1. YAZARLAR

  2. Fevzi Zülaloğlu

  3. Tağut ve Tuğyan'ın Çağdaş Boyutu

Tağut ve Tuğyan'ın Çağdaş Boyutu

Temmuz 1997A+A-

Giriş

"Andolsun biz, her ümmete 'Allah'a kulluk edin, Tağut'a kulluktan kaçının' diye bir elçi gönderdik. Onlardan kimine Allah hidayet etti. Onlardan kimine de sapıklık hak oldu. İşte yeryüzünde gezin bakın, başkaldıranların sonu nasıl olmuş" (Nahl, 16/36).

Allah bir şeyi yaratırken onun işleyiş yasalarını, yiyeceğini, hayatını idame ettireceği rızkını da yaratır. Rabbimiz fizik alem içinde insan toplumları için de böyle yasalar koymuştur. Bu yasalara uygun hareket etmek ilahi dengeyi devam ettirirken, aksine hareket etmek bu dengeyi bozar.

Kur'an-ı Kerim, tufan gibi gelen yasaların bir istisnası olan taşkınlıklara da, ölçüde haksızlık yapan, ahlaki sapmalar içinde olan insan toplumlarının taşkınlıklarına da tuğyan demiştir.

İnsan topluluklarına uymaları için hayatın çeşitli alanlarına ait temel buyruklar indiren Allah, bu buyruklardan sapanları tağut olmakla suçlamıştır, insanların tuğyanı sadece toplumda kargaşalık çıkarmaz. Fiziksel alemi, karayı, denizi, havayı, ozonu hatta atmosferin dışını dahi bozmaktan çekinmeyen bir karaktere sahiptir. O halde Allah'ın indirdiği ilkelere göre hareket etmeyen, örgütlü bir düşünce (ideoloji), ilahi dengelere savaş açmış demektir. Bunun için tağut, Allah'a iman edenlerin inkar etmeleri gereken bir ilahtır.

Bu çalışmamızda öz olarak, tağutun ne olup olmadığını, ayetler ışığında ortaya koymaya çalışacağız.

Tağut'un Kelime ve Terim Anlamları

Tağut, "Tağua" ve "Tuğyan" mastarlarının çokluğu ve büyüklüğü ifade eden bir kipinden türemiştir.' "Tağa" kök harflerinden müştak olan "Tağut", çokça azan, taşkınlıkta, sınırı aşmada ileri giden demektir.

el-Müfredat sahibi Ragıb el-İsfehani "Tuğyan" maddesinde konu ile ilgili şu bilgileri vermektedir.

"İsyan ve günahta sınır tanımayacak kadar ileri gitmek"

Tağut'un Kelime Anlamı

Tağut'un kelime anlamı ile çokça azgın haddi aşan anlamına gelirken, terim olarak da, zorla yahut insanları şartlandırarak kendisine kulluk ettiren (Firavun gibi) küfrün önde gelenlerine denir. Ayrıca şeytan, put, sihirbaz, kâhin için de kullanılan bir nitelemedir.

Eğer bir insan Allah'a isyanda ileri gider ve insanları kendi taşkınlığına ortak yapıp boyun eğmeye zorlarsa tağut olur. Tağut bir kişi olabileceği gibi dini ya da siyasi bir lider, kral, padişah, devlet başkanı olabilir. Sözü edilen güçlerin dayanağı, dayanışma içersinde olduğu kurumları da tağut olabilir. Örneğin devlet ve benzerleri gibi...

İlkelerini Allah'ın direktiflerine dayandırmayan her düşünce, her kurum ve gelenek bu kavramın kapsamına girer. Hakkı çiğneyen, ilahi vahyin ilkelerine savaş açan her düşünce, sistem, ideoloji ve Allah'ın adını istismar ederek, dinin yerine hurafeler ikâme eden herkes, tağut kavramının kapsamına girer.

İnsanları "küfre" düşüren her kişi, "fuhşa" sürükleyen her dünya görüşü, "fesada" saplanan ve "ifsada' yönelten her kurum, her türlü şirk önderliği tağuttur.

Kısaca tağut, Yüce Allah'ın onayına dayanmayan herhangi bir hukuk sistemi, Allah'ın şeriatınca desteklenmeyen her hükümranlık, otoritesinin meşruiyetini Allah'tan almayan her türlü yönetim, uygulamasını Allah'ın şeriatı ile test etmeyen her iktidar, hakka tecavüz eden her zalim düşünce tağuttur.

Kur'an'da Tağut'un Kelime ve Terim Anlamları

Türevleriyle birlikte Kırka yakın ayette geçen tağut, suyun kabarıp taşması, yatağından çıkıp kenarlara hücum etmesi anlamında kullanılmıştır. Bu durum, yeni bir ilahi emirle tabiatin genel işleyiş kanunlarının dışına çıkmasını ifade eder. Bu tuğyan hali insanın tuğyanını takiben bir ceza olmak üzere gerçekleşmiştir:

"Sular kabarınca (Tağa el-mau), biz sizi akıp giden (gemi) de taşıdık" (Hakka, 69/11).

Aynı sûrenin 5. ayetinde de Semud kavminin yok eden fırtınadan "Tağiye" kelimesi ile söz edilmiştir. Nuh kavminde olduğu gibi İnsanların tuğyanı/ilahi çizgiden çıkması fiziksel alemin tuğyanını davet etmiştir:

"Bu yüzden Semûd azgın bir olay (Tağiye) ile helak edildiler" (Hakka, 69/5)

İnsan toplumları için uyulması gereken İlahi yasalar, nebevi vahiy ile belirlenmişken, azgınlık yapan, zulmü, ifsadı yaygınlaştırarak Tağut nitelemesini hak edenleri Rabbimizin hem dünyada hem de ahirette cezalandırması O'nun adaletinin bir gereğidir. Dikkatimizi çekmesi gereken husus, insanın tuğyanının, tuğyana geçmiş maddi bir kuvvet tarafından yetki altına alınmaya çalışılmış olmasıdır. Ancak tufan ya da fırtınanın tuğyanı yaratıcıdan izinlidir ve adaletin tekrar ikamesi için son çare olarak devreye sokulmaktadır.

Tuğyan içinde olanlar sadece kendilerini değil, tüm insanlığı etkilerler. Hatta sınırsız kalkınma ve ilerleme sloganlarıyla hareket eden günümüz Batı medeniyetinin dünyayı bir felakete sürükleyecek teknolojiler üretmesi örneğinde görüldüğü gibi, fiziksel alemin ilahi dengelerini de bozacak bir karaktere sahiptir.

Tağutların zulümlerine engel olmamak, bütün bir toplumun helak nedenidir. Semûd kavmi, Mısır'ın Firavuni medeniyeti hep tuğyan üzre bir yaşam tarzı sürdürdükleri için helak edilmişlerdir:

"Semûd (kavmi) azgınlığı (tuğyanı) yüzünden yalanlandı. En bahtsızları (şakileri) ayaklandığı zaman, Allah'ın elçisi onlara: "Allah'ın devesine ve onun su içme hakkına dokunmayın" dedi: Onu yalanladılar, deveyi kestiler, Rableri de günahları yüzünden azabı başlarına geçirdi, orayı dümdüz etti" (Şems, 91/11-14)

"Ve piramitler sahibi Firavun'a bunlar ülkelerde azmışlardı. (Tağutluk yapmışlardı). Oralarda çok kötülük etmişlerdi. Bu yüzden Rabbin onların üzerine azab kırbacını çarptı" (Fecr, 89/10-13).

Tuğyanı bir yaşam tarzı haline getirenler menfaatleriyle öyle bütünleşirler ki, uyarı ve öğüt fayda vermez hale gelirler. Tuğyan hastalığı dolayısıyla adalet çağrısı yapanların öğütleri onların küfrünü ve zulmünü daha da arttırır.

"... Andolsun, Rabb'inden sana indirilen, onların, çoğunun azgınlığını (Tuğyan) ve küfrünü arttıracaktır..." (Maide, 5/64), (Ayrıca Bkz. 2/15, 6/110, 7/186, 10/11, 17/60, 23/75, 52/32).

Tuğyan insanın kendisini ilahlaştırması sonucu doğan şer bir fiildir. ?

"Şimdi sen Firavun'a git; çünkü o azdı (Tağas) (Taha, 20/24; Ayrıca Bkz. 20/43, 79/17)

"(Firavun): "Ben size izin vermeden ona inandınız ha? O, size büyü öğreten büyüğünüzdür..." (Taha, 20/71).

Cibt, cansız put anlamında iken, Tağut o putu sembol olarak kullanıp zulüm düzenlerini kuran, bilinçli, azgınlıkta kararlı tavrı çağrıştırmaktadır.

Nisa sûresi 51. ayette cibt (put) ve tağut yanyana ve ayrı anlamlara tekabül etmek üzere kullanılmıştır. Siyak sibaktan anlaşıldığına göre ehl-i kitaptan bazı insanlar, Kur'an'ın indirildiği dönemde müslümanlarla ittifak kurmaları, Kur'an vahyine inanmaları gerekirken müşriklerle işbirliği yapmışlardır. Bunun nedeni tevhidi, üçlemeye ya da bir takım kuruntularla şirke yaklaştırmaları dolayısıyladır.

Nasıl Allah'ın indirdiği yasalara göre hareket etmemek bir taşkınlıksa, bu taşkınlığa öncülük eden din adamları, rahipler, hahamlar, kahinler, beyler, paşalar, efendiler, üstadlar da birer tağuttur. Çünkü bu kişilere Allah'ın onayından geçmeyen yasalar koyma yetkisi tanımışlardır. Bu yetkiyi üstlenenler ise ilahi ölçüleri çiğneyerek taşkınlık yapmışlar Allah'ın tekelindeki bir imtiyaz olan egemenliği insanlara vermişlerdir. Bu tutum bir taşkınlık ve kuralları çiğneme olayıdır. (Bkz. 4/Nisa, 51-55)

Tağutların Özellikleri

a- Müstağnilik: Kendilerini, zengin, yeterli, üstün görmeleri (Bkz. Alak, 96/6-7),

b- Zulüm: Haksızlık yapmayı bir hayat tam olarak sürdürmeleri (Bkz. Necm, 53/52).

c- Kurdukları sömürü düzenin korumak için ellerinden gelen gayreti göstermeleri; kararlı, bilinçli olarak tuğyanı seçmiş olmaları (Bkz. Hud, 11/27-32; Şuara, 26/111-116; Nuh, 71/7-25).

d- Fesadı yaygınlaştırmayı bir kazanç vesilesi saymaları (Bkz. Fecr, 89/11-12).

e- Maddi gücü elinde bulundurmak için her türlü haksızlığı halkına reva görebilmeleri, istikbarı sürdürebilmeleri için halkın zayıf kalmasına yönelik politikalar icra etmeleri. Örneğin nüfus kontrolü ve güç kontrolü için bebekleri kesecek kadar canileşebilmeleri (Bkz. Kasas, 28/4).

Tağut'a Kulluk

Tağuta ibadet etmekten sakınmak, müminlerin temel görevleri arasındadır. Çünkü, Allah'ın dışındaki nesne, kişi, kurum vb. ibadet etmek, Rabbani yöneliş içerisindeki kişiliklere yakışmaz.

Zümer sûresi 17-18 ayette Tağuta kulluktan kaçınmak ile sözün en güzeline uymak arasındaki, uyma olayına dikkatimiz çekilmektedir. Böylece Tağutun insan ruhunda dolaşan belli belirsiz bir duygu olmadığını, önemli bir tercihte somut bir şekilde karşısına alınanın mücadele alanı olduğunu öğrenmekteyiz.

Nefsini tezkiye etmek isteyenler, sözlerin en güzeli olan ilahi bildirime uyarlar. Hayatlarını kötülükle, günahla çevrili insanlar ise Tağutun günaha, kirliliğe çağıran sözlerine kulak verirler:

Tağutun peşinden gidenler, onu öncü, yönetici dost (veli) olarak kabul ettikleri için, ona ibadet etmiş olurlar. (Bkz. Maide, 5/60).

Tağut ise kendisini veli edinenleri ateş çukuruna, nurdan zulümata götürüp karanlıklar içinde bırakıverirler. (Bkz, Bakara, 2/257)

Maide sûresi 60. ayette "maymun ve domuz olun" denilerek Allah'ın gazabına uğrayan ehl-i kitaptan bazı kimseler, tağuta ibadet etmekle suçlanmaktadırlar. Somut olarak onlar din adamlarına tapmış değillerdir. Yani azgın, çizgiden sapmış ve hakka tecavüz eden otoritelere, onlar, açıkça rükû ve secde yaparak kulluk yapmıyorlardı. Fakat hahamlara kayıtsız şartsız itaat ettikleri için bu durum kulluk olarak nitelendirilmekte ve yoldan sapmak şeklinde anılmaktadır.

Kısaca tağuta ibadet edenler, Allah'ın indirdiklerine muhalefet ettikleri için ilahi adalet tarafından maymun ve domuz olmakla cezalandırılmışlardır. Çünkü onlar, Allah'a düşmanlık, Allah'a "cimridir" diye iftira etmek, haram yeme konusunda yarışmak, günah işleyerek tuğyanı hayatlarında kurumlaştırmak vb. şer eylemleri işlemişlerdir. (Bkz. 5/Maide, 60-65)

Tağut'a Kulluğun Somut Tezahürü: Hâkimliğine Başvurmak

Ayetlerde sözü edilen ehl-i kitaptan olup, Allah'ın önceden indirdikleri yahut Kur'an'daki hükümler yerine başka bir sistemin başka bir hüküm merciğinin hakemliğine başvurmak isteyen yahudiler ve onların yardakçıları münafıklardır. Bu gruplar uymak istedikleri hüküm kaynağını nevalarından olmakta böylece ilahlığın başta gelen yetkisini kendisine yakıştırdıkları için kendileri tağut ilan etmiş olmaktadırlar.

Münafıklar Allah'ın dininden meşruiyetini almayan bir kaynağın hakemliğine başvurarak sonucu hüsranla bitecek bir maceraya atılmış oluyorlar.

"Şunları görmüyor musun? kendilerinin, sana ve senden önce indirilene inandıklarını soruyorlar da, hakem olarak tağuta başvurmak istiyorlar. Oysa kendilerine onu inkar etmeleri emredilmişti. Şeytan onları iyice saptırmak istiyorlar" (Nisa, 4/60).

Şeytan ve tağut kelimelerinin ayrı ayrı kullanılmasından anlıyoruz ki, tağut şeytanın razı olacağı şekilde yeryüzünde egemenlik kuran insanlar anlamına gelmektedir. Ağızlarıyla inandıklarını söyledikleri halde, hayat tarzı olarak başvuru kaynağı olan ilahi bildirgelere ters hareket edenler tağuttur. Müminlerin görevi, bunları dost tutmamak, inkar etmektir.

"İnananlar Allah yolunda savaşırlar, inkar edenler de Tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır" (Nisa, 4/76)

Karanlığın Dostu Tağutların Kendilerini Temize Çıkarma Çabası

Allah'ın şeriatını bir yana bırakıp, başka bir kaynağın hakemliğine başvuranlar, her zaman kendilerinin temiz oldukları iddiasında bulunurlar ve hatta bu konuda kendilerini temize çıkarmak için Allah'ın adını bile istismar ederler.

"Allah inananların dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kafirlerin dostları da tağuttur. (O da) Onları aydınlıktan karanlığa çıkarır. Onlar ateş halkıdır, orada ebedi kalacaklardır." (Bakara, 2/257)

Tağutlar karanlığa yolcu taşıdıklara halde dostlarına hayra, iyiliğe, uzlaşmaya çağırdıkları mesajını vererek aldatmaya çalışırlar:

"Ya nasıl, elleriyle yaptıkları (kötülükler) yüzünden başlarına bir felaket gelince, hemen sana geldiler de: "Biz sadece iyilik etmek ve uzlaştırmak isledik" diye Allah'a yemin ediyorlar" (Nisa, 4/62).

İslami Mücadele Yöntemi Olarak Tağut'u İnkar

Küfrün kaynağı tağut, imanın kaynağı ise Allah'tır. Tağutu inkar bir mücadelenin İslamiliğinin garantisi aynı zamanda başarısınında teminatıdır. Çünkü, Tağutu inkar edip Allah'a gönülden inananlar Urvetu'l-Vuska'ya/kopmaz kulba yapışmıştır. Bu kulbun yapışanını selamet sahiline ulaştıracağından kuşku yoktur.

"Dinde ikrah yoktur. Doğruluk, sapıklıktan seçilip belli olmuştur. Kim tağutu inkar edip Allah'a inanırsa muhakkak ki o, kopmayan sağlam bir kulba yapışmıştır. Allah işitendir, bilendir" (Bakara, 2/256).

Tevhid ve adaleti hakim kılma mücadelesi, yeryüzünde görevlendirilmiş bütün elçilerin ve müminlerin uymakla yükümlü, oldukları bazı temel ilkeler üzerinde yükselir. Bu ilkelerin en başta geleni tağutu inkar etmektir; İslami kimliğin toplumsal hayata yansıyan bariz vasfı tağuti otoriteye, bu otoriteyi temsil eden kurumlara ve şahıslara açık bir red tavrına sahip olmasıdır.

Tağut kavramı kendini yeterli ve Allah'tan bağımsız olarak görüp azgınlaşan Allah'ın uluhiyetine (Hanlığına) ve Rabbliğine karşı tuğyan İçinde olan her tür kişi ve kurumu kapsar. Bu yönüyle açıkça şeytanın tarafında yer alan ve Allah'ın dininin yeryüzünde ortaya çıkma biçimlerine ve nişanelerine (Örneğin; başörtü zulmü, faiz yasağını alaya almak, hadleri alaya almak, ihramla, haccın rükunlanyla dalga geçmek) karşı savaş açan yerel ve evrensel dünya sistemleri birer tağuttur. Nasıl Firavun nüfusu kontrol ederek insanların neye saygılı neye saygısız olması gerektiğini tespit ederek, eline geçirdiği güçle şirk sistemini hakim kılarak tağutlaştıysa günümüzün Firavunları da geniş kitleleri, zayıf bırakarak, genel servetten mahrum kılarak, sömürü politikalarıyla insanları esip sindirmektedirler. Bu nitelikleriyle tağut insan haysiyet ve onuruna aykırı olarak zalim küfre dayalı bir sistemi göğüslere vesvese vererek, şartlama yoluyla medya ve benzeri güçleri kullanarak, yahut askeri kaba kuvvete zor ve şiddete dayalı olarak mahrum kitlelere emperyalist sistemini dayatanlardır.

Tağutu inkar ,sözde kalmaması gereken bizzat yaşamayı da içeren bir şekilde egemenliğin tümünü Allah'a hasretmeyi gerektirir. Tevhid kelimesinde Allah'tan başka tüm otoriteleri reddetmek anlamına gelen "lâ" demek nasıl Allah'a imanın bir ön şartıysa, tağutu inkar da Allah'a yönelmenin bir ön şartıdır.

"Tağuta kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a yönelenlere müjde vardır. Müjdele kullarımı. Onlar ki sözü dinlerler ve onun en güzeline uyarlar, işte onlar Allah'ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir. Ve onlar akl-ı selim sahibidirler" (Zümer; 39/17-18)

İslami kimliğin en belirgin vasıflarından biri tağuti güçlere karşı tavır almaktır. Allah'ın değil sistemin rızasını kazanmaya çalışan sözde mukaddesatçı, muhafazakarlıkta ölçüsüz oluşumlar İslamilik iddiasında bulunamazlar. Günümüzde İslamilik iddiasındaki bir çok oluşum mevcut şirk sistemine yaklaşımda ve kurduğu yapısal ilişkilerde genelde tağutla uzlaşmacı sentezci bir yaklaşımı benimsemektedirler.

Uzlaşmacılık, İslami olmak iddiasındaki bir mücadelenin esası olamaz. Devleti, "ebed-müddet" olarak görüp adeta Allah'ın hakimiyetine ortak koşarak masum telakki etmek, yaptıklarını sorgulamamak, hatta İslam'a karşı açılmış bir savaşı sevap getiren bir "içtihad" olarak nitelemek, sorunu yöneticilerle ve yöneticilerin uygulamalarıyla sınırlıymış gibi görmek, olsa olsa safdilliktir. Devlet, şahısların iradelerinin üzerinde bir yapı ve işleyişe sahiptir. Tağuti bir karaktere sahip olan devleti "aynı gemideyiz" edebiyatı ile koruyucu, kollâyıcı pozisyon içerisine girmek son derece yanlıştır. Bu tutum, 1960'larda İslami duyarlılığı olan kitleleri Missuri Zırhlısından çıkan Amerikan askerlerini koruma ve kollama görevi amacıyla, solculara karşı kışkırtan basiretsiz noktalara kadar uzanmıştır.

Mevcut şirk sistemini doğru tanımlamak, neye sahip çıkıp çıkmamamız gerektiğini belirlemek için elzemdir. Missuri Zırhlısı örneğinde görüldüğü gibi geleneksel anlayış ve yapılanmalarının olumsuz mirasına dair önemli ipuçları vermektedir. Temelinde iyi niyet bulunan bir çok muhafazakâr yapı, adeta Allah'ın değil tağutun rızasını kazanma kaygısıyla oluşturulmuştur.

Mevcut durumu ve câri sistemi kutsamaktan ötürü, geçmiş yıllarda Kur'ani düşünce ve Kur'ani kavramların önü kapatılmıştır. Müslüman isminin önüne sağcı, muhafazakar, mukaddesatçı, milliyetçi vb. sıfatlar eklenmiştir. Dünya sisteminde faşizmin moda olduğu yıllarda milliyetçilik sıfatı nasıl tağutun bir dayatması ise, Körfez Savaşı'ndan sonra kurulduğu iddia edilen "Yeni Dünya Düzeni"nde de liberal, demokrat, sivil toplum gibi sıfatlar tağutun birer dayatmasıdırlar. Müslüman kimliğinin önüne böyle bulandırıcı sıfatlar eklemek değiştirmek zorunda olduğumuz şirkin değerlerine teslimiyete yol açar.

İslami mücadele evrensel ya da yerel, geleneksel ya da modern tağuti oluşumlara karşı net, tavizsiz, devrimci bir tavrı gerektirir. Çünkü tağutu inkar Allah'a imanın bir ön koşuludur. Bu tavır bütün peygamberlere emredilmiştir. Çünkü ilkelerin, zamanın değişmesiyle, düşmanın farklılaşmasıyla hükmü ortadan kalkmaz. Egemen şirk sistemi zamana ve zemine göre müslümanları çeşitli yerlere yama olarak eklemek isteyecektir. Bu dayatmalar karşısında tavizkar bir tutum sergilemek İslami ilkelerin tasfiyesine kadar gidebilecek çıkmaz bir sokaktır.

Zamanın egemen güçleri, Peygamberimizle de ilkesel uzlaşılara girmek istemiştir. Ancak Allah Teala O'nun kalbini bu tür oyunlara karşı sağlamlaştırarak sapmayı önlemiştir. "Onlar istediler ki sen onlarla uzlaşasın da onlarda seninle uzlaşınlar" (Kalem, 68/9).

Sonuç

Tağutların sonu ateş çukurlandır: "Cehennem de durmadan gözetlemektedir. Azgınlar (tağutların) varacağı yerdir" (78/Nebe, 21-22)

"Bu böyledir. Fakat azgınlara (tağutlara) da en kötü bir gelecek vardır: Cehennem. Oraya girecekler. Ne kötü bir döşektir O!" (Sad, 38/55-56).

Tağut, tuğyanın bilinçli bir yayıcısı, zulmün ele basısı, lideridir. Adaletin çağmalarına da ilkin tağutlar karşı çıkarlar. Tağutların tarih boyunca geçerli bir özelliklerine Rabbimiz dikkatimizi çekerek, İslami, mücadeleyi üstlenmek isteyen müminlerin işe, "tağutu inkar"la başlamalarını emretmektedir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR