1. YAZARLAR

  2. Mehmet Metiner

  3. PKK'dan Zana'ya uyarı...
Mehmet Metiner

Mehmet Metiner

Yazarın Tüm Yazıları >

PKK'dan Zana'ya uyarı...

03 Temmuz 2012 Salı 00:18A+A-

Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana ilkin Hürriyet'e konuştu. Akabinde kendi talebi üzerine Başbakanla görüştü. Zana'nın söyledikleri biliniyor. Talepleri de...

Hürriyet'e verdiği açıklamada Zana'nın üç konudaki tespiti bence PKK açısından sarsıcıydı. Birincisi, PKK'nın "Kürt sorununun varlığı" üzerine oturan resmi paradigmasını reddediyor olması. İkincisi, Öcalan'ın yakalanmasından sonra örgütün toptan reddettiği "Bağımsız ve Birleşik Kürdistan!" talebi yerine üniter devlet-ortak vatan söylemi üzerine oturan "Demokratik Cumhuriyet" anlayışına rağmen silahları hala konuşturuyor olmasının gereksizliğine ve yanlışlığına yaptığı vurgu. Üçüncüsü de, Kürt sorununun çözümü konusunda Cumhuriyet tarihinde hiç bir liderin cesaret edemediği/edemeyeceği demokratik adımları atan Başbakan Erdoğan'ı PKK'nın kasıtlı olarak Kürt halkına "çözümden yana olmayan faşist"" diye lanse eden örgüte rağmen bu sorunu çözecek tek kişinin Erdoğan olduğunun altını çizmesi. Bu bağlamda AK Parti Hükümetinin attığı adımları eksik bulmakla birlikte övmesi.

PKK'nın asla hazmedemeyeceği bu tespitler aynı zamanda ciddi bir eleştirel yeni bakışı ortaya koyuyordu.

* * *

Hürriyet'teki söyleşisinden sonra BDP'den yapılan ilk açıklamalar karşıtlık içeriyordu. Ama Zana'yı cepheden vurmak BDP'nin toplumsal tabanının kabul edebileceği bir davranış olamazdı. O yüzden sonraki açıklamaların tonu değiştirildi.

Zana'nın PKK/BDP canibinden bağımsız hareket etmesi, onlardan gelen örgütlü tepkileri göğüsleyebilecek cesareti göstermesi bence çok anlamlıydı. Hürriyet'teki açıklamalarından sonra Başbakanla PKK/BDP gibi örgütlü yapıların iznini alma gereği duymadan görüşme talebinde bulunması sanırım o örgütlü yapılar açısından bağışlanamaz bir hataydı. Ahmet Türk kendilerine hiçbir şekilde danışılmadan yapılan bu görüşmeyi eleştirirken aynı zamanda Başbakanı Kandil'deki liderlerin ağzıyla suçlamayı da ihmal etmiyordu. Tabii ki bu bilinçli bir karşıtlık mesajıydı. Türk'ün bu rahatsızlığı, geçmişte hep kendi adı etrafında oluşturulan böyle bir misyonun Zana tarafından başlatılmış olmasından kaynaklı olabilir mi? Mümkündür. Yani ne zaman barış ve çözüm için gerekli olan diyalog süreçleri söz konusu olduğunda hemen ilk akla gelen ismin Ahmet Türk olması yerine artık Leyla Zana adının gündemleşmiş olması pekala böyle bir ihtimali akla getirmiyor değil. Yoksa normal koşullarda tanıdığım bildiğim Türk'ün herkesten önce ve herkesten daha fazla yüreklice çıkıp Zana'ya sahip çıkardı diye düşünüyorum.

BDP içerisinde çözüm sürecinde diyalog kapılarını ardına kadar açık tutarak katkı sunacağına inanılan Ahmet Türk'ün giderek savrulduğu pozisyon, geçmişte oluşturduğu olumlu algısını da berhava edici niteliktedir.

Görünen o ki, A Türk bile kendisiyle çelişmek pahasına Zana'ya sırt çevirme gereği duyuyorsa Zana'nın işi hiç de kolay değil. Giderek yalnızlığa mahkum edileceğe benziyor.

* * *

Zana örgütün asla affedemeyeceği bir büyük cürüm(!) işlemiştir. Nedir o? Söylemlerinin temel bir karşıtlık içermesini bir yana bırakalım. Bir biçimde belki bu tolere edilebilir. Ama kendi aklıyla ve yüreğiyle kendi kendini yönetebileceği iddiasıyla ortaya çıkması, kendi kararlarını kendi iradesiyle alabileceğini bağımsız bir siyasetçi olarak göstermiş olması asla tolere edilebilecek bir olay değildir.

Örgütün istediği, koşulsuz biat ve itaattir.

Zana'nın bireysel olarak bu şekilde ön alması, örgütün sol/sosyalist anlayışının bireycilik diye suçlayıp mahkum ettiği bir davranış türüdür.

Zana'nın kendi aklına ve yüreğine güvenerek kendine ait yeni bir söylem ortaya koyması da, örgütü yaşatan biat ve itaat kültürüne apaçık bir isyandır.

Bunun örgüt (PKK) ve parti (BDP) tarafından algılanma biçimi de hiç kuşkusuz böyledir.

Leyla Zana artık ağzıyla kuş tutsa da güvenilmez biridir örgütün ve partinin gözünde.

Bakmayın BDP'nin kimi sözcülerinin toplumsal taban korkusuyla başka türlü konuştuğuna. Gerçek tamıtamına dediğim gibidir.

Nitekim Zana da bu gerçekliği bildiği için artık örgüte/partiye değil toplumsal tabana mesaj verme yolunu seçmiştir.

Basın toplantısında Başbakana ilettiği talepleri bir bir açıklarken gerçekte toplumsal tabanın beklentilerine bir biçimde sözcülük ettiği algısını oluşturmaya çalışması, örgütten/partiden kendisine gelebilecek "hain/işbirlikçi" suçlamalarını peşinen hükümsüz kılmaya yöneliktir.

Zana bilinçli bir biçimde Türkiye toplumunda rahatsızlık uyandıracak "Öcalan'a ev hapsi" gibi önerileri işte bu sebeple dillendirme gereği duymuştur.

Hemen belirtmek isterim ki ayağını kendi mahallesinden çeken ve örgütün yaslandığı toplumsal tabanın taleplerini dillendirmeyen Zana'nın yüklendiği misyonda başarılı olması da mümkün değildir.

* * *

Zana zor bir yolculuğa çıkmış bulunmaktadır.

Artık kendisine güven duymayacak bir örgüt gerçekliğiyle karşı karşıya olduğunu söylemek bile gereksiz.

PKK'nın şahin liderlerinden Duran Kalkan'ın Zana'ya isim vermeden yönelttiği eleştiriler, bu güvensizliğin zamanla Orhan Miroğlu örneğinde görüldüğü gibi derin bir dışlanmaya ve hatta tehdide dönüşebileceği ihtimalini de önümüze koymaktadır.

Kalkan'ın, "Artık AKP'den bir şey beklenmemeli, Faşist celladı (kastedilen Başbakan'dır MM) saldırgan kılacak, umutlu kılacak söz ve davranışlardan herkes kaçınmalı" sözleri, uyarı ötesi bir anlama sahiptir elbet.

YENİ ŞAFAK 

YAZIYA YORUM KAT