1. YAZARLAR

  2. Faruk Beşer

  3. Satrançla Oynamanın Zamanı mı?
Faruk Beşer

Faruk Beşer

Yazarın Tüm Yazıları >

Satrançla Oynamanın Zamanı mı?

08 Ocak 2017 Pazar 13:31A+A-

Kimse bizi şimdi satrancı konuşmanın zamanı mı diye suçlamasın, yazmak zorunda bırakıldığımızı önceki yazımızda söyledik. Daha önceleri İslam'daki oyun ahkâmı ve felsefesi ile ilgili en az üç yazı yazmıştım, bu da onların tamamlayıcısı olsun.

İlgili bir fıkıh kuralımız şu: Yasaklanan eşya ve fiiller ya bizatihi, yani kendi içlerindeki özellikleri sebebiyle kötü ve zararlıdır da onun için yasaklanmıştır, ya da bizatihi kötü olmasa bile kötülüğe götürdüğü için yasaklanabilir. Oyun, eğlence ve müzik gibi şeyler bizatihi kötü değildir, kötülüğe alet kılınırlarsa kötü sayılırlar. Gazali, Kur'an-ı Kerim okumanın bile böyle olabileceğini söyler.

İkinci bir kural: Resulüllah Efendimizin üç dört oyundan başkasını uygun bulmamasının hikmetine baktığımızda onun oyunda aradığı şeyin, oynayana bir fayda sağlaması, olduğunu görürüz. Bu sebeple kendi zamanı için o faydalı gördüğü oyunlara müsaade etmişlerdi; yüzme, binicilik, atıcılık ve kişinin kendi çoluk çocuğuyla oynaması gibi. Çünkü bu oyunlar hem stres atar, rahatlatır, hem de aynı zamanda hayat için eğitici olurlar. Fıkıh tarihimizde olaya zahiri bakanlar bunların dışında oyun oynanmayacağını söylemişler ama hükümlerde böyle hikmet ve illet aramayan görüşler hiçbir zaman İslam'ın ana damarını oluşturmamış ve sürekli yaşama şansı bulamamışlardır.

Çünkü oyunsuz bir dünya düşünülemez, böyle bir medeniyet tasavvur olunamaz. Hayvan yavruları bile oyunsuz büyüyemezler. Bazı insanlar zamanlarını saniyelerine kadar değerlendirip, oyuna ve eğlenceye hiç yer bırakmamış olabilirler. Bu ideal olandır, ideale çok az ulaşılır, ya da hiç ulaşılamaz. O halde böylelerinin, hayatlarında boşluklar bulunan ve meşru çerçevede oyun oynayanları kınamaları haklı görülemez.

Resulüllah Efendimizin, hadi gelin çelik çomak oynayalım der gibi bir oyun başlattığını bilmiyoruz. Ama zaman zaman oyun oynayanlara müsaade ettiğini, hatta hanımına destek olup ona oyun seyrettirdiğini, gönlünü almak için onunla yarış yaptığını, küçük torunlarını sırtına alıp at üstündeymiş gibi hoplattırdığını biliyoruz. Böyle bir halde iken bir sahabînin, Resulüllah'ın sırtında hoplayan torununa, 'amma da atın varmış ha!' demesi üzerine Resulüllah'ın da, 'ama süvari de ne süvari, değil mi?' dediğini de biliyoruz.

Bir başka kural; Rasulüllah'ın zamanından sonra ortaya çıkan eşya ve fiiller ya onun hükmünü bildirdiklerine aynen benzerler ve benzedikleri şeyin hükmünü alırlar, ya da benzemedikleri durumlarda, zararlı değillerse helal, zararlı iseler zararları oranında mekruh ya da haram sayılırlar. Satranç Resulüllah'ın hayatında İslam toplumunun tanıdığı bir oyun değildi, Hz. Ömer veya Hz. Ali döneminde İran'dan geldi. Tavlaya da benzemez.

Hadis Hafızı Münzirî, 'satranç konusunda ne sahih ne de hasen bir hadisin olduğunu bilmiyorum' der.

O halde satranç oyunu için uygulayacağımız kurallar, sözünü ettiğimiz bu kurallardır. İşi bilen İslam âlimleri de böyle yapmış ve satrancın haram olmadığını söylemişlerdir. Sakıncalı bulanlar ise sakıncanın sebebini zikretmişler. İnsanı yapması gereken işlerden ve ibadetlerden alıkoyacak şekilde zaman israfı haline getirilmesi, kumara ya da başka bir harama alet kılınması bunların başında gelir. Ama bu şartlarla yemek yeme ve uyku uyuma bile israf ve haram olabilir.

Oyun konusunda bir başka mesele şudur: Temel özelliği itibariyle kumar aracı olan tavla gibi oyunlar, parasına oynanmasa bile haramdır, çünkü kumarın reklamın yaparlar ve hiç bir faydaları da yoktur. Oysa satranç müthiş bir zekâ eksersizidir, çok uzun zaman alması sebebiyle onunla kumar da oynanmaz. Bu sebeple başta İmam Şafiî olmak üzere pek çok âlim, sözü edilen harici sakıncaların bulunmaması durumunda satrancın caiz olduğunu söylemişler, Hanefilerden Ebu Yusuf ve bizim Molla Hüsrev'imiz de bu görüşe katılmışlar.

Ayrıca gerek müzik, gerek satranç gibi eğlencelerde olumsuz tavır takınanlar, bunların kendi zamanlarındaki uygulanma biçim ve amacını hesaba katarak böyle yapmışlardır.

Fıkıhta konuyu en geniş şekliyle ele alan ve hem Fakih hem Müfessir olan İmam Maverdî'nin nakline göre Hz. Ali'nin oğlu Hasan satranç oynayanları seyreder ve tuttuğu tarafa, şu taşı kullan diye yardım edermiş. Ebu Hureyre kölesiyle satranç oynarmış, İbn Abbas satrancı hem caiz görür hem de oynarmış, Abdullah bin Zübeyr de satranç oynayan sahabîlerdenmiş. Tabiînin meşhurlarından Said bin Müseyyeb ve Said bin Cübeyr de satranç oynayanlardanmış. Hatta İmam Şafii'nin nakline göre bu ikincisi oynamakta o kadar mahirmiş ki, sırtını döner, uşağına, rakibinin hangi taşı oynadığını sorar ve bakmadan kendi taşını oynayabilirmiş. (el-Hâvi).

Her ne olursa olsun, bugün satranç oynamaya zaman bulabilecek ehli ilmin, ehli ciddiyetin ve ehli himmetin olabileceğini de sanmıyorum.

Yeni Şafak

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum