1. YAZARLAR

  2. Jeffrey Blankfort

  3. Savaş Karşıtı Hareket’in Temel Açmazı Siyonist Lobinin Gücünü Dikkate Almamak

Savaş Karşıtı Hareket’in Temel Açmazı Siyonist Lobinin Gücünü Dikkate Almamak

Nisan 2006A+A-

Amerikan solunda bir süredir "Savaş Karşıtı Hareket [Anti-war Movement]"in geleceği hakkında tartışmalar yapılmakta. Alternatif küreselleşme söylemi ile ilk olarak Afganistan işgali arefesinde, sonrasında ise Irak işgali öncesinde yaygınlaşan savaş karşıtı eylemliliklerin dünya çapında tarihi sayılabilecek ölçüde kitleleri mobilize etmesine rağmen işgalleri önlemekte neden başarılı olamadıkları ve muhalefetin bu devasa dalgayı neden bir harekete çeviremediği tartışılıyor.

Aşağıda çevirisini sunduğumuz röportajın sahibi olan Jeffrey Blankfort, bu konuda kritik görüşlere sahip olan bir isim. Blankfort, savaş karşıtı blok'un esas başarısızlığını sosyalistlerin; Siyonistlerin ABD üzerinde sahip olduğu nüfuzu gerçek boyutları ile algılayamamasında yani küresel sistemin yapısını doğru teşhis edip doğru tavır almamalarında görüyor. Irak işgalinin "petrol" güdüsü ile yapıldığı şeklindeki yaygın görüşe de radikal bir tavırla karşı çıkan Blankfort, bu röportajında ABD sömürgeciliğinin esas itici gücü olarak tanımladığı Siyonist baskı ve İsrail lobisine dair önemli açılımlar sağlamakta.

ABD'de yaşayan ve Anti-Siyonist bir Yahudi olan Blankfort, gazetecilik ve KPOO (San Fransisco), KZYX (Güney California) gibi radyolarda da muhalif programlar yapmakta. 70'lerden bu yana Filistinlilerin hakları için siyasal mücadele sürdüren Blankfort, Filistin coğrafyasında İsrail'in yok edilerek çift uluslu özgür bir devletin kurulması görüşünü savunuyor. Bu siyasal faaliyetleri dolayısıyla Amerikan Siyonist lobisinin boy hedeflerinden biri haline gelen Blankfort, yakın zamanlarda Noam Chomsky önderliğindeki Amerikalı sol hareketin de öfkesini çekmeye başladı. Chomsky önderliğindeki ABD'li sol grup Blankfort'u "Lobilere kafayı takmış" olmakla ve Lobileri önemseyerek "Marksist analizleri" ihmal etmekle eleştiriyor.

Uzun süre Orta Doğu İşçi Bülteni'nin editörlüğünü yapmış olan Jeffrey Blankfort, aynı zamanda Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı üzerine faaliyetlerini sürdüren önemli kuruluşlardan biri olan "Filistin İçin 29 Kasım Koalisyonu"nun da kurucu üyelerinden.

Aktardığımız röportaj Amerikan solunda yaygın yaygın olan ve aslında ülkemizde de çeşitli şekillerde solun yol ayrımını teşkil eden ana tartışmalardan birine dahil önemli bilgiler aktarıyor: Bir yandan "savaş karşıtı eylemlilikler" öte yandan "alternatif küreselleşme" sürecinde İslami hareketlerle muhalefet zemininde işbirliği tartışmasını da içeren bu başlık Filistin üzerinde belirginleşiyor. Siyonizm'e karşı net tavır alma sorunu "iki devletli bir arada yaşama teorisi" üretenlerin mantalitesini zorlayan bir başlık oluştururken, sol hareketin modernist ve modernleştirmeci çizgi ile zorladığı ayrışmayı da sorgulayan bir boyutu içeriyor. Siyonist varlığın Ortadoğu'nun kalbine saplanmış bir yara olmaktan çok "bir gerçeklik" olarak değerlendirilmesi ve İsrail'le bir arada yaşamaya dair teoriler üretilmesi Blankfort için tartışmanın esasını teşkil eden temel öncül yanlışı ve olayın künhünü oluşturuyor.

 Küresel sistemin işleyişine dair alternatif bakış açısı sunan bu röportaj, Siyonist lobinin dünya çapındaki etkinliğine dair kaynak ölçüsünde önemli bilgiler sunuyor. Sol çevreler lobiciliğin güncel siyasete etkisi üzerine fazla analiz yapmadıkları için İsrail lobilerinin çalışma tarzları ve ilişkileri hakkında bu ölçüde ayrıntılı bilgi veren sağlam kaynaklar çok seyrek bulunuyor. Bu röportajı aynı zamanda İran'a karşı yaşanan kuşatmayı aşma yöntemlerine dair ufuk açıcı analizlerine binaen; ayrıca Türkiyeli sosyalist ve anti-kapitalist çevrelerin "küresel direniş" hareketine ve İslami hareketlerle işbirliği zeminlerine dair tartışmalar yaptıkları bir dönemde tartışmalara katkı sağlaması adına yayınlamayı uygun gördük.

Son olarak Blankfort'un "İsrail'in İşgali altındaki bölgeler"in Gazze ve Batı Şeria'dan ibaret olmadığını hatırlatmasını önemle vurgulamak ve yaşadığımız küresel işgalin "sivil" yüzü üzerinde ısrarla durmamızın, Türkiye gibi Siyonizm'in çok yakın müttefiki olan bir ülkede stratejik bir zorunluluk olduğunun altını çizmek isteriz.

Bünyamin Esen

- Washington ve İsrail, İran'a yönelik tehditlerini yoğunlaştırıyorlar. Sizce İsrail'in Ortadoğu bölgesini karıştırmak, birçok Arap komşusunu zayıflatmak, yahut yok etmek üzerinden gelişen kati bir ulusal çıkar stratejisi var mı? Ve İsrail, ABD'nin bölge politikasını Ortadoğu'da yeni çatışma ve işgallere yönlendirmek konusunda ne derece başarılıdır?

Benim görüşüme göre, ki bu konu hakkında yakın zamanda bir makale de yazdım, Irak'ta yaşanan savaş genel kanının aksine petrol için yapılan bir savaş değildir. Irak Savaşı ABD'nin küresel kontrolü ele geçirmesini hedefleyen bütüncül bir plan içerisinde İsrail'in çıkarlarını korumak ve İsrail'in Ortadoğu'daki önemini daha da arttırmak üzere neo-con'lar ve Amerika'daki İsrail yanlısı lobi tarafından tasarlanan bir savaştır. Tüm bunlar "Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi" (Project for a New American Century- PNAC)'nin ana metni içerisinde yazılıdır.1 Önemli sayıda insan, politikacı ve tabii ki birçok asker bu savaşın İsrail için yapılan bir savaş olduğunu söylemesine rağmen, savaş karşıtı hareket tüm bu sözleri duymazlıktan gelmiş ve önemsememiştir.

Günümüzde de, Amerikan toplumunun ABD yönetimini İran'la yüzleştirmeye çalışan tek kesimi de, Yahudi yapılanması ya da lobisi olarak adlandırılanlardır. AIPAC (Amerikan İsrail Ulusal İşler Komitesi-American Israel Public Affairs Committee)2 ve bununla birlikte tüm diğer Yahudi organizasyonları aylardır tüm mesailerini İran'ın nükleer silah elde etmesini engellemek üzerine yoğunlaşmaya harcıyorlar.

Sol ve savaş karşıtı hareket bir yandan her şey için salt ABD emperyalizmini suçlamak üzerine çok fazla yoğunlaşırken diğer yandan "anti-Semitist" damgası yemekten ise kaçınıyor, hatta daha da ilerisi, İsrail'i suçlamak ve kınamak konusunda merkez siyasal çevrelerden bile daha korkak davranıyorlar. Ve bu yüzden de ABD'yi Irak'ta savaşa sokmuş olmaktan dolayı -üstelik ilk kez değil Körfez Savaşı ile ikinci kez- hiçbir bedel ödemek zorunda kalmamış olan bu Siyonist çevreler, şimdi aynısını İran'a yapmaya çalışıyorlar. Böylesi dokunulmaz bir başka lobi daha yoktur!

- Başka bir deyişle, ABD İsrail'in uydusu konumuna gelmiştir ve İsrail'in çıkarları doğrultusunda hareket ettirilmektedir diyebilir miyiz? Bu tez, Chomsky'nin ve genel olarak tüm solun savunduğu ABD'nin İsrail'i kullanmakta olduğuna dair tezle çelişmiyor mu? Alıştığımız formülasyon şu: ABD ve İsrail arasında bir çıkar birliği vardır ve İsrail basitçe ABD'nin bölgedeki polisi vazifesini yapmakta, ABD çıkarlarını kollaması karşılığında da mali ve askeri yardımlara boğulmaktadır.

Evet; Chomsky, ABD siyasetini basitleştirme eğilimi göstermekte, her şeyi elitlerin ve Beyaz Saray'da o an kim oturuyor ise onun üstüne yıkmakta. Oysa bazı gerçekleri görmek gerek! Bugün, Senato'nun on bir üyesi Yahudi'dir, ki bu 100 üye arasında %11'i demektir. Oysa Yahudilerin Amerika'daki nüfuslarının genel nüfusa oranı sadece %2. Chomsky ve destekçileri, doğrudan ya da dolaylı bir şekilde, anti-Semitizm hayaletini besliyor hatta anti-Semitizmi provoke ediyorlar ve tüm bu çabalar sonucunda kimse tek söz söylemek için olsun ağzını açamıyor. Gençliğinde bir Siyonist olan, İsrail'de bir müddet yaşayan, İsrail'de arkadaşları olan ve İsrail'e tümüyle taşınmayı düşünmüş olan Chomsky, 1974 yılında, tüm bunların kendi bakış açısını belirliyor olabileceğini yazmış ve okurlarının bunu böyle bilmesini istemişti. Bunu 1974'te yazmış olmasına rağmen bugün Chomsky okuyanların çok azı bunları biliyor. Bir zamanlar Siyonist olduğunu ve İsrail'de yaşamaya karar vermiş olduğunu bilmiyorlar.

Gerçekten de kendisi Orta Amerika'daki ABD etkisi ve Vietnam üzerine yazarken yıllar boyunca hiç İsrail hakkında konuşmadı. Chomsky'i İsrail'in Filistinlilere yaptıkları üzerine yazması ve konuşması gerektiği konusunda ikna eden kişi ikimizin de ortak dostu olan Dr. İsrael Shahak olmuştur. İlginçtir ki Chomsky'nin İsrail-Filistin olgusu ile ilgili yazdığı en önemli kitap olan "Kaderin Üçlüsü", İsrail'in savunulması ile başlar; İsrail'in Filistinlilere karşı tüm suçlarını kabul eden ancak tüm bunları yapması için İsrail'e izin verdiğinden dolayı salt ABD'yi suçlayan bir savunmadır bu. Şimdi ben şunu söyleyebilirim ki, bu savunma tarzı Şili'nin Pinochet'si ya da ABD tarafından desteklenen herhangi bir diktatör tarafından birincil sorumluluğu kendi üzerinden ABD'ye atmak için de kullanılabilecek bir mantık sunar. Ben bunu yutmuyorum! Ve bölgedeki durumu bilen birçok kişi de gelip baktıklarında, gerçeği görüyor ve bunu yutmuyorlar. Aynı zamanda Chomsky'nin arkadaşı olan bir grup arkadaşım benim söylediğim bu çizgiye geldiler.

Açık konuşacağım, sorun şu ki, birçok akademisyen Chomsky'i kolay kolay eleştiremiyor, özellikle sık sık sağ kanat tarafından topa tutulduğundan beri. Kendisine saldırılan birçok ismi Chomsky müdafaa etti ve böylece tüm bu isimlerin saygınlığını da kazandı. Aynı zamanda bir dizi akademisyen için bir akıl hocası haline geldi ve tabii ironik bir şekilde Chomsky pek çok insan için politikaya ilgi göstermelerini sağlayan bir giriş kapısı olmuştur. Ancak daha sonraları, eğer şanslı iseler, Chomsky'nin bir kapı olabildiği gibi, bazı kapıları kapadığını da görmüşlerdir.

- Chomsky'nin İsrail yanlısı lobiye olduğundan daha az önem verdiğini gösteren nedir? Chomsky kendisi ile duygusal bir bağı olan İsrail'i korumak adına Filistinliler aleyhine olan adaletsiz kararları mı desteklemektedir? İsrail'e dair bu tavrı tek örnek midir, yoksa Chomsky savunulamaz olanı mı savunmaktadır?

Büyük ölçüde. Birçok diğer meselede kendisi çok daha açık biri. Ancak bu özel konuda, konuyu tartışmıyor bile. 1991 yılında New York'ta yayınlanan sol içerikli National Garden gazetesinde bir dizi karşılıklı yazışmamız olmuş ve oradaki bir arkadaş Sosyalist Akademisyenler Konferansında İsrail Lobisi konusu üzerine ben ile Chomsky arasında bir tartışma düzenlemeyi önermişti. Chomsky bunu reddederek, "böyle bir tartışmanın lüzumsuz" olduğunu söyledi. Bu ret cevabının ardından California'da tanıdığım ve Chomsky'nin tavrına sahip olduğunu bildiğim bir başka profesöre bu konuyu benle tartışmasını teklif ettim. İlginç bir şekilde onun da cevabı aynı idi: "Bu hiç de yararlı olmaz."

- Sizce, bugün gündemde büyük bir yer işgal eden İran konusunda da Chomsky ABD'de İsrail lehine yönlendirme yapan lobinin etkisini küçümsemekte mi?

İran konusuna gelince, Chomsky ve diğerleri, İsrail lobisinin bizi halen Irak'ta süregiden felaketten çok daha kötü bir yıkım olacak olan yeni bir savaşa sokmak için açtıkları devasa kampanyayı görmezden geliyor. Önde gelen 12 Yahudi kadın organizasyonunun oluşturduğu ve bir milyon Yahudi kadını temsil eden "İsrail İçin Tek Ses" adında bir koalisyon var. Bu koalisyon 2002 yılında Cenin'deki yıkımlar sırasında İsrail devletinin bozulan imajını düzeltmek amacı ile kuruldu. Her yıl, "5'i Kazanmak" dedikleri bir kampanya ile aynı gün aynı saatte tüm üyelerinin Beyaz Saray'a telefon etmesini sağlıyorlar. Başka bir gün ise aynı şeyi kongreye yapıyorlar. Bunu her yaptıklarında, tüm telefon hatları kilitleniyor. Bu onların sahip oldukları gücü gösterme yollardan biri.

Bu 22 Şubat'ta, İran ve geliştirmeye çalıştığı nükleer enerji veyahut nükleer silahlar hakkında ne yapması gerektiği konusundaki görüşlerini iletmek için yine topluca Başkan Bush'u aradılar. Bu tür faaliyetleri sürekli devam ediyor ancak bu faaliyetler ne savaş karşıtı hareketin veya solun gündeminde, ne de bunlardan haberleri var. Chomsky ise bana cevap yazıyor ve ne kendisinin ne de diğerlerinin bu konularla ilgilenmediğini söylüyor.

1991'de kendisini benimle tartışmaya davet eden kişi Chomsky'e ayni öneriyi iki yıl önce yeniden tekrarladı ancak o bunu yine reddetti ve benim "lobilerle ilgili kaygılarım ve kafaya takmışlığımı" kafasından çıkarttığını, hiç de düşünmeye niyeti olmadığını söyledi. Aynı zamanda kendisi hakkında yazdığım makaleyi okumayı da reddettiğini söyledi. Bu hiç de entelektüel sorumluluğun bir göstergesi değil! Sağcı isim Alan Dershowitz ile tartışmayı kabul etmesi, ki bu kendisi için yenilir bir lokma olduğu için olsa gerek, çok ilginçtir. Ancak soldan kimse ile en azından bu konuda bir fikri tartışmaya girmek istemiyor. Oysa bu konunun enine boyuna tartışılması ve irdelenmesi gerekiyor.

- Sizce başka ülkelerde de AIPAC benzeri organizasyonlar var mı, etkinler mi?

AIPAC çok sıra dışı bir örnek, çünkü tescilli, açık seçik bir İsrail lobisi olmasına rağmen yabancı bir lobi olarak kendini tescil ettirmesi gerekmiyor. Bu da ona ülkede benzersiz bir konum kazandırıyor. Kongre'de Ortadoğu meseleleri üzerine gerçekleşen her oturumda, komite üyeleri arasında oturan bir AIPAC temsilcisini mutlaka görürsünüz. Başka hiçbir lobinin, hiçbir yabancı lobinin sahip olmadığı bir ayrıcalık bu. Tabii Kongre'den geçen Ortadoğu ile alakalı kararları ve yasaları da onlar yazıyor. Örneğin şu yakınlarda gündemde olan ve günümüzde Lübnan ve Suriye'de olup bitenlere temel teşkil eden "Suriye'nin Sorumluluğu ve Lübnan'ın Bağımsızlığının Yenilenmesi" yasası3 birkaç yıl önce bizzat AIPAC tarafından yazıldı, ki bununla övünüyorlar da. Bu hiç de bir sır değil. Bunu açıkça kendi web sitelerinde yazıyorlar, yayınlarında yazıyorlar. Onları tanımıyormuş, sanki yokmuşlar gibi yapan tek kesim solcular. AIPAC aynı zamanda stajyerlik ve eğitim programları da düzenlemekte. Umut veren genç Yahudi üniversite öğrencilerine Kongre senatörlerinin ofislerinde staj ayarlıyorlar! Ayarlama şöyle gerçekleşiyor: Kongre üyelerine gidiyor ve şöyle diyorlar: "Başkent'te çalışmayı gönülden arzu eden genç insanlar var. Bunlar bir yıllığına gelip sizin ofisinizde çalışmak istiyorlar." E, tabii tahmin edebileceğiniz gibi hiçbir Kongre üyesi kendisi için gönüllü çalışacak birini reddetmiyor.

AIPAC'in her yıl ABD Kongresi üyelerine ücretsiz İsrail gezileri ayarlayan bir özel vakfı da bulunuyor. Geçtiğimiz yıl (2005) yüzü aşkın Kongre üyesi bunlar vasıtası ile ücreti vakıf tarafından ödenerek İsrail'e gitti. Şu an Kongre'de bu gezilerin çeşitli lobi gruplarınca organize edildiğine dair süren bir tartışma var, ancak ben bu tartışmalardan ucu AIPAC'e dokunacak bir şey çıkmasını beklemiyorum. Kongre, İsrail söz konusu olunca bir ayrıcalık tanımayı tercih ediyor.4

İlginç olan şu: Güneyimizde Meksika denilen bir ülke var. Meksika, Amerika Birleşik Devletleri için, ekonomimiz için çok çok daha önemli olduğu gibi, ülkemizde önemli ölçüde Latin, Meksikalı-Amerikan da bulunmaktadır. On binlerce Meksikalı ya da Meksikalı-Amerikan burada çalışıyor ve ABD'nin çiftliklerde tarımsal üretiminden sorumlular. Ancak buna rağmen Meksika'ya giden Kongre delegasyonlarını göremiyoruz, Meksika'nın öneminden bahseden senatörler gördünüz mü siz? Diyelim ki örneğin tatil için Meksika'ya gitmiş olsalar bile yine de gündem İsrail oluyor. Bunun basit iki nedeni var: Para ve Kongre üyelerine verilen gözdağı. Demokrat Parti yıllardır zengin ve cömert Yahudi bağışlarına sırtını dayamış durumda, aldıkları bağışların çoğunluğunu onlar sağlıyor çünkü. AIPAC kendisi doğrudan vermiyor parayı, paranın nereye gitmesi gerektiğini koordine ediyor. Eğer zengin bir Yahudi bağışçı iseniz ve İsrail için bir şeyler yapmak istiyorsanız, AIPAC size musluğu nereye akıtmanız gerektiğiniz söylüyor. Aynı şekilde Amerika çapında, işi gücü sırf İsrail'le dayanışma amacı ile bağışlanan bu tür paraları koordine etmek olan üç düzine kadar "politik eylem komitesi" bulunuyor. Bunların hiçbirisi İsrail ile bağlantılı bir isim kullanmıyor; burada California'da gördüğümüz örgütün ismi "İyi Hükümet İçin Güney Californialılar". St. Louis, Missouri de ise adları "İyi Hükümet için St. Louisianalılar" Ne güzel isimler öyle değil mi! Bunların en büyüğü ise Ulusal Komite adını taşıyor. Bunun gibi daha bir sürü komite var.

Eğer bu komitelerin sadece ismine bakarsanız, amaçlarının ne olduğunu anlayabilmeniz mümkün değil. Oysa Amerika'daki diğer tüm lobiler hedeflerini ve özel çıkar alanlarını açıkça ortaya koymaktadırlar. Neden "İsrail'in Yahudi Destekçileri" demiyorlar, bu çok daha tanımlayıcı olmaz mı? Ancak esas verilen mesaj yerini buluyor ve Demokrat ya da Cumhuriyetçiler açısından önemli olan da bu paranın Yahudi bireyler tarafından bağışlanıyor olmasıdır.

Örneğin 2002 yılında Mısır doğumlu bir İsrailli olan ve Amerika'ya geldikten sonra Cumartesi sabahları yaptığı bir çocuk programından dolar milyarderi olan Haim Saban isimli adam, Demokrat Parti'ye 12,3 milyon dolar bağış yaptı. Ki bu rakam "Kol Gücü İşçileri Politik Hareket Komitesi"nin tüm partilere yaptığı toplam bağıştan tamı tamına bir buçuk milyon dolar fazla. Yani şimdi görmek gerek, bu sadece bir tek bağışçı. Öte yandan Haim Saban'ın kurmuş olduğu İsrail'le ilgili konular üzerine çalışan "Brookings Enstitüsü Bünyesinde Saban Enstitüsü"5 AIPAC'in büyük bir destekçisi ve AIPAC'in Washington'da gerçekleştirdiği üniversiteli Yahudi gençleri İsrail taraftarı savunma için eğitim faaliyetlerini fonluyor. Üniversite kampüsleri İsrail lehine lobicilik yapan güçler için ana zemini oluşturuyor. AIPAC dahil İsrail'i gündemlerinin başına yerleştirmiş olan 28 kuruluş, üniversitelerde faaliyet gösteriyor. Günümüzde lobiciliğin temel odak noktasını, üniversite kampüslerini ele geçirerek İsrail'e yönelmiş yalnızlaştırma çabalarını aşmak oluşturuyor. Aynı zamanda geleceğin yöneticileri ve toplumsal önderleri olacak olan bugünün üniversitelilerini İsrail yanlısı davranacak şekilde etkilemek amaçlanıyor.

- Filistinlilerin, haklarına ve adalete kavuşabilmeleri için onları destekleyenlerin ya da en azından öyle görünenlerin, gerçekleri haykırması gerekiyor. Ancak görünen o ki, kendi saflarımızda dahi bu gerçekler izole ediliyor, boğuluyor. Siz bu dayanışmanın, ortada İsrail'e eleştirileri bertaraf etmek için bulunanlar olduğundan dolayı, Avrupa'da olduğu gibi ABD'de de başarısız olduğunu düşünüyor musunuz? Sizce Chomsky'nin nüfuzluluğu bu yönde etki etmiş midir?

Filistin yanlısı hareket tümüyle etkisiz hale gelmiştir, başarısızdır! Bunun bir dizi nedeni var. Birinci neden şu ki kimse lobilerin oynadığı kilit rolü kabul etmek istemiyor. Bu futbol oynamak için stadyuma gitmek yerine bir alışveriş merkezine gitmenize benziyor. Eğer oyunun oynandığı sahada yoksanız, maçı kazanamazsınız.

İşte bu yüzden ABD'deki en güçlü lobi ile karşı karşıyayız; Filistin dayanışma hareketi bu lobinin varlığını dost sohbetlerinde geçen "bunlar ileri karakollar" diye bir iki söz dışında görmezden geldiği için. Nedenlerden biri savaş karşıtı hareketin, lobilerin hiç de önemli bir rol üstlenmediği bir başka çağda yaşayan Marksistler tarafından yönlendirmesidir. Bazı politik aktivistler bana lobilerden bahsetmenin hiç de "Marksist bir analiz" olmadığını, lobilerin önemini vurgulamanın "sosyalist bir analiz" olmadığını söylüyorlar. Benim cevabım ise lobi gerçeğinin ortaya durduğu, açık seçik bir gerçek olduğu ve önemli olanın da bu olduğudur. Teori böyle gerektiriyor diye bir açık gerçeği görmezden mi gelelim yani!

"Bazı politik aktivistler bana lobilerden bahsetmenin hiç de "Marksist bir analiz" olmadığını, lobilerin önemini vurgulamanın "sosyalist bir analiz" olmadığını söylüyorlar. Benim cevabım ise lobi gerçeğinin ortaya durduğu, açık seçik bir gerçek olduğu ve önemli olanın da bu oluyor. Teori böyle gerektiriyor diye bir açık gerçeği görmezden mi gelelim yani!"

Öte yandan hareket içerisinde Siyonist lobiye dikkatleri çekmenin anti-Semitizm'i tetikleyeceğini düşünen pek çok nevi şahsına münhasır anti-Siyonist Yahudi var ve bunlar lider konumunda bulunuyorlar. Bunlar benim, "Yahudilere istisna tanıyanlar" dediklerim, ki Yahudilerin kitlesel halde yaptıkları hareketleri eleştirmek konusunda sağır ve dilsiz olmayı benimsiyorlar. Oysa yaşanılan gerçek şu ki Yahudiler, kitlesel ve kolektif bir şekilde İsrail'i destekliyorlar ve bu tavırları ile katliamları gerçekleştiren politik Siyonistlerden hiç de ayrı bir yerde konumlandırmıyorlar kendilerini.

Ve olan şudur ki tüm bu insanları, lobinin varlığını analiz dışı tutarken ve adını anmasalar dahi Chomsky'nin eksik analizini iktibas ederken görüyorum. Ve sonuçta ortaya temelde Filistinlilerin Amerika'daki en büyük düşmanını teşhis etmeyi reddeden bir Filistin yanlısı hareket çıkıyor.

Chomsky çıkıp ders verdiği MIT- Massachusetts Institute of Technology'de bu yaptığım parasal ilişkileri de içeren analize karşı sözler eder. Oysa orada bu ilişkileri analiz edip ortaya çıkartması için çok geniş bir imkanı var. Ardından iki gün sonra bakıyorsunuz, çıkıyor ve İsrail'e yapılan tüm mali desteklerin kesilmesi için uğraşılması gerektiğini savunan analize hücum ediyor. O İsrail'e ambargo uygulanmasına karşıdır, o Siyonist para dağıtım şebekesinin bu şekilde ortaya çıkarılmasına karşıdır, o insanların "editöre yazdığı mektuplar" türünden olanlar dışında herhangi bir alternatif gündeme kapalıdır.

Chomsky hiçbir zaman Kongre'de olup bitenlerden söz etmez, parasal tahsis komitelerini hiç anmaz. Eğer Kongre'ye yapılan bu para akışından söz eder ise sözün mantıki devamı olarak "bu akışı durdurmalıyız" demez! O bunu sanki güneşin doğması yağmurun yağması gibi hayatın kaçınılmaz bir gerçeği imiş gibi kabul eder. Ona bu konuda yazdım ancak o cevabında hiç de dostça değildi.

1988 yılından 1995'e kadar Chomsky'nin de sürekli okuduğu ve abone olduğunu bildiğim "Ortadoğu İşçi Bülteni" isimli derginin editörlüğünü yaptım. Dergiye, İsrail lobisi ve Kongre faaliyetleri üzerine özel bir bölüm koymuştum. Burada Siyonist lobi ile aynı yatağı paylaşan Kongre üyelerinin ve bağlantılarının isimleri koyuyordum, birçoğu Yahudi basınından kaynaklarını da özellikle ekliyordum. Dolayısı ile bu dergiyi okumuş olmak Yahudi lobisinin Kongre üzerindeki nüfuzuna dair fazlası ile ikna edici delile sahip olmasına yeter de artar bile! Yakın zamanlarda 20 yıl önce yayınlanan bazı yazıları ve kanıtları yeniden gözden geçirdim ve gördüm ki sanki bugün yazılmış gibi hala güncel ve geçerliler. Dolayısı ile Chomsky'nin cahil birini oynaması hiç de inandırıcı değil! Ben öyle inanıyorum ki kendisini, geçmişteki Siyonist eğilimleri ve Yahudilerin geleceği hakkındaki kaygıları o kadar kaplamış ki yaşanılan gerçeklik ile yüzleşmekten korkan bir çocuk gibi davranıyor. Çok yazık oluyor.

Chomsky bu ülkede "yolun önüne duvar oluyor" dediğimiz kişilerden biri. Bir başka kritik konuda daha, 11 Eylül olaylarında, Bush hükümetinin Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan saldırılar ile ilgili resmi açıklamasından yayılan birçok soruyu da görmezden gelerek siyasal hareketin önünde bir duvar olmuştur. Chomsky, Bay Bush'un 11 Eylül hikayesini sorgulamamız için hiçbir neden olmadığı görüşündedir. Dolayısıyla 11 Eylül üzerine yaptığı araştırmalarda pek çok kişiden aldığı eleştirilerin büyük bir kısmını, "Bush yönetiminin olaylar hakkında söylediklerinin tümüyle doğru" anlayışının eleştirilmesi oluşturuyor. Bu yüzden bugün Chomsky'nin uluslar arası sahneye koyduğu şey, savundukları; korktuğum bir şekilde, gerici, mücadeleyi geriye götürücü bir işlev görmektedir.

Chomsky benim de kendisi ile müttefik olduğum çok önemli ve pozitif birçok şey de söylüyor ve yine belirtiyorum ben siyasal dünya ile Chomsky sayesinde tanıştığını söyleyen birçok insanla tanıştım. Açıktır ki çok sayıda insanın aktif hale gelmesini o sağlamıştır. Ancak bugün, belki diyalektik bir izah olacak, ama o insanları etkisizleştirmekte ve yanlış yönlendirmektedir.

- Sizin Chomsky ve taraftarlarının, AIPAC ve benzeri diğer kurumların ABD'nin Ortadoğu'daki savaşlarında oynadığı etkin rolü inkar etmesine ve bu inkarın dayanışma hareketlerine oldukça olumsuz etki yaptığına dair bu fikrinizi paylaşan başka entelektüeller de var mı?

Benim duruşum sol içerisinde azınlık konumda. Oldukça geniş bir mail grubum var, radyoda program yapıyorum ve halen süren iki radyo programım var. Bu programlardan birini yaptığım radyo tümü ile "İsrail işgalindeki bölgeler"in dışında, dolayısıyla orada İsrail'i sizinle konuştuğum bu çerçevede konuşabiliyor, lobiyi işleyebiliyorum. Siyonistler beni radyodan kovdurmak için çok uğraştılar ancak başarılı olamadılar.

Bunların insanlara gözdağı verme yöntemlerinden biri de çeşitli Yahudi kuruluşlarını kullanarak olur. Her biri ayrı bir rol üstleniyorlar. Bunlardan önemli bir tanesinin adı ise, adının tersine işi gücü İsrail'i eleştiren herkese çamur atmak, gözdağı vermek ve ispiyonlamak olan "Çamur Atmaları Temizleme Birliği (ADL)". Ben de bu grubun ihbar ettiklerinden biriydim. Ajanlarından biri, 1987'de kurulan ve benim de kurucu üyesi bulunduğum "Ortadoğu İşçi Komitesi"ne sızmış. Sonradan öğrendik ki meğer siyasal yelpazenin her renginden yüzlerce kuruluşu ve binlerce bireyi ajanları vasıtası ile izliyorlarmış; tam sayı olarak altı yüz kuruluş ve iki bin birey!

Ben onların beni gizlice izlediklerini ispatlayan, hakkımda tuttukları gizli dosyaları ele geçirdim ve onları mahkemeye verdim. Mahkemeye benimle birlikte iki aktivist daha olmak üzere toplam üç kişi başvurduk. On yıl mahkemeleştikten sonra sonuçta benimle uzlaşmayı ve gizli bir antlaşma imzalamayı kabul ettiler. Beni ADL adına izleyen kişinin aynı zamanda Güney Afrika gizli servisi için de çalışıyor olduğunu öğrendik ve bunun sonrasında Amerika'da büyük bir apartheid karşıtı kampanya başlattık. Basitçe anlatmak gerekirse, İsrail, İsrail lobisi ve Güney Afrika ırkçı rejimi aynı kulvarda yarışıyorlardı ve çok yakın müttefiktiler. Sosyal, kültürel ve askeri açıdan müthiş sıkı müttefiktiler. Ne yazık ki bu da, apartheid ırkçı rejimine muhaliflerin, görmezden geldiği ve reddettiği bir konuydu; ki yine bunun tek nedeni de yoğun Siyonist baskıdır.

"Problemi şöyle tarif edebilirim: ABD'de gerçek bir siyasal hareket inşa etmenin imkanları, Siyonistler ve onları inkar eden, Siyonistlerle pazarlık yapan ve buna taraftar olan ve bu ülkedeki Siyonistlerin konumunu reddeden Chomsky gibi isimler yüzünden gerçekleşmemektedir."

1988 yılına, intifadanın ilk günlerine dönecek olursak, o dönemde bölgeye müdahale edilmesine karşı olan hareket, İsrail'in Filistin toprağı üzerindeki işgali sonlandırması talebini desteklemeyi reddetmişti. O dönemde sohbet ettiğim bir Amerikan yerli halk liderinin bana Amerika'daki hareketin esas sorununun hareket içerisinde çok fazla "liberal Siyonist" bulunması olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Kesinlikle haklıydı da! Bana bu sözü söyleyen kişinin ismini aktarmıyorum, çünkü eğer söylersem o da anti-Semitik olmakla suçlanmaya başlanır hemencecik.

Bana da "Yahudilerden kişisel olarak nefret eden biri", bir anti-Semitik diyerek saldırdılar ancak bu suçlamaları önemsemiyorum çünkü biliyorum ki anti-Semitizm suçlaması karanlık çevrelerin ilk kullandığı kalkandır. Vatanseverlik ve vatana ihanet suçlaması son kalkandır, anti-Semitizm ise ilk. Bu ülkede bu suçlama çok fazla sayıda kişiyi susturmak için kullanıldı. Bu Filistin'e destek için yapılan mücadeleye Yahudi organizasyonların öncülük etmelerine karşı çıkmamın nedenlerinden biridir. Ortada pek çok anti-Siyonist ya da anti-Siyonist olduğunu söyleyen Yahudi var ve bunlar "bizler, anti-Siyonist Yahudiler olarak, Filistinlilerle dayanışma mücadelesinde liderliği yapmalıyız ki böylece diğer insanlar tüm Yahudilerin İsrail'e çalışmadığını görsünler" diye düşünüyorlar.

Ben bu görüşe tümüyle karşıyım çünkü şunu görmek gerek: Tüm Amerikalılar vergi öderler ve dolayısıyla bu ödedikleri vergi ile İsrail'i desteklemektedirler. Ve bu Amerika'nın bir gerçekliğidir. Buradan kalkarak hareketin Yahudilerin liderliğinde olması gerektiği sonucunu çıkartmak, ki şu anti-Siyonist Yahudilerin yaptıkları tam da budur; Yahudi olmayanlara şöyle bir mesaj taşıyor: "Onlar bu işle uğraşabilirler, çünkü Yahudiler, bundan sorumlular." Oysa İsrail'in politikalarından hepimiz sorumluyuz. Bu görüş denendi ve sonucu tümüyle bir başarısızlık oldu.

Bu yüzdendir ki ben konuştuğumda bir Yahudi olarak değil bir insan olarak konuşuyorum. Bu yüzdendir 1970 yılında ilk kez Ortadoğu'ya gittiğimde, Lübnan'a, Ürdün'e gittiğimde bir Yahudi olduğumu vurgulamadım, çünkü oraya bir gazeteci olarak gitmiştim. Apartheide karşı çıkmak için Güney Afrikalı olmaya gerek yoktur, Kontra saldırılarına karşı çıkmak için bir Nikaragualı olmaya gerek yoktur, Vietnam Savaşı'na karşı çıkmak için bir Vietnamlı olmaya gerek olmadığı gibi. Yahudi olup olmamanın İsrail'in Filistinlileri yaptığı vahşete karşı olmakla ne alakası var ki? İşin esasında Yahudiler öncü konumunda olmak konusunda çok dikkatli olmalıdırlar. Hareketin liderliği Yahudilere, kendilerini Yahudi olarak tanımlayanlara ait değildir. İşin çelişkisi şu ki ABD'de kendilerinden en fazla iktibas yapılan, bu konu üzerine en fazla konuşan kişiler hep Yahudilerden oluşuyor ve bu kişiler eninde sonunda İsrail konusunda savunmacı ve koruyucu bir tavır alıyorlar.

Chomsky, kuşkusuz bu cephenin en önemli ismi. İsrail'i eleştiriyorlar, bunu görüyorsunuz, çünkü bunun gerekli olduğu ortada, yapmaları gerekiyor ancak sorun şu ki esas sorumluluğu tümüyle ABD'nin üzerine yıkıyorlar. Böylece İsrail'in suçunu temize çıkartmıyor olsalar da onu ambargolar, boykotlar, cezalar ve mali kaynaklarının kendisinden uzaklaşmasından koruyorlar.

- Az önce bize, anti-Semitist olmakla suçlandığınızı söylediniz. Örneğin, Venezüela Devlet Başkanı Hugo Chavez de yakın bir zamanda Fransız gazeteleri Liberation ve Le Monde tarafından "anti-Semitik çığlıklar atmak"la suçlandı. Siz bu suçlamanın bertaraf edilmesinin, toplumun siyasal uçlara çekilmeye çalışıldığına dair oluşturulmaya çalışılan genel görüş karşısında çok daha zor hale geldiğini düşünüyor musunuz?

Doğrusu insanlar bu gerçekleri görüyor ancak onları konuşmaktan imtina ediyor. Çünkü ABD'de Yahudileri, Yahudiler olarak eleştirmenin bedeli büyüktür. Ancak gördüğünüz gibi Fransa'da da böyle bu, Almanya'da da, Kanada'da da, başka yerlerde de. Herhangi bir başka ulusal grubu rahatça eleştirebilirsiniz, ancak Yahudileri kolektif olarak eleştirmek, salt Yahudi oldukları için değil ama Yahudi yapılanmasını eleştirdiğinizde olacak olan bellidir: Tüm kariyerinizi riske atmışsınız demektir.

Bu yüzdendir ki, insanlar özel sohbetlerde aynı şeyi söyleyenler kamuya karşı aynı şeyi söyleyemezler. Ben ara sıra ilerici Filistinlilerin ve İsraillilerin San Francisco bölgesindeki medyaya konuşmalarını sağlamaya çalışıyorum. Eskiden ana akım medyada bile bugüne oranla daha açık olunabiliyordu. Bir örnek vereyim: 1984'e dönersek o yıllarda ben Lübnan'da hizmet etmeyi reddeden bir vicdani retçi İsrail askerini San Francisco'nun en büyük radyolarından birine çıkartmayı başarmıştım. O programa çıkarttığım vicdani retçi asker Lübnan Savaşı'nın gerçeklerini anlatmıştı, Lübnan'ı topa tutan ve bombalayanların Filistinliler olmadığını açık bir şekilde izah etmişti. Programın ikinci yarısında, ki radyo tüm Amerika'ya yayın yapıyordu, ağır aksanlı biri radyoyu arayarak "bu komünistin yayına çıkartılmasından kim sorumlu?" diye çıkıştı. Talk şovun sunucusu kendisinin sorumlu olduğunu söyledi, oysa aslında arkadaşımın yayına çıkmasını sağlayan programın prodüktörüydü. Ama kabak sunucunun başına patladı. Kısa bir süre sonra San Francisco'nun en meşhur şovunu da sunan olan bu sunucu, programını kaybetti ve yerine Siyonist biri getirildi. Meğer bu Siyonist zaten orada imiş, sanki bu an için orada tutuluyormuş. Öğrendik ki San Francisco'da gerçekleştirilen İsrail Günü'nde seremoninin başkanlığını yapan adammış bu.

Bir göz atın, radyolarda, önde gelen haber ağları ve ajanslarında ya patron yahut da daha da önemli bir karar verici konumunda Siyonist isimleri açıkça görürsünüz. Örneğin CBS Haber'in başındaki isim Leslie Moonves'tir; kendisi David Ben Gurion'un ikinci kuşaktan yeğeni.

Medyadaki Siyonist nüfuzdan bahsettiğimde çoğu kişi inanamıyor yahut da inanmak istemiyor. Ben Yahudi basınını okuyorum ve onlar bu konu hakkında ana akım medyada basılmayacak birçok şeyi söyleyebiliyorlar. Bu, benim esas bilgi kaynağımı oluşturuyor ve bu kaynağı güvenilir buluyorum. Özellikle yararlı olan gazetelerden biri bir Yahudi haftalık gazetesi olan The Forward. Bu gazeteyi Yahudi Wall Street Journal'i olarak görebilirsiniz çünkü bu gazetenin de içerisinde Wall Street gibi diğer hiçbir basılı yayında bulamayacağınız birçok iyi bilgi var.

Çok ilginç olan bir şey var o da şu: ABD'de Filistinliler lehine mücadele eden tanıdığım birçok insan, Yahudi basınını hiçbir zaman okumamıştır. Buna göre eğer bunu yapmıyorsanız bu işte hiç de ciddi sayılmazsınız. Çünkü bu ülkede her gün Filistin'de olup bitenlerle ilgili doğrudan bir şey yapabilme, müdahale edebilme imkanımız yok. Ancak burada yapabileceğimiz reel, pratik bir şey var: İsrail'in ABD'deki desteğini zayıflatmak, İsrail lobisini ifşa etmek ve İsrail'in ABD'de sahip olduğu ayrıcalıklı konumunun altını oymak. Evet bunları yapabiliriz! İsrail'e desteği kırabilirsek, onu ne kadar zayıflatabilirsek o ölçüde Filistinlilerin pozisyonunu da güçlendirmiş oluruz.

- Günümüzde artık, Filistinlilerin ve Iraklıların çektiği acılar ve verdikleri mücadele sayesinde bazı insanlar medyanın yalan söylediğinin gün be gün daha da fazla bilincine varıyor, öyle değil mi?

Evet, tabii ki gazeteler yalan söylüyor, ancak internette ve bizim sitemizde bile çok daha fazla bilgi varken, okuduğumuz şey her zaman güvenilir olmayabilir. Okuduğumuz şeye inanmak konusunda dikkatli olmamız gerekir, çünkü doğru sandığımız şey aslında bizim inanmak istediğimiz şey de olabilir.

ABD'de İsrail'in konumu sol içerisinde dahi tartışılmıyor ve sorgulanmıyor. Bu çok karamsar bir tablo çünkü ben herhangi bir değişim görmüyorum. Evet, bazı yerel AIPAC toplantılarında birkaç protesto gösterisi oldu ama hepsi bu. Lobi, Amerikan Kongresi ve İsrail-Filistin'de olup bitenler arasında sağlıklı bir ilişki kurabilen bir zihni altyapı gelişmiş değil. Ve ben bu alanda mesafe alındığını da düşünmüyorum. Bu yüzden ne olabileceğini de pek kestiremiyorum. Bir noktada, bir değişimin olması gerekiyor! Bunun nasıl gerçekleşeceğini, nasıl gerçekleşmekte olduğunu doğrusu bilmiyorum. Şu an için geleceğe dair ümit verecek bir manzara görünmüyor.

- Eğer medyanın bu yanlı yönlendirmesi değişmez ve İsrail yanlısı lobinin Amerikan siyasetindeki sol hareket tarafından dahi kınanmayan bu egemenliği sürerse bunun İran, Suriye ve Filistin'e karşı yıkıcı yeni savaşlar hazırlaması konusunda İsrail'in elini rahatlatacağını düşünüyor musunuz?

Taraftarları silme Yahudi olan yeni muhafazakar neo-con'lar ve İsrail lobisi ABD'yi Irak'ta savaşa soktular. Baba Başkan Bush o dönemde buna karşıydı, petrol şirketleri de karşıydı. Ancak buna rağmen savaş çıkartıldı. Şimdi Irak'ta işler çok kötü gidiyor olmasına rağmen savaşı çıkartanlar bunun için bir siyasal bedel ödemek zorunda kalmıyorlar çünkü bu ülkede sadece izole olmuş ve hiçbiri de savaş karşıtı hareketten olmayan bir iki köşe yazarı, ki bunların sadece bazıları soldan, bu konu ile ilgili yazıyor, çiziyorlar. Bu yüzdendir ki şimdi aynı güçler ABD'yi İran ile kapıştırmaya çalışıyor, ben şahsen ABD Irak'ta boğazına kadar battığından dolayı bunu başaramayacaklarını düşünsem de uğraştıkları şey bu. Bugün ABD'nin Irak'ta eğittiği birliklerin önemli kısmı İran taraftarıdır, bu güçler Dava Partisi ve IİDYK örgütleri ile bağlantılıdırlar ve daha önceki savaşta İran safında savaşmışlardır. İşte bu yüzden eğer İran'a saldırı olursa Irak da ABD'nin elinde bugün olduğundan daha tahripkar bir pimi çekilmiş bomba olarak kalacaktır. İşte bu nedenle ben Amerika'nın böyle bir maceraya kalkışmayacağına eminim, oysa buralardaki herkes tam tersini düşünüyor. Eğer ABD İran'a saldırırsa, bu Siyonist lobinin ABD politikası üzerinde mutlak bir kontrol kurduğunun inkar edilemez bir kanıtı olacaktır, ki ben henüz o noktada olunduğunu düşünmüyorum.

Olayların gelişim tarzı çok ilginç bir noktada: Bush şu sıralar çok güçsüz, Cumhuriyetçiler kendisini izole ediyor, Kongre'deki oylarını kaybetti, Yüksek Mahkeme'ye aday gösterdiği Hakim Samuel Alito bu makama seçildi ancak AIPAC kendisini açıkça İran konusunda fazla yumuşak olmakla suçladı. AIPAC kamuoyu önünde açıkça, İran'ın Güvenlik Konseyi'ne verilmeye gerek duyulmadan vurulması gerektiğini, oysa bunun yapılmadığını dillendirerek eleştiriler yöneltiyor. Gerçi onlar da İran'ı önceden vurmanın Güvenlik Konseyi'ndeki oy dengesini hiçbir şekilde etkilemeyeceğini iyi biliyorlar ya.

Öte yandan İran'a İsrail'in saldıracağına dair ciddiye alınması gereken bir iddia var. Eğer ABD kararsız davranırsa İsrail'de seçim yılı olduğundan dolayı böyle bir şeyin gerçekleşme olasılığı olabilir. Seçim yılı olmasının önemi şurada ki, hem İsrail hem de Siyonist lobi çok iyi bilir ki İsrail'de seçim öncesi dönemler Amerikan Kongresi'nin İsrail'e gülücükler dağıttığı ve İsrail'in Kongre'den en çok alkış aldığı dönemlerdir. Savaşı İsrail çıkardığı takdirde de Irak'ta ABD açısından benzer bir sonuçla karşılaşmamız mukadder görünüyor.

İlginçtir ki gazeteler İsrail'e "hassas seçim döneminde" Kongre üyeleri veya başkan tarafından herhangi bir eleştiri yapılmayacağını, yapılmaması gerektiğini yazıyor; programlarda bu aktarılıyor. Yazıyorlar yazmasına da bunun niye böyle olduğunu, İsrail'in seçim dönemlerindeki dokunulmazlığının hikmeti harbiyesini bir de bize izah etseler! Chomsky önderliğindeki sol hareket ise bu açık sorunun cevabını bilmiyormuş gibi davranmayı sürdürüyorlar. İşin komik tarafı eğer ana merkez siyasal çizgideki basını okursanız, oralarda lobinin stratejileri açısından olan bitenlerin ne anlama geldiğine dair sol basından bulabileceğinizden çok daha fazla bilgi bulursunuz. Bahsettiğimiz Yahudi gazetesi The Forward, tüm bunlardan çok daha önemli bir yayındır çünkü okursanız lobide neler olup bittiğini açıkça yazdıklarını görürsünüz. Yakın zamanlarda da aynı gazete, solun yok gibi davrandığı AIPAC'i gözlem altına aldı, özel olarak inceliyor. Diyorlar ki "Eğer AIPAC o kadar güçlü ise neden AIPAC'i araştırıyorlar?" Bunun da bir nedeni var. Çünkü Washington'daki isimler, istihbarat dairesindekiler, istihbarat dairesinden birileri, birtakım nedenlerden ötürü ABD politikasının aşırı "İsrailizasyonu"ndan kaygı duyuyorlar. Ve Washington'daki bu isimlerin yine kendilerine göre birtakım nedenlerden ötürü İsrail lobisine karşı uzun zamandır süren bir kavgası var. Sol, ne yazık ki, bu tartışmada da yok! Bunun ise tek nedeni İsrail'in Washington'da neler yapıp ettiğini bilen, lobinin Washington'da neler kurcaladığını bilen ama bunları durdurmak istemeyen insanların olmasıdır!

- Sizinle Chomsky çizgisini Filistin sorunu konusunda ayıran nedene dönecek olursak, şunu söyleyebilir miyiz: Siz Filistinlilerin kazanmasını istiyorsunuz; Chomsky ise İsraillilerin de kaybetmemesini istiyor!

Ben olayı bu kadar keskin ifade etmiyorum sadece şuna inanıyorum: İsrail ve Filistin'de olup bitenler ve olacaklar hakkında seçim önceliği ve hakkı Filistinlilerindir! Chomsky ise İsrail'in geleceği ve Yahudilerin refahı ile daha fazla ilgilenmekte. Chomsky tek devletli çözüme karşı çıkıyor, İsrail'in varlığını kanıksıyor; ben ise kişisel görüşüm olarak ancak tek devletli bir alternatifin çözüm olabileceğini düşünüyorum. Ama bunu burada tartışmayacağım! Çünkü bu sadece benim görüşüm ve bu konuda söz söyleme, seçim yapma hakkı benim değil! Bu hak tümü ile ezilen taraf durumdaki Filistinlilerindir! Benim duruşum şudur ki ben Filistinlileri özne yapıyorum, Chomsky ise İsraillileri! İşte çizgilerimizin ayrıldığı yol ayrımı tam burasıdır.

Çev.: Bünyamin Esen

Dipnotlar:

1- Bkz.: "Beyaz Saray'da Amerikan Girişim Enstitüsü" (The American Enterprise Institute in the White House), Voltaire, 21 Haziran, 2004.

2- Bkz.: "Les fondamentalistes pour la guerre", Thom Saint-Pierre, Voltaire, 3 Nisan, 2004.

3- "Suriye Sorumluluk Yasası", Voltaire, 19 Eylül, 2003.

4- Amerikan siyasal sistemi lobicilik ve çıkar grupları üzerine kurulu. Çeşitli "çıkar grupları"nın lobi kurarak savundukları fikirler doğrultusunda Kongre'de ve Beyaz Saray nezdinde propaganda yapmasına, bağışlar ve ianeleri yönlendirmesine, siyasetçileri desteklemesine ve para yardımı yapmasına izin veriliyor. Ancak ilke olarak tüm bu faaliyetlerin açık, kamu denetiminde, gizli bağlantılar olmadan ve kamuoyu önünde yapılması gerek. Kongre'de faaliyet gösteren lobiler de kendilerini ve bağlı olan kuruluşlarını resmi olarak ilan (register) etmek zorunda. Mantık olarak, her şeyin şeffaf olması yolu ile hem suistimal ve rüşvetçiliğin önüne geçileceği hem de oy verenlerin kimi niçin desteklediğini bilerek bilinçli siyasal tercih yapacağı düşünülüyor.

Müslümanların siyasal anlayışı ile siyasetin, "birtakım çıkar ilişkileri" için yapılması ve siyasetçilerin birilerinden "para alması" ve "kim daha fazla para verirse onların görüşünü dillendirmesi" bize çok yabancı ve yoz bir anlayış olarak gelse de "Amerikan Demokrasisi" denilen şey bu!

AIPAC'in yazıda bahsedilen birtakım gizli ilişkiler kurması, senatörlerle perdeli ilişkileri olması bu bağlamda anlaşılmalı. (Çevirenin Notu).

5- Bkz.: "Brookings Enstitüsü: İyi Duyguların Think-Thank'i", Voltaire, 30 Haziran, 2004.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR