1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Toplumsal Gerçekliği Dikkate Almayan Yasa Sadece Huzursuzluğa Yol Açar!
Toplumsal Gerçekliği Dikkate Almayan Yasa Sadece Huzursuzluğa Yol Açar!

Toplumsal Gerçekliği Dikkate Almayan Yasa Sadece Huzursuzluğa Yol Açar!

Ali Karahasanoğlu, evlilikte 18 yaş sınırı dayatmasının yol açtığı sıkıntılara değindiği yazısında karşılıklı rıza formülünün devreye sokularak sorunun giderilebileceğini belirtiyor.

28 Ağustos 2018 Salı 11:37A+A-

Bugün Yeni Akit gazetesinde Bunu da Söylettiniz Bana: “Atatürk’ün 434. Maddesini İstiyorum!” başlığıyla yayımlanan Ali Karahasanoğlu imzalı yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:

İtalyan Ceza Kanunu tercüme edilerek, 1926’da Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girdi.

Atatürk Türkiye’sinde, İtalya’dan tercüme olan Türk Ceza Kanunu’nun 434. maddesi, şu şekilde idi:

“Madde 434

Kaçırılan kız veya kadın hakkında nikah vukubulup ta on sekiz yaşını bitirmiş ise kendisinin ve bitirmemiş ise velisinin, velisi olmadığı takdirde hakimin izniyle kendisinin, davadan feragat ile hukuku umumiye davası ve hüküm sadr olmuş ise cezanın infazı tecil olunur.”

Madde, evlenip, cezanın infazını tecil ettirip, sonra boşanmaya kalkan uyanık erkekleri de düşünmüş..

İkinci fıkrada da, onlara şöyle bir set çekmiş:

“Müruru zaman haddine kadar erkek tarafından haksız olarak vukua getirilmiş bir sebeple talaka hüküm lahik olduğu takdirde takibat tekrar edilir. Evvelce hüküm sudur etmiş ise infaz olunur.”

Kısaca söyleyelim..

Küçük yaşta bir kızı kaçırdınız.. Resmi nikah kıyarsanız, kızı kaçırmanızdan kaynaklı ceza davasında verilecek ceza uygulanmıyor..

Ama, cezanın uygulanmamasına karar verilince, boşarsanız..

Verilen ceza infaz ediliyor..

Böylece, küçük yaşta kızları kaçırma, onlarla resmi nikah olmadan birliktelik yaşamak yine suç kalmaya devam ediyor..

Ama toplumun gerçeklerine de saygılı davranılıyor.

Kötü niyet yok ise.. Kızı kullanıp, kenara atma şeklinde bir art niyet yok ise..

Amaç evlenmek ise, ceza erteleniyor..

434. madde, Atatürk henüz hayatta iken, 1936’da küçük bir değişikliğe uğruyor..

“Kaçırma”nın yanına “alıkonma” da ekleniyor...

Daha önemlisi; 1926’da kabul edilen maddenin ilk halinde, küçük yaştaki kişi ile dini nikahlı yaşama halinde, kocaya ceza verilmemesi için, iki şart gerekir iken.. Yani küçük ile sonradan resmi nikah kıyılması ve küçüğün şikayetçi olmaması aranır iken..

Yeni düzenlemede, sadece resmi nikah kıymak, cezanın çektirilmemesi için yeterli kabul ediliyor..

Düzenleme mantıklı mı?

Günün şartlarına göre, mantıklı..

“Madem taraflar evlenmişler.. Taraflardan birisi şu yaşta imiş, bu yaşta imiş, artık kurcalamanın da bir alemi yok!” diye düşünülmüş.. Ve küçükler üzerinden cinsel istismar yasaklandığı gibi, evlilik amaçlı, cebir olmaksızın yaşananlar da, nikahın kıyılması ile birlikte, cezayı ertelettirmiş..

Atatürk’ün Batı’dan ithal ettiği kanunlar çerçevesinde kabul edilen ve yıllarca uygulanan bu düzenleme, tam da AK Parti iktidara geldiğinde..

Anayasa Mahkemesi’nin önündeki bir davada..

Şöyle bir iddia ile gündeme gelmiş:

“Efendim, kanunda erkek kızı kaçırmış ise, sonrasında onunla evlenmiş ise, cezanın tecil edileceği yazılmış. Ama, bir kadın, küçük bir erkeği kaçırırsa, onunla evlense bile, cezanın tecil edileceği yazılmamış!”

Vay canına sayın seyirciler..

Ne dersiniz şimdi siz buna?

Toplanın koca koca adamlar..

Toplanın, dağılın.. Toplanın dağılın..

Nasıl çözeceksiniz bu çelişkiyi, kara kara düşünün!

Hani bu iddiayı gündemimize sokanlara sorsaydık:

“Türkiye şartlarında, her adliye yetki alanında, kız kaçıran veya küçük yaştaki kızla dini nikah kıyan 50-60 erkekle karşılaşabiliriz.. Ama küçük yaşta erkek kaçıran kaç kadın gösterebilirsiniz bize?”

Ne derlerdi acaba?

“Tek derdimiz keşke bu olsaydı..” deyip, maksatları üzüm yemek ise, çözümünü de gösterelim..

TBMM iki saniyede bir değişiklik yapıp, 434. Maddedeki “Kaçırılan kız veya kadın” ifadesi yerine.. “Kaçırılan kız veya kadın ya da erkek” ifadesini koyardı..

Olay biterdi.

Ama maksat bağcıyı dövmek olunca..

Kemalist geçinenlerin derdi, dindarları dövmek olunca..

Atatürkçülük adına tepemizde boza pişirenler..

“Kanunda erkek kızı kaçırırsa ve sonra evlenirse cezası tecil ediliyor, kadın erkeği kaçırırsa tecil edilmiyor. Bu durum Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır” diyerek karşımıza dikildiler..

Ve.. Atatürk’ün ceza kanunu maddesinin, anayasaya aykırı olduğunu ileri sürerek iptal ettirdiler..

Hani, “Vay Atatürk düşmanları vay” diyesim geliyor ama..

İptal etmişler bir defa..

Artık bundan sonra, ne dersem, fayda etmez..

Bunların adetidir.. Atatürk’ün maddesini, “kadın-erkek eşitliğine aykırıdır” diye mahkum da ederler..

İşlerine gelirse, Atatürk’ün kendisini de mahkum ederler..

Bakmayın siz bunların, “Atatürk kadınlara şu hakkı verdi.. Bu hakkı verdi” şeklindeki anlatımlarına..

Böyle bir fırsat ellerine geçtiğinde, Atatürk’ü de, kadın düşmanı ilan ediverirler..

Anayasa Mahkemesi’nin 2001/478 esas ve 2004/38 karar sayılı, 25.3.2004 tarihli kararı ile, bu ilanı yapmışlar da zaten..

“TCK’daki 434. madde düzenlemesi, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır” kararını verdirmişler..

Sonra ne olmuş?

Tıpkı zina yasasındaki gibi..

AK Parti’nin iktidara henüz gelmesinden bilisitifade..

Feministler, sözde kadın hakları savunucuları, gerçekte ise aile düşmanları, “Siz bu işleri çok iyi bilmezsiniz. Bu kanunu, Anayasa’nın iptal kararına uygun şekilde biz düzenleyelim” demişler..

Ve maddedeki, “Evlenme halinde cezanın tecil olunacağı, sonrasında boşanma olursa, cezanın çektirileceği”ne ilişkin düzenleme yok edilmiş..

Dolayısı ile..

17 yaşındaki bir kız ile erkek tamamen evlenme amacı ile kendi aralarında düğünlerini yapmış, dini nikahlarını kıymış olsalar bile..

Sonrasında taraflardan birisinin şikayeti üzerine..

Yaşları yeterli olduğunda, resmi nikahlarını da kıymış olsalar bile..

Taraflar cezalandırılıyor..

Veya..

15 yaşını doldurmamış kız veya erkek ile evlenen kişi..

Şikayete de gerek olmaksızın..

Kamu davası açılarak, cezalandırılıyor.

Taraflar şu kadar yıldır evli imişler. Üç-beş çocukları varmış. Boşanmayı zinhar düşünmüyorlarmış.. Kimse kimseyi istismar etmemiş..

Bunların hiçbirisini dinlemez hakim..

“Kanun böyle diyor” der ve mahkumiyeti basar..

Koca gider hapishaneye..

Evdeki hanım ne yapsın?

Devlete ne? Ne yaparsa yapsın..

2018 Türkiye’sine yakışmayan bu saçmalığa, artık son verilsin..

1926 Türkiye’sinde bile adil bir çıkış yolu bulunmuş sorun, çözümsüzlüğe mahkum olmasın!

HABERE YORUM KAT

1 Yorum