1. YAZARLAR

  2. Lütfü Oflaz

  3. Ordunun solu, Washington yolu!
Lütfü Oflaz

Lütfü Oflaz

Yazarın Tüm Yazıları >

Ordunun solu, Washington yolu!

15 Ocak 2011 Cumartesi 00:06A+A-

- Lütfü Bey; eskiden sosyalist iken şimdi Kemalist olan Profesör Yalçın Küçük gibi Ergenekon sanıkları, “ordunun solu” diye bir kavram icat ettiler. Bunlar şimdilerde “orducu solcuyuz” demekteler. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

- Ordunun solu Washington yolu! Orducu solculuğun gideceği yol Washington’un yolu! Bir cümleyle bu konuda işte bunu düşünüyorum. Neden böyle düşünüyorum? Çünkü bizim gibi çok uzun yıllardır ABD’ye bağımlı olan ülkelerde ordular da ABD’ye bağımlıdır. ABD’ye bağımlı ülkelerde ordular, ABD’nin kapitalist sisteminin koruyup kollayıcısı durumundadır. Bizim gibi ülkelerde kapitalist sistemi tehdit eden muhalif hareketler, ABD’nin isteğiyle ordular tarafından bastırılmıştır. Nitekim ülkemizde askeri darbeleri gerçekleştirenler, yaptıkları ilk açıklamanın ilk cümlesinde ABD’ye ve onun başkenti Washington’a bağlılıklarını sunmuşlardır. Mesela Türkiye’deki ilk askeri darbe olan 27 Mayıs 1960 darbesini gerçekleştirenler, yaptıkları ilk açıklamanın ilk cümlesinde ABD’ye, NATO’ya bağlılıklarını sunmuşlardır. Yine örneğin 12 Eylül 1980 darbesini, Washington’daki ABD yöneticileri, “Bizim oğlanlar darbe yaptı” diyerek sevinçle karşılamışlardır. Bizim gibi böylesine ABD’ye bağımlı ülkelerde tarihi gerçekler buyken, kendisine solcu diyen hiç orducu olabilir mi? 12 Mart’tan 12 Eylül’e kadar askeri darbeler en başta solu ezmedi mi? Solcuları işkence tezgâhlarında, idam sehpalarında yok etmedi mi? Tarihi gerçekler buyken, şimdi Yalçın Küçük gibilerin, “Biz orducu solcuyuz” demeleri, en başta solun tarihine ihanet değil mi? Bizim gibi ülkelerde orducu olan solcu olamaz; solcu olan da orducu olamaz! Orducu solcu olmaya kalkışanlar da ciddiye alınmaz.

KİMLİĞİ İSLAMCI, ZİHNİYETİ KAPİTALİST!

- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, üniversite öğrencilerinin sorunlarını aktarmaları için Çankaya Köşkü’ne davet ettiği öğrencilerin zengin çocukları olması ve bunlardan birinin Jaguar marka arabayla Çankaya Köşkü’ne gelmesi tartışmalara sebeb oldu. Sizin bu konudaki yorumunuz nedir?

- Bir üniversite öğrencisinin, Jaguar gibi dünyanın en pahalı arabalarından birinin sahibi olmasını savunanlar ne diyor? “Bir insan parası varsa en pahalı arabaya da biner; her şeyin en pahalısını da alır; bunda yanlış olan ne var?” diyor. İşte, bence asıl bu zihniyetin sorgulanması gerekiyor. Çünkü maalesef bu zihniyet ülkemize hakim olmuş görünüyor. Ülkemiz ki nüfusunun yüzde 98’i kibirden, gösterişten kaçınılmasını öğütleyen bir dinin mensubudur. Ülkemiz ki nüfusunun yüzde 98’i, “Komşusu açken tok yatan benden değildir” diyen bir peygamberin temsil ettiği bir dinin mensubudur. Ama bırakın dini imanı para olan kapitalistleri, ülkemizin her kesiminde kapitalist zihniyet hakim olmuş görünüyor. Bakıyorsunuz nüfusunun önemli bir bölümünün yoksulluk sınırında olduğu ülkemizin siviliyle, askeriyle yöneticileri dünyanın en pahalı arabalarına biniyor. Kapitalistlerce sömürülen emekçilerin temsilcisi olduklarını söyleyen sendikacılarımız da dünyanın en pahalı arabalarına biniyor. Hatta kibri, gösterişi yasak eden İslam dinini insanlara anlatan pek çok tanınmış din adamımız bile dünyanın en pahalı, en gösterişli arabalarına biniyor. Yani anlattığı gibi yaşamıyor. Bu ne yaman çelişkidir? Ve bu kapitalist zihniyetin ülkemize ne derin hakimiyetidir? Nitekim en tanınmış İslamcılarımız bile, “Bir insan parası varsa en pahalı otomobile de biner; her şeyin en pahalısını da alır” demektedir. Böylelerinin kimliği İslamcı olsa da zihniyeti kapitalisttir! Böylelerine mesela İran İslam Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ı hatırlatmak gerekmektedir. Dünyanın en zengin petrol ülkelerinden biri olan ve ABD’ye bile kafa tutacak kadar güçlü olan İran’ın Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, sadece 3 bin lira değerinde ve 33 yıllık bir arabaya binmektedir. Bugün ABD’ye kafa tutan ve bazıları dünyanın en zengin petrol ülkeleri olan Latin Amerika’nın sosyalist liderleri de mütevazı bir hayat sürmektedir. İsteselerdi İran’ın, Latin Amerika ülkelerinin liderleri de en pahalısından bir hayat sürebilirlerdi. Demek ki mesele paralı olup olmamak değil. Mesele kimliğine, inancına uygun yaşayıp yaşamamak. Mesele, “İnandığın gibi yaşamazsan, yaşadığın gibi inanırsın” sözünü kulağına küpe yapıp yapmamak. Bir kapitalist gibi yaşarsan, “Parası olan her şeyin en pahalısına, en gösterişlisine layıktır” diyen kapitalist zihniyeti savunmandan doğal ne olabilir ki?

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT