1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Sandığa Gömen Tarihe de Gömemez mi?
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Sandığa Gömen Tarihe de Gömemez mi?

10 Aralık 2012 Pazartesi 04:40A+A-

Mübarek rejimin artıklarıyla kol kola girip şiddet ve kaos görüntüsü oluşturmayı becerebilen liberal, sosyalist, ulusalcı ve Kıptiler 15 Aralık’ta yapılması planlanan anayasa referandumuna günler kala nihayet Mursi’ye geri adım attırabildiler.

Uluslarararası desteğe sahip Muhammed Baradey, Amr Musa, Hamdin Sabbahi, Eymen Nur, Ahmet Şefik gibi isimler etrafında oluşturdukları koalisyonla seçimlere giren liberal, sosyalist, ulusalcı ve Kıptilerin serbest seçimlerde sandığa gömülmesi Mısır’ı bilenler için hiç sürpriz değildi. Sürpriz olan mezkûr kesimlerim Mübarek rejiminin asker ve yargı oligarşisinin kucağına oturmak hususundaki hızları ve ısrarları oldu. Mısır halkı nezdinde meşruiyet ve desteğe sahip olamayanlar eski rejimin despotik unsurlarıyla işbirliğine sarılıp “selden kütük kapma” yarışına giriştiler.

Seçime Evet, İslamcıların Kazanmasına Hayır!

Çok boyutlu bir baskıyla karşı karşıya kalan Mursi, yüksek yargının yeni anaysa kabul edilinceye kadar Cumhurbaşkanı’nın kararlarını iptal edebilme kararını geçersiz kılan kararını geri çekti. Fakat her ne olursa olsun Mısır halkının referanduma gidişinin önü kesilemeyecek. Evet, bir geri adım söz konusu ama süreci biraz daha geciktirmekten, biraz daha zorlaştırmaktan başkaca bir işe yarayacak mı bunu zaman gösterecek.

Cemal Abdünnasır ve Enver Sedat’ın halefi Hüsnü Mübarek rejimine karşı Tahrir Meydanı başta olmak üzere ülkenin dört bir tarafında sokaklara çıkan halkın talebi despotizme, yolsuzluğa ve ABD-İsrail işbirlikçiliğine son vermekti.

ABD ve İsrail adına hem Mısır halkının hem de Filistin halkının üzerine bir kâbus gibi çöken Mübarek cuntasını tarihin çöplüğüne atmak üzere sergilenen kararlılık kısa zamanda zafere erişti. Ancak bu kez de Mareşal Tantavi’nin başında olduğu Yüksek Askeri Konsey barikatı kuruldu. Mareşal Tantavi’ye yasal açıdan destek veren Başsavcı Abdülmecit Mahmut ve Anayasa Mahkemesi geliyordu.

Mursi’nin Mısır’da herkes için adaleti temin etmek ve halkın iktidarını kurmak üzere giriştiği normalleşme hamlelerinin önünü kesmek üzere sahaya kimler çıktı? Görünüşe bakılırsa ‘gerçek’ Tahrir Ashabı tekrar sahaya inmiş ve Tahrir Ruhu’nu kesintiye uğratmaya kalkışan Müslüman Kardeşler ve Selefilerin temsilcisi Mursi’ye haddini bildireceklerdi. Serbest seçimlerde Müslüman Kardeşler ve Selefi partilerin karşısında kelimenin tam anlamıyla ezilenler, sandığa gömülenler nasıl oluyorsa İslamcı İktidar hevesine kapılanlara hadlerini bildirmeye kalkışıyorlardı.

Mübarek sonrası yapılan seçimlerde parlamento ve anayasa komisyonunun “İslamcıların ezici ağırlığı var” denilerek Anayasa Mahkemesi tarafından feshedilmesinde liberal, sosyalist ve Kıptilerin medyada ve meydanlarda sergilediği desteğin kilit rol oynadığı aşikâr. Sözde seçim diye yanıp tutuşuyorlar ama sandıkta tokadı yiyince İslamcılara karşı Mübarekçilerden, ABD ve AB’den imdat dileniyorlar.

Demokrasi Adına Seçimler Sabote Ediliyor

Mısır’da yakılıp yıkılan kurumların, öldürülen insanların, yağmalanan mekânların tamamı İslamcılara ait olmasına rağmen “Yeni Firavun” veya “Diktatör” gibi yaftalarının anında Mursi’ye isnat edilmesi psikolojik harp unsurlarının başarısını tescilliyor gibi görülebilir. Ancak şimdilik kaydıyla bir başarı söz konusudur. Çünkü Mısır’da devrimi zaferle taçlandıracak kadrolar arasında Mursi’den başkaca seçilmiş hiç kimse yok.

Devletin televizyonunu, radyosunu, gazetesini kontrol etme imkânlarına sahip olmamış bir cumhurbaşkanının despotik teamüller üzerine yapılandırılmış asker ve polise, yargı ve bürokrasiye karşı iktidarını kabul ettirebilmesi zorlu bir imtihan sürecini aşmayı gerektirir. Sadece ABD, AB ve İsrail’in değil Suudi Arabistan ve İran’dan Türkiye’nin Kemalistlerine, liberallerine, sosyalistlerine kadar çok sayıda güç odağının hesaplarını bozmanın bedelini ödüyor Mısır halkı.

Katleden, yağmalayan üstelik de halkın iradesine set çekmek üzere despotik rejimin artıklarıyla beraber “Tahrir Devrimcileri” numarası çeken Mısır’ın “sahte muhalifleri, çakma özgürlükçüleri” başarısızlığa mahkûmlar. Çünkü İslam coğrafyasında bu dönemden itibaren ABD ve AB’nin uzantılarına, İsrail’in işbirlikçilerine, yolsuzluğa ve yozlaşmaya karşı İslamcıların geçit vermesi mümkün değil.

Mursi’ye karşı sokaklara çıkan muhalefetin özellikle İsrail’in Gazze saldırısı sonrasında şiddeti daha bir tırmandırmasının tesadüf olamayacağı ortadadır. Sadece Suriye’deki Baas rejimin değil Ürdün’deki kraliyet rejiminin de sarsıldığı bir vasatta Filistin direnişini İsrail karşısında güçlü kılan temel faktörün Mısır’da yaşanan devrim süreci olduğundan kimin şüphesi var?

Sadece Hüsnü Mübarek, Muammer Kaddafi, Zeynelabidin bin Ali, Beşşar Esed, Kral Abdullah gibi despotlar değil Mısır’daki, Libya’daki, Tunus’taki, Suriye’deki, Ürdün’deki liberaller, sosyalistler, ulusalcılar da İslam coğrafyası ve toplumuna Batı’dan zor yoluyla ithal edilmişlerdir. Bunlardaki köksüzlük ve yabancılık İslam düşmanlığının, halk korkusunun sadece bir sonucudur. Bu sebeple demokrasi, İslamcıların iktidarına mani olduğu oranda meşru ve makbuldür.

İşte seçimsiz demokrasi, halksız cumhuriyet, dinsizleştiren laiklik modellerinin İslam coğrafyası için önemi buradan kaynaklanıyor. Ama hiç kimse boş hayallere ya da yersiz korkulara kapılmasın. Onları sandığa gömen tarihe de gömer.

 

YAZIYA YORUM KAT

4 Yorum