1. YAZARLAR

  2. Atilla Özdür

  3. Solcu Müslümanlık da ne ola...
Atilla Özdür

Atilla Özdür

Yazarın Tüm Yazıları >

Solcu Müslümanlık da ne ola...

10 Haziran 2011 Cuma 00:28A+A-

Kapitalizmin abdestlisine karşı el oğlu da uvertürünü sosyalizmin musallisiyle açıvermiş...

Açıktan olmasa da, tümevarım yoluyla kendisini sağcı Müslüman sıfatıyla donatan Mustafa Akyol kardeşimiz gibi mesela...
“Abdestli kapitalizm”e veryansın eden solcu Müslümanların haylice eleştiriye muhtaç “abdestli sosyalizm” denebilecek bir alternatif önerdiklerinden bahsediyorlar...
İdeolojik vasıfları itibariyle ‚solcu Müslümanlar’ adaleti savunup zulme karşı çıkarken, kapitalizmin sömürü düzeni olduğuna inanır ve dünya üzerindeki yaygın yoksulluk ile kanlı savaşların baş sorumlusu olarak, kapitalizmi gösterirlermiş...
Tuhaf bir yorum... İşin doğrusu solcu değil, solcusuz’ Müslümanlardır, böyle yapanlar... Bu itibarla Müslüman’ın düzü, safiyetini kaybetmemiş ve has olanı Mustafa Akyol’un hayalen resimlediği‚ solcu Müslüman’dan’ farklı bir fikri ve dinamik yapıda olamaz.
Mustafa efendi çocuğumuza soralım. Müslüman’ın bu solcusunu da nereden çıkardın be kardeşim...
*
Akyol, açlık, yoksulluk ve savaşların dünyanın ilk günlerinden beri görüldüğünü, kapitalizmi ise özü itibariyle, sermaye sahibi müteşebbisin ücreti mukabili çalıştırdığı insanın hakkının teri kurumadan tediyesini kurallaştıran sistem tarifiyle ibra etmesi karşısında biz de bir girizgahta bulunalım bakalım, nerelerden karaya çıkacağız, Allah bilir....
*
Nesneler, zıtlarıyla belirginleştiklerine göre, mukayese edilebilirlik noktasından sola karşı bir de sağcısının olması gerekir... Peki nedir Müslüman’ın sağcısı ve nasıl görüntü verirler...
Maaş ve ücretler, Türkiye’mizde örfe göre ödenir. Zaman ve zemin şartlarının yanında her sektörün bağbozumu anlamında kendine özgü örfünü belirleyen özgün nitelikleri vardır...
Ödemeler günlük, haftalık ve aylık yapılabildiği gibi kimi sektörlerde altı aylığı hep birlikte peşin olarak ödeneceği kayda kuyda geçirilebilir... Ya da hesaplar ortakçılık düzeninde mesela, harman sonu bağbozumunda toptan kapatılır...
Öylesi veya böylesi, hak sahibi emekçinin ücretinin ödenmesinde dikkat edilecek husus, çalışanın alnında biriken terinin henüz kurumamış, kurutulmamış olmasıdır... Zira, geç gelen adalet, zulümdür...
Ter, kemiyette, çalışan kasların bedenden dışarıya attığı sodyum klorür damlacıkları olurken, keyfiyette ise çok veçheli bir özel hukuk yumağına dönüşür. Ücret ödeyen kişi, vicdani endeks çizgisinden sağa sola sapmaya yöneldiğinde, emekçinin kemiyetteki teri henüz kurumamış görünse bile, keyfiyetindeki özel hukuk yumağı, anında çentiklenerek tahribata maruz kalır...
Yaygın görülen tahribat örneklerinden birisi, işçinin emekliliğini çalmak, diğeri de kıdem tazminatının hırsızlar tarafından deve edilmesi...
İdeolojik dilde çentikçiye sağcı denilirken, halk dilinde bunlar mütegallibe olarak bilinir...
Çentikçilik, yaygın ve derin kayıt dışı zemininde, müeyyideden muaf, meşru ve kanuni bir hırsızlık türüdür... Zarfçılık ve tırnakçılık müeyyideye tabi bir eylem sayılırken, çentikçilik, sermaye için birikim kaynağıdır...
Aktif politikanın içine girmeksizin karar süreçlerinde etkinlik sahibi büyük sermaye odakları Türkiye’mizde siyaseti finanse ederler... Politikacı seçimleri kazanıp bölüşüm dağıtım yetkisini eline geçirdiğinde bunlara olan vefa borcunu çeşitli yollardan öderken; oylarıyla kendini destekleyen piyasanın küçük aktörlerine karşı minnettarlığını da, onları bağlayan kayıt kuyut disiplinini gevşeterek öder...
Tabii siyasetin bu geri ödemeleri bütçelerde bir daralmaya yol açacaktır... Bu daralmayı genişletecek mekanizma ise vasıtalı vergi manivelasıdır...
Fareler insanın kulağını kemirirken üflermiş, acısını hissetmesin diye... Aynen bundan gibidir ücretin ter kurumadan tediye uygulamaları.
Vasıtalı vergiler de, devlet ile vatandaş arasındaki iktisadi ve sosyal ilişkilerini düzenleyen özel hukuk yumağını kemiren birer faredirler aslında.
Farenin üfürmesi gibi, kapitalist sistemde ücretler ter kurumadan ödenir ki, vasıtalı vergi kazığını ahali hissetmesin....
Bu tarzı tutturmuş giden tüm politika ve piyasa aktörlerinin ne camisine bakılır ne de havrasına... Hayat felsefeleri ne olursa olsun, bunların hepsine şamil tek bir sıfatla yaklaşılır...
Sağcı...
*
Müslümanlar, saf, pur, gökten indirilmiş şablonundan sapmama gayreti içindeki Müslümanlar, komşusu aç iken kendi ortopedik yataklarında tok yatıp uyumayı İslami izzetine yakıştıramayan su katılmamış Müslümanlar, bu realite karşısında ne yapmalı...
Aç karınla geceleyenlere çorba servisine mi başlamalı, yoksa vasıtalı vergilerin toplam vergi geliri içindeki payını yüzde seksenlere doksanlara yükselten takım oyuncularından bu zalimliliklerinin hesabını mı sormalı...
Mustafa Akyol... Bir Müslüman olarak sen ne yapardın...

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum