1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Susurluk Çamuru: İşte Devlet Bu!

Susurluk Çamuru: İşte Devlet Bu!

Aralık 1996A+A-

Susurluk kazasının üstünü araladığı kirli ilişkiler tam bir aydır Türkiye gündeminde. İddia, suçlama, savunma yağmuru altında herkes el yordamıyla bir şeylere ulaşma çabasında. Kimisi tutarlı, kimisi tutarsız, bazısı makul, bazısı hayali pek çok komplo teorisi ise bir polisiye roman kurgusuna benzer şekilde ortaya çıkan olayı adeta sürükleyici bir dizi film haline getiriyor.

Olayın mahiyeti komplo teorilerini beslemeye ve üretmeye uygunluk arz ediyor. Bu yüzden, bu kadar karmaşık bir örgü içeren ve devletin ört bas çabalarına konu olan bir olay üzerine birbiri komplo teorilerinin gündeme gelmesi doğaldır. Doğal karşılanmaması, dikkat edilmesi gereken ise, birbiri ardına üretilen bu komplo teorileri sağanağı altında olayın basit yüzünün, asıl gündemde tutulması gereken yüzünün geri plana çekilmesi, ikincil bir noktaya kayması ya da kaydırılmasıdır.

Susurluk kazasının ortaya koyduğu kirli ilişkiler ağını, kirli ilişkiler sistemini, mafya ilişkileri ile. kumarhane, eroin pazarlıklarıyla, Çiller, Ağar ya da şu veya bu şahısla açıklamak yanıltıcı ve saptırıcı bir yaklaşımdır. Olayın bu tür boyutlarının bulunması, ismi geçen şahısların öncelikli bir rollerinin olması mümkündür fakat olay bunlardan ibaret değildir. Dolayısıyla dikkatler şu veya bu kirli işler, kirli şahsiyetlerden öteye geçip, devlet üzerinde odaklanmalıdır. Susurluk'un açığa çıkardığı şey legal, illegal uzantılarıyla, açık ya da örtülü yüzüyle bir bütün olarak devlettir. Bütün o kirli işleyişin, çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun kaynağının devlet olduğu görülmüştür.

Medyanın çok sevdiği üçlemeden yola çıkarsak, siyasetçi, polis, mafya üçlüsü devletin üzerine bina edildiği sacayağını oluşturmaktadır, devleti temsil ve icra etmektedir. Susurluk kazasının faş ettiği devlet, bildiğimiz, tanıdığımız 70 yıllık devlettir. Bu tarih; zulmün, baskının, kıyımın, her türlü kirli, kokuşmuş alışverişin, gayri insaniliğin, gayri hukukiliğin, gayri ahlakiliğin sistematik bir belgeselidir. Susurluk kazası bu gerçeğin, devlet gerçeğinin altını çizmiştir. Adeta mızrak çuvalı delmiştir.

Bu kadar açık bir tarzda cereyan etmesine rağmen halen olayın asıl mahiyetini, devletin konumunu, işleyişini anlamamak mümkün müdür? Evet, mümkündür. Her konuda olduğu gibi, bu meseleye de devletin ideolojik köreltme perspektifinden bakanlar, tercihini düzenden yana yapanlar anlamayacaklar, anlamak istemeyeceklerdir.

Yargısız infazları, örgütler arası hesaplaşmalar; işkenceyi, güvenlik güçlerini yıpratmak için abartılan münferit vakıalar; düşüncelerinden dolayı mahkum edilenleri terör destekçileri; başörtüsü yüzünden aşağılanmayı bir kaç fanatik laikin mevzuatı yanlış yorumlaması olarak tanımlayanlar, tabii ki Susurluk'ta açığa çıkan pis kokuların adresinin devlet olduğunu anlayamayacaklardır. Unutmayalım ki, bu ülkede, başbakanlık yaptığı dönemde köylerinin-yakılmasını şikayete gelen Tuncelili köylülere, Tansu Çiller "köyleri asker değil, Afganistan'dan kalkan PKK helikopterleri yakıyor" şeklinde tarihi (!) değere ve öneme sahip bir açıklama yapabilmiş ve bu açıklama kimilerine göre inandırıcı bulunabilmiştir.

Yetkili veya yetkisiz, resmi ya da sivil bu tarz bir ideolojik saplantı içinde olanlar kendilerince devleti temize çıkartmanın yollarını bulacaklardır. Ülkenin birlik ve bütünlüğü, dört bir yanımızı çeviren düşmanlar, teröre karşı mücadele, vatan, millet, kutsal devlet söylemleri pisliğin, kanın, zulmün üstüne serilen bir örtü işlevi görür böyle zamanlarda.

Kimi çevreler kirli ilişkilerin üzerine vatanseverlik kılıfı geçirir ve düzeni militanca savunmayı sürdürürler. Kimileri ise bu kadar pervasız ve gözü kara olamamaktadırlar. Yine devleti savunurlar, ama ortada da bir kirlilik vardır, onu da görmezden gelemezler. Klasik yöntem pisliği kişilere yıkarak, şahsileştirmektir. Kötü adamlar vardır, yetkilerini kötüye kullananlar vardır. Bunlar olmasa aslında her şey yoluna girecek, devletimiz bu tür şaibelerden uzak kalacaktır! Böyle adamlardan arınılırsa, bunlar tasfiye edilirlerse, yargılanırlarsa temiz toplum hedefine ulaşmak mümkün olacaktır!

Sadece, "temizlik" savunusu ile öne çıkanların kimliğine, mazisine, konumuna bakmak bile, söz konusu edilen temizlik tezinin ne kadar aldatıcı ve gayrı ciddi olduğuna ilişkin yeterli bir fikir vermektedir. ANAP, CHP gibi düzen partilerinin, Türk-İş gibi sözde bağımsız sendikaların, medya kuruluşlarının temizlik vurgularının, temiz toplum kampanyalarının, devlet içi kirlenmişliğe eleştiriler getirmelerinin şike söylemler olmaktan öteye gitmesi mümkün değildir. Bu tür çabaların temelinde, halkın devleti asıl kimliğiyle tanımasının önüne geçme, bu devletten, bu düzenden umudunu kesmesini engelleme ve sorunu asıl kaynağından uzaklaştırıp bir takım şahıslarla sınırlandırarak, arayışın düzen içi alternatiflerin dışına çıkmamasını sağlamak yatmaktadır. Bu noktada medyanın kendi kendisine biçtiği aydınlatma misyonunun neyi aydınlatma, nereye kadar aydınlatma olduğu, aynı zamanda neyin de örtüldüğü, iyi gözlenmelidir. Aynı şekilde bu meseleye ilişkin ortaya konan tepki ve tavırların tutarlılığı, içtenliği tepki ve tavır sahiplerinin kimliği ve misyonu çerçevesinde değerlendirilmelidir. Yoksa sadece açıklamaların sertliği ve keskinliği tek başına hiç bir şey ifade etmez, üstelik saptırıcı da olabilir. Buna Perinçek iyi bir örnektir.

Susurluk kazasından evvel başladığı "bilgilendirme" kampanyasını, kaza ile birlikte tam bir bohçacı kadın gürültüsüne dönüştüren Perinçek sözde devleti teşhir ediyor. Kaynağının MİT içindeki yurtsever görevliler -kendisinin de o yurtsever görevlilerden biri olması muhtemeldir- olduğunu söyleyen Perinçek'in "Çiller'in suç örgütü", "Ağar ekibi" vb. vurgularla yaptığı işin devleti afişe etmek değil, temize çıkartmak olduğu görülüyor. Zaten elindeki dosyalan Cumhurbaşkanı Demirel'e ileterek sorumlu vatandaşlık görevini ifa eden birinin yapacağı da bu olmalıdır!

Gerek boğazına kadar pisliğe bulaşmış düzen partilerinin, gerek devlet teşvik ve kredileriyle palazlanmış besleme basın ve düzenle içice geçmiş tüm yapıların Susurluk olayı sonrasında gündeme getirdikleri temizlik söylemi inandırıcı olamamış, kirliliğin asıl kaynağını, merkezini koruma endişesi kendini hep hissettirmiştir.

Ama şüphesiz en büyük yalan "iktidar" yalanı olmuştur. Susurluk olayının açığa çıkardığı gerçeklerden birisi de görünür iktidarın asıl iktidar yanında bir biç olduğudur. Devrimci müslümanlar öteden beri düzen içi iktidar arayışlarının beyhude olduğunu. RP ve benzeri girişimlerin hiç bir sonuç vermeyeceğini tekrarlamaktalar. Özellikle Refah Yol hükümetinin kurulması aşamasında aynı duyarlılıkla, bu yapılanın Erbakan ve Refah kurmaylarının kişisel ihtiraslarını tatmin dışında hiç bir anlamı bulunmadığı ve çirkin pazarlıklar temelinde başlatılan bu oluşumun müslümanlara zarar vereceği sürekli vurgulandı. Nitekim hükümetin kurulduğu günden beri koalisyonun büyük ortağı RP asıl iktidar blokunu oluşturan güçlerin şamar oğlanına dündü ve sürekli aşağılandı, hırpalandı, yıpratıldı. Daha önemlisi birbiri ardına çelişkili pratiklere zorlanarak mevcut kimlik erozyonu daha bir derinleştirildi.

İktidar hayalleriyle giriştiği tecrübenin sadece bir hükümetçilik oyunu olduğunu RP'de iyi anlamış olmalı ki, Susurluk olayı üzerine derin bir sessizliğe gömüldü. Bütün gözlerin kendisine çevrildiği bir ortam da Başbakan'ın gündemine ekmek fiyatını oturtması -kaldı ki o işi de yüzlerine bulaştırdılar- tek kelimeyle acziyetin, iktidarsızlığın, çaresizliğin bir ilanı olmuştur. Adeta lağım kanallarının patlaması misali pisliğin her yeri kapladığı bir ortamda "biz halkın sorunlarını çözmeye çalışıyoruz, halkın ekmek derdiyle uğraşıyoruz" yollu ucuz politik mesajlar vermeye yeltenmek bu acziyeti örtememiştir. Bu yapılan, siyasi sorumluluğu ekmek rüşvetiyle aşmaya çalışmaktır.

Gelişmeler karşısında dut yemiş bülbüle dönen Başbakan ve RP'li yetkililer kamuoyunda biriken tepkiyi gidermek için yaptıkları "üç koldan soruşturuyoruz, beş koldan araştırıyoruz" türünden açıklamalara da hiç kimseyi inandıramazlar. Kim neyi soruşturacak? Kim kimden neyin hesabını soracak? Kimse devletten kendi kalesine gol atmasını beklememeli. Kaldı ki, RP'nin "araştırma, soruşturma" konularında ne kadar güvenilir olduğunu TEDAŞ ve TOFAŞ komisyonlarındaki tavrından rahatlıkla anlamak da mümkündür!

Yaptıkları Bu Kirli Çarkı Yıkamaktır! Yapılması Gerekense Yıkmaktır!

Susurluk olayının ortaya çıkardığı pisliğin üstünün bir müddet sonra tümüyle örtüleceğinden kimsenin kuşkusu olmasın. Siyasi rekabet, iktidardan pay kapma, güç ve nüfuz yarışı mantığıyla bu olayı gündemde tutmaya çalışan çevreler bir süre sonra muratlarına ererek ya da eremeyerek, konuyu kapatacaklardır. Sorulması gereken soruları halk sormadıkça, sorunun kaynağı olan devleti sorgulayıp, tavır almadıkça her şeyin kaldığı yerden devam edip gitmesi kaçınılmazdır.

Çocuklarını davul zurna ile askere gönderen ailelerin yüzlerindeki sahte gurur ifadesi, duaların sonunu eklenen devlet kutsamasındaki münafıklık, Anıtkabir'in yollarını dolduran insanların yansıtmaya özen gösterdikleri tapınma aşkı hep, bu devranın daha uzun zaman böyle gideceğinin işaretleridir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR