1. YAZARLAR

  2. SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

  3. Okuyucularla Hasbihal..
SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Yazarın Tüm Yazıları >

Okuyucularla Hasbihal..

29 Ocak 2016 Cuma 17:41A+A-

[email protected]

-Kasım polat: 23 Ocak, (‘İran’la ilgili bir tv. proğramı etrafında..’ başlıklı yazı üzerine..)

Şah İsmaîl zamanında şii hakimiyeti saglandıgından bahsetmişsınız de ,nasıl saglandıgını atlamışsınız ,Onuda anlatsaydınız ya yoksa İranlı dostlarınız mı gücenirdi .Şah ismail’in mılyonlarca sünni müslümanı acımasız yöntemlerle yok ettığını geri kalanların da mecburen şii olduklarını da anlatsaydınız.Öyle çok abartılı agdalı bır dille Homeynı bazı yerlerdede 300 yılda bır gelır dedıgınız bu şahşın, Hafız esadla Hama katliâmında çevırdıkler dolapları yaptıgı yardımları da anlatın ,Afganıstanın işgalınde ABD ile beraber nasıl yardımlaşarak ülkenın işgal edıldıgını ,ha keza Irakında aynı işbırlıgı ile işgale ugratıldıgınıda anlatın .Surıye meselesınde ise ne kadar dınsız ımansız haclı ve sapık gruplarla direnişi bogmak için gösterdıgi çabalardan da bahsetseydınız . (...)

*SEÇ: Star'da yayınlanan o yazıda, bir sütunla sınırlı olarak anlatılabilmesi açısından; bir toplumdaki büyük sosyal hadiseleri anlamaya yardımcı olabilir ümidiyle, sadece kilometre taşlarına işaretle yetinilmişti.

Şah İsmail'in sadece Tebriz'de bir haftada on bine yakın insanı öldürttüp yaktığına ve oğlunun bu cinayetlere karşı çıkan (Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ın kızı olan) annesini bile öldürttüğüne dair, İran kaynaklarında bile yer alan bilgiler, yazıda değinilen tv. proğramında tarafımdan etraflıca anlatılmıştır..

Yorum yazarken siz de onlara değinebilirdiniz, ne de olsa sizin için öyle bir sınırlama yoktu.

İmam Khomeynî hakkında sizin zikrettiğiniz gibi bir ifademi hatırlamıyorum ve kişiler hakkında sizin belirttiğiniz gibi abartılı sözler söylememeye dikkat eetmeye çalışırım.

Ama, İran'da gerçekleşen o büyük inkılab hareketinin, müslüman dünyadaki son 250-300 yıl içindeki en büyük sosyal hareketlerden birisi olduğunu söylemişimdir. Onu ya yanlış aktarmışlar veya siz yanlış değerlendirmişsiniz..

1982'deki Hama Katliâmı'nı ise, dünya ve o faciadan ancak iki hafta kadar sonralarda öğrenebilmiştir. Hattâ, Suriye içindeki müslüman halk bile, 2-3 gün sonra fısıltı halinde duyabilmişti. İran ise, o günlerde, Saddam yönetimindeki Irak güçlerinin İran içindeki ilerleyişlerini durdurmakla meşguldü.. Yani, dışarda nelerin olup bittiğiyle ilgilenecek durumda değildi..

O dönemde İran'ın Suriye'deki büyükelçisi olan Muhteşemîpur'un hatıratında yazdığına göre, İmam'a, o facia ve binlerce insanın öldürüldüğüne dair hakkında bilgi verdiğini, İmam'ın da Hâfız Esed'e, bu gibi hareketlerden kaçınmasına dair bir mesaj gönderdiğini yazmıştır.
Ve unutulmasın ki, o İran -Irak Savaşı sırasında Suriye, sadece Saddam'a karşı olmakla kalmamış, İran'ın dünyadan temin etmek zorunda kaldığı silahların giriş kapısı rolünü görüyordu.

Ben, Afganistan'ın işgalinde İran'ın Amerika'ya yardımcı olduğuna dair iddialarınızı doğrulayacak bilgilere sahib değilim.

Sadece, İran -Afganistan sınırlarına yerleştirilen kocaman levhalarda 'Şia kafir est.. / Şia kafirdir' yazısı yazdıran ve de Mezar-ı Şerif'deki İran Konsolosluğu'nu ateşi veren ve İranlı 14 diplomatı da öldürüp hemen oracıkta defneden Tâlibân Yönetimi'nin, Amerika'da gerçekleştirilen 11 Eylûl 2001 Saldırıları'ndan sorumlu tutulan Usâme bin Laden'i Amerika'ya vermemesini gerekçe gösterilerek, Amerika eliyle de çökertilmesinden İran'ın rahatsız olduğu söylenemez herhalde..

5 yıldır devam eden Suriye Buhranı'nda ise bugünkü İran Yönetimi'nin son beş yıldır takib ettiği siyasetin çok yanlış olduğunu, son beş yıldır yazıp çizmekteyim ve bu yüzden bazı çevrelerce lanetlenmekteyim..

Ama, o yazıda Suriye Buhranı'na ve Esed rejimince işlenen bütün cinayetlere İran'ın ortak olduğuna dair beş yıldır tekrar etmekte olduğum görüşlerimi tekrarlamadıysam, konu, İran'ın 1979'daki o büyük inkılab'a nasıl geldiğine dair tarihî merhalelere kısaca işaret etmek olduğundandı.

Ve bir kimseye veya kavme, topluma soğuk bakışımız, onlar hakkında zulmetmemize vesile olmasın..

-hüseyin, 23 Ocak, Imam Humeyni, yazınızda belirttiğiniz,  ‘Irani Islam icin istiyordu’ cümlesiyle sizin en son paragraftaki sorunuz birbirini tamamlamaktadir. Islam devrimi yerel boyuttan evrensel boyuta dogru ilerlemekte ve bugün icin dünyadaki gücler tarafindan bu taninmaktadir. Bu vakianin tespitidir. Daha önce bu gücler Irani muhatap olarak bile kabul etmezken bugün anlasilmasi gerekli bir düsman olarak görmekteler.. Bu tabii ki büyük bir ilerlemedir.

-cer:22 Ocak,

İslam dünyasında buyuk mezhep savaşı çıkarmadan önce abd iranı biraz semirtiyor.. şu haliyle biraz zor duruma düşebilir. bakın abd islam dunyasına yaptıkları dolaylı olarak irana yarıyor.. söylemde ne kadar düşmanda olsalar da.. gelecekte ummet vahy ve akla muhtac. fakat iran şiiliği emperyal bir kuvvet olarak kullanmaktan bu günkü gücünde vazgeçeceğini sanmıyorum.

-Kasım polat: 26 Ocak, Afganıstanın ABD ve koalısyon güçlerıyle işgal ve yıkıma ugratılmadan önce İran Cumhurbaşhanı Muhammed hatemı yabancı bır TV kuruluşuna verdıgi röpörtojda ,eger kendılerının işgalden önce Amerıkalılarla işbırlıgı içinde olupda Afganıstanın Talıbanla iligili istıhbarat bılgılerını verdıklerını ve bu önemlı bilgıler sayesınde Amerıkan güçlerının çok büyük zararlar verdıklerını övünerek anlatmasını ben izlemiş bırısı olarak bılırken İRAN uzamanı abımızın haberım yoktu demesı ınandırıcı olmaktan uzaktır.Ayrıca Irak ın ABD ve dıger haçlı güçlerle yıkım ve işgalıde yıne aynı şekılde fakat bu sefer daha kapsamlı bir işbırligi netıcesınde iki mılyondan fazla Iraklı sıvılın katliam ve işkencelere maruz kalmasınında İRAN ın çoook büyk emeklerı olmuştur .Surıye konusu ise zaten gündemdedır.zalım ve ınsanlık düşmanı bır rejımın yanında olup bu rejımı korumak içinde haçlılarla bile aynı yataga gırmekte bır mahsur görmeyen PERS devleti varken orta yerde ,heberım yoktu veya üç maymunu oynamak şahşiyetli insanlara yakışmaz.İRAN İnsanlık düşmanı bır yapıdadır ve bu yoldada azımlıdır ,Kendı süfli çıkarları içinde her türlü şeytani güçlerle aynı yatagada gıormekte bır beis görmeyecel zihnıyettedır.Durum budur ,herkesde kendıni buna göre yenıden dızayn etmek durumundadır .

*SEÇ: Kendimi hiç bir zaman 'İran uzmanı' diye nitelemedim, nitelemem de..

Ama, siz anlaşılıyor ki, çok şeyler biliyorsunuz ve o özelliklere sahibsiniz..

Öyle olsa bile, benim bildiklerimi sizin, sizin bildiklerinizi de benim kabul etmem şart değildir.

Buna rağmen siz, sizin bildiklerinizi bilmeyenlere, 'haberim yoktu diyerek üç maymunu oynamak şahsiyetli insanlara yakışmaz..' gibi sataşmalardan bile çekinmemektesiniz. Öyle bir uslûb sahibine benim cevabım sukûttan ibarettir.

Benim İran yönetiminin Irak, Suriye, Yemen gibi yerlerde takib ettiği siyasetin Müslümanların hayrına bulmadığıma dair yıllardır yazmakta olduklarım ortadayken, o konuları bana cevaben hatırlatmanız da ayrı bir ilginçlik arzetmektedir.

'Herkes de kendini buna göre yeniden dizayn etmek durumundadır..'  buyurduğunuza göre, başüstüne..

-Rıdvan Kaya:24 Ocak, Bazı yorumcular sanırım okuduklarından, gördüklerinden ziyade zihinlerinde yer etmiş önyargılardan hareketle elde kılıç ithamlarını sıralıyorlar. Ve bu da hayra hizmet olmadığı gibi, sadece kırıcı oluyor. Hüküm vermeden önce doğru bilgilenme çabası içinde olmalıyız.

Selahaddin Abi'nin yazısından (veya yazılarından) İran'ın zulmünü, işlediği cürümleri görmezden geldiği sonucunu çıkartmak haksızlık ve aynı zamanda da okuduğunu anlamamak olur.

Doğruya doğru, yanlışa yanlış ilkemiz olmalıdır. Birilerinin bugün yanlış işler yapması, çirkin ilişkiler içinde olması geçmişten bugüne tüm yaptıklarının yanlış olduğu anlamına gelmez. Aynen bugün olumlu bir zeminde gördüklerimizin geçmişlerini tezkiye etmemizin gerekmemesi gibi! Bu tür toptancı, ayrıştırmayan yaklaşımlar bizi sağlıklı analizlere götürmez.

Müslümanlar birbirilerine hakkı ve sabır tavsiye ederler, gerektiğinde yanlışlara karşı uyarırlar da! Ama bunu yanlış verilerle, önyargılarla, temelsiz ithamlarla yapmaya kalkışmak münkerden nehyetmek olmadığı gibi, asla maruf bir tutum da teşkil etmez!

-Bilal Sürgeç: 24 Ocak, Ağabey, Habertürk'teki konuşmanızı dinledim. Şu soruları sorabilir miyim?

1-Moğol istilasına karşı doğan direnişte İran'ın Şiileşmesinde nasıl tesiri oldu?

2-Safeviler, Bağdat ve Basra Körfezindeki kıyı şehirlerinde Şiiliği nasıl yaydılar? Osmanlılar Kanuni döneminde Bağdat'a hakim olmuştu? Orada Şiilik nasıl yayıldı?
3-İranda Şiiler arasında Türkiye'deki Alevilere benzeyen bir kitle var mı? mesela saz çalıp ibadet ediyoruz diyenler var mı?

*SEÇ: 1-Moğol istilasına karşı bir kısım ulema, müslüman halk kitlelerini korumak için veya korumak adına, Moğollarla iyi geçinmenin yollarını ararken, 'Serbedârân (Serdengeçtiler)' olarak bilinen hareket ise, bir gizli örgüt yapılanması içinde ve Huseynî bir direniş sergilemeyi esas almıştır. Ve bu hareketin İran'da şiî inancı için güçlü bir çekirdek oluşturduğu kabul edilir.

2-Irak ve Körfez ülkelerinde şiiliğin başlatıcısı ve yayıcısı ilk olarak Safevîler değildi.. Belki, Safevîlerden sonra biraz daha güçlenmiş olabilirler. Ama, safevîler olmadan da, Hz. Huseyn'in hareketi ve Kerbela Faciası etrafında oluşan duygu, düşünce ve inanç hareketleri, kitleleri şu veya bu çapta etkiledi, bugün de etkilemektedir. Keza, Anadolu'da Şah İsmail'den önce de küçümsenmiyecek bir şii hareketi oluşmuştu..

3-Türkiye'de bir kısım alevîler gibi namaz-niyaz tanımayan, hattâ Hz. Ali'ye bile, 'Arabın Alisi' diye karşı çıkıp, kendilerine ayrı bir 'Ali' (?!) icad eden kesimleri hatırlatan tipte küçük bir grup vardır ve bunlara genel olarak, (Hz. Ali'ye ulûhiyet veya nübuvvet nisbet ettikleri için) 'aliyullahî' denilir ve şer’an necîs (pis) sayılan bu kitle genelde sosyo-psikolojik bir muhasara altındadır, onlarla her türlü münasebet çok sınırlıdır ve eritilmeye çalışılır.

-Hacı Ayyıldız, 24 Ocak, Allah Razı olsun yazılarından faydalanıyorum ve sizi takip edip hayırlı dualar ediyorum...

-Mensur Şenyigit: 22 Ocak, 2500 yıllık Şah rejimini devirip yerine islam inkılabini yaparak,dunya gondemine yerlestiren Ayetullah Humeyni liderliğindeki milyonlar,  ‘La şiiye, la sunniye..’ şiarlarıyla  aslinda buyuk bir devrim yapmis, hem emperyalistlerin ve hem de usaklarinin ruyalarini kaçırmisti.Ayetullah humeyninin arkasinda biraktigi ‘Hersey İslam için..’ mirasina bugün baktigimizda, İran’a hizmet ettirilmek istenen bir İslam var karşımızda, bu üzücüdür. (...)

Bir de şu var.. iran konusunu okurken kafamda bazi soru isaretleri olustu, aciklik getirseniz memnun olurum. tarihte sahabeler arasinda,cemel vakkasi,siffin vakkasi vs.onbinlerce muslumanlar,birbirinin kanini akitti.simdi ayetlere baktigimizda, ‘kim bir mu‘mini kasden haksız yere öldürürse ebedi cehennemliktir’ ayetin metni mana oyle verilmis. Bir de şirk konularına baktigimizda,yuce Rabbimiz bircok muhkem ayetlerd sarahetten aciklamistir.12 İmam konusunda, mutlak itaat, mutlakiyet imamlara verilir mi?.

Şia’nin bu konudaki delilleri varsa hangi âyet ve hadislere dayaniyor. Keza, Gaib İmam konusu. bu dusunceler insanı dinden cikarir mi? Daha saymaya kalkisirsak cok uzun olur. Vesselam..

-İzzettin kassam: 26 Ocak, (‘Rahatsız olduklarımıza zulmetmemek zorundayız..’ başlıklı yazı üzerine..) Mutedil yorum.. Peygamberimizin terbiyesiyle yetişen ve sahabe olarak nitelenen nicelerinin bile, 30 yıl sonra birbirinin kanını akıtması, ibret alınacak bir durumdur. İran’da 1978-79’da Allah için ayağa kalkmış müslümanlar olabilir, fakat şu anda müslümanları katledenlerin en büyük yardımcısı durumundadırlar.

-Hacı Hüseyin Altın: 23 Ocak, (‘Cumhûr’dan iki ferdin, cumhûrun mes’eleleri üzerine sohbeti..’ başlıklı yazı üzerine..) Bu buluşmayı yazıya dökmenizde bi sakınca olmadığına göre, tahmin yürüttüğümüz, ama, sizin açıkça yazmanızın daha doğru olacağı kanaatinde olduğum bu iki güzel insan kimlerdir. Tahminde yanılmanın telafisi pek hoş olmuyor da..

*SEÇ: O konuda, konuşulan konulardan ziyade, dikkatlerin konuşanlar üzerine çevrilmesine sebeb olabilir diye, o kadarcayla yetinilmiştir.

-Âdil Şahit: 19 Ocak, Uludere katliamında Devlet nezdinde bir özür beyanı oldu mu? Bir ayı aşkındır süren hendek çatışmalarında devletin öldürdüğü sivil olmadı mı? bir özür beyanı duydunuz mu? Aksine sıfır sivil iddiasını sürdürmekte!? evet, özürler temizlenmeye neden olmaz. bu nedenle örgüt suçludur. ancak orantısız operasyonlarda açıklanmayan sivill kayıpları hakkında devlet nezdinde bir özür beyanı bile duyulmamaktadır. bu bağlamda devletin de masum olduğu söylenemez. adalet, gücü arkasına alıp dayandığı gücün suçlarını örtmekle olmaz. kim tarafından işlenirse işlensin, dayandığı güç tarafından da olsa suçlar ifşa edilmelidir. birininkini söyleyip diğerininkini gizlemekle olmaz....

-Mensur Şenyigit:18 Ocak, HDPKK,ozerine bircok makale,analiz ve yorumlar yapildi.herkes kendi cephesinden yorumlar yapti.PKK ise, 1984 ten bu yana vahşi cinayetlerini sürdürüyor.   son sureci de hendekler,tuzaklar.. bolgeyi halkin zindanina cevirme noktasindaki akil almaz tahrip kaliplariyla korkulu ruya haline getirdi.

muslumanlarin, adil davranma konusunda islami hasasiyetlerini. korumalari gerekir.

-Yunus Saçık: 17 Ocak, Açıklanan bildiride pkk tarafgirliği olsa dahi fikir özgürlüğü açısından insanlarin linç edilmemesi lazim. Çünkü devlet de pkk gibi gayrimeşru yollara basvurmaktadir. Devletin görevlendirdiği özel harekatci ve polislerin dünya görüsleride cahiliye devrini aratmayacak kadar milliyetcidir. Devleti bu durumda sütten çıkmış ak kaşık olarak nitelemek müslümanlara yakismayacağini düşünüyorum.

*

-ruşen kalaycı:13 Ocak, (‘Bir geceliğine Nişantaşı’lı olmak..’ başlıkla yazınız üzerine..) Selahaddin Ağabey, Yıllardır Sizi İnternet Ortamında Takip Eden Bir Kardeşiniz Olarak bir resmî vazifeyle Gümüşhane’de yaşıyorum. , Gümüşhane’den geçtiğinizi bu yazınızla öğrendim. Keşke  görüşüp tanışabilseydik. Selam ve saygılarımla.

-Mecit:13 Ocak, Allah iyiliğini versin. Ben de diyorum, bu ne diyor.. Sonra anladım ki, bu Nişantaşı, başka bir Nişantaşı.. (Yüze yakın okuyucu daha, gönderdikleri e-mail notlarıyla, Nişantaşı’nın başka bir Nişantaşı olduğunu daha sonra farkettiklerini belirttiler..) 

-tahsin: 12 Ocak, ‘Dokunuzmazlıklara dokunulacaksa, herkese dokunulabilmeli.. başlıklı yazı üzerine..) Evet, kimsenin özel statüsü olmamalı ve adalet önünde herkes hesap verbilmelidir. Ama tağutî sistemlerde bunu görmek ne mümkün!

-berat kartal: 11 Ocak, Hırsızlara dokunamayanlar ne yapabilir ki? Bu kirlenmişlik zor temizlenir. Bu meseleyi ıskalanmamalı.. Neo-soft kemalizmin uygulamaları takib ediliyor. İktidarın kör olmaması gerek.. aayrıca, müslümanlar da bu hastalığın sirayet etmesine karşı dikkatli olmalılar..

-Ali Tomarza: 9 Jan. (‘Suriyelilere vize de nereden çıktı?’ başlıklı yazı üzerine..) Yazıda dile getirilenlere katılıyorum.

-Mahmud Tütüncü- Hatay: Suriyeyileler geldi, bizim işlerimiz kesada uğradı, bunu da düşündünüz mü? Bizim alt-üst olan işlerimizin zararını kim karşılayacak?

*

İdris Kılıç- 7 Jan. (‘Bu savaş ihtimalini Tayyib Bey önleyebilir..’ başlıklı yazı üzerine), İran’la Suûdi rejimi arasında çıkan savaştan elbette memnun olmayız, ama, şiîlik ve vehhabîlik gibi iki ucun birbirini kırması da belki bazılarının akıllarını başlarına devşirmesine vesile olmaz mı?

Haluk Yorgancı: 8 Ocak, İran, kendi içinde, son zamanlarda çoğu Kürdistan bölgesinden olmak üzere idam ettiği onlarca insan hakkında başka ülkeler ve kişiler görüş açıkladığında hemen, ‘Benim iç meseleme, iç hukukuma ve bağımsızlığıma karışma..’ diye itiraz ediyor. Ama, kendisi, Suûd’da idam edilen kişilerden onlarcası arasından şiî olan sadece bir kişiye sahib çıkıyor, onu korumaya çalışıyor. Bu mezhebçilik olmaz mı? Kaldı ki, o idam edilen kişi de Suûd vatandaşı.. Hani, İran’lı olsa, kendi vatandaşının hukukunu koruyor deriz..  Suriye’de 400 bine yakın insan öldürüldü, sırf İran’ın keyfi için iktidarda kalmasına çalışılan Beşşar Esed’in korunması adına.. Ve o yüzbinlerden birçoğunu da bizzat İranlı askerler ve onların Lübnan’daki uzantıları olan Hizbullah denilen örgütün binlerce silahlı elemanı öldürdüler, tekfirci, terörist diyerek.. asıl tekfircilerin, ve kitleleri sindirmek suretiyle teslim almak isteyen teröristlerin kimler olduğu belli olmuyor mu?.

-Murad Efendioğlu: Kardeşim, İran’ı suçluyorsunuz ve ben buna önceleri karşı çıkıyordum.. Ama, sonra Rusya’yla öyle bir işbirliğine girdiler ki, nevrim döndü.. Dahası, Amerikan emperyalizmi ile de işbirliği yapıyorlar.. Irak’da, Tikrit şehrini İran’lı General Suleymanî gibi ünlü kumandanların Tikrit’i DAİş’in elinden geri almaları sırasında, havadan da Amerikan bombardıman uçaklarının İran’lı güçlerin ilerlemesine nasıl yardımcı olduğunu gördük.. Ben bunu anlamakta önceleri zorlandım, ama, şimdi zorlanmıyorum..

-pirifani: 06 Ocak, mesele şiîliktir. sahis merkezli islami anlayislar, bir kişi ve toplumdaki cahiliyeyi yikamaz. bugün şiîlerde gorulen durum, aslinda sunni cemaat ve tarikatlarin hepsinde de var olan bir durumdur. mesele isim tarafgirligine saplanip kurani prensiplerden nasiplenememekten ibarettir, kanaatimce..

-Necmeddin: 06 Ocak, Iran, müslümanların başına tam bir bela.. şii olusundan mi yoksa pers milliyetciliginden mi ya da her ikisinden mi kaynaklanıyor bu musibetligi?

-Akın Morçol: 04 Ocak, Hamaney;"Müslümanlar neredesiniz" diyormuş! 5 Yıldır Baas Rejimi ile kitlesel cinayetlere imza at, şimdi gel Müslümanlar nerede de!pes doğrusu..

İran'daki mezhepçiliğin boyutunu görüyor musunuz. Sisi Diktatörlüğünün katliamlarına sessiz kalırken, Suud’a savaş açıyor neredeyse!

Devrimlerin Genel Kaderidir Bu!

Tez-antitez-sentez.. Bazen de tarih bir adım ileri iki adım geri de gidebiliyor nitekim.

Hem bireylerde vardır bu çatışma, hem de toplumlar için gerçerlidir.

İyiler ve Kötüler; İyilikler ve kötülükler üzerinden çatışırlar sürekli.

İyilerin ve iyiliğin galebe çalması ile tarihî seyr pozitiftir, aksi durumda negatif bir seyir izler tarih..

İnsanlık tarihi, bu çatışmanın yaşandığı, Habil ve Kabil'in ölümle sonuçlanan trajedisi ile başlamıştır.

Rivayetlerde geçen ’ısırıcı meliklik’ dönemi meselesi yani...

Tam da Muaviye'nin iktidarı ile başlayan despotizmi haber vermektedir o rivayet.

1979 İslam Devrimi'nin ilk on yıllık şiarı "La Şiiyye-La Sünniyye.." iken; Rahmetli Humeyni'nin ölümünden sonra karşı Devrimle İran giderek gerici bir Şii devleti olmaya başladı.

Tevhid-Adalet-özgürlük şiarları,yerini; hurafe bataklığına ve  zâlim Baas rejimiyle ve Rusya’yla  işbirliğine, 8 Yıllık savaş döneminin kahraman Başbakanı Mir Huseyin Musevî'nin ve binlerce tarafdarlarının  uzun süreli yargısız tutuklanmalarına bıraktı.

Tüm Dünya'da umutla izlenen İslam Devrimi; karşı Devrimin içten içe kokuşması ile artık İslam Devrimi değil; Şiilik ihraç etmeye ağırlık veren bir durumdadır.

Merhum Ali Şeriatî'nin Muhammedi Sünnîlikle eşdeğer gördüğü "Ali Şiası"  bu gün İranda esir düşmüştür.

Buna karşılık Safevi Şiîliği diktatoryası İran'da mutaassıp bir despotizm uygulamaktadır.

Nerden nereye derler ya, olan budur İran'da! Ve Kötüler galip gelmiştir bu çatışmada..

-Murteza Kılıççı: Hep İranı suçlanıyor da, Amerikan emperyalizminin kuklarının yaptıklarına gözyumuluyor.. Benim canımı sıkan bu, İran’ın suçlanması değil..  Selahaddin ağabey kaç kere yazdı, ‘İran, Türkiye, Suûdi gibi ülkeler Ortadoğu’daki buhranların aslî güçleri değil, asıl güçler emperyalist-şeytanî güçler..’ diye..

Bunu görmek gerek.. Ben bir caferî müslüman olarak, İran’ı ne yaparsa yapsın tutmuyorum..

Evet, yorum yazanlar, bir yerde haklılar.. Çünkü, Amerikan kuklalarının yaptıklarının aynısını, İran da bugün  Rusya’nın çekim alanına girmekle gösterdi.. Kaldı ki, Selahaddin ağabeyin yazılarında zaman zaman değindiği gibi, İran da, tarih boyunca en büyük ve çetin ve yıkıcı darbeleri tıpkı Osmanlı gibi, Rusya’dan yemişken; şimdi Rusya’yla bu kadar işbirliği yapmasını ben de anlamıyorum.. Üstelik de, geçen hafta, 11 ton uranyumu, Amerikanın bastırması üzerine, Rusya’ya gönderdi.. 20 binden fazla nükleer santrifüjün yüzde 80’ini devre dışı bıraktı ve geride kalanları da uluslararası gözlemcilerin gözetiminde nükleer fizik alanındaki ilmî–teknolojik denemelerde kullanacak.. Bu uranyuma ve o santrifüjlere, onmilyarca dolar para harcanmıştı..

Caferî olduğumu söylememe gerek bile yoktu.. Ama, istedim ki, İran yönetiminin uygulamalarını sünnî refleksiyle eleştiriyorum sanılmaya.. Benim gibi nice caferîler de var, ama, sesimiz çıkmıyor.. Hemen deniliyor ki, ‘dışsiyaseti Rehber belirler, ona karşı çıkmak, Peygamber’e ve Allah’a karşı çıkmaktır..’

İmam Homeyni zamanının ve ondan sonraki 10-15 yılın en etkili yönetici olan Refsencanî bile, azıcık eleştiri getirince, basiretsizlikle suçlandığına göre, gerisini tahmin edebilirsiniz..

Bu bakımdan, bir avuç yöneticiye bakıp da, bütün caferî müslümanların sürü gibi, itaat ettiği sanılmasın.. Bizler aman fitne çıkarmıyalam diye susuyoruz. Susmasak, o zaman da kitleler aleyhimizde tahrik ediliyor.. Ama, İmam Homeyni’nin zamanında verilen mesajlarla şimdiki mesajlar arasında bir ilgi ve bağ kuramıyorum.. Suriye rejimine verilen destek sırasında ölen askerlerin, generallerin topluma, ‘Şam’daki Zeynebiye Türbesi’ni korumak için oraya gittikleri ve oraları korurken öldürüldükleri şeklinde anlatılmasına, toplum inanıyor mu, sanıyorsunuz..

Bir yerde patlar bu durum..

Biz müslümanlarız ve dünya müslümanlarından ayrılmak istemiyoruz.. Bizi yabancı saymayınız.. Ve bizi suçlarken, Suûdî rejimi gibi, Amerikan emperyalizminin kuklalarına da muhabbet beslemeyiniz..

Persçilik, şiilik gibi suçlamalar gerçeği ne kadar yansıtır, bilmiyorum.. Öyle düşünenler de olabilir, elbette.. Ama, asıl mesele, yazıda işaret edildiği gibi, katılıyorum, güç zehirlenmesi.. Bu bakımdan, bütün caferi müslümanları toptan suçlamayın.. Biz de Muhammed Ümmeti’nin bir parçasıyız ve biz de sizin köyünüzdeniz, yabancı saymayın.. Başımızdakilerin yanlışlarından dolayı hepimizi silip atmayın.. Vesselamualeykum..

*

*SEÇ: İslam ümmetinin birliğini esas alan satırlarınız teşekkürler.. Bu konuda birikiminiz olduğu anlaşılıyor., Yazılarınızıı bekliyorum..

-Salih: 04 Ocak, İnkarcı mantık hiçbir dönem değişmiyor. Mekke’nin ahireti inkar eden mal ve evlat zengini kodamanları, kendilerine verilene bakarak, ‘Bu bize şerefli ve itibarlı olduğumuzdan verilmiştir. Eğer ahiret varsa orada da biz şerefli ve itibarlılardan olacağız..’ diye yemin ediyorlardı.
-Tâhir Sencer: 03 Ocak, Vefat eden  bir gazeteci abi hakkında yazılanlara, söylenenlere bakıyorum;  bakınca umutsuzluğa kapıldım.. Hele bazıları, kalemlerine, ‘Hasan abi, bizim adımıza yaptığın ve yazdığın küfürlerden dolayı, Allah senden razı olsun..’  diyecek kadar sahib olamadılar.. Bu ne biçim anlayış.. Üstelik de kalem sahibleri.. Kendilerine yakıştırmadıklarını, kendilerinin yazamadıklarını ona söyletmişlercesine, şimdi de o küfürlü yazılardan dolayı ‘Allah senden razı olsun.. ‘ diye saçmanın da saçması lafları yazıyorlar, utanmadan; köşe yazılarında ve de İslamî yayın yaptıkları iddialarına rağmen.. Bu kalemlerin yazdıklarına bakınca, insanın gelecek ve çapımız hakkındaki umutlarını karartıyor..

-Musab: 03 Ocak, İran-şia medyası Suudi’deki idamlardan da Erdoğan'ı mesul tutmuş...

Gerçekten de, bu kadarına, pess..

Ali: Erdoğan’ın Suûd’a yaptığı geziden hemen sonra  o îdamların yapılmasında onun etkisinin olmadığına inanalım mı yani?

*

-Hamdi: 31 Aralık, birşeylerin değişmesi için İyi niyetle çıktığınız yolda. Birileri iyi niyetinizi kötüye kullandığında iyi niyetli olanı suçlama kolaycılığı ahlaki değildir. İyi niyet fazlasıyla/haddinden fazla gösterildi, gösterilmeliydi de. Eşkıya’nın mazeretinin tükenmesi için. bize bir fırsat olsun verilmedi denilmemesi için bu yapıldı. Fakat ipleri Rusyanın, İsrailin, Amerika ve öteki emperyalisit odakların  elinde.. O odakların da tüm imkanlarını kullandıkları ortada. Böyle bir anlayışla büyük bir mücadele sonuna kadar en güzel bir biçimde yürütülmeli. Çözüm süreciyle savaşan eşkıya ya artık hiçbir biçimde fırsat verilmemeli.

-Yılmaz Bulut: 31 Aralık, Bu silahlar / cephanelikler 'barış süreci' boyunca depolanmış, hükümet yetkililerinin gözü önünde hendeklerin kazılmış, dolayısıyla bugünler için hazırlık yapılmış olduğu anlaşılıyor.
Vebal ve sorumluluk tek başına siyasi iradeye aittir.
Siyasetin temel kuralı, herşeye hazırlıklı olmaktır. Yıllarca sivil ve demokratik siyaset peşinde koşanlar TSK kadar sorumluluk sahibi olamadılar maalesef...

Süreyya: Yılmaz Bulut bey kardeşim, TSK onyıllar boyu başka yöntemlerle savaştı da ne oldu.. Hükûmet’in çözüm sürecinde, hem iyiniyetli ve hem de uyanık olması lazımdı.. İyiniyetli olduğunu göstermek için,  bazı şeylere gözyumdu, düzelir umuduyla.. Ama, oyuna getirilebileceği konusundaki hesabanı da yaptığı anlışılıyor, onların planlarını birer birer bozuyor.. Demek ki, tamamen uyumamış..

*

Sahin Lim: Ziya-ul’Haqq 1986 senesinde değil, 17 Ağustos 1988 günü bir uçak kazası suikastı ile öldürüldü.

Sovyet Rusya Afganistan'ı 1992 de değil 15 Şubat 1989 günü son askerini Afganistan'dan çekmişti . Bir yazınızda bu konularda verdiğiniz tarihlerde hata vardı..

*SEÇ: Ziyâ-ul'Haqq için yazdıklarınız doğru.. Ben 88 yerine 86 rakamını yanlış olarak yazdığımı farketmemişim.

İkincisine gelince.. Sovyetler dağılmasına rağmen, Afganistan'da, başında  Necibullah'ın bulunduğu komünist yönetim, henüz de devam ediyordu. Necibullah 1992 Baharı'nda, sığındığı BM binasına yapılan baskın sırasında öldürüldü  Kabil'de ve o zamana kadar Rusya'nın adamı olarak iktidardaydı..

Düzeltme ve hatırlatmalarınız için teşekkürler..

YAZIYA YORUM KAT