1. YAZARLAR

  2. Necati Öz

  3. Sırplar'dan Katliam Hırvatlar'dan İşkence

Sırplar'dan Katliam Hırvatlar'dan İşkence

Nisan 1993A+A-

- Dergimiz adına Aralık ayı başında Bosna'ya gitmiştiniz. Dönüşte Kiseljak bölgesinde Hırvatlar tarafından tutuklandınız ve 24 gün ellerinde esir olarak kaldınız. Olay basına yansıdı ve Türkiye'den bazı kuruluşlar konuyu resmi makamlara ve Uluslararası Af Örgütü'ne taşıdılar. Tutuklama olayına girmeden önce, gözlemleriniz doğrultusunda Bosna-Hersek'teki savaşın bugünkü genel durumu hakkında düşüncelerinizi almak istiyoruz.

Bizim televizyon ekranlarından izlediğimiz, gazete ve dergi sayfalarında gördüğümüz o katliamlar savaşın ilk aylarında gerçekleşmişti. Sırpların daha bir kaç yıl öncesinden böyle bir katliama hazırlanışı söz konusuydu. Örneğin su deposu yapıyoruz diyerek, Boşnakça adı "bunker" olan koruganlar hazırlamışlar ve bunların içine silah doldurmuşlar. Ayrıca Bosna-Hersek içinde yaşayan Sırp halkı silahlandırmışlar. Ve daha sonra, kadın, çocuk, ihtiyar, genç farkı gözetmeksizin "insanlık dışı" demenin bile tanımlayamadığı o korkunç katliamlar başlamış. Fakat daha sonraları, müslümanların direnişi başlayınca Çetniklerin ilerleyişi pek çok yerde duruyor, durmak zorunda kalıyor.

Adı Armia BİH olan Bosna'nın milli ordusu çok hızlı bir toparlanma sürecine girerek, her geçen gün disiplinli bir ordu hüviyetine daha çok bürünmektedir. Şu anda cephelerde müslümanlar için çoğu kez savunma pozisyonu şeklinde olan mevziler oluşturulmuş. Sırpların bundan sonra ilerlemeleri ve yeni katliamlar gerçekleştirmeleri çok zor. Ancak ve ancak şu günlerde haberlerden izlediğimiz Srebrenica gibi aylardır muhasara altında olup yiyecek ve silah yardımı alamayan yerler için belki böyle bir şey sözkonusu olabilir. Müslümanlar kimi yerlerde vur-kaç şeklinde, kimi yerlerde ise daha geniş çaplı başarılı operasyonlar gerçekleştiriyorlar. Orduda askerliği, savaş metodlarını bilen komutanların azlığı ve ellerindeki silahların hafif ve niteliksiz oluşu cephane yetersizliği müslümanların daha aktif olmasını engelliyor.

- Bize biraz da Müslümanske Snage'den, mücahitlerden ve halktan bahseder misiniz?

Bosnalı müslümanlar eski Yugoslavya idaresi altında iken kimi zaman yine katliam boyutuna varan Sırp zulmüne maruz kalmışlar. Sadece namaz kıldığı için 3 yıl hapisle cezalandırılan müslümanlar var. Okullarda zaten marksist-materyalist bir eğitim veriliyordu. Bu zor dönemlerinde bu insanlara sahip çıkan olmamış ve Özellikle şehir yaşamı Boşnakları İslami düşünceden ve hayat tarzından uzaklaştırmış. Fakat şu anda devam eden savaşla -ki artık herkes bu savaşı 'cihad' olarak isimlendiriyor- özellikle başta kırsal kesim olmak üzere her yerde İslami inanca ve yaşantıya büyük bir dönüş var. Daha önceleri kendi ifadeleri ile Sırbı ve Hırvatı dost bilen bu millet, artık kurtuluşun, izzetin, şerefin yalnız Allah'ı ve müminleri dost edinmekle gerçekleşeceğini anlıyor ve İslam'ı yaşamaya çalışıyor, ciddi müslüman olmak istiyorlar. Boşnak hanımlar ve genç kızlar hızla İslami kıyafete bürünüyor ve vakit namazlarında camiler, mümin ve mümine insanlarla doluyor. Çocuklar camilerde İslam'ın ilkelerini öğreniyor ve sokaklarda tekbir getirerek dolaşıyorlar. Müslümanskc Snage ise halktaki İslamileşmenin, İslami hayata dönüşün ordudaki yansımasından başka bir şey değil. Müslümanske Snage, Armia BİH'in içinde ve ona bağlı fakat özerkliği olan bir birlik. Özellikleri İslam'ı öğreniyor ve yaşamaya çalışıyor oluşları. Kur'an okuyorlar, namaz kılıyorlar ve içki, zina gibi haramlardan kaçınıyorlar. Yani Allah'ın emrettiği gibi bir müslüman olmaya çalışıyorlar. Ocak 1993 başında sayıları 1200 iken. bugünlerde 3000'i aşmış bulunuyor. Müslümanske Snage gibi ciddi müslüman olmak isteğiyle bir araya gelen müslümanların diğer pek çok cephelerde de benzer kuruluşlar oluşturma gayreti içinde olduğu haberlerini edinebiliyoruz. Örneğin beraber olduğumuz bir arkadaşımız, gitme imkanı bulduğu Saraybosna'dan bildirdiğine göre, oradaki bilinçli müslümanlar da ordu içinde Fatih Sultan Mehmet isimli bir grup oluşturmuşlar ve bu grup çerçevesinde insanlara hem İslam'ı tebliğ ediyorlar, hem de cihada katılıyorlar.

Bu İslami gelişmelerde dışarıdan gelen mücahitlerin de payı büyük. Boşnak kardeşlerinin acısını yüreklerinde hisseden ve Allah'ın "Size ne oldu ki Allah yolunda ve: 'Rabbimiz bizi şu, halkı zalim kentten çıkar, bize katından bir koruyucu ver, bize katından bir yardımcı ver.' diyen zayıf erkek, kadın ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?" ayetini muhatap alarak, ülkelerinden müslüman kardeşlerine yardıma gelen Türk, Arap, Pakistanlı, İranlı, Afganlı, Fransız, İngiliz, Gambialı mücahitler ümmet olma bilinci içinde, müslümanca dayanışmanın, müslümanların problemlerine sahip çıkışın en güzel örneklerini veriyorlar. Gerek getirdikleri yiyecek, para, silah yardımı; gerekse canlarını ortaya koyarak.

Halk, yabancı mücahitleri çok seviyor. Halkın Snage'e olduğu kadar Ali İzzetbegoviç'c de büyük sevgi ve saygısı var. Travnik ve Zenica gibi şehirlerde özellikle mücahitlerin tebliğ çalışmalarının yoğun oluşu halktaki İslamileşmenin ivmesini artırıyor. Fakat bizzat Tarşin'de şahit olduğumuz gibi bu tarz çalışmaların olmadığı yerlerde halk, kendiliğinden İslam'a olan ilgisini camiyle irtibat kurmak şeklinde gösteriyor. Normal eğitim ve öğretimin sürdüğü tek kent Zenica. Yine Travnik ve Zenica gibi ulaşımın halen güvenli bir şekilde yapılabildiği şehirlerde bile yiyecek sıkıntısı had safhada yaşanıyor. Sırpların bombardırmanları, coğrafi şartlar ve yolların bozukluğu nedeni ile pek çok yere yardım konvoyları güçlükle gidiyor. Bazı bölgelerde 100 km'lik bir yola 3 günde gidilebiliyor. Travnik ve Zenica gibi şehirlerde okul binalarına ve spor salonlarına yerleştirilmiş büyük bir çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan muhacirler var.

- Hırvatlar ve Müslümanlar arasındaki ilişkiler nasıl?

Hırvatlar ve müslümanlar Sırplara karşı, görünüşle müttefikler ve ortak bir savaş veriyorlar. Hırvatlar, Hırvatistan coğrafyasının kendilerine sağladığı avantajdan ve müslümanların zayıf konumundan yararlanarak müslümanlara gelen silah, yiyecek, para gibi her çeşit yardımdan pay alıyorlar ve mümkün olduğunca çok toprağı kendi kontrollerinde tutmak istiyorlar. Bu yüzden zaman zaman müslümanlarla aralarında kanlı çarpışmalar oluyor. Ayrıca müslümanların Sırplara karşı elde ettikleri başarılar Hırvatların hoşuna gitmiyor. Maalesef müslümanlar, yardımların çoğunun Hırvatistan üzerinden gelişi nedeni ile Hırvatların bir takım olumsuzluklara katlanmak zorundalar.

- BM Barış Gücü hakkında gözlemleriniz nedir?

BM gücünün orada oluşu kesinlikle müslümanların hayrına değil. Hatta BM güçleri Sırplarla ortak çalışıyor diyebiliriz. Basit bir olayı anlatmak istiyorum. Sırplar uzaktan Travnik kentini yoğun olmasa da havanla bombalıyorlar. Travniğe ne zaman bir BM aracı gelirse bombardıman duruyor. BM barış gücünün kısatılmış adı olan UNP-ROFOR'u halk, SIRPOFOR diye isimlendiriyor.

- Savaşın geleceği nasıl görünüyor?

Şu an savaşan taraflar arasındaki korkunç silah dengesizliği herkesin bildiği bir gerçek. Bosnalı müslümanların birinci dereceden ihtiyaçları sadece ve sadece silah, Öyle ki kimi yerlerde müslümanlar silahları olmadığı için HVO ismi ile örgütlenen Hırvat milisler içinde yer alıyorlar. Örneğin Mostar'da sadece 400 Hırvat askeri olmasına rağmen 2000 kadar müslüman Hırvatların emri altında. Çünkü silahlan yok. Silah problemi halledildiğinde Çetnikler er veya geç Bosna'dan kovulacaktır. Sırplara karşı yapılan cihadın canlı kalmasını sağlayacak bir diğer faktör de dışarıdan gelen mücahitler olacaktır. Biz Türkiyeli müslümanlar olarak da Bosna'ya olan ilgimizi devam ettirmeli, arttırmalı ve kardeş olmanın sorumluluğunu tam olarak yerine getirmeliyiz.

- Son olarak Hırvatlara esir oluşunuzu ve yaşadıklarınızı anlatır mısınız?

14 Şubat günü Zenica'dan Ecevit Çoban isimli bir kardeşimle yola çıktık. Bazı ön tedbirler almamıza rağmen, yolculuğa başladıktan yaklaşık 2,5 saat sonra Kiseljak adlı, Hırvat çoğunluğun yaşadığı bir kasabada askerlerce otobüsten indirildik. Bizi ilk gün bir polis karakolunda beklettiler. Polis karakolunda bir kaç Hırvat asker boğazımıza bıçak dayayarak, müteaddit defalar, boğazımızı keserek bizi öldüreceklerini söylediler. Polis karakolunda özel eşyalarımızla birlikte paralarımızı aldılar. 2. gün bizi bir hücreye götürdüler. Her ikimizi de dövmeye başladılar. Ecevit, böbreklerinden rahatsızdı. Aldığı darbeler sonucu idrar yolu günlerce kanadı. İki kez tıbbi müdahale yapmak zorunda kaldılar. Orada yalnız değildik. Bazı Boşnaklar'ı da esir alıyorlar, üzerlerindeki kıymetli eşyayı gasbettikten sonra bir kaç gün içinde serbest bırakıyorlardı. Fakat herkes mutlaka dövülüyordu. Ölüm tehditleri, tabancaların şakağa dayanması, namlunun ağıza sokulması sık sık oluyordu. Biz oradayken yakalananlar arasında yardım konvoyu personelleri de vardı. Convoy of Mercy isimli bir İslami yardım organizasyonunun yöneticisi olan Esad Han isimli Pakistan asıllı İngiliz vatandaşı bir müslüman da bunlardan biri idi. Kendisinin içindeki yardımlarla birlikte Van tipi minibüsüne, 6000 markına ve bir o kadar dolarına, diğer özel eşyalarına el konuldu, özellikle onu çok şiddetli dövdüler. Saat 24.00 veya 03.00 olunca 3-4 kişilik gruplar halinde, sarhoş olarak geliyorlar ve keyfi dayak atıyorlardı. Bütün bunların sebebi sadece müslüman oluşumuzdu. Esad Han, İngiltere'deki ART ajansının Hırvat yetkililer ve uluslararası kuruluşlarla kurduğu ilişkiler sonucu serbest bırakıldı ve bizim ile ilgili haberler de bu kanaldan basına ulaştırıldı. Yine bir diğer İslami yardım organizasyonu olan İGASE'ye ait bir konvoy çevrildi ve tüm kamyonlara, yiyecek yardımlarına, personelin parasına el konuldu. Personelden biri olan Süleyman isimli bir müslüman iki kez çok şiddetli şekilde dövüldü. 2. kez dövülüşünde Hırvatlardan biri bir şişe kırdı ve kırık şişe parçalarını Süleyman'ın ayakkabısının içine doldurarak onu yürümeye zorladılar. Daha sonraki günler bizi çeşitli ağır işlerde çalıştırdılar. Bu çalışmalar esnasında bir hangarda daha önce el konulmuş bir çok kamyon, otobüs, otomobil gördük. Bize her öğün sadece konserve ve ekmek veriyorlardı. Çoğu kez domuz eti konservesi geldiği için yemiyorduk. Tutulduğumuz yer bir askeri saha idi ve Hırvatlar sürekli bizi bakışları ve hareketleri ile tehdit ediyorlardı. Allah'a şükür Hırvatlar'ın elinden 24. gün kurtulduk. Serbest kalışımızda Zagrep'teki Türkiye Büyükelçiliği ve Uluslararası Af Örgütü nezdinde yapılan girişimlerin de etkili olduğunu sanıyoruz.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR