1. YAZARLAR

  2. Hamdullah Öztürk

  3. Sır devletin neresinde?
Hamdullah Öztürk

Hamdullah Öztürk

Yazarın Tüm Yazıları >

Sır devletin neresinde?

29 Aralık 2009 Salı 04:01A+A-

Son zamanlarda neler oluyor? Kurumlar arasında çatışma mı yaşanıyor yoksa kurumları çatıştırarak ülkeyi bir yerlere sürükleyenler mi köşeye sıkıştı?

Medyanın belli kalemlerine göre "Kurumlar arasında çatışma var." Hatta bunun üzerine birtakım senaryolar bile anlatılmaya başlandı. CHP lideri de aynı kervana katıldı.

Bu tür senaryolar ne zaman ortaya çıksa tam bir karartma oyunu oynandığı anlaşılıyor. Birbiri ile hiçbir münasebeti yok zannedilen insanlar aynı hikâyeyi anlatıyor. Tıpkı ETÖ'nün farklı kesimlerdeki uzantıları çıktığında "Bu aydın insanların ETÖ ile ne alakası olabilir?" tartışmasının açıldığı gibi. Nasıl olabiliyor bu? Bir iki gün içinde hemen bir hareket tarzı belirlenip, sosyetesinden, bürokrasisinden köy kahvesine kadar aynı anda birçok farklı kesimin aynı hikâyeyi anlatması nasıl sağlanabiliyor?

Sadece hikâye değil. Tavır belirleniyor. İnsanlar, gruplar, partiler ve hatta genelkurmay başkanlarına düşmanca tavırlar alınabiliyor.

Özkök Paşa hakkındaki tavırları hatırlayalım. Kara Kuvvetleri'nin bröve tasarımı üzerinden neredeyse Atatürk düşmanı ilan edildiğini göz önüne getirelim. Kuvvet Komutanı Büyükanıt olduğu halde menfi tavırların neden Özkök'e yönlendirildiğini bulmaya çalışalım. Umutla beklenen Büyükanıt'a bir noktadan sonra aynı tavırların alındığını hatırlayalım.

Seferberlik Tetkik Kurulu'nda hâkimlerin arama yapması üzerine ortaya atılan "Kurumlar arası çatışma var" senaryosuna katılan CHP liderinin, Org. Başbuğ'u istifaya çağırdığını hatırlayalım. Dolmabahçe görüşmelerinin nasıl dile dolandığını, "Devlet Sırrı" denilmesine rağmen açıklanması için nasıl baskılar yapıldığını bir kere daha düşünelim. Bütün mesele Dolmabahçe'de görüşme yapan genelkurmay başkanlarının Başbakan'la uyum içinde çalışmasından kaynaklanan rahatsızlık değil miydi?

Bu baskıları yapanların isteği, Genelkurmay Başkanı'nın alenen Başbakan'a tavır alması, sert çıkışlar yapması değil miydi?

Erdelhun Paşa örneği istisna edilirse Türkiye'de genelkurmay başkanına açıktan tavır alma örneklerine ilk defa şahit olmaya başladık. Başbakanlara, sivil toplum başkanlarına, kanaat önderlerine, tarikat ve cemaatlere karşı yapılanlar kanıksanmıştı artık. Kime yapılırsa yapılsın reddedilmesi gereken, insanlık onuruyla asla bağdaştırılamayacak şeyler sivil cenaha yapılınca sessizlikle karşılanıyordu. Herkes "Olanların arkasında asker var" kanaatine varıyor ve susuyordu. Ama şimdi anlaşılıyor ki asker de bu işin mağduru olabiliyor.

Binlerce cana mal olan terörün 12 Eylül sabahı bir anda nasıl bittiğini herkes sorardı. Belki de şimdi bu soruların cevabını bulma fırsatını yakalayabileceğiz. Sürekli adresi "dış parmaklar" olarak gösterilen ve failleri bir türlü bulunamayan olayların nasıl sahnelendiğini anlamaya başlayacağız. Kurumları çatıştıran, sokakları karıştıran, ihtiyaç duyulduğunda terörü azdıran ve belki de gerçekten askeri, müdahaleye mecbur bırakan gizli bir yapı vardı.

Asker "Darbe yapmaya mecbur kaldık" diyorsa, hükümetler "Şapkalarını alıp gitmek" zorunda kalıyorsa, dış ülkelerle yapılacak en kritik görüşmelerde Başbakan daha havadayken temaslarda yüzünü kızartıp, elini boşa çıkartacak haberler yayılıyorsa ve bütün bunlar TSK, güvenlik ve istihbarat kurumlarının varlığına rağmen her seferinde başarıyla tezgâhlanabildiyse bu işte bir sır yok mu? Varsa nerededir? Sokakta mı? Devletin içinde mi?

Seferberliğin adı üstünde değil mi? Düşman istilasına karşı ülkemizi, devlet ve hükümetimizi korumak üzere teşkil edilmiş bir kurum. Eğer bu kurumda çalışanlar Başbakan Yardımcısı'nın, Meclis Başkanı'nın evini takip ediyorsa "Milletin seçtiklerini düşman gören kimdir?" diye sormak gerekmez mi?

İnsanın gözüne en yakın olmasına rağmen asla göremeyeceği yer iki kaşının arasıymış. Ta ki karşıdan bir ayna tutuluncaya kadar... Ve devlet ilk defa yargı aynasıyla kendisine bakma fırsatını buldu. Bakalım neler görecek...

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT