1. YAZARLAR

  2. Abdurrahman Dilipak

  3. Şarap İçer miydiniz?
Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yazarın Tüm Yazıları >

Şarap İçer miydiniz?

11 Nisan 2016 Pazartesi 12:17A+A-

 

Trabzon’da bir özel üniversitede gastronomi ve mutfak sanatları bölümünde yaşanan bir olay beni bir anda eski günlere götürdü.. Olay “Alkollü ve alkolsüz içecekler” dersinde yaşanıyor. Yrd. Doç. Dr. Başak Sungur’un, “Alkol bir ilimdir. Dini, vicdani kararlarınız beni ilgilendirmez. Tatmak zorundasınız” dediği öne sürülüyor. Sungur’u destekleyen öğrenciler, karşı çıkanların “bu dersi bilerek seçtiklerini” söylüyorlar. Şarap tatmayan öğrenciler ise “alkolsüz içecekler konusunda eğitim almak istediklerini, alkollü içecekler konusunu sadece bilgi için izleyeceklerini” söylüyorlar. Sungur, “bilim yaptıklarını, kimsenin inancı ile ilgilenmediğini, orada bir tadım yapma ortamı olduğunu ama bu tadımı yapmayanların dersten çıkabileceklerini” söylüyor. Tadım yapmadıklarına göre, o konuda bir soru gelirse sınavda, bunun anlamı not kaybedecekleri anlamına geliyor.

Daha önce benzer bir kriz Akdeniz Üniversitesi’nde yaşanmıştı. Rektör Apaydın belediye başkanı olunca, şarap aşkını belediyeye taşımış, bira ve şarap festivalleri yapmıştı.

CHP alkollü içecekleri ve dekolteyi, kadın-erkek ilişkilerindeki serbestiyeti toplumun laikleştirilmesi yönünde bir imkan olarak görüyordu. Güzellik yarışmaları, 19 Mayıs kutlamaları, Cumhuriyet baloları, “Milli Piyango” hep aynı düşüncenin ürünü idi.

Mustafa Kemal döneminde ilkokul seviyesinde bira dağıtılırdı. Rakı “Aslan sütü” idi. Milli içkimizdi. “Tekel” bu anlamda “Milli!?” bir görev ifa ediyordu. Vatandaşa eroin satılıyordu hem de reklam yapılarak. “Bira anne sütü kadar değerli” idi. Millet askeri de tiryaki yapıldı. Şimdi sigara yasak, bu defa Şeytan; Osmanlı sarığı sarıp, elinde nargile ile “Şark cafe” tabelasını asıp, sizi “buyur” ediyor.

Cumhuriyet meyhanesini hatırlayın.

Zaten cumhuriyetin ünlü yazarı Mustafa Ekmekçi elinden gelse kışla, ordu evi, devlet konuk evi, öğrenci yurtları ve aşevlerinde, kamu işletmelerinin yemekhanelerinde herkese domuz yedirecekti. “Devlet Domuz Üretme Çiftlikleri” kurulması fikrini savunuyordu “kızıl domuz”!

Ekmekçi kafasında biri de veteriner fakültesinde öğrencilere domuz tattırabilirdi. Domuz bilimdir netekim! Gastronomide de etli yemekler mönüsü dersinde tadımlık domuz ders konusu olabilir. Bu kafayı tanıyoruz artık. CHP kafası bu. Nur Serter’in 28 Şubat’taki “ikna odası” da bu malum kafanın eseri idi. Açık oy, gizli tasnif, İstiklal Mahkemeleri, Merve Kavakçı’yı TBMM’den kovmaya kalkan Ecevit kafası da işte bu kafa. Kılıçdaroğlu bu iklimde yetişmiş bir isim, onun için fazla kızmayın. İlk örnek değil.

28 Şubat’ta benim damat, Tekirdağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde okuyor. Okulu bitirince yüksek lisansa başvuruyor. Başarılı bir öğrenci. Tez aşamasına geliyor, namaz kılan bir öğrenciye, hocası tez konusu olarak, “Şaraplık üzüm ırkının ıslahı” konusunu veriyor. Bizim İsmail de yüksek lisansı bırakıp askere gidiyor, sonradan ailemize katıldı. Ben de bir iki sene oldu, yüksek lisans yaptığını öğrenmem. Neyse şimdi yeniden yüksek lisansını tamamlaması için üniversitesi ile görüşüyor. Zulme bakar mısınız? Bilim adına cinayet. Bu kafalar hâlâ aramızda dolaşıyorlar.

Gelinim Sezin, “El ele eylemi”nden sonra, başörtüsünü çıkarmadığı için tıp fakültesi son sınıfta fakülteyle ilişiği kesildi. Biraz Rusça öğrendi, Azerbaycan’a gitti. Başka sorunlar yaşandı. Bizim kim olduğumuzu biliyorlardı. Geldi, Almanca öğrendi Viyana’ya gitti. Almanca yeterlilik, alttan ders derken çocuğu oldu, Dubai’ye gitti. Sonra af çıktı, geldi kliniği tamamlamaya az kaldı, son klinik çocuk, iki ay sonra okul bitecek, kızı oldu, geri Dubai’ye döndü. 15 yıl oldu herhalde, hâlâ diplomasını alamadı. Okulunun en başarılı öğrencilerindendi. Bunları dert edindiğimizden değil, zalimlerin zulmüne örnek olsun diye yazıyorum. Biz bir mücadele veriyoruz, zalim zalimliğini yapacak, biz yaptıklarımızı Allah rızası için yaptık, karşılığını da O’ndan bekleriz. Galip olan O’dur ve hüküm O’na aittir. O, bizi sabreden, şükreden ve direnenlerden bulacak. Biz O’ndan razıyız. Yeter ki, O, bizden razı olsun. Ondan geldik ve O’na döndürüleceğiz. Kızlarım, oğullarım, eşim, kardeşim, yeğenlerim hepsi benzer şeyler yaşadılar. Bir sürü kardeşim, neler yaşadılar neler... Ama zaten bu işlerin böyle olacağı bize haber verilmedi mi?! Biz mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, karşılığını yalnız Allah’tan bekliyor olarak, Hak yolda mücadele etmeyecek mi idik? Bizi biz yapan bu mücadelemiz oldu. Şükürler olsun! Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırsın ve mazlumlara yardım etsin. “Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın, gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın”. Bunlar olmasa biz nasıl imtihan olacaktık!

Onlar, “Gazi’nin sofrası”ndan bakıyorlar hayata. Biz, vahyin penceresinden bakıyoruz, bu çatışma kadim bir çatışmadır ve kıyamete kadar da devam edecek. Bunlar böyle olmasaydı, birileri nasıl cennete gidecek ya da birileri nasıl cehenneme gidecekti? Hz. Peygamberin başına gelenler, ya da Hz. Yusuf’un başına gelenler aynı şey değil mi idi? Kitab’ta sabır ve cihaddan söz ederken bu tür şeylere işaret etmiş olmuyor mu idi? Bu olaylar bizim için bir mektep ve imtihan vesilesi değil mi? Biz bu vesile ile yapıp yapmadıklarımızla ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla ya da kendi cehennemimize sırtımızda odun taşıyor olacağız.

Bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikatinin bize gösterileceği bir gün var.

“Alemlerin Rabbı”na hamdolsun, O’nun Resulüne selat, ashabına selam olsun. Dua ile.

Yeni Akit

 

YAZIYA YORUM KAT