sarayının gökkubbesinin üzerinde çakabilsin!

Yeni Şafak

YAZIYA YORUM KAT