1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. “Türkiye’de Vesayet ve Referandum İlişkisi”
“Türkiye’de Vesayet ve Referandum İlişkisi”

“Türkiye’de Vesayet ve Referandum İlişkisi”

Özgür-Der Başakşehir Temsilciliği Başakşehir Emin Saraç Kültür Merkezi salonunda Haksöz dergisi yazarı Hamza Türkmen’in sunumuyla Türkiye’de vesayet ve referandum ilişkisi başlıklı bir konferans gerçekleştirdi.

25 Mart 2017 Cumartesi 02:41A+A-

Hamza Türkmen konuşmasının başlangıcında referandumun küresel ve yerel vesayetten kopuş sürecinin bir parçası olduğunu belirterek şu görüşleri dile getirdi.

‘’Referandum öncesinde bir evet hatır cepheleşmesi söz konusu. Referandum sonrasında da bu kutuplaşma devam edecek. Bu referandumda bir sistem değişikliği oylansa da bir nevi Tayyip Erdoğan’ın yetkisi oylanacak. Bu 16 Nisan referandumu aslında 2005 yılı anayasa değişikliği teşebbüsünün, 2007 Cumhurbaşkanlığı halk oylamasının ve 2010 anayasa değişikliğinin bir devamı niteliğinde. Referandum bir nokta değil, vesayetten kopma sürecinin bir ifadesidir. Bu şekilde konuya yaklaşıldığında bizi de, tüm İslam coğrafyasını da, tüm İslami hareketleri de ilgilendiriyor. İçinde bulunduğumuz bölgede ve dünyada bir kutuplaşma yaşıyoruz. Bu kutuplaşma dönemi içinde Türkiye aradan sıyrılmaya çalışıyor. Avrupalı şirketler, Amerikan sermayesinin elinde. Hollanda ve Almanya’da bize dönük tepkileri, 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında duran Rockcefeller, Rothschild ve Soros’un başını çektiği Amerikan para babalarının ve küresel sermaye gruplarının Avrupa şirketlerindeki gücü olarak görmeliyiz. Çünkü Avrupa’ya neofaşist, neo-nazi ve ulusalcı unsurlar hakim değil. Avrupa’da küresel sermaye hakim. Türkiye’ye itiraz getiriliyor. Çünkü Türkiye’de 6-7 yıldan bu yana yerel ve küresel vesayetten kopuş süreci yaşanıyor.”

Hamza Türkmen, konuşmasının bu bölümünde yerel ve küresel vesayetin nasıl oluşturulduğundan bahsederek, bu konuda örnekler verdi. “Ümmet üzerindeki küresel vesayetin en somut göstergesi 1921 Kahire toplantısıdır. Bu toplantıda, Winston Churchill’in başkanlığında, 40 harita mühendisi coğrafyamızı cetvelle çizerek ümmeti ulus devletlere böldü. Lozan anlaşması da küresel ve yerel vesayetin oluşturulmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu Lozan anlaşmasıyla Şeri kanunlar kaldırılmış, Avrupa kanunları getirilmiştir. Ayrıca bu vesayet odakları, içimizden devşirdikleri batı hayranı, seküler, batıya öykünmeci, jöntürk dediği, jönarap dediği, jönkürt dediği işbirlikçilerini bu ulus devletlerin yönetimine getirdiler. Vesayet formu böyle başladı.”

Hamza Türkmen, Ak partinin bir ideoloji partisi olmadığını, sağcı, milliyetçi, sol liberal ve hatta önceleri Fethullahçı hizmet hareketi gibi bileşenlerden oluşan bir kitle partisi olduğunu belirterek, vesayeti aşmanın ancak böyle mümkün olduğunu ifade etti. Türkmen, bu noktada vesayeti aşmak isteyenlerin Ak partide azınlık olduğunu ve bunların liderliğini de Tayyip Erdoğan’ın yaptığını vurguladı. Okullarda milli güvenlik derslerinin ve and tapıncının kaldırılmasının Türkiye sosyolojisinde bir inkılap olduğunun altını çizen Türkmen, İmam hatiplerin açılması ve katsayı konusunun önemli gelişmeler olduğunu söyleyerek sözlerinin devamında şu görüşleri ekledi; Yargı ve orduda baş örtüsünün serbest olması vesayetin geriletilmesinde önemli gelişmelerdir. Tayyip Erdoğan bir misyon adamıdır ve onun üstlendiği bu misyon vesayetten kurtulma misyonudur.

Türkiye’de bugüne kadar yapılan darbeler Avrupa ve NATO kaynaklıdır dolayısıyla yapılan yasalar Batı icazetlidir. İlk defa yasa değişikliği Avrupa’ya ve Amerika’ya sormadan halk oyu ile yapılacak. Temel çatışma bu.

Hamza Türkmen konuşmasını şu sözlerle tamamladı. ’’Referandum’a baktığımızda 2 cephe görüyoruz. Evet cephesi ana hatlarıyla halkın İslami hassasiyetlerine karşı değil ancak hayır cephesi ise Lozan’dan bu yana batıcı, seküler kemalizmi savunan ve halkın İslami değerlerine düşman konumunda. Biz gücümüzü reel siyasetten alan değil, reel siyasetin dışında bir hal, bir duruş içinde olmalıyız. Özgün, öz gücümüze dayanan bir duruş içinde olmalıyız. Müslümanlara, İslami kuruluşlara, sivil toplum denilen aydınlara düşen şey budur. Kemalist statükonun geriletilmesi beklentisi içinde anayasa değişikliği desteklenmeli, ancak bu kayıtsız şartsız bir destek olmamalı, çelişki ve zaaflar ortaya konulmalıdır.

Haber: Murat Yürükoğulları

HABERE YORUM KAT

1 Yorum