1. HABERLER

  2. HABER

  3. MEDYA

  4. Medya ve Bir Tutam “Muz” Devrimciliği
Medya ve Bir Tutam “Muz” Devrimciliği

Medya ve Bir Tutam “Muz” Devrimciliği

Ceren Kenar: Türkiye medyasının Arap devrimlerine fantastik tepkileri devrimleri gölgede bırakıyor.

25 Aralık 2011 Pazar 10:43A+A-

Nahda Network Koordinatörü CEREN KENAR Ortadoğu’daki intifada hareketlerine Türkiye medyasının nasıl baktığını analiz ediyor.

Türkiye basınından bir tutam “Muz” devrimciliği

Türkiye medyasında Arap devrimlerine verilen fantastik tepkiler, bu devrimlerin renkliliğini gölgede bırakmaya aday. Nadide bilirkişilerimiz eksik etmedikleri mühim kadın/adam pozları ile Arap devrimcilerden rol çalarken, bize düşen şanlı basın tarihimize mütevazı bir not düşmek. “Araplar’ın devriminden ne olacak, hem zaten bize ne” sinizminden, “Devrimlerden çok şey beklemeyin, Arapların Atatürk’ü olmadığından zinhar iflah olmaz” vari tuhaf saptamalara uzanan bu renkli yelpazeyi tartışmaya devam edeceğiz. İlk portremiz -ki bence tüm zamanların favori pozisyonu olan- “yurtta militarist, dünyada devrimci” yazarlarımızdan oluşmakta.

Bu pozisyonun temel karakteristiği kendi sınırları içinde huzurlu, konforlu ve steril “solculuktan” şaşmayıp, başka topraklarda demokrasi kahramancılığı oynamaktır... Bu yazarlarımız Türkiye’de muhtıralar, darbe planları havada uçuşurken, istiflerini hiç bozmayıp “ama AKP çok kaşındı, muhtıra normal” tepkileri vermiştir ancak Tahrir’de mevzu Mısır ordusu olduğunda en önde giden antimilitarist, en şanlı darbe karşıtı rollerini kimseye kaptırmazlar. Cumhuriyet mitingleri gibi alenen militarist ve hatta ırkçı mesajların verildiği “hareketlenmeleri”, “İzmir çok güzel, kızlar da güzel, miting neden güzel olmasın” tarzı fazlasıyla sofistike bir akıl yürütme ile desteklemiş olmaları mühim değildir. Türkiye’nin özel şartlarında böyle askeri müdahaleler normaldir ama Mısır devriminin askerler tarafından ele geçirilmesine karşı göğüslerini twitterda siper ederler. Mısır’da, ceplerinde Türk pasaportu ile beş yıldızlı otel lobilerinde gösterdikleri direnişin bir Nobel veya en azından bir Pulitzer ile taçlandırılmamış olması, dünya kamuoyunun bir ayıbıdır.

Arap devrimlerinden bahsederken birinci iyelik ekini eksik etmezler. Onların devrimidir Mısır devrimi, hoş dünyadaki tüm devrimler onların devrimidir, her devrim üzerinde mülkiyet hakkı talep etme hakları bakidir. 1980 darbesinde henüz 7 yaşında olmaları, “işkence tezgâhlarında çile çektik” edebiyatı yapmalarına mani olmuyorsa, Mısır devriminde İstanbul’da sefa sürmeleri de Mısır devriminin onların devrimi olduğu gerçeğine engel olmaz. Buenos Aires’ten, Londra’nın arka sokaklarına tüm devrimciler, bu yazarlarımızın fihristindedir. Devrim hikâyenizi duyurmak isterseniz, ilk adres bellidir.

Arapları sevmezler. Yani daha doğrusu altsınıf Müslüman Araplardan zerre hazzetmezler. Tunus’ta kaldıkların otelin havlu getirmeyen “Arap” görevlisine alenen ırkçı hakaretler ederler. Sevdikleri sahte bir “yoldaşlıktır”, yapmacık bir solculuk pozudur. Sevdikleri devrim hikâyeciliği/güzellemeciliği üzerinden bir kariyer planıdır. Devrimi devrim olduğu için severler ama sonuçlarından hazzetmezler. Tunus’ta “İslamcılar” kazanınca, Tunus halkına akıl verirler. Neden “devrimime” sahip çıkamadınız diye feryat figan hesap sorarlar. Kimsenin meşruiyetinden şüphe etmediği seçimlere burun bükerler. Devrim severler, demokrasi sevmezler. Devrimi severler ama devrimi yapan “Muhammedler”den rahatsız olurlar. Ne güzel olurdu devrim izlemek, devrimi yapan Müslüman Araplar olmasa...

Zor toplara girmezler. Suriye meselesinde kafaları karışıktır. Devrim güzeldir ama Amerika kötüdür. Bu çok bilinmeyenli denkleme hiç girmeyip, her zamanki haklı mevzilerine halel getirmezler. Ölümler tek taraflıyken ses çıkarmazlar ama ilerde olası bir müdahalede antiemperyalist eleştiri hakkını saklı tutmak isterler. Yarım devrim sevmezler, yarım devrimleri çekici bulmazlar. Devrim olup bitince meydanda poz vermenin tadını bu trajedilerde bulamazlar. Kelimenin tam anlamıyla “muz” devrimcileridir.

Üç aylık Latin Amerika gezisi ile edindikleri Latin Amerika uzmanlığı titrinin yanına 9 aylık Beyrut ziyareti sonucu Orta Doğu ordinaryusluğunu da eklemişlerdir. Herkesler onların aklından, bilgeliğinden, devrimciliğinden istifade etmelidir. Erdoğan sevgisi ile kandırılmış Araplardan irşat hizmetlerini esirgemezler. Türkiye’de boy boy, “Beyrut çok tehlikeli, çok ilkel bir yer, cüzdanımı çaldırsam ne yapardım bilemezdim” röportajları verirler ama Beyrut’un İstanbul’dan güvenli muhitlerinde herhangi bir tehlike ile karşılaşma ihtimalleri olmadığını es geçerler. Coğrafyaya göre ağız değiştirirler. Beyrut’ta en büyük Arap muhibbi zatı-âlileridir, Türkiye İslamcılarının emperyalist planları konusunda “saf” Arapları uyarmak onların boynunun borcudur.

Zamanında ortaokul kompozisyon ödevlerinde göstermiş oldukları üstün başarılar, kariyerleri boyunca bu yazı stiline sadık kalmalarına yetecek özgüveni vermiştir. Gazetecilikten anladıkları haber bildirmek değildir, bunlar “küçük” gazetecilerin işidir. Analiz yapmayı da sevmezler. Sıkıcıdır analizler, daha da mühimi risklidir. Her zaman haklı olmanın hazzını, doğası gereği yanlışlanabilir olan analizler için feda etmek istemezler. Zaten “müthiş” edebi yetenekleri ve siyasi pozisyonları, her zaman akıl verdikleri ve doğru yolu gösterdikleri okuyucuları için kâfidir.

Türkiye’nin en “ana akım”, en “plaza” gazetelerinde yazmaları, marjinal ve radikal olmadıkları anlamına gelmez. Hep tehdit edilirler, hep yazdıkları “ezber bozucu” ve “cesur” yazılar yüzünden ötekileştirilirler. Başkaları işkence çeker, başkaları hapse girer, başkaları mahkeme kapılarında sürünür, kaymağını bu dramların bir numara anlatıcısı olan onlar yer. CV’leri trajedi doludur, lakin tek sorun bu trajedinin başkalarının trajedisi olmasıdır! Gündelikçi kadının maaşı kadar ayakkabı giymek elbette onların hakkıdır ama bu bohem devrimcilik pozlarına da mani olmamalıdır!

Hayat zordur... Yani bu kariyer yolculuğu zor değildir ama herkesin onlara hayran olmaması canlarını çok sıkar. Zinhar kimseler gözün üstünde kaşın var diyemez. En ufak bir eleştiri hedef göstermektir. Kerameti kendinden menkul ahlaki üstünlükleri ile hemen ağzınızın payını veriverirler. Zira o hayatlar ki her zaman mücadele, her zaman çile ile geçmiştir. Her zaman her yerde otoriteye en güzel, en çok onlar direnmiştir... Bize düşen onları hayran hayran izlemek, twitlerini on binlerce kere retweet etmek -çünkü yapmayınca köşelerinde bize kızarlar-, ve devrim hikâyelerini yetkili birinci elden satın almaktır. Hayırlı işler -pardon devrimcilikler-!

TARAF 

HABERE YORUM KAT