1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. “Travmaya Teslim Olmamak”
“Travmaya Teslim Olmamak”

“Travmaya Teslim Olmamak”

Büyükada’daki bir toplantı sırasında insan hakları aktivistlerine uygulanan gözaltılar ve ardından gelen tutuklamaları değerlendiren Berat Özipek, söz konusu uygulamaların hukuki anlamda kabul edilebilir olup olmadığını sorguluyor.

22 Temmuz 2017 Cumartesi 14:45A+A-

Travmaya Teslim Olmamak

Berat Özipek / Serbestiyet

“İstanbul’da ajan avı” diye verdi bir gazete. Farklı insan hakları örgütlerinden on kişi, Büyükada’daki toplantıları basılarak gözaltına alındı ve altısı tutuklandı.

Bu yazıyı tamamlamadan, serbest bırakılan Nalan Erkem’in de aralarında olduğu diğer 4 kişi hakkında yeniden yakalama kararı verildiği haberini aldım.

Gözaltı ve tutuklama kararlarıyla başlayalım: Bu süreç boyunca konuyla ilgili yetkili bir ağızdan açıklama yapılmadığı için, gazetelere yansıyan “ajanlık” suçlamaları, “Büyükada’daki gizemli toplantı” veya “yabancılarla beraber yeni bir Gezi kalkışması hazırlığı” türünden iddialar onlarla ilgili gündemi belirledi.

Ve gözaltı sürecinde ortaya koyulamayan ikna edici hukuki kanıt, tutuklanma kararı verilirken de gelmedi. Savcının tutuklama talebini okuyorum:

Nejat Taştan’ın bylock kullandığı için tutuklanan bir kişiyle görüşmeleri ve yazışmaları varmış. Başka bilgi yok. Buradan suç üretilmiş. Muhammed Şeyhmus Öbekli’ye yöneltilen suçlama da aynı, görüştüğü isim farklı. Nasıl bilebilirsiniz konuştuğunuz kişide bylock olup olmadığını? Bilip konuşmak da suç değilken üstelik ve o kişi tutuklu da değilken.

Nalan Erkem’in tutuklanan İştar Tarhanlı ile görüşme kayıtları varmış. O kişi de hali hazırda tutuklu değil, üstelik görüşmenin içeriğinde bir suç olduğu da iddia edilmiyor. Başka ne iddia ediliyor? Evrakı arasında MİT’in TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’na sunduğu “Gizli” ibareli belge de varmış. Bu durumda sormazlar mı, “MİT sunmuş diyorsunuz ya, gizlisi mi kalmış?” diye.

Özlem Dalkıran, Günal Kurşun, Veli Acu ve diğerleriyle ilgili de savcının tutuklama talebinde hukuki bakımdan ikna edici hiçbir delil yok.

Kanaatlerin ötesi

Adalet ilkesi bakımından herkesin makul ve kabul edilebilir gerekçelerle suçlanması hukukun gereği. Ama tutuklama için bu da yetmez, yargılama sürecinde onun neden tutuklu yargılanması gerektiği de aynı şekilde hukuki bakımdan kabul edilebilir bir temelde ortaya koyulur.

Şurası doğru, kendisini gizleyen tuhaf bir yapı bu ve kim gerçekte kimdir, emin olmak kolay değil. Abisinin 15 Temmuz darbe girişiminin fiilen içinde yer aldığını ve tutuklandığını anlatan bir gence, yıllar içinde abisinin siyasi yönelimini veya aidiyetini fark edip etmediğini soruyorum; “emin olun hiç hissetmedim” diyor. Aynısı DHKP-C ve PKK gibi örgütlerin legal alanda faaliyet gösteren unsurları için de geçerli olabilir.

Ama mesele tam da burada zaten; bizim emin olup olmamamızın bir önemi yok. Hukuk böyle çalışmaz. O somut delil ister. O olmadıkça da kimseyi suçlayamayacağınızı ve içeride tutamayacağınızı söyler. Batılı ülkeler adına casusluk suçlaması yapılan kişiler için de geçerlidir bu, diğerleri için de.

Kötü bir “geleneğe” bir yerde dur diyebilmek

Türkiye’nin içinden geçtiği travmatik sosyal ve siyasi değişim dönemindeki yargılamalarda, -o dönemler birbirinden ne kadar farklı olursa olsun- çok benzer ihlal iddiaları gündeme geliyor.

İçinden geçtiğimiz dönemde, ülke elbette ciddi bir saldırıyla karşı karşıya geldi. Sadece Gülenist darbe girişimi değil; hatta sadece Türkiye’de olup bitenlerle de ilgili değil yaşadıklarımız.

ABD başta olmak üzere Batılı devletlerin Türkiye dahil bütün bir coğrafyamıza yaklaşımı konusunda kaygılı olmak için çok sebep var. Bunun için aşırı şüpheci veya tepkisel olmak gerekmiyor. Almanya’nın tepkisi de Türkiye’deki Ak Parti iktidarının hatalarından ibaret değil. Almanya’nın Türkiye’de cinayet işleyen, meydanda bomba patlatıp katliam yapan PKK gibi örgütlere hoşgörüsü bir sır değil ve bunu Türkiye’deki iktidarın hatalarıyla izah etmek de mümkün değil. Türkiye’de ifade özgürlüğüne ilişkin kısıtlamaları eleştirirken kendisinin Türkiyeli siyasetçilere bütün bir Almanya’yı dar etmesini de.

Ama tehlikeyi bertaraf edebilmek için teyakkuz psikolojisiyle yanlışlar yapmamak gerek.

Sadece bu kişiler bakımından değil, herkes için OHAL’de yargının işleyişiyle ilgili eleştiriler ciddiye alınmalı; kimse hukuki bakımdan ikna edici deliller olmaksızın suçlanmamalı; tutuklamanın istisna olduğu unutulmamalı ve mağduriyetleri zaman uzamadan giderici mekanizmalar oluşturulmalı.

Normalleşmeyi sağlayıcı bir yaklaşım ve perspektife ihtiyacımız var.

Hem adaletin hem de basiretli stratejinin gereği bu.

HABERE YORUM KAT