1. YAZARLAR

  2. Fikri Akyüz

  3. Tempo'daki edepsiz yazı ve Yargıtay Bildirisi
Fikri Akyüz

Fikri Akyüz

Yazarın Tüm Yazıları >

Tempo'daki edepsiz yazı ve Yargıtay Bildirisi

24 Mayıs 2008 Cumartesi 04:18A+A-

Mademki Yargıtay Başkanlar Kurulu "sert" bir bildiri yayınladı; o halde sakın benden "yumuşak" bir yazı yazmamı beklemeyin..

Ve mademki bir takım cüppeli isimler cüppeli sözcüğünün ilk harfinden mülhem "c-muhtıra" verdiler, ben de kalkıp "yumuşak" sözcüğünden esinlenerek "ğ-yazı" yazamam!

Hani sert rüzgara karşı kalın giysiler giyilir ya.. bu yazı da öyle ince hesaplar peşinde olmayan "kalın" bir yazı olacak..

Evet orta yerde büyük, çok büyük bir "yargı darbesi" vardır ve bu darbe ahlak, vicdan, akıl denilen kavramları dümdüz eden bir darbedir.

Hukuk fakültelerinde artık "kuvvetler ayrılığı" prensibi mi öğretilecek yoksa "kudretler birliği" ilkesi mi?

Size soruyorum; beş kuruşluk şahsiyetinizi ikiye katlayıp 10 kuruşa çıkarmak için takla atan ve somurtkanlıktan reyting, sırıtkanlıktan ise tiraj "kopartan" yazar kardeşlerim, gazeteci büyüklerim..

Tayyip Erdoğan'ı sandıkta yenemediğiniz için omzundaki rütbeye güvenerek milli iradeyi gasp eden bazı generallerden..

"Ben yargıyım, ben adamı yargılarım, beni yargılayacak olan adamı da yine ben yargılarım.." deyip de bildiri yayınladığı gün cenaze töreninde soru soran gazetecilere gülerek mukabele eden Yargıtay yöneticilerinden..

Memleketi ilk 5 yılında 10 yıl ileri götüren daha sonraki 25 yılında ise memleketi 40 yıl geri götüren, dolayısıyla bu memlekete 30 yıllık ağır bir bilanço bırakan Süleyman Demirel'den..

Bir telefondan korkacak kadar "aydın namusu sefaleti" denilen kavrama biat eylemiş olmaktan sıkılmayan bir Erkan Mumcu'dan..

On ay önce "Siyaseti bırakıyorum, artık ders vereceğim.." diyen, ama bırakınız ders vermeyi hala "ders almaya" muhtaç durumda olduğunun farkında bile olmayan, yani tıpkı "Şarap içmedim ama şaraptan anlarım.." lafındaki saçmalık gibi birisi tarafından kendisine "Ders almadın ki ders vermekten anlayasın.:" denilmesi icap eden bir Abdüllatif Şener'den..

"Parti kapatılmasın ama Erdoğan yasaklansın.." demekten başka bir anlama gelmeyen "3. yol" gibi "patikalaşmış lafları" eden, başkanı bulunduğu Meclis'e ağzına geleni söyleyen Yargıtay bildirisine karşı sessiz kalmayı "tarafsızlık" ambalajı ile süsleyen bir Köksal Toptan'dan..

Velhasıl kimi Tayyip Erdoğan düşmanlığından dolayı gözlerini kin ve nefret bürümüş olanlardan kimi ise haysiyetli bir duruş sergileme meziyetini ikbal kaygısıyla yok edenlerden himmet beklemek gazetecilik midir, yazarlık mıdır?

Bazı köşelerde yazan vicdanlı, akıllı, birikimli ve cesur kalemlere çamur atarak, elbette "isminiz olur", elbette "fiyatınız yükselir".

Tamam isminiz olur ama "sıfatınız" ne olacaktır?

Tamam fiyatınız yükselir ama "değeriniz" ne olacaktır?

Ve tamam "Ben çok zeki bir insanım.." demiyorum ama bana "Sen aptalsın" demeye Yargıtay başkanlarının ve bazı gazetecilerin ne hakkı vardır?

Şimdi, konuyla alakası yokmuş gibi görünen ama acayip derecede bağlantılı olan Tempo'nun son sayısındaki bir haberi ele alalım.

Haber başlığı aynen şu: "Hayrünnisa Gül ile Emine Erdoğan arasındaki küskünlüğü ortaya çıkaran işte o diyalog.."

Meğer Abdullah Gül'ün adaylığı açıklandıktan sonra Hayrünnisa Gül ile Emine Erdoğan bir odada buluşmuşlar..

Ve "adını açıklamayan ve o gün o odada bulunan bir Ak partili", iki kişi arasındaki diyaloga tanık olmuşmuş.

Emine Erdoğan demiş ki: "Eşim aday olmalıydı.. Eşinize öneri yapıldı diye bu öneri hemen kabul edilir mi? First Lady ben olmalıydım.. Çok kırgınım.."

Ve haberin analizinde ise "analist" arkadaşımız şu cümleyi kuruyor:

"Abdullah Gül Ali Babacan'ı gözden çıkardı. Babacan, Tayyip Erdoğan'la yakınlaşmaya başladı.. Ali Babacan'ın eşi Zeynep Babacan ise lisede iken başı açıktı ama sırf siyasi geleceği için başını örttü.."

Evet buna yorum yazmayı bile zül addediyorum; ama şunu yazmak istiyorum:

Memleketi omzundaki "rütbe"ye güvenerek askeri vesayetin oluşumunu hatta kemikleşmesini "sağlayan" bir takım generaller mi yönetecek?

Yoksa bu memleketi cebindeki "cukka"ya güvenerek her türlü itham, iftira ve infaz metotlarını hassasiyetle değil ama titizlikle yerine getiren bir takım medya patronları mı yönetecek?

Yahut bu memleketi omuzdaki "rütbe"yle, cepteki "cukka"yla yönetmek isteyenlerle "bildiri kardeşliği" içine giren ve sırtındaki "cüppe"den kudret devşiren bir takım üst düzey yargıç ve savcılar ile rektörler mi yönetecek?

Karar verin; kim yönetecek?

Yeni Şafak gazetesi

YAZIYA YORUM KAT