1. YAZARLAR

  2. Yusuf Çağlayan

  3. Terfi edecekler mi?
Yusuf Çağlayan

Yusuf Çağlayan

Yazarın Tüm Yazıları >

Terfi edecekler mi?

26 Temmuz 2010 Pazartesi 04:39A+A-

Önümüzdeki günlerde daha şimdiden kamuoyunda geniş tartışmalara yol açan terfi ve atamaların görüşüleceği bir Yüksek Askerî Şûra toplantısı yapılacak.

Bu tartışmalar, cuntacı yapılanmaların içinde yer almak, darbe planları yapmak ve uygulamaya koymak gibi devletin güvenliğini ilgilendiren ağır suçlamalarla tutuklanmış ve halen yargılamaları devam eden personel ve özellikle de generallerden terfi sırası gelenlerin ve kritik görevlerde bulunanların durumundan kaynaklanıyor.

Ülkemiz son yirmi yıl içinde, odağında Yüksek Askerî Şûra kararlarının bulunduğu tartışmalı süreçler yaşadı. 28 Şubat sürecinde, iki bine yakın TSK personeli, ceza kanunlarında tanımlanmış bir suçtan yargılanmadığı halde, "disiplinsizlik" gerekçesi ile ve yargı denetimine kapalı bir şekilde Yüksek Askerî Şûra tarafından ordudan ihraç edildiler. Bu ihraçlar, sayıları az da olsa günümüze kadar sürdürüldü. Aynı dönemde, askerî okullardan da çok sayıda öğrencilikten çıkarılma işlemleri gerçekleştirildi. Böylece, disiplinsiz addedilen çok sayıda personel, terfi etmek bir yana, subay ve astsubaylar ihraç yoluyla, generaller ise emeklilik yolu ile görevlerinde dahi kalamamışlardır.

O dönemlerde, kamuoyu sadece bu ihraçlara ve ilişik kesmelere odaklandı. Oysa, bu dönemdeki ihraç ve ilişik kesme politikalarının bir de mukabil arka yüzü vardı. Kimlerin ihraç edildiği ve hangi öğrencilerin ilişiğinin kesildiği konusu, beraberinde, kimlerin kadrolaştığı, terfi ettirildiği tartışmalarını da gerektiriyordu. Bunlar hiç tartışılmadı. Halbuki, personelin bir kısmı siyasal mülahazalarla ihraç ediliyorsa, mukabil olarak terfilerde de belli mülahaza ve kriterlerin esas alınması kaçınılmaz olacaktı. Bu tür mülahazalar, sadece terfi ve atamalara yansımakla da sınırlı kalmayacaktı. Terfilerde belirleyici olan sicil ortalaması, bilgi ve görgü artırmaya dönük yurtdışı izinleri, lisan ve meslek kurslarına alınma, akademiye alınmada ön şart olan nitelik belgesi verilmesi, generalliğe terfi için yeterlilik değerlendirmesi yapılması, takdir ve taltifler gibi bir dizi konularda da ayrımcılığın ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktı. Nitekim, 28 Şubat süreci, terfi ve atamalarda öncelik sağlayan nitelikler yönünden liyakat ilkelerinin göz ardı edildiği; terfi ve atamaların, bu sürecin ürettiği siyasal mantığın kriterlerine göre gerçekleştirildiği bir dönem olmuştur. 28 Şubat'ta, ordunun siyasi role odaklanması ve siyasetin doğasından kaynaklanan iktidar ve muhalefet mücadelelerinin ordu içinde kök salması, sistem içi ihtilaflara ve çatışmalara yol açmıştır. Bu süreç içinde kurumsal yapı dönüşmüş, hiyerarşi ve disiplin açısından çok ağır yaralar almıştır.

Terfi ve atama tartışmalarının kaynağı

Yargı sürecine dahil muvazzaf personelin kendilerine yüklenen suçun niteliğine bağlı olarak açığa alınmamalarının terfi ve atama tartışmalarında önemli bir payı bulunduğu görülmektedir. Bir yanda, değil açığa alınmak, derhal TSK'dan ihraç edilen personel; öte yanda yargı önünde, ancak açığa dahi alınmayan personel... Bu çifte standart, terfi ve atamaların yanı sıra, tartışmaları da beslemektedir. TSK Personel Kanunu'nun 65'inci maddesine göre, haklarında belli bir sınırın üstünde ceza gerektiren bir suçtan kamu davası açılanlar, jandarma olanlar İçişleri Bakanlığı'nca, olmayanlar Milli Savunma Bakanlığı'nca açığa çıkarılabilirler. Açığa çıkarılanlar yapmakta oldukları görevden alıkonulurlar ve kendilerine başka görev verilmez. Bu yasa hükmü gereği, Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi'nde haklarında kamu davası açılanların iddianamelerinin bağlı oldukları bakanlığa gönderilmesi zorunludur. İlgili bakanlık da, bu gibi personel hakkında açığa alma işlemi yapar. Yasada açığa alma, takdirî bir işlem olarak öngörülmüştür. Ancak sıradan bir askerî suçtan açıkta olan personelin terfisi imkânsız bulunurken, ağır suçlardan haklarında iddianame yazılanların açığa alınmaması tam bir çifte standart ve eşitsizliğe yol açmaktadır. Askerî personel hakkında yazılan iddianameler, rutin bir prosedür olarak ilgili bakanlığa gönderilir. Ancak askerî personel hakkında iddianame yazan Cumhuriyet savcılıklarının bu prosedürü işletmedikleri, haklarında iddianame yazılanlardan hiç kimsenin açığa alınmamasından anlaşılıyor. Bu sebeple, bugüne kadar açığa alınmama işlemlerini askerî makam ve kurumların bir çifte standart tutumu olarak değerlendirmek ve bundan yola çıkılarak terfi ve atamalar konusunda hükümler vermek doğru olmayacaktır. Ancak, Cumhuriyet savcılıkları ve ilgili bakanlıkların açığa alma prosedürünü işletmemeleri, aşağıda izah edeceğimiz sebeplerle, haklarında dava açılanların terfi ve atamalarında lehlerine sonuçlar doğurmasına yol açmaktadır.

Bu konudaki tartışmaların kaynağında yer alan diğer bir sebep de, 28 Şubat sürecindeki disiplinsizlik suçlaması ile ihraç edilenlere gösterilen tavizsiz tutum ile özellikle son yıllarda ağır suçlamalarla yargılananlara karşı gösterilen tavizkâr tutum arasında kamuoyunca, tam bir çifte standart bulunduğunun gözlemlenmesidir. Eğer, sorun disiplinsizlik ise, adlî hiçbir suçlamaya maruz kalmadıkları halde derhal ihraç edilen subay ve astsubaylara karşılık; idari boyutları aşıp yargıya intikal etmiş, haklarında iddianameler düzenlenmiş, tutuklama kararları verilmiş personel hakkında da aynı şekilde disiplinsizlik kriterleri çerçevesinde ve aynı kıvraklıkla yasal ve objektif olarak yapılacak işlemler bulunmalı değil miydi? İşte, ortaya çıkan bu çifte standart tutum karşısında, kamuoyu, Yüksek Askerî Şûra, acaba daha da ileri giderek, yargı sürecindeki bu gibi personeli terfi ettirir, kritik görevlere verir veya bulundukları kritik görevlerde kalmalarını sürdürür mü diye tartışıyor haklı olarak...

Yargı süreci, terfi sırasında olan generalleri, terfi, atama ve görev süresini uzatma açısından; terfi sırasında bulunmayan generalleri ise atama veya bulundukları kritik görevlerde kalma açısından yakından ilgilendirmektedir. Yargı sürecindeki personelin Yüksek Askerî Şûra'da durumlarının görüşülmesi, TSK Personel Kanunu'nda tanımlanan nasıp ve nasıp düzeltilmesi kavramları ile yakından alakalıdır. Nasıp, bir rütbeden sonraki rütbeye yükselmeye esas alınacak yasal bekleme süresinin başlama tarihidir. Bir rütbede, o rütbenin yasal bekleme süresini doldurmayanlar terfi sırasına giremezler. Terfi için yasal bekleme süresini dolduramama, TSK Personel Kanunu ve Sicil Yönetmeliği'ne göre, rütbelerine ait bekleme süresi içinde açığa çıkarılma ve tutuklanmadan kaynaklanmaktadır. İşte, açığa alınan veya tutuklanan personelin, daha sonra açıkları kaldırılsa veya tutukluluklarına son verilse dahi terfileri yapılmaz. Terfileri nasıp düzeltilmesi işleminden sonra gerçekleştirilir. Nasıp düzeltilmesi ise, yargı kararları ile idari kararlar neticesine göre yapılan bir işlemdir.

Yargılamalar, terfi ve atamaları nasıl etkiler?

Bütün bu yasal hususlar gözetilerek halen yargılanan ve terfi sırasında bulunan muvazzaf subay ve generallerin durumunu değerlendirdiğimizde, bu gibi personelin önümüzdeki şûra toplantısında durumlarının görüşülmesi, terfi edip etmeyecekleri, açığa alınmış olup olmamaları, tutuklanıp tutuklanmamaları ile bağlantılıdır. Tutuklananlar, sonradan tahliye edilmiş olsalar bile, terfi edemeyeceklerdir. Ancak, şûrada atama ve görev sürelerinin uzatılması gündeme alınabilecektir. Tutuklanmayan, haklarında açığa alınmayı gerektiren bir suçtan dava açıldığı halde, şûra toplantısından önce hakkında ilgili bakanlıkça açığa alınma işlemi yapılmamış olanlar ise terfi gündemine alınabileceklerdir.

Terfi için sadece rütbe bekleme süresini doldurmak ve şûrada gündeme alınmak yeterli değildir. Ayrıca, yeterli sicil notuna sahip olmak, rütbesinin gereği kıt'a hizmetini yapmış olmak, üst rütbe kadrosunda açık bulunması, eşitleri arasında sicil notu ortalaması sıralamasında, boş olan bir üst rütbe kadro sayısı kapsamında olmak, lisan, kurslar, eser sahibi olma, akademik nitelikler, takdir ve ödüller gibi bir dizi kriterler bulunmaktadır. Bu sebeple, önümüzdeki şûra toplantısında, yasal bekleme süresini tamamlamış olmakla birlikte yargılanmakta olan personelin terfi ettirilmeleri, kritik görevlerde devam ettirilmeleri, görev sürelerinin uzatılması, yeni kritik görevlere atanmaları, teknik yasal şartların yanında, objektif liyakat kriterleri açısından da mümkün değildir.

Milletin Yüksek Askerî Şûra'dan iki beklentisi vardır: Son yıllarda yara alan kurumsal hiyerarşinin yeniden rayına oturtulmasını sağlayıcı tedbirler almak; terfi ve atamalarda, kurumsal hiyerarşi dışındaki birtakım yapılanmalara bulaşmamış olma, şaibe altında bulunmama, mesleğinde gerçekten başarılı ve liyakatli olma, millete hizmet idealinin gerektirdiği doğru bir psikolojiye sahip bulunma kriterlerini esas almaktır.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT