1. YAZARLAR

  2. Ayhan Aktar

  3. Tan gençliği
Ayhan Aktar

Ayhan Aktar

Yazarın Tüm Yazıları >

Tan gençliği

11 Temmuz 2011 Pazartesi 14:33A+A-

Geçtiğimiz hafta Murat Belge dostumuz Ezgi Başaran ile yaptığı mülakatta bazı önemli tesbitler yapmış. Ezgi Başaran’ın “Siz de mi Başbakan gibi öğrenci protestolarının arkasında başka bir şey arıyorsunuz” sorusuna verdiği cevapta şunları söylemiş:

“Öyle düşünüyorum evet. Çünkü Tan gençliğinden itibaren böyle bir gelenek var. Eğitimle yapıyoruz bunu. Türkiye’de faşizm aileden değil eğitimden gelir. 1968’den beri ben bu hareketlerin içinden geldiğim için biliyorum.” (Radikal, 4 temmuz)

Murat Belge’nin kullandığı “Tan gençliği” teriminden kasıt, 4 Aralık 1945 günü anti-komünist üniversite gençliğinin Cağaloğlu’nda Tan Matbaası’nı tahrip etmeleridir. Tan Gazetesi’ne saldıranlar içinde İlhan Selçuk ve Süleyman Demirel’in de bulunduğunu biliyoruz. Tan gazetesi o günlerde gergin olan Türk – Sovyet ilişkilerinde yumuşamayı savunuyordu. Gazetenin sahibi Zekeriya Sertel, yeğeni Gündüz Vassaf’a yaşananları şöyle anlatıyordu:

“4 Aralık 1945 gününün sabahı üniversiteli faşist gençler ellerinde önceden hazırladıkları baltalar, balyozlar ve kırmızı mürekkep şişeleriyle matbaaya saldırdılar. Orada bekleyen polisler olup bitene seyirci kaldılar... Göstericiler, baltalarla matbaa kapısını kırıp içeri girdiler. Makineleri balyozlarla kırdılar. Binanın camlarını indirdiler. İçindeki eşyayı kırıp döktüler. Sonra ellerinde kırmızı boya şişeleriyle “Serteller nerede?” naralarıyla bizleri aramaya koyuldular... Göstericiler bizi bulamayınca vahşi naralarla yollara düştüler... Sonra vapurla Kadıköy’e geçip bizi evimizde basmaya teşebbüs ettiler...”

“Hükümet olaydan önce olduğu gibi, olaydan sonra da bu cinayeti işleyenlere karşı hiç bir harekette bulunmadı. Güpegündüz bir matbaayı yıkan bu faşist gençlerden hiç kimse tutuklanıp mahkemeye verilmedi... Gösteri yapan ve matbaaya saldıran gençler arasında birçok sivil polis vardı. Saldırıyı asıl bunlar yönlendiriyordu...”

“Kanun adına, hükümet adına, memleket adına yüz kızartıcı bir rezalet sayılabilecek olan bu 4 Aralık olayından ötürü sonunda kim tutuklandı, bilir misiniz? Biz. Yani, ben, eşim Sabiha Sertel ve Cami Baykurt. Bu olayın sorumlusu ve suçlusu olarak biz hapse atıldık ve biz mahkemeye verildik. Yargıçlar bizim haklı olduğumuzu biliyor ve anlıyorlardı. Fakat Ankara’nın emrine uyarak bizi mahkûm ettiler. Bereket versin Yargıtay bu kararı bozdu ve üç ay hapisten sonra tekrar özgürlüğümüze kavuştuk.

Kavuştuk mu? Hayır. Artık Tan gazetesini yeniden çıkarmak olanağı kalmamıştı.

Kırk yıllık çalışma hayatımın meyvesi enkaz altında yatıyordu. Evimiz polisle çevrilmişti. Arkamıza polis takılmıştı. Mahkemeden ve hapisten kurtulmuştuk ama bu kez daha geniş bir hapishaneye düşmüştük.” (Radikal, 7 Aralık 2008).

Ne kadar tanıdık, değil mi? Murat Belge dostumuz, Tan gençliğinin son derece kolay gaza geldiğini ve hemen şiddete yöneldiğini hatırlatıyor. Ayrıca, Tan gençliğinin “iyi saatte olsunlar” tarafından kullanıma müsait bir yapıya sahip olduğunu söylüyor. Tabii ki bu özellikler, gençlerin Türk eğitim sisteminin tornasından geçmesinden sonra perçinleniyor. Murat Belge’nin tesbitlerine tamamen katılıyorum, fakat ilave etmek istediğim başka bir boyut var.

Günümüzde Tan gençliğinin içinden çıktıkları ailelerden bahsetmek istiyorum. Ağırlıklı olarak aşırı laik, şehirli orta sınıf ailelerin çocukları olan “Tan gençliği”, aileleri tarafından “aşırı korumacı” bir yöntemle yetiştirilmiş çocuklar. Bunlar genellikle öğrenci servisleri ile okullara taşınmış, hiç otobüse binmemiş, her istedikleri önlerine hazır gelmiş, anneleri tarafından “arkaları toplanmış” çocuklar. Küçük yaşlardan itibaren hoca tutularak test sınavlarına hazırlanmış, zihinlerinde “toplumsal” hassasiyetin gelişmesi için pek çaba gösterilmemiş çocuklar. Sokakta top oynamamış, kavga edip kafası yarılmamış muhallebi çocukları. Küçük yaşta kendilerine oyuncak olarak bilgisayar hediye edilmiş “ekran tutkunu” garibanlar.

Son yıllarda Tan gençliğinin rekabet içinde olduğu farklı bir öğrenci tipi ortaya çıktı: Genellikle düşük gelir grubundaki ailelerin çocukları. Tan gençliğinin tersine, eğitim sistemindeki zorlukları “yırta yırta” aşmış olan, dindar ailelerin çocukları bunlar. Belki yaz tatilinde bakkalın yanına çırak olarak verilmiş, yırtık pabuç ile gezmiş, babaları ile Cuma namazına gitmiş, kısacası toplumsal hayatın içinde kavrularak yetişmiş çocuklar.

Kavanozda yetiştirilmiş Tan gençliğinin bunlarla rekabet etmesi zor. Çünkü kendilerinin “özel” olduğu iddiası ile büyütülmüş olan Tan gençliği, hayatın birçok boyutunda aslında hiçbir özelliğinin olmadığını gördükçe daha da radikalleşiyor. Ailelerinin her dediğini hiçbir eleştiri süzgecinden geçirmeden kabul eden ve üstelik “kendini solcu zanneden” bu küçük “Kemalist papağanlar” sürüsü, toplumsal dinamiklerle tanıştıkça azgınlaşıyorlar. Kendilerini okulda, sosyal ilişkilerde ve hayatın birçok boyutunda sollayan ve en basit şeyleri bile elde etmek için ter dökmüş olan yaşıtlarından nefret ediyorlar. Yakın zamana kadar, “benim” dedikleri itibarlı işler için artık yarışmaları gerekiyor. Kendilerinin ve ailelerinin altından toprak kayıyor ve giderek saldırganlaşıyorlar. Meseleye biraz da bu açıdan bakmak gerektiğini düşünüyorum...

[email protected]

TARAF 

YAZIYA YORUM KAT