1. YAZARLAR

  2. Necmettin Turinay

  3. Şia’nın kalbi Necef’te Erdoğan-Sistani buluşması
Necmettin Turinay

Necmettin Turinay

Yazarın Tüm Yazıları >

Şia’nın kalbi Necef’te Erdoğan-Sistani buluşması

30 Mart 2011 Çarşamba 00:30A+A-

Şu anda Türkiye üç ayrı koldan Ortadoğu’ya, Ortadoğu sorununa bodoslamasına yüklenmiş vaziyette. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Londra’da, Libya konusunda stratejik bir toplantıya iştirak ediyor.

Hiç şüphe etmiyoruz Türkiye oradan, önemli bazı sorumluluklar daha üstlenmiş olarak ayrılacak. Yani Türkiye, Libya’nın bölünmesi tehlikesini ortadan kaldırdığı gibi, önemli bazı atılımlar daha gerçekleştirecek.

Bu arada MİT Müsteşarı Hakan Fidan da Suriye’de...

Türkiye orada da, başlangıçta Libya’da olduğu gibi, arızasız bir geçişin peşinde. Mümkün olur mu, ya da ne kadar mümkün olur, bilmiyoruz. Fakat şurası kesin ki Türkiye, devrime maruz kalan ülkelerin, uzun süreli kaoslar arasında perişan olmasından yana değil. Sühûletli bir demokratikleşmeyi ve yönetim değişikliğini daha bir uygun buluyor. Çünkü derin ve uzun süreli kaosların toplumları ayrıştırdığını, bunun da ülkeleri telâfisi mümkün olmayan zaaflara sürüklediğini, tarihi tecrübeleri ile iyi biliyor.

Onun için alelâde heyecanların daha ötesinde, işin sonunu hesab eden bir aklıselimden hiç mi hiç uzak düşmek istemiyor. Fransa ve İngiltere örneğinde olduğu gibi batılı ülkeler ve özellikle de İsrail ile uluslararası siyonist lobiler, bunun tam aksini düşünüyorlar. Ülkeler, devrim kaosları arasında bir beşik gibi sallansın, çalkalansın; toplumlar birbirinden ayrışsın, bu vesile ile de ya bir arabuluculuk rolü ile, ya da Libya örneğinde olduğu gibi bir dış müdahale ile, ülkelerin yeni baştan ve tekrar tekrar bölünmesi imkânı doğsun!.. Türkiye’nin sağduyulu ve bir anne şefkatini andıran politikası ile, emperyal Batılı güçlerin stratejileri arasındaki fark burada dikkatimizi çekiyor.

İşte MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Suriye’de hem Beşar Esat yönetimi, hem de muhalif devrim önderleri ile ayrı ayrı yapacağı görüşmeler bu bakımdan ziyadesiyle önem kazanıyor. İnşaallah faydalı sonuçlar hasıl olur diyerek, bu konuyu burada noktalayalım.

Davutoğlu’nun Londra’da, müsteşar Fidan’ın Suriye’de bulunduğu bir sırada, Başbakan Erdoğan’ın Irak ziyareti de kuşkusuz üzerinde durulmayı hak ediyor. Türk basını bu geziyi daha ziyade, Erbil Kürt yönetimi bakımından öne çıkardı. Kuşkusuz gezinin bu tarafı da çok önemli. Fakat çok yazıldığı için, ben daha ziyade, Erdoğan’ın Sistani ile Necef’te gerçekleştirdiği buluşmaya dikkatinizi çekmek isteyeceğim. Nitekim Erdoğan’ın Irak ziyaretinin stratejik ayağı, asıl burasıdır. Bu nokta iyi teşhis edilmezse, Erdoğan’ın Irak ziyaretinin haiz olduğu derinlik de gözden kaçırılmış olur. Daha doğrusu da Irak ziyaretinin asıl amacı, Ayetullah Sistani ile yapılan bu tarihi görüşmede yatmaktadır denilebilir.

Başbakan’ın Irak gezisinde, dikkati çeken en önemli gösterge, İran yanlısı Şii Sadr grubunun olumlu, sıcak ve alâyişli gösterileri oldu. “Mazlumların Başbakanı Erdoğan, dövizi de, Sadr grupları tarafından göklere yükseltildi. Şimdi dikkat edin bakalım: Erdoğan orada, Arap Şiiliğinin dini önderi Ayetullah Sistani ile görüşmeye gidiyor. Fakat İran yanlısı Şiiler, yani Sadr grubu, Erdoğan’a ve Türkiye’ye yakınlığını duyurmak için aşırı bir gayretin içine giriyor. Kuşkusuz bu yakınlık seremonisi güzel bir şey!.. Fakat Türkiye’nin asıl muradı onlardan ziyade Sistani, yani Sistani ile görüşeceği konular!..

Türkiye İslâmi kamuoyu yeterince vakıf olmasa bile, dünya Şiiliği şu anda kendi arasında, gene de yekpare bir bütünlük arz etmiyor. Çünkü İran ile Şiilik özdeşleştirildiği, daha doğrusu da İran’ın her tavrı Şiilik adına kabul edildiği için, bu fark gözlerden sürekli kayboluyor. Evet İran’ın Şiiliği, kısmen biraz da Fars ve İran mezhebi olarak sunmaya çalışması bunda etkili oluyor. Yani devrimden bu yana İran Şiasının, kendini siyasal bir dil ile eleştirerek sunmasının da bunda büyük bir payı bulunuyor.

Fakat Türkiye Şslâmi kamuoyu, yıllardır izlediği Irak sorununa rağmen de, Arap Şiası hakkında şimdiye kadar yeterli bir birikime maalesef erişemedi. Meselâ şöyle bir soru sorsak: Bahreyn, Yemen, Suudi veya Körfez Şiası, taklit mercii olarak İran’ı mı esas alır? Ya da ilgili ülkelerdeki Şia tabanlarının, ne kadarı İran’a bağlıdır? Yani bu Şia tabanlarının ne kadarı İran’ın kontrolünde, ne kadarı da ayrı bir Arap Şiası duygusu ile hareket eder? Ya da meselâ Yemen’de ayaklanmış bulunan Şia tabanları, kime veya neye göre hareket etmektedir gibi!.. Bu tür sorular hakkında yeterli bir bilgimiz bulunmuyorsa, hadiseleri çok dıştan takip ediyor, daha doğrusu da batılı ajansların amacına uygun motivasyonlara eklenip gidiyoruz demektir.

Dolayısıyla Erdoğan’ın Irak ziyaretini asıl önemli kılan nokta da burasıdır. Yani Irak veya Arap Şiasının Ayetullah-ı Uzma’sı, yani yegâne Taklid Mercii Ayetullah Sistani ile görüşmesi!.. Irak Şiasının ağırlıklı gücü, Körfez ülkeleri Şiası üzerinde de ciddi bir ağırlığı bulunan Sistani ile, Başbakan Erdoğan şimdi tarihi bir görüşme gerçekleştiriyor. Bu temas siyasal düzlemde, fazla bir önem taşımamış gibi gözükse bile; hemen bütün Körfez ülkelerinde, Pakistan ve Hindistan Şiası arasında, ayrıca da İran ve Kum’un derin katmanlarında yüksek bir hassasiyetle takip edildiğinden asla kuşku duyulamaz.

Dolayısıyla Şii İslâm paradigması bakımından tarihi bir öneme sahip Necef’teki görüşme önemli bir takvim başıdır ve bundan böyle de devamlı hatırda tutulacaktır. Yani Türkiye, mevcut Arap devrimlerine, bambaşka bir noktadan daha nüfuz imkânı peşinde demektir.

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT