1. YAZARLAR

  2. Akın Atalay

  3. Savaş Kışkırtıcılarının Ekonomi Aldatmacası

Savaş Kışkırtıcılarının Ekonomi Aldatmacası

Mayıs 2003A+A-

ABD askerlerinin Irak saldırısı sırasında Türkiye topraklarını kullanmasına izin veren kanlı tezkerenin Mecliste reddedilmesinden önce ve reddedildikten sonra Genelkurmay, sermaye çevreleri, medya ve hükümetten oluşan savaş lobisi ağız birliği ettiler: "ABD yardımı olmazsa ekonomimiz alt üst olur!"

6 milyar dolarlık hibe veya 24 milyar dolarlık kredi kullanma imkanı olarak sunulan ekonomik yardım vaadi savaş çığırtkanlarınca halka bir 'kurtarıcı' olarak sunuldu ardından tezkereye red oyu veren milletvekilleri ile savaş karşıtları halkın gözünde -ülke ekonomisinin bundan sonraki durumunun sorumluları gösterilerek- mahkum edilmeye çalışıldı. Bu propaganda da hükümetin de önünde sancağı taşıyan TÜSİAD ve onların tetikçisi olan kartel medyasıydı.

Kanlı tezkere Meclis'te görüşülmeye başlanmadan önce AKP grup toplantısında Recep Tayyip Erdoğan'ın söylediği "Bugün savaşa hayır diyenler yarın bir kaç gün maaşlarını ödeyemeyeceğimiz bir sıkıntı içine girsek sokağa dökülürler" sözleri halka ve savaş karşıtlarına dönük nasıl bir tehdit olarak tezkerenin reddinden sonraki hafta içi yeni vergi yükünün açıklanması ve üst üste yapılan zamlarla daha iyi anlaşıldı. Maliye Bakanı Unakıtan'ın, yapılan zamları "barışın bedeli" olarak tanımlaması savaşa karşı çıkanları hedef gösterir nitelikteydi.

Küresel kapitalizmin sömürü kurumlarından olan IMF karşısında saygı duruşunda duranlar, sermaye çevrelerinin baskılarıyla çalışanları mağdur eden iş yasasını geciktirmeden çıkaranlar, halka karşı adeta asker kesiliyorlardı. Tezkere dayatması karşısında onurunu koruyamayanlar, onurunu satmayanları ve halkı, fakirlik ve açlıkla terbiye ediyorlardı.

Sermayenin Savaş Çığlıkları

ABD'nin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson'ın 14 Şubat'ta İstanbul'da sermaye çevrelerinin patronları ile yaptığı toplantının ardından sermayedarların savaşı kışkırtma faaliyetleri de artmaya başladı.

TÜSİAD çetesinin üyeleri ve işbirlikçileri ağız birliği edip hep aynı yalanla başlayan cümleleri serdettiler günlerce. Savaşı bizde istemiyoruz ama... diye devam eden, Iraklı masum insanların katledilmesine ortak olmayı kabullenen ahlaksız, onursuz, şeref yoksunu tavırlar sergilediler. Ekonomik çıkarlarımız, ABD'den gelecek 'kurtarıcı' hibe ve kredi gibi 'menfaatlerimizi' dillendirerek Türkiye'ye biçilen kiralık katil rolünün bir an önce üstlenilmesi çağrıları patronların ağzından bir bir dökülüyordu.

Rahmi Koç, Moskova'da R. T. Erdoğan'ın da bulunduğu bir toplantıda; TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan, Boğaziçi Üniversitesi'nde düzenlenen savaş konulu bir panelde; Sakıp Sabancı, kendisine mikrofon uzatılan her alanda aynı şeyleri farklı kelimelerle söylüyorlardı.

Tezkerenin Meclis'te reddedilmesinin ardından, savaş lobisinin diğer unsurlun gibi sermayedarların da retçi milletvekillerini ve savaş karşıtlarını mahkum edici, tehditkâr demeçleri yoğunlaştı. Sabancı'nın "Talih kuşu başımıza kondu biz burda kış kış kış kuşu kaçırdık. Bunun sorumlusu kim?" şeklindeki sözleri, kiralık katil olmaya hayır diyenleri hedef alan küstah bir tavrın göstergesiydi. Anlaşılan Sabancı, onurlu bir tavrın, ABD ve dolayısıyla kendi çıkarlarıyla çatışmasına tahammül edemiyordu. Öyle ki Iraklı masum bebeklerin kanlarının dökülmesi karşılığında alınacak para için "talih kuşu" ibaresini kullanıyordu.

Sabancı başka bir demecinde de, Genelkurmay Başkanı Özkök'ün tezkerenin reddedilmesiyle ilgili aba altından sopa gösterir tarzdaki konuşmasına atıfta bulunuyordu. Sabancı, Özkök'ün açıklamalarıyla mutlu olduğunu söylüyordu. Neden mutlu olmuştu? Çünkü Genelkurmay bu ülkede, gerek ekonomi gerekse de siyaset alanında alınacak bütün kararlarda belirleyici, en etkin güçtü ve nitekim hava sahasının ABD'nin kullanımına açılmasına yönelik 2. Tezkere Meclis'ten geçti.

ABD'nin Türkiye'ye 8,5 milyar dolar kredi kullanma veya 1 milyar dolar hibe gibi yeni bir teklif getirmesi sermaye çevrelerini ve savaş lobisinin diğer kanatlarını sevindirmişti. TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan'ın "Bu teklif derhal kabul edilmelidir" gibi yukarıdan bir üslup kullanması sermayenin iktidar üzerindeki etkisi açısından dikkat çekiciydi.

Bu yeni öneri ABD ile bozulan ilişkilerin tamiri diye topluma sunulmasına karşın bir kısım siyaset yorumcusu tarafından yeni bir tezkere gelebilir şeklinde yorumlandı.

Kurtarıcı Yardım ve ABD'ye Mahkumuz Yalanlan

6 milyar dolar hibe veya 24 milyar dolar kredi kullanma teklifi, 1 milyar dolar hibe veya 8,5 milyar dolar kredi kullanma teklifi, savaş fobisi tarafından ekonomiyi kurtarıcı yardım olarak halka sunuldu. Müttefik ABD'nin savaştan Türk ekonomisinin göreceği zararı telafi etmek için yardım ettiği yalanları o kadar çok dillendirildi ki sağır sultan bile duydu.

Türkiye'nin 2002 yılı sonu itibariyle konsolide bütçe borçları 56,8 milyar dolar. Konsolide bütçe dışında kalan yerel yönetimler, fonlar, üniversiteler, kamu bankaları ve KİT'lerden oluşan kamu kuruluşlarının toplam dış borcu 7,1 milyar dolar. Merkez Bankası orta ve uzun vadeli borçları 21,5 milyar dolar. Bu yıl ödenecek dış borç tutarı 73 milyar dolar. Şubat 2003 itibariyle kamunun toplam borcu 157 milyar dolar.

91 Körfez Savaşı'nın Türkiye ekonomisine bugüne kadarki maliyeti 110 milyar dolar civarında. Ayrıca savaşın bütün ticari İlişkileri, petrol fiyatlarını etkileyeceği de çok açık.

Sadece bu durum ve rakamlardan yola çıkarak böyle bir ekonomik ortamda bu yıl ödenmesi gereken dış borcun onda biri dahi olmayan bu kirli paranın kurtarıcı olmadığı/olamayacağı gayet açık bir şekilde görülebilir. Hükümetin bu parayı kurtarıcı olarak lanse etmesinin sebebi, ABD'nin yanında savaşa girme ve/veya ABD'ye ülke üs ve topraklarını açma girişimlerini meşrulaştırmaktı. Sermayedarlar ise zaten iman ettikleri Amerika'nın emperyalist hedeflerinin gerçekleşmesi için ellerinden geleni ardlarına koymadılar. Kirli paraya kurtarıcı olarak işaret etmeleri de bu çabalarının ve kendi çıkarlarının ürünüydü.

Sık sık dillendirilen ikinci yalan ise; ABD'ye teslim olunmadığı takdirde ABD'nin ülkeyi altından kalkılamayacak bir mali krize sürükleyeceği ve başka bir alternatifin de olmadığı idi.

Yıllardır IMF'nin eline teslim edilmiş ve TÜSİAD kuşatması altında olan ekonominin bu iki sömürgeci gücün elinden kurtarılmadığı takdirde varolan kriz halinin değişmeyeceği/hatta daha da kronikleşeceği bilinmelidir. IMF'nin kendisine borcunu ödeyen herhangi bir devleti karşısında görmeyi asla istemeyeceğini artık herkes biliyor. Asıl itibariyle ekonomide radikal kararlar alınmalı, IMF ve TÜSİAD kuşatması aşılmalı ve alternatif arayışlar tam da bu noktada devreye sokulmalı ki halkın kronikleşen krizden kurtulması söz konusu olabilsin.

Bu alternatif program borcu borçla ödemeye soğuk bakıyor. Piyasalar denen borsa -faiz- döviz üçgenini hakim kesimlerin elinden kurtarmayı planlıyor... Bu yüzden de TÜSİAD bu alternatif programın adını duymaya dahi tahammül edemiyor.

Bununla birlikte, Türkiye'nin ticari ilişkilerinin % 65'e yakını Avrupa ile olduğu ve ABD'nin ekonomik ilişkilerdeki payının % 5 olduğu üzerinde düşünülmesi gereken bir olgu. AB'nin savaş sürecinde 2 milyar Euro kredi teklifi ve AB İle olan ilişkiler gözönüne alındığında ABD'nin, IMF'nin, TÜSlAD'ın alternatifinin olmadığını söylemek ancak ABD'ye kulluk düzeyinde, ibadi bir bağlılığın göstergesi olabilir.

Sonuç

Emperyalist savaş bitmek üzere. Savaş sonrası dönemde tüm dünyada olacağı gibi Türkiye'de de savaşın ekonomik etkileri daha yoğun hissedilecektir. Bu ülkede Irak'a yapılan saldırının bedelini ne Genelkurmay ne TÜSİAD ne AKP hükümeti ne de Pentagon bülteni medya ödeyecektir. Faturanın adresi yine bellidir: Yoksulluktan belini doğrultamayan halk.

Küresel kapitalizmin sömürü araçlarından IMF, bu ülkeyi kendisine mahkum eden, sürekli müdahalelerle ekonomisini daraltan, özgürlüğünü elinden alan bir kurum olarak karşımızda durmaktadır. Son iki yılda IMF'nin direktifiyle 60'ın üzerinde yasa çıkarılmıştır. Bu yasaların büyük çoğunluğu ülkedeki üretimi bitiren ve kaynakları yerli-yabancı sermayeye peşkeş çeken yasalardı.

2003 Bütçesi hazırlanırken Dünya Bankası'nın itirazına rağmen IMF'nin sözünden çıkılamamıştır. Bütçe halka daha fazla kemer sıkmayı zorunlu kılacak kararlarla dolu. Oysa bu halkın kemer sıkacak mecali dahi kalmamıştır.

Ülke ekonomisinin düzlüğe çıkmasının öncelikli yolu; dışarıda IMF, içerde TÜSİAD kuşatmasının aşılmasıdır. Aksi takdirde, IMF çözüm(süzlüğ)ü içerisinde sürekli borç ödemek için borçlanan ve bunun faturasını halkın ödediği kısır döngüden kurtulmak mümkün değildir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR