1. HABERLER

  2. HABER

  3. EĞİTİM

  4. Sınavları Bırakalım da Öğrencileri Konuşalım!
Sınavları Bırakalım da Öğrencileri Konuşalım!

Sınavları Bırakalım da Öğrencileri Konuşalım!

Karar gazetesinde yayımlanan bugünkü yazısında, Türkiye’de sınavlarla ilgili bir süredir devam eden tartışmaları anımsatan Şenol Kaluç, buna karşın öğrencilerin ne istediği ve ne halde olduğuyla pek ilgilenilmediğine dikkat çekiyor.

01 Kasım 2017 Çarşamba 13:34A+A-

Çocuklar Ne Yapsın?

Şenol Kaluç / Karar

Türkiye günlerdir eğitimin sorunlarını tartışıyor fakat dönüp de çocuklara “Siz ne istiyorsunuz?” diye soran yok.

Halbuki yıllardır yapılan yanlışların ceremesini hep çocuklar çekiyor. Her şeyi sınavlara bağlayıp, üç beş iyi okula girebilmek için milyonlarca öğrenciyi yarıştırıp, yapabileceklerinden fazlasını bekledik. Umarız yeni sistemle bu açmaza son verilir.

İlgilenenler bilir, yıllar önce öğrencilerin ders yükünü ve yoğun müfredatı azaltacağız diye yola çıkanlar ilk ve orta kademede ders saati sayısını 5-6’dan 6-7 saate, lisede ise 8 saate çıkardılar. İlk ve orta kademe öğrencileri haftanın 30-31 saatini, lise öğrencileri ise tam 40 saatini ağır işçi gibi okulda geçiriyor. Okulların çoğu bırakın doğru düzgün bir sosyal etkinlik alanını kantini bile olmayan yarı açık cezaevleri gibi. Kendilerine dayatılan onlarca farklı ders de cabası.

***

Öğrencilere enerjilerini harcayıp, deşarj olabilecekleri hiçbir hareket alanı bırakılmazken, her öğretmen de haklı olarak kendi dersini önemsediği için çocuklara bir şeyler verebilmek çabası içinde yüklendikçe yükleniyor, ancak kapasite belli.

Tüm öğrencilere seviye ve ilgi alanı demeden aynı müfredatı ve seviyeyi dayattığımız ve Fen Lisesi öğrencilerinden beklenecek performansı hepsinden beklediğimiz için de büyük bir motivasyon kaybı oluşuyor. Ancak, bir yandan çok şey bekler gibi yaparken diğer yandan ise başarısızlığı ödüllendiriyoruz. Öğrenciler okulda kendilerini bulamadığı için de çareyi okulu sosyal bir mekân gibi kullanmakta buluyor; dersler ise 40’ar dakikalık zorunlu aralara dönüşüyor.

Bugün ortaokul ve liselerde 4 işlemi dahi yap(a)mayan çocuklarımız var. Aslında bu çocuklar dört işlemi yapamıyor değil; değerli bir matematik öğretmenimizin dediği gibi “öğrenciler başarısızlığa o denli alışmışlar ki yapamayacağından değil yapamayacağını düşündüğü için teslim olmuş durumda ve biz bu çocuklara yüksek matematik öğretmeye kalkıyoruz.”

Diğer derslerde de durum çok farklı değil. Bir zamanlar Amerika’daki öğrencilerin dünya haritasında ülkelerini gösteremediklerini söyleyerek güya dalga geçerdik, şimdi biz de o hale geldik. Okuduğunu, dinlediğini anlamakta zorlanan, her şeyi dört ya da beş şık penceresinden bakmaya alıştırdığımız çocuklardan edebiyat, tarih, coğrafya vb. derslerden başarılı olmalarını bekliyoruz.

Tüm modern dünyada öğrenciler başarılı yönleri ile desteklenip, geliştirilmeye çalışılırken biz ise başarısız gördüğümüz alanlarda zorluyoruz. Sonuç; herkese her şeyi öğreteceğiz derken hiçbir şey öğretemiyoruz.

***

Başa dönersek, sınıf geçme sistemi ve bugüne kadarki sınav sistemi sayesinde çocuklarımızda sahte bir başarı duygusu yarattık. Düşünün, bütün okullara sınavla kayıt yapıldığı için iki, üç matematik sorusunu dahi yap(a)mayan ama sınıf geçen ve güya sınavda başarılı olduğu için bir okula yerleşen çocuklarımız da kendilerini başarılı görüyor.

Okuldaki başarının sahte bir başarı olduğunu veliler bildiği için de düne kadar çocuklarının eksikliklerini dershaneler aracılığı ile kapatmaya çalışıyordu. Ancak, dershane ve etüt merkezleri serbest piyasa koşulları hiçe sayılarak hükümet tarafından çalışamaz hale getirildi. Şimdi de bu eksikliği gidermek adına okullarımızda yetiştirme kursu adı altında dershanecilik yapıyoruz. Çocuklar zaten zamanlarının çoğunu okullarda geçirirken bir de bu kurslar için gelmelerini istiyoruz.

Ve maalesef en iyi okullarımızda bile öğrenciler bu kursları evden ve okuldan uzaklaşmak için bir araç olarak kullanıyor. Bu sebeple de beklenen verim alınamıyor. MEB yetkilileri okul çıkışlarında biraz şöyle sokakları, kafeleri vb. yerleri takip etseler ne demek istediğimi eminim anlayacaklardır.

Sayın Milli Eğitim Bakanımız İsmet Yılmaz ve değerli müsteşarı Yusuf Tekin’den özellikle rica ediyorum; çocuklarımızı saatlerce dört duvar arasına hapseden yoğun ders saatlerinden kurtaracak ve ders saatleri dışında da nefes alacak zaman bırakacak bir düzenleme yapalım ki okula severek gelmeleri için bir sebepleri olsun.

HABERE YORUM KAT