1. YAZARLAR

  2. Yılmaz Çakır

  3. Vatan Üzerine Notlar...

Vatan Üzerine Notlar...

Aralık 2007A+A-

Hafızlar Derneği adlı bir kuruluşun geçenlerde bazı camilerin kapılarına astırdığı afişler dikkat çekiciydi. Vatan için ölenlerin ruhlarına hatim ve mevlid okunacağı bildirilen ilanlarda büyükçe bir Türkiye haritasının ortasına tırnak içine alınmış "Vatan sevgisi imandandır!" sözü mehaz gösterilmeksizin yazılmıştı.

Adı pek (belki de hiç) duyulmamış bir derneğin konjonktüre uygun ve uyumlu gayretkeşliğini anlamak zor olmasa gerekti. Lakin hiçbir kaynak göstermeksizin kullandıkları sözün, uydurma hadis olarak şöhret bulmuş olması; meş'um bir duruma işaret etmekteydi. Şöyle ki, vatan kelimesinin bugünkü manada kullanımı ancak yüzyıllık bir geçmişe sahipti. Değil Peygamber döneminde; sonraki uzun yıllarda, yüzyıllarda da kimse kelimeyi bugünkü anlamıyla kullanmıyordu. Çünkü "arz"a / bütün bir yeryüzüne tebliğle mükellef insanlar, vatan kalıbına sıkışıp kalamayacaklarını çok iyi bilmekteydiler. Adları hafıza çıkmış bu insanlar ya bütün bunlardan habersizdiler ya da kasıtlı olarak birilerini hoşnut etmek adına bu sloganı hadismişcesine kullanmakta bir sakınca görmüyorlardı. Herhangi bir kaynak göster(e)memeleri de bu yüzden olmalıydı.

Belki Hafizlar Derneği için de "Söz konusu vatan olunca gerisi (yani uydurma hadisler ve Peygamber'e iftira gibi konular) teferruat" olmuştu. Ülkenin en etkin kurumundan sadır olan bir hatırlatma; ölülere yasin ve hatim pazarlamakla meşgul çevrelerde yankısını bulmuş sayılmalıydı.

Artık, "Ya sev, ya terk et!"ten sonra, şimdi de  "Söz konusu vatan olunca gerisi teferruattır!" diyen bir sloganımız daha olmuştu, iş bu slogan pek yeni olmasa da pek şiirseldi. Nitekim ilk günden stat kalabalıklarının gösterdiği ilgi de buna işaretti.

Ne var ki; vatanseverliğin tanımı ve mahiyeti ile "teferruat" bahsi pek müphem duruyordu. "Vatansever"lerden büyükçe bir çoğunluğun vatan için ortaya koydukları "çalışmalar ve çabalar" durumun tefsiri mahiyetinde ele alınabilirdi. Mesela "vatanperver"liğin şampiyonluğunu yapanların ekseriyeti vatan sathının batı tarafını mesken olarak tutmuşlardı. Villa, yalı ya da site olarak adlandırılan malikanelerinde vatana hizmetle meşguldüler, Çocukları Batman'ı "Betmen" olarak okusalar da, güzel nutukları onlar irad ediyorlar, etkili sloganları onlar buluyorlardı. Bu da vatan için az şey değildi. Vatansever olarak anılmayı pek seven bu zevattan gayri, bir de ülkenin büyük çoğunluğunu teşkil eden ve kendilerine "vatandaş" denilenler vardı ki, bunlar ekseriyet itibariyle "vatan borcu ve vatani görev" gibi vazife ve borçlardan mesul kimselerdi. Ömür boyu ağır vergilere, asgari ücrete, hastane kapılarında bekleşmeye ve çocuklarını okutamamaya mahkûm oldukları gibi, vatan için ölmek de onların payına düşüyordu.

Tahmin edilebileceği gibi "vatansever"ler, bu "iş bölümünden" gayet memnun; yaşadıkları ayrı dünyaları, "aynı vatandanız" nağmeleri ile meşrulaştırmakta ve karşılamakta ise pek mahirdiler.

"Vatandaşlar" ve "vatanseverler" arasındaki söz konusu derin çelişki ve uçurum ise "teferruat" addedilmeliydi. Ölümün sürekli kendi hanelerine yazıldığı, vatandaş denilen sair halkın içinden bu sorulara ve sorunlara kafa yoracak, dikkat çekecek olanlarsa "vatan hainleri" olmalıydı.

Sahi doğup büyüdüğü yeri sevmeyen kimseler var mıydı? "Vatan"; üzerinde yaşanılan toprağın, coğrafyanın adı ise yaşadıkları coğrafyaya doğdukları, büyüdükleri toprakları sevmeyen kaç kişi vardır dersiniz? Sorun "vatan sevgisi" üzerinde ve özelinde gözükmemekte; onun yerine "vatan" adı verilen coğrafyaya egemen olan yapıda, sistemde, adaletsizliklerde ve haksızlıklarda gözükmekte değil midir?

Nasıl bir anlayıştır ki; birileri insanların sisteme karşı olan eleştirilerini, vatan düşmanlığı (ne demekse) olarak algılamakta ve sunabilmektedir Bu ancak yaman bir uyanıklığın ve seri bir el çabukluğunun adı olmalıdır.

Mağdur ve mazlumların itiraz ve isyanlarına karşı; "vatan öncelenmeli, vatan sevilmeli" gibi manipülatif karşılıklarda bulunanların kastettikleri, vatan üzerindeki egemenlik ilişkilerine, yanlışlıklara ve çarpıklıklara ses çıkarılmaması, göz yumulması ise durum vahim demektir. Bu takdirde itirazcıların, muhaliflerin; suçlanacakları "vatan hainliği" iddiası ve iftirasına karşı kendilerini hazırlamaları beklenmelidir.

Üstelik her çığırtıda, kavmiyetçi faşizmle kol kola girerek, bayrak fetişizmini icat edenlerin, ve "vatan millet sakarya" nutuklarıyla galeyana gelmeye, pek teşne kalabalıkların revaçta olduğu ve tutulduğu bir dönemde yaşıyorsanız işiniz bir kat daha zor demektir. Ya açık seçik bir şekilde sisteme bağlılınızı beyan edeceksiniz, ya mahçupça "bu topraklar" yollu kutsamacı ve sahiplenici bir üslupla, yani çoğrafya üzerinden kalkarak, mevcut sistemi de kucaklayıcı, dolayımlı bir bağlanışı hatta teslimiyeti seçeceksiniz. Ya da "vatan hainliği" ile yaftalanmayı da göze alarak "kırk satır, kırk katır" seçeneklerine hapsolmayan alternatif, ahlaklı ve adil bir yolu seçeceksiniz.

Tercih sizin; tercih bizim; tercih hepimizin...

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR