1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Ölümden Barış, Nefretten Özgürlük
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Ölümden Barış, Nefretten Özgürlük

27 Ağustos 2012 Pazartesi 02:23A+A-

Toplumsal tarih bir kez daha gösteriyor ki ulus kimlik ve ulus devlet yolu şu sihirli ve kanlı yoldan geçiyor hep: Ölmek ve öldürmekten siyasi barış, nefret etmek ve nefret ettirmekten ulusal özgürlük neşet edeceği söylemi.

Ulus kimlik virüsü hangi topluma bulaşırsa o topluma öncülük etme iddiasındaki kadroların önce akla ve mantığa uygun muhakeme sistemini felç ediyor sonra da peşine takabildiği kesimler arasında adalet ve merhamet hislerini betonlaştırmaya başlıyor.

Türkün Türkten, Kürdün Kürtten Başka …

İstisnası var mıdır bilemiyorum ancak asrın başından itibaren önce Arap sonra da Kürt toplumuna karşı yükseltilen Türk ulusçuluğunun tarihsel süreci böyle işledi. Son 30 yıldır da Kürt ulusçuluğunun aynı süreci tersinden işlettiği yani Türk ve Arap toplumlarına karşı nefret ve düşmanlık söylemini yükselttiğine şahit oluyoruz.

Ancak ulusçuluğun öldürücü hastalıklı yapısına, ahlak ve mantığa karşı işletilen kronik düşmanlığına dair “öteki ulus” toplumlara ait olanların teşhis etme ve tedavi önerme hakkı bulunmuyor. Çünkü bir ulus kimlik ancak diğer ulus kimlikler karşısında güçlü kudretli olabildiği, öteki taraftan gelen eleştirileri kale almadığı oranda özgüven sahibi olabiliyor ve kuşatmaya çalıştığı toplumda safları sıklaştırıp ayakta durabiliyor.

Öteden beri Türk ulus kimliğinin sapkın ve zalim politikalarına karşı çıkan hemen herkese “Arap hayranı-gerici” veya “PKK sempatizanı-bölücü” yaftasının vurularak iktidar sınıflarının bekasını temin eden politikalar bu söylediklerimize misal olarak verilebilir. Aynı çirkinlikleröteden beri midemizi bulandırmış benzer pişkinliklerle son dönemlerde daha çok Kürt ulus kimliği adına sergileniyor.

PKK’nın Kürt Ulus kimliği ve müstakbel devleti adına işlediği cinayet ve tecavüzleri mazur, makul hatta zaruri gör(ter)me gayretkeşlikleri koskoca bir toplumu “keriz” yerine koymaktan başkaca ne anlama gelir acaba? Belki de sahip çıkılan ahlaksızlığa bütün bir toplumu davet ederek ilkesizliğe ve pragmatizme herkesi ortak etme kurnazlığıyla kirli siyasetin arındırılabileceği hayalidir yönlendirici olan.

Kurucu Unsur: Keleş, C-4 ve Beton Çivisi

Yakın zaman önce Güngören ve Kumrular’da olduğu gibi Bayram günü Gaziantep’te de beton çivileriyle takviye edilerek patlatılan C-4’lerin parçaladığı hayatlar üzerinden kendilerine aydınlık bir gelecek hülyaları kuranlar var. Bu aydınlık gelecek hülyaları kuranlar ilk etapta çelişkili gibi gözükse bile aslında hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde aynı ortak paydada buluşan Kürt ve Türk ulusalcıları.

Kürt sorununun ortaya çıkışı veya çözümü noktasında en ilgisiz alakasız yerlerden biri olan Gaziantep’i cehenneme çevirme stratejisiyle özelde PKK genelde Kürt sorunu adına nasıl bir kazanım elde edilebilir?

Orhan Miroğlu, öldürmek için öldürmek ve nefret üretmek için şiddeti tırmandırmaktan başka bir hedefi olmayan bu stratejinin özetini anlattığı “Bu savaş kimin için” başlıklı yazısında şu değerlendirmeyi yapıyordu:

“Bu ülkede bebeklerin öldürüldüğü, sivillerin katledildiği bir hafızaya iyi gelebilecek her ne varsa, yapılmadan ve en önemlisi silahları susturmak yerine, bebeklerin bile öldürüldüğü bir dönemin hafızasını yeniden ateşlemek yoluyla Öcalan’a özgürlük talep etmenin ve Oslo’yu istemenin akılla bağdaşır bir yanı var mı?Gerçek olan şu ki Türkiye’yi yeniden masaya davet etmenin yolu Antep’te katliam yapmaktan geçmiyor.” (25 Ağustos, Taraf)

“Bu savaş kimin için” başlıklı yazısında Miroğlu daha başka ve üzerinde son derece dikkate durulması gereken daha başka sözler de söylüyordu. Bugün Gazetesi’nin Osman Öcalan’la yaptığı röportajı da kritik eden Miroğlu,devletin özellikle 2004’ten beri PKK’yı dağdan indirmek üzere değil dağda tutmak üzere geliştirdiği siyasetini çözümlüyormesela.

Bu bağlamda PKK’nın Ergenekon tarafından AK Parti hükümetini devirmek üzere nasıl bir enstrümana dönüştürüldüğünü ifade edip hayat-memat meselesi olan şu hususu düşünmemizi salık veriyor Miroğlu: “AK Parti hükümetinin en büyük siyasi hatası İmralı tarihinin üstünü örtmesi ve bu tarihin Ergenekon bağlamında hesabını sormamasıdır. Kürt açılımının can damarı buydu, ama hükümet bunu görmedi.”

İmralı Günlüğü’nün yazılması sürecinde Ergenekon-Balyoz kurmay kadrosunun rolünün açığa çıkartılamaması önemli bir zaaf olduğu aşikâr değil mi? İmralı Günlüğü kim ne derse desin sadece Öcalan’ı, PKK’yı ve Kürt sorununu değil bir bütün olarak askeri vesayet sistemini, psikolojik harekât konseptini veiktidar sınıflarının siyaset-toplum üzerine nasıl ipotek koyduğunun temellerini de izah ediyor. Peki, nasıl oluyor da toplum halen bu mekanizmanın ürettiği sorunlarla boğuşurken Hükümet’ten çözüm için kararlı bir adım sadır olmuyor?

Ergenekon-Balyoz cephesine ciddi darbeler vurulduğu ve bundan sonra ne cunta kurabileceği ne de psikolojik harekât tertipleyebileceği gibi fazlasıyla iyimser beyanlar ve siyasetler göze çarpıyor. Fakat bu rehavet havasının hiç de hayra alamet olmayacağının birden fazla göstergesi var. Darbelere zemin hazırlamakta ve cuntacıların sesi olmakta, muhtıra ve andıçların toplum nezdinde gereken etkiyi oluşturmasında üstün vazife aşkıyla görevle ifa etmeye devam eden gazetelerde ama özellikle Hürriyet’te değişen çok şey olmadığı görülecektir.

Gaziantep’te yaşanan cinayet üzerine Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet’te kaleme aldığı yazısında yer alan "Baylar ve bayanlar... Sivil meydanlarda bombaların patlatıldığı Ortadoğu'ya hoş geldiniz.Artık gırtlağımıza kadar Ortadoğu'dayız..." cümlelerinden taşan coşkuyu nereye koyacağız, nasıl tanımlayacağız?

Psikolojik harekât en güçlü bir biçimde Kürt sorunu üzerinden devam ediyor. Kaos görüntüsü ve imajı pompalanarak korku ve düşmanlığın tırmandırılabileceği en uygun zeminin Kürt sorunu olduğunu bilen Türk ulusalcıları bu alanda daha çok odaklanıyor ve manipülasyonlar yapıyor.

Bu sorun bağlamında yaşadığımız en sıkıntılı alan şudur: İğreti bir hüzünle maskelenmiş klişeulusal coşkuyu sürdürmekle memur edilmiş Ertuğrul Özkök, Serdar Akinan, Nuray Mert, Banu Avar, Orhan Alkaya gibilerinden kurtulmaya çalışırken maalesef Kürt ve Kürtçü versiyonlarının epeyce fazlalaşmış olması.

YAZIYA YORUM KAT

6 Yorum