1. YAZARLAR

  2. İsmail Özgüven

  3. Suriye Devrimi Bağlamında Birliktelik ve Birlikte İş Yapma Kültürü

Suriye Devrimi Bağlamında Birliktelik ve Birlikte İş Yapma Kültürü

Haziran 2013A+A-

Birliktelik (hatta birlikte yaşamak) ve birlikte iş yapmak becerisi deyince genellikle Müslümanlar ile İslami olmayan seküler veya diğer din mensuplarının aynı toplumsal ortamda ve toprak parçasında birlikte yaşama meselesi aklımıza gelmekte. Oysa bu konuyla ilgili anlatacaklarımız biraz farklı. Üzerinde duracağımız konu Suriye Devrimi sürecinde Müslümanların birliktelikleri, birlikte yaşamaları ve birlikte iş yapmaları hakkındadır.

Birliktelik genellikle akidevi anlamda ayrılıkları ve ciddi yorum farklılıkları olmayan yapılar arasında gerçekleşen bir sosyal olgu iken birlikte iş yapma ise genellikle farklı akidevi yapılarda olanlar arasında veya aynı akidevi yapıda olmalarına rağmen çok ciddi yorum farklılığı olan yapıların ortak bir amaç uğruna şartlar gerektirdiğinden birlikte iş yapma ihtiyacı duymalarıdır.

Zamanının süper gücü(!) olarak anılan Sovyet Rusya’ya karşı Afganistan direnişinin sürdüğü günlerde mücahid gruplar arasında karşılıklı infazlara kadar giden çatışmalar ve cihadın sonunda da iç savaşa dönüşen yaşanmışlık, bizde büyük bir hayal kırıklığı oluşturmuştu.

İslam’ın adam öldürmeye bakışı ve kardeşlik hukuku müessesini düşündüğümüzde bu dinin müntesipleri hatta İslam’ın en önemli farizalarından biri olan ve büyük fedakârlık gerektiren cihad ibadetini icra eden Müslümanların birbirlerini öldürmeleri anlaşılır değildi.

Suriye Devriminin başladığı günlerde herkesin aklında hep bir soru vardı: Acaba bu cihad da Afganistan cihadında olduğu gibi mücahid gruplar arasında bir mücadeleye dönüşür müydü? Birbirlerine silah çekerler mi? Şahsen bu kuşku bilinçaltımızın dürtülerinden kaynaklanıyordu.

Suriye devrim süreci başlamadan önce bu ülkeye yaptığımız seyahatlerde Suriye’deki koşullar ve bu koşulların dayattığı ortamda yapılan/yapılmaya çalışılan İslami çalışmalar hakkında az çok bilgi sahibi idik. Neydi bu koşullar? Özellikle başta Müslüman halka uygulanan yoğun baskı ve genellikle Müslüman Kardeşler üyesi ithamı neticesinde idama kadar gidebilen uzun süreli hapis hayatı, işkenceler ve bazı kere de infazlar... Bu baskı ve zulüm rejiminin zorbalığına karşı Müslümanlar yerelde küçük çalışma grupları şeklinde ev merkezli çalışmalar ve giderek de ev merkezli örgütlenmeler geliştirmişlerdi.

Bu evlerde yapılan çalışmalar genellikle Kur’an merkezli veya İslami disiplinlerin öğrenimiyle ilgili çalışmalardı.

“Bunun üzerine, Musa’ya ve kardeşine şöyle vahyettik: Halkınız Mısır’da (ki her mahallede, her semtte mescid olarak kullanabileceğiniz) evler hazırlayın ve (bu) evlerinizi birbirleriyle irtibatlı, (topluca namaz kılınacak ortak mekânlar ve toplantılarınızın yapılacağı) merkezî yerler haline getirin; namazlarınızı da (bu evlerde, cemaatle ve) dosdoğru kılın. (İşte bunları yerine getirirseniz, zafer mutlaka inanların olacaktır. O halde) inananları müjdele!” (Yunus Suresi, 87 / Mahmut Kısa, Kısa Açıklamalı Kur’an-ı Kerim Meali) Bu ayet mucibince Kur’an merkezli çalışmaların bir sonucu olarak İslami mücadele mensupları aynen Firavun’un istibdadına karşı Rabbimizin Musa (as) ve kardeşine verdiği mücadele talimatına uygun olarak evlerini toplantı ve hareket merkezlerine dönüştürdüler.

Suriye Devriminin başlaması ile birlikte bu yerel ev yapılanmaları direniş öbekleri haline geldi. Şartların zorunlu kıldığı bu çok parçalı yapıdaki her bir İslami talim faaliyetinin yürütüldüğü evler, örgüt disiplini içinde sahaya çıktılar.

Bu küçük direniş öbeklerinin her biri hemen yanı başlarındaki, yan mahalledeki diğer direniş öbekleriyle/kardeşleriyle birlikte meydana çıkıp seslerini daha gür duyurmak amacıyla bir araya geldiler, kalabalıkları oluşturdular. İlk kez yürüyüşler ve mitinglerde tohumları atılan bu birliktelik ve birlikte iş yapma tecrübesi devrimin ikinci safhası olan silahlı direniş için ilk fidelerini verdi.

Her ne kadar camilerde, sokaklarda birlikte hareket edilip gösterilerde, mitinglerde birlikte yürünse de yıllarca süren istibdadın insanlar üzerinde oluşturduğu temkinden kaynaklanan küçük gizli örgütlenme anlayışı hemen silkinip atılacak gibi değildi ve devrimin ikinci aşamasında da öyle oldu. Hele hele ikinci aşamanın yani silahlı direnişin özelliği bu yönde bir hareketi biraz daha zorunlu kılıyordu.

Suriye gasıp rejiminin özgürlük isteyen halka katliamlarla cevap vermesi üzerine girilen devrimin ikinci safhası olan silahlı direnişte bu yerel, mahalle ve ev örgütlenmesi şeklindeki birliktelikler silahlı birliklere dönüştü.

Dış düşmana karşı savaşmak için değil de halkını baskı altında tutmak konusunda uzmanlaşmış ve tecrübe sahibi olmuş ve bu göreve göre yapılandırılmış düzenli bir orduya karşı küçük birliklerle/ketibelerle mücadele etmek kolay değildi. Bu durum beraberinde birliktelik ve birlikte iş yapma ihtiyacını doğurdu.

İlk birliktelikler, büyük bir savaş gücüne sahip olan Baas Ordusuyla savaşabilmek için küçük birliklerin/ketibelerin kıt imkânları; yani silah, teçhizat ve erzakı aralarında paylaşma, birbirlerine insan ve eğitim desteği sağlama şeklinde başladı. Bu birliktelikler sanki Rasulullah’ın (as) Medine’ye hicretinden hemen altı ay gibi kısa bir süre sonra başlattığı seriyyeleri andırıyordu. Tüm siyercilerin ortak görüşü bu seriyye komutanlarına Rasullulah’ın verdiği talimatlara baktığımızda, bu seriyyelerin amacının sahabeye birlikte iş yapma becerisinin kazandırılmasıydı. Evet, birliktelikler ve birlikte iş yapma zamanla kazanılan bir beceriydi. Ve Suriye’de de böyle oldu.

Birlikteliğin ve birlikte iş yapmanın çok önemli ve güzel bir sonucu vardır. Bu da birlikteliği oluşturan bireylerin birbirlerini tanımaları ki, bu birbirlerini kabullenmeyi ve tahammülü beraberinde getirmektedir. Ortak düşmana karşı ana esaslar çerçevesinde kurulan birlikteliklerle sağlanan diyalog ortamında, Müslüman bileşenler daha önce kendilerine kabul edilemez gelen bazı fıkhi uygulamaların ve kelami görüşlerin sadece farklı bir düşünüş ve uygulama veya içtihat olduğunu öğrenmeye başladılar. Genellikle de çözemedikleri ihtilaflarını ise esaslarla yetinmeyi ön plana çıkartıp, daha sonraki müzakere süreçlerine tehir etme eğilimini tercih etme yoluna koyuldular.

Ve sonunda Rabbimize hamd olsun ki, yerelde küçük birliklerin, ketibelerin birliktelikleriyle gerçekleşen yapılar daha önce ülke çapındaki birliktelikler olan tugaylara/hareketlere bugünse tugayların oluşturduğu cephelere dönüştü.

Bu duruma somut bir örnek olarak Ahraru’ş Şam’ı gösterebiliriz.

Önceleri bir grup İslami sorumluluk sahibi Müslümanın oluşturduğu ketibe olan Ahraru’ş Şam, daha sonra bünyesine tüm ülkenin değişik bölgelerinden yerel veya mahalle yapılarının her birinin ketibe olarak katıldığı ve İdlib’den Dera’ya, Lazkiye’den Halep’e, Şam’a tüm ülkede mücadele veren 114 ketibeden oluşan bir tugaya dönüştü.

Bir sonraki aşamada birkaç tugay düzeyinde katılmalar ile Ahraru’ş Şam Tugayı çatısı altında Suriye cihadının yine etkin ve güçlü tugayları olan el-Fecru'l İslamiyye (İslami Fecir Hareketi), Cemaatu’t Taliatu’l İslamiyye (İslami Öncüler Cemaati) Ahraru’ş Şam El İslamiyye Hareketi olarak birleştiler.

Son aşamada Ahraru’ş Şam El İslamiyye Hareketiyle (Ahrar’uş Şam Tugayı, el-Fecru'l İslamiyye, Cemaatu’t Taliatu’l İslamiyye birlikteliği) Livau’l Hak, Hamza bin Abdulmuttalib Tugayı, El İmanu’l Mukatile Tugayları, Ensaru’ş Şam Tugayları, Musab bin Umeyr Tugayı, Sarayau’l Mehemu’l Hassa (Özel Görev Bölükleri), Sukûru’l İslam Maham el Hasa Seriyyesi Sukuru’l İslam ve Ceyşu’t Tevhid (Tevhid Ordusu) birlikte Suriye İslam Cephesini oluşturdular.

Ahraru’ş Şam, bu birlikteliklerle böyle organizasyonlar oluşturarak mücadele vermenin yanında bir yanda Özgür Suriye Ordusu gibi yapıyla diğer yanda Nusret Cephesiyle ortak operasyonlar düzenlemek, erzak, silah ve cephane alışverişi yapmak gibi birlikte iş yapabilme becerisini geliştirmektedir.

Onlar birlikteliği ve birlikte iş yapmayı biliyorlar ve geliştiriyorlar. Bu birliktelikler sayesinde aralarında uhuvvet oluştu. Bu uhuvvet sayesinde mücadeleleri bereketleniyor ve asrımızın en onurlu destansı mücadelesini veriyorlar. Allah’a hamd etmeliyiz ki, bizzat bu mücadeleyi görmenin ve bu cihad erlerini tanımanın şahidi oluyoruz. Vahyî düsturları ve adaleti yaşatma kararlılığındaki bu yaşayan şehitlerin mücadelesine şahit olmayı bile Allah’ın büyük bir lütfu olarak görmeliyiz.

Savaş ortamında, hele hele kıt imkânlarla yürütülen ve zor şartlarda yapılan savaşta rol alan Müslümanların devamlı genişleyerek geliştirilen birliktelikler oluşturmaları çok önemli. Ayrıca kelami ve içtihadi yorum farklılıklarıyla veya başka nedenlerle gereği gibi vahdet oluşturamamalarına rağmen, ortak düşmana ve tuğyana karşı kendi varlıklarını korumak ve geliştirebilmek için Suriye’nin özgürleştirilmesi ortak paydasında birlikte iş yapabilmeleri, bizi Suriye devrim sürecinin geleceği konusunda daha bir ümitvar kılmaktadır.

“İnkâr edenler de (doğal olarak) birbirlerinin (yardımcıları, koruyucuları, müttefikleri ve) dostlarıdırlar. Eğer (siz de kendi aranızda) böyle (organize olmuş güçlü ve etkin bir toplum oluşturmak için üzerinize düşeni) yapamayacak olursanız, yeryüzünde (baskı ve zulme dayalı rejimler boy gösterecek; kan ve gözyaşı asla dinmeyecek, bütün dünyayı korkunç) bir fitne (ve imansızlık akımı dalga dalga saracak) ve (böylece) büyük bir (kargaşa, anarşi, yozlaşma ve) fesat baş gösterecektir.” (Enfal, 73)

Uhuvvetin zirvesini resmeden sözlerin en güzeli olan Allah kelamı ile bitirelim: “…Kendileri ihtiyaç içinde olsalar dahi onları kendilerine tercih ederler…” (Haşr: 9)

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR