1. HABERLER

  2. HABER

  3. TEKNOLOJİ

  4. Sosyal Medya ve Asosyal Tebliğ
Sosyal Medya ve Asosyal Tebliğ

Sosyal Medya ve Asosyal Tebliğ

​​​​​​​Sosyal medyaya esas tebliğ alanı olarak bakmak hayati bir hata olacağı gibi her alanda hak ve batıl mücadelesi olduğu gibi bu alanda da bir mücadele söz konusu olmalıdır

22 Haziran 2017 Perşembe 23:25A+A-

Mehmet Ali Kaçmaz / Haksöz Dergisi - Sayı: 297 - Aralık 15

İçinde bulunduğumuz yüzyıl teknoloji, iletişim ve internet çağı gibi tanımlamalara sahiptir. Son 50 yıllık gelişmeler düşünüldüğünde bu tanımlamaların tümünün gerçekçi olduğu kolaylıkla söylenebilir. Zikrettiğimiz her üç kavramda birbirini tetikler ve birbirine bağımlı bir durumdadır. Peki, bu gelişim yani teknolojinin ilerlemesi ile farklı iletişim kanallarının ortaya çıkması ve bu kanalların sonuncusu olan internetin sağladığı imkânlar, Müslümanların tebliğ sorumluluğunu nasıl etkilemektedir? Bu imkânlar, davet alanını genişletme, kitlelere ulaşma gibi konularda ne gibi katkılar sağlamaktadır?

Aslında bu sorular, cevabı çok kolay verilebilecek türden değil. Çünkü yeni, etkin ve güçlü bir kitle iletişim aracı ve ortamı olarak ifade edilen internetin birçok kulvarı söz konusudur. Bu yazıda ele almaya çalışacağımız sosyal medya ise en sıkıntılı kulvarlardan biridir. Bu sebeple kesin/net sınırları çizilmiş bir cevap vermek de pek kolay olmayabilir.

Hz.Peygamber (s), Allah’tan aldığı vahyi, dönemin meşru kitle iletişim araçlarının tümünü kullanarak ulaşabildiği herkese ulaştırmayı amaçlamış ve bu çaba kendisinden bize miras olarak kalmıştır. Bu sebeple Müslümanlar dünyada yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak bilinen medyanın; dergi, gazete, televizyon ve radyo organlarını tebliğ amacıyla kullanmış ve hâlâ da kullanmaya devam etmektedirler. Bu noktada kendini ıslah çizgisine ait gören Müslümanların sahip oldukları bu tarz kitle iletişim araçlarının sayısının ve bunlara ait tirajların istenen seviyede olmadığı gerçeğini zihnimizin bir kenarına not etmemizde fayda var.

Sosyal Medya Geliştirmez, Pekiştirir

Genelde tüm iletişim kanalları ile ilgili özelde ise sosyal medya olarak tanımlanan ortamlarla alakalı olarak dünden bugüne süren bir tartışma söz konusudur. Bu kanallar zihinlerdeki bilgiyi geliştirmekte midir yoksa pekiştirmekte midir?

Yapılan araştırmalar özellikle son dönem popüler iletişim araçlarından olan sosyal medyanın herhangi bir durumu geliştirmekten çok pekiştirdiğini ortaya koymuştur. Herhangi bir düşünce dünyasına sahip bireyin veya grubun sosyal medyadan etkilenerek, sahip olduğu fikirleri terk etme olasılığı çok düşük iken sahip olduğu fikirleri pekiştirme, onları geliştirme oranı oldukça yüksektir. Bu sebeple tebliğ aracı olarak kullanılması düşünülen sosyal medyanın bu niteliğinin üzerinde fazlaca durmak gerekir. Bununla beraber bazıları tarafından sosyal medyanın beşinci kuvvet olarak nitelendirilmesinin abartılı olduğunu da belirtmek gerekir.

Tabi bu pekiştirme bireyin kendisini daha fazla ıslah etmesini sağlayabileceği gibi daha da sivrilerek boyut değiştirmesine yani ıslah çizgisinin dışına çıkmasına da neden olabilecek bir özelliktedir. Bu sebeple sosyal medyanın basite alınmaması gerektiği ve çok hassas bir araç olduğu akıllardan çıkarılmamalı, buna uygun kullanılmalıdır.

İslam’ı Seçenlere Hatırlatma!

Tebliğ amacı ile sosyal medyayı kullananlar, bu alanlardaki gönlü İslam’dan yana olmayan insanların kulaklarına kar suyu kaçırmaktan öteye bir şey yapamayacaklarını bilmelidirler. Bu nedenle kar suyu kaçırmanın bile önemli olduğunu düşünerek, paylaşımlara özen göstermek zorundadırlar. Ama bu insanlardan daha da önemli başka bir grubun olduğu unutulmamalıdır. Gönlü İslam’a ısınmış yani İslam olmuş ama daha iman etmemiş, haliyle hâlâ pekiştirme safhasında olanların mevcudiyeti daha fazla önem arz etmektedir. İşte esas tebliğ ya da hatırlatma bu kesimedir. Bunların sonraki aşamalarda iman etmeleri veya İslam’ı seçtikleri hal üzere kalmaları ya da Allah korusun yeniden cahilî alışkanlıklara geri dönmeleri ile sosyal medyada yapılan paylaşımlar arasında etki bakımından ciddi bir ilişkinin varlığı göz ardı edilememelidir.

Ama şurası bir gerçek ki sosyal medyada yolların kesişebilmesi için öncelikle direkt veya dolaylı olarak gerçek hayatta da yolların kesişmesi gerekir. Yani yine dönüp dolaşıp yüz yüze tebliğe gelmekteyiz. Bu keşişim illaki direkt tanışma anlamında değildir, arkadaşının arkadaşı ya da tanınmış bir kişilik şeklinde olabilir.

Konuyla ilgili atlanan veya abartılan bir diğer nokta ise sosyal medyanın iletişimsel gücünün ötesinde kendi başına dönüştürücü bir güç olarak ele alınması ve sadece olumlu yönlerinden bakılmasıdır. Mesela sosyal medyanın Tunus’ta başlayan intifada süreçlerindeki etkisi ile ilgili birçok şey yazılıp çizildi. Ve tümünde de bu aracın intifada nidalarını ulaştırması açısından önemli olduğu vurgulandı. Muhakkak ki önemliydi ama daha önemlisi bu nidaları karşı tarafta duymaya niyetli bireylerin olmasıydı. Bunlar olmasaydı ne sosyal medya bir işe yarardı ne de o nidalar bir karşılık bulurdu.

Sosyal medyayı, vahyi iletmek amacıyla kullanan Müslümanların aşağıdaki hususlara dikkat etmesi, tebliğin amacına ulaşması açısından oldukça önemlidir:

1- Sosyal medyada muhatap kitle iyi analiz edilmelidir. Takipçileri (arkadaşları) genel itibari ile iki gruba ayırabiliriz. Birinci grup bir şekilde yollarınızın kesiştiği ve tebliğ açısından pekiştirmeye açık kitle, ikinci grup ise karşı cepheden olup saldırmak için malzeme toplamayı hedefleyenler. Muhakkak ki hidayete erdirme kuvveti Rabbimizin elindedir. Bu sebeple ikinci grup içindede vahye meyyal kişiler çıkabileceği düşünülmelidir. Fakat esas hedef birinci grup olmalıdır. Zaten kitlede bir çıkar çevresinde birleşmiş bireylerin oluşturduğu bütün olarak tanımlanır. Bu ortak çıkar bireyleri aynı amaca yöneltir. Buna kısa süre önce gerçekleşmiş olan intifada süreçleri, Gezi olayları ve 6-8 Ekim olayları örnek olarak verilebilir. İntifada süreçlerinde sosyal medya çok iyi kullanılmış ve ortak amaç olan diktatörlerin yıkılmasında önemli rol oynamıştır. Yine Gezi olaylarında İslam düşmanları sosyal medya üzerinden toparlanmış, 6-8 Ekim katliamında da masumların yerleri bile sosyal medya üzerinden paylaşılmıştır. Ama defaatle söylediğimiz gibi bunların karşılık bulmasının sebebi, bu düşüncelere sahip bir alıcı kitlenin olmasıdır.

2- İlk madde ile ilintili olarak İslamcı abilerin/ablaların takipçi sayılarının, sıradan bir “sanatçının” epey gerisinde olduğu gerçeği iyi düşünülmeli, niceliksel kaygılar içine girilmemelidir. Bu sebeple örneğin nüfusunun dörtte biri hafız olan bir ülkedeki paylaşıma verilen tepki ile Türkiye’deki tepkinin aynı olmasını beklememek gerekir.

3- Bir diğer husus tebliğ görevini üstlenen kişinin üslubudur. Firavun’a bile yumuşak sözle gidilmesini emreden Rabbimiz, gönlü İslam’a ısınmış kitleler için daha fazlasını murat etmektedir. Usuli açıdan zayıf gördüğümüz kardeşlerimizle, sanal ortamda cedelleşmemeye özen göstermek gerekir. Bu tartışmaların hayır ile sonuçlanma ihtimali çok düşüktür. Bu kardeşlerimizin, İslam’a mesafeli kişilere gösterilen müsamahanın daha fazlasını hak ettikleri unutulmamalıdır.

4- Yine sosyal medyada dil olabildiğince anlaşılır olmalı ve hedef vahyi en fazla kişiye ulaştırmak olmalıdır. Sosyal medyadaki görüşmelerde konuşmayı tamamlayan mimiklerin ve vücut hareketlerinin olmadığı düşünülerek, anlatılmak istenen meram en açık haliyle yazılmalıdır.

5- Herhangi bir olaya ilk tepki verme kaygısı olmamalıdır! Hızlı ve kontrolsüz tepkiler sonradan mahcup olunabilecek sonuçlara neden olabilir. Bu sebepleilk tepki yerine doğru tepki daha önemlidir. Burada tebliğcinin adil olma sorumluluğu göz ardı edilmemelidir. Sosyal medyada gerçek isimleri ile var olan bireylerin bir kısmı dışlanma korkusu ile fikirlerini savunamamakta, çoğunluğun diliyle konuşabilmekteler. Tebliği şiar edinmiş bir Müslüman ise ya hakkı söyler ya da imkânı yok ise ancak susar. Asla yaranmacı bir dil kullanamaz.

6- Sözümüz tüketime dönük değil, inşaya dönük olmalıdır. Sosyal medyanın belirlediği gündem içinde dolanmak tümüyle tüketime dönük iken kendi gündemimizi oluşturmak ise inşaya dönük en önemli faaliyetimiz olabilir. Tebliğcinin kendine özgü, hayatın içinden hakkı ve sabrı tavsiye eden bir gündemi olmalıdır.

7- Sosyal medya ile ilgili en üzücü durum ise bu platformların/ortamların her geçen gün daha fazla bir şekilde dedikodu ortamına dönüşmüş olmalarıdır. Kim, ne zaman, ne dedi ve ne cevap aldı gibi haberlerin sayısı gittikçe artmakta ve bu da ortamın kalitesini olabildiğince düşürmektedir. Müslümanlar bu gibi anlamsız uğraşlardan uzak olmalıdır.

8- Dünya üzerinde sosyal medya kullanıcı sayısı artık yüz milyonlarla ifade edilmektedir. Fakat bu sayı sadece aracın gelişmişliği yönünden önem arz etmektedir. Ne yazık ki tebliğ açısından milyonlara ulaşılabileceğini göstermemektedir. Çünkü insanların her birinin ilgi alanları farklı ve haliyle alıcıları da ilgi alanlarına göre ayarlı durumdadır. Tabi bunların hepsini özelde Türkiye için genelde ise internetin yaygın olarak kullanıldığı ülkeler için söylemekteyiz. Yapılan araştırmalara göre dünya üzerindeki 191 ülkenin birçoğunda internet kullanımı %1 civarında, sosyal medya kullanımı ise bunun çok daha altındadır. Yine bazı büyük ülkelerde sosyal medya platformlarının tümü yasaktır.

9- Tebliğciler gerçek hayatta da sanal hayatta da Allah’ın gözetiminde olduğunu zihinlerinden çıkarmadan hareket etmek zorundadırlar. Bu alan tümüyle denetimsiz bir alan olarak algılanmamalı, paylaşımlarda bu durum ıskalanmamalıdır. Gerçek hayatta söyleyemediklerini, paylaşamadıklarını sosyal medyada söyleme/paylaşma gibi bir tutarsızlık sergilememelidirler. Müstear isimlerle tetikçilik yapanlardan farkları olmalıdır.

Son Söz

Sonuç olarak tüm kitle iletişim araçları gibi sosyal medyada tebliğ için önemlidir. Ama hiçbir iletişim aracı birebir ilişkinin yerini asla alamaz ve o sıcaklığı veremez. Bırakın kitle iletişim araçlarını, küçük yerleşim birimlerinde dernekler bile bu sıcaklığı verememekte, ev çalışmaları daha bereketli sonuçlar sunmaktadır. Bu bağlamda sosyal medyaya esas tebliğ alanı olarak bakmak hayati bir hata olacağı gibi her alanda hak ve batıl mücadelesi olduğu gibi bu alanda da bir mücadele söz konusu olmalıdır. Fakat bu mücadelede özellikle Hucurat Suresinde bir arada geçen; gelen haberi araştırma, zandan sakınma, birilerinin kusurunu araştırmama, gıybet etmeme, adaletle davranmagibi tebliğcilerin sahip olması gereken unsurlardan asla taviz verilmemelidir.

Birçok ayette de belirtildiği gibi bizlere düşen apaçık tebliğdir. Tebliğde önceliğimiz, sosyal hayatta insanların ilgisini İslam’a çekmeye çalışmak olmalıdır. Ancak bu esası önceledikten sonra sosyal medya ile bunu pekiştirebiliriz.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum