1. YAZARLAR

  2. Mustafa Akyol

  3. Suriye aynasında İslamcılık
Mustafa Akyol

Mustafa Akyol

Yazarın Tüm Yazıları >

Suriye aynasında İslamcılık

27 Ağustos 2012 Pazartesi 05:54A+A-

Ali Bulaç ve Mümtaz’er Türköne’ye borçlu olduğumuz “İslamcılık” tartışmasının hem dine hem de siyasete bakan boyutları var. Çünkü aşina olduğumuz İslamcılık, din ile siyaset arasında “köprü” kurmanın mümkün yollarından birine karşılık geliyor. Bu “köprü”nün iki tarafında farklı görüşler mümkün; hele de siyaset tarafı karman-çorman.

Zaten bu yüzden tek bir meşru İslamcılık asla olamaz; mümkün İslamcılıklardan hiçbirine de “her Müslümanın uyması gereken yol” denemez.

Bu teorik laflarla ne demek istediğimi gelin güncel bir örnekle açıklayayım: Suriye’de süregiden vahim durum.

Evvela da işin dini tarafından başlayalım ki, burası kolay. Çünkü sanırım her Müslümanın üzerinde anlaşabileceği bir ilke var elde: Zulme karşı olmak. Yani Suriye’de kim zalim ise, ona karşı duracağız.

Fakat işin siyasi kısmına gelince durum karmaşıklaşıyor. Çünkü burada kimin zalim, kimin mazlum olduğuna dair taban tabana zıt iki söylem var.

İki zıt söylem

Baas rejimi, İran ve Hizbullah’a (ve hatta Rusya, Çin ve Kuzey Kore’ye) bakarsanız, Suriye’de zalim olanlar, “emperyalizm ve onun terörist maşaları”.

Müslüman Kardeşler, Suudi Arabistan ve Hamas’a (ve hatta ABD’ye ve Batı bloğuna) bakarsanız, Suriye’de zalim olanlar, “Baas rejimi ve onun kiralık katilleri”.

Ben, kuşkusuz, bu görüşlerden ikincisini doğru buluyorum. Memleketimizdeki bazı İslamcı kalemlerin ise, ilk görüşe yakın durmakla veya en azından onun tarafından tereddüde düşürülmekle yanıldıklarını düşünüyorum.

Çünkü bence söz konusu İslamcı kalemler, Suriye’deki gerçek durumun objektif bir analizinden ziyade, Batı’nın nerede durduğuna bakıyorlar. Batı’nın, hele de Amerika’nın da Suriye muhalefetinden yana olması, bu muhalefetten “işkillenmelerine” yetiyor.

Bana göreyse, önemli olan Batı’nın nerede durduğu değil, Suriye’de sahiden ne olduğu: Acımasız bir tek parti diktası, demokrasi ve özgürlük taleplerini kanla bastırmak istiyor. Ülkedeki iç savaş, bu yüzden çıktı. Bu iç savaşta kim muhalefeti destekliyorsa, doğru bir iş yapıyor; Amerika dahil.

Zaten bence Amerika daha önce de doğru şeyler de yapmıştı: Sovyetler’e karşı “Afgan cihadı”nı arkalaması, Sırplara karşı Boşnak ve Kosovalıları desteklemesi gibi. Öte yandan Irak işgali gibi korkunç şeyler de yaptı. İsrail işgalciliğine bağnazca çanak tutarak hala da yapıyor. Yani ne tümden ak, ne tümden kara.

Ümmetin ulusalcıları

Buradan varacağım nokta ise şu: Aşina olduğumuz ve akıbetini tartıştığımız “İslamcılık” türünün temel bir sorunu, “anti-emperyalizm” üzerinden aşırı bir Batı düşmanlığı geliştirmiş olmasıdır.

Aynı anti-emperyalizmi “ümmet” değil de “ulus” düzeyinde yürüten ulusalcılığa zaman zaman yakın düşmesinin sebebi de budur.

Kuşkusuz bu anti-emperyalizm sebepsiz ve tümden haksız değildir: İslam dünyası hakikaten Batı’nın her türlü tasallutuna maruz kalmıştır son iki yüz yıldır. Amerika, Filistin’de hâlâ baş belasıdır.

Ama eğer dünyada Batı tasallutundan başka hiçbir şey görmezseniz (aynen ulusalcıların “Sevr’in hortlatılması”ndan başka bir şey görmeyişi gibi) yanılırsınız.

Mesela İslam dünyasının iç sorunlarını görmekte ve tartışmakta zorlanırsınız. “Müstekbir” kavramını duyunca aklınıza bir tek Batılılar geldiği için, Müslüman kimlikli diktatörler veya günlük hayattaki sıradan kibir küpleri dikkatinizi çekmez.

Dört bir yanı düşmanlarla sarılı” olduğuna inanan herkes gibi, siz de öz eleştiriye uzak, farklı seslere kapalı hale gelirsiniz.

Ümmetin ulusalcıları” olmaya doğru gidersiniz yani; küreselleşen dünyanın yeni realitelerini fark etmeden...

STAR

YAZIYA YORUM KAT