1. YAZARLAR

  2. Kadrican Mendi

  3. Sakarya Dayanışma Platformu Yardımlarınızı Bekliyor

Sakarya Dayanışma Platformu Yardımlarınızı Bekliyor

Eylül 1999A+A-

Deprem felaketinin hemen ilk gününde Adapazarlı ve Sapancalı önde gelen ve güvenilir bazı müslümanlar birbirleriyle acilen irtibat kurup depremzedelerin yardımına koşmak amacıyla bir girişim içinde bulundular. Bu öncü girişim akabinde Adapazarı Çark Mesire Çay Bahçesi'nde Sakarya Dayanışma Platformu kurulmuş oldu. Sakarya Dayanışma Platformu, yerel katılımcılar kadar çevre illerinden gelen bayan erkek birçok genç gönüllünün depremzedeler için çalıştığı bir yardım ve dayanışma üssü haline geldi. Bölgede kısa sürede örnek ve büyük bir organizasyonu hayata geçirmeyi başaran platformun sözcüsü ve koordinatörü Kadrican Mendi ile görüştük.

Sakarya Dayanışma Platformu neyi ifade ediyor?

Sakarya Dayanışma Platformu, depremzede olduğu halde depremzede arkadaşlarının, yakınlarının, dostlarının ve hemşehrilerinin yardımına koşmak ve yaralarını sarmak amacını taşıyan özverili Sakaryalı kardeşlerimizin emeklerini ve imkanlarını birleştirdikleri bir imeceyi ifade ediyor. Yakınlarımızdan başlamak üzere tüm mağdurların gıda, sağlık, giyim, yatacak, temizlik, iletişim ve barınma ihtiyaçlarını karşılamaya katkıda bulunmayı amaçlayan Platform, bölgemiz insanının öncülüğünde kurulduğu için bölgemizin sorunlarının, bölge insanının, bölgemizdeki yerleşim alanlarının, irtibat kanallarının ve temel ihtiyaçların ne olup olmadığı konusunda da rehberlik hizmeti yapmaktadır. Depremin ilk günlerinde Adapazarı'nda iş makinesi yoktu, haberleşme yoktu, doktor yoktu, elektrik yoktu, su yoktu, battaniye ve çadır yoktu, velhasıl devlet yoktu ve insanlarımız sahipsizdi; halkın bizzat kendisinin ve sivil inisiyatiflerin yardımlarıyla kendi yarasını kendisinin sarmasından başka yol kalmamıştı. Sakarya Dayanışma Platformu ilk girişim ve kuruluşundan itibaren bu gerçeği ortaya koyan öncelikli bir örneklik oluşturdu.

İlk günün deprem şoku içinde böyle bir girişimi nasıl düşünebildiniz?

Bizim öncelikli kimliğimiz İslam'dır. Biz müslümanlar olarak her an ölüme ve Ahiret gününe hazırlık içindeyiz ve bundan dolayı da hazırlığını yapan bir mü'minin tevekkülü içinde olmamız gerekmektedir. Yani en büyük felaket ve dehşet anlarında dahi soğukkanlılığımızı yitirmemeliyiz ve ayrıca ibadi ve insani görevlerimizi terk etmemeliyiz. Deprem felaketinden kurtulan ve bilinçli tavır içinde olan arkadaşlarımız ilk gün içinde hem kendi yakınlarının yaralarını sarmak hem de birbirleriyle irtibat kurmak gibi bir gayretin içinde oldular. Depremin ilk günü Devletin ulaşamadığı Adapazarı'na ÖZGÜR-DER'den bazı arkadaşlarımız ulaştı ve bölgedeki arkadaşlarımızla irtibatlarımızın kurulmasına ve gerekli bir dayanışma projesi üretmemize katkıda bulundular. Sapanca eşrafından arkadaşlarımızın ve yakından tanıdığımız ve güvendiğimiz Adapazarlı insanların katılımıyla bir imece çalışması örgütlemeyi planladık. Bunun için uygun bir yer bulmalıydık. Gerek irtibat kolaylığı sağlayacak gerekse yardımların rahatça toplanıp depolanacağı ve dağıtılabileceği bir yer. Bunun için Çark Mesire Çay Bahçesi işletmecisi Rahim beyle irtibat kurduk. Sağolsun bize olmasından fazla bir kolaylık sağladı ve sonraki çalışmalarımıza da katıldı. Bu faaliyetimizi değişik dernek, vakıf ve çevrelerin flamalarını taşıyan bir kuruluş haline getirmeyelim, ama ibadi ve insani değerler olarak taşıdığımız ilkelere saygılı herkese açık gönüllü ve sadece Allah rızasına dönük bir tanımla zikredelim dedik ve yaptığımız istişare sonunda arkadaşlarımız bu faaliyetimiz için Sakarya Dayanışma Platformu ismini uygun buldu. Ve depremin ikinci günü ÖZGÜR-DER'in bölgeye ulaştırdığı iki araçlık yiyecek, battaniye ve temizlik yardımını ve bir miktar nakti bağışı teslim alarak faaliyete başladık.

Peki bu Platformun hukuki konumu dolayısıyla resmi merciler tarafından engellenebileceğini hiç düşündünüz mü?

Devletin olmadığı bir ortamda resmi mevzua'ı düşünemezdik. Yakınlarımız enkaz altındaydı; enkazı bizler kaldırmak istiyoruz ama tel makasımız yok, kazmamız küreğimiz, ışıldağımız yok. Binlerce ev çökmüş veya ağır hasar almış, iki hafta geçti halen şehirde çalışan iş makinesi 100'ü 120'yi geçmiyor. İlk üç-dört gün sadece o da özel teşekküllerin ve Ankara Belediyesi'nin yolladığı toplam vinç ve iş makinesi sayısı 40'ı bulmadı. İnsanların yakınları enkaz altında, kim ölü kim yaralı, kim kayıp belli değil. Şehirde bilgi için, yardım için başvuracağınız resmi bir kurum ve kuruluş adeta yok. Sivil Savunma binası hasar görmüş ama hiçbir yetkilisi piyasada yok. Sadece bir örnek vereyim. Bazı arkadaşlarımız depremin ilk günü enkaz altında kalan Sakarya Üniversitesi öğretim üyesi Eyüp Sabri Hoca'ya sabah saatlerinde ulaşıyor, kendisi sağ, bilinci yerinde ama belden aşağısı enkaz allında ve kanaması var. Beş kişi on kişi toplanıyor güçleri enkazı kaldırmaya yetmiyor, vinç lazım, kazma kürek lazım ama yok. Yırtınıyorlar her yere koşuluyor yok yok. Eyüp Sabri Hoca akşama doğru durumu anlıyor, kan kaybı gittikçe artıyor ve arkadaşlarımızdan, bütün müslümanlardan helallik diliyor ve zalimlere beddua ediyor. Güneş batarken onu kaybediyoruz. İlk gün böyle, ikinci gün böyle, üçüncü gün böyle ve hatta dördüncü gün böyle. Enkaz altından ses veren tanıdıklarımız var, yakınlarımız var veya tanımadığımız birçok insan var. Ama çaresiziz, elimizi uzatamıyoruz, onlar diri diri gözümüzün önünde ölürken bizler yüzlerce defa ölüyoruz. Ve beşinci günü gerekli araç ve gereçler kısmen şehre gelmeye başlıyor ama artık enkaz altından sesler de duyulmaz oluyor. Enkaz altından yaralı olarak kurtulabilenlere yardım etmek gerekiyor ama sağlık bakanı Ankara'da, İl Sağlık Müdürü Adapazarı'nda konuşuyor. "Bizim doktora ihtiyacımız yok". Ama depremin ikinci gününden itibaren 30 cerrahi doktorla birlikte bölgeye intikal iden ve Sakarya Stadyumu'nda kurdukları büyük sahra hastanesiyle hizmet veren Mısır Hilal-i Ahmer (Kızılay) teşkilatı dışında yaralılara ve sonra da hastalanan depremzedelere yardım edecek adeta düzenli işleyen başka çalışma yok. Sadece yollarda trafiğin işleyişini sağlayan, bazı caddelerin girişinde nöbet tutan rütbesiz askerler ve Mısırlıların stadyumda kurduğu sahra hastanesinden ağır yaralıları taşımak için arada sırada alçaktan uçan askeri helikopterler dışında devletin görülen bir varlığı mevcut değildi. Böyle bir durumda resmi prosedürü düşünmek komik ve fazlaca fantezi olurdu, ama geleceği gören bazı arkadaşlarımızın uyarıları sonucunda bu teşebbüsümüze hukuki bir dayanak da oluşturduk. Ki son günlerde bölgedeki yardımlara ve organizasyonlara müdahale etmeye başlayan devletin ve hükümetin mantık dışı uygulamaları karşısında bu sorunun ne anlama geldiğini maalesef ki sonradan anlamaya başladık. Platformumuzun hukuki olarak kuruluşunu, Sapancalı bazı arkadaşlarımızın kurmuş olduğu ve bir buçuk seneden beri Sapanca'daki ihtiyaç sahibi kişi ve aileleri tespit ederek onlara nakdi ve maddi yardım ulaştıran kısa adı SABED olan Sapanca Bilgi Eğitim ve Yardımlaşma Derneği'nin depremzedelere yardım ulaştırmak için aldığı bir kararı ile kayıt altına aldık..

İlk olarak nasıl bir çalışma içine girdiniz?

Öncelikle çalışma alanımızı belirledik. Araç ve gereç sahibi olmadan enkaz kaldırma çalışmalarına ciddi bir katkımız olmuyordu. O zaman mesai tercihimizi deprem felaketinden kurtulan depremzedelerin yaralarını sarmak için harcamaya karar verdik. Ama buna rağmen enkaz altındakilerle ve enkaz kaldırma çabalarıyla ilgimiz hiç kesilmedi. Hatta bu konuda çaba sarfeden arkadaşlarımız arasındaki koordinasyonda Emek çevresinden bazı arkadaşlarla da sıkı ilişkilerimiz oldu. Faaliyet olarak ilk önce beraber çalışabileceğimiz arkadaşlara haber vermeye, gelen ve gelebilecek yardım malzemelerinin düzenli bir şekilde dağıtılabilmesi için depolar oluşturmaya ve sosyal yardım temini için de Adapazarı dışındaki tüm dostlarımıza haber vermeye başladık. Çark Mesire Bahçesi geniş bir alan. Buradaki dirlik ve düzeni sağlamak için yakın arkadaşlarımızın çadırlarını buraya kurmalarını istedik. Üçüncü günden itibaren yardım malzemeleri akışı başladı. Gelen malzemeleri tasniflemeye ve ihtiyaç sahiplerine belirli bir düzen içinde dağıtmaya başladık.

Yardım kampanyanıza ilgi nasıl?

İlk günler Özgür-Der'in yardımlarını İstanbul'dan, Zonguldak'tan, Bartın'dan, Ankara'dan, Sorgun'dan, Bursa'dan, Kütahya'dan, Sivas'tan, Çorum'dan, Konya'dan, İzmir'den, Urfa'dan, Malatya'dan, Almanya'dan tanıdık çevrelerimizin gönderdikleri veya bizzat getirdikleri çeşitli yardımlar izledi. İlerleyen günlerde daha birçok il ve ilçelerdeki tanıdıklarımızdan, çeşitli ticari kuruluşlar, vakıf ve derneklerden yardım gelmeye devam etti. Cumartesi, Pazar günlerinden itibaren de İHH, Mazlumder, Ecza-Der, Dayanışma Vakfı, İDKAM, İnsan Vakfı, AKDAV, İSKAV, MEKDAV, Akabe Vakfı, MGV gibi kuruluşların çoğunluğu platformumuza ayni yardımlar getirdiler, bazıları da Çark Mesire Çay Bahçesi'nde kendi flamalarıyla yardım veya irtibat çadırları kurmak istediler. Bu çadırlarla beraber bahçedeki çadır sayısı 70'i aşmaya başladı. Platform çalışmaları duyuldukça depremzedeler dış mahalle ve köylerden ihtiyaçlarını tedarik edebilmek için gelmeye başladı. İlgi gittikçe arttı.

Gelen yardım malzemeleri birçok yerde düzenli dağıtılamadı. Bu talep karşısında or­ganizasyonunuz yeterli oldu mu?

Gelen yardımların seri olarak indirimi ve tasniflenmesi, çevre düzenlemesi ve temizliği, güvenlik önlemlerinin alınması, bahçedeki ve çevredeki çadırlarla irtibatın sağlanması ve ihtiyaçlarının belirlenmesi, şehir içi ve şehir dışı irtibatların sağlanması, göçükten kurtulan eşyaların taşınması gibi faaliyetlerin yapılması gerekiyordu. Bizleri yardım için ilk günden itibaren il dışından arayan tanıdıklarımıza bu durumu da aktardık. Sağolsunlar bazı il ve ilçelerden ve özellikle İstanbul'dan hizmet için Platforma gelen ve Adapazarı'ndan katılan gönüllü bayan ve erkek kardeşlerimizin sayısı dönüşümlü olarak çalışmalarına rağmen hiçbir zaman 40-50 kişiden aşağıya düşmedi. Şiddetli yağmurların yağdığı günlerde bile yatacak yer sorunu olması ve birçoğunun uyumamasına rağmen sayımızın 70-80 kişiye ulaştığı günler oldu. Bu kişilerin çoğu üniversite öğrencisi veya mezunu kişilerdi. Hele bayanların büyük kısmı başörtülerinden dolayı Üniversiteye alınmayan veya öğretmenlikten atılan başörtüsü direnişçisi kız kardeşlerimizdi. Burada büyük bir iffet ve vakar içinde özveriyle çalıştılar ve çalışıyorlar. Onlar kimliklerini başörtüleriyle yaşayacaklarını, kamusal alandan uzaklaştırılmak istenseler bile halkın içinden sökülemeyeceklerini ve sürekli olarak halkın umudu ve yardımcısı olacaklarını buradan rektörlere, YÖK'e, MGK'ya, Devlet'e bir kez daha haykırıyorlar.

Sakarya Dayanışma Platformu'nda görev alan arkadaşlarımızın hepsi gönüllü, herkes sınıf ve mevki farkı gözetmeksizin zorluklar içinde gösterilecek kardeşçe dayanışmanın şahitliğini sergileme heyecanını yaşıyor. Sanki yeni bir kuşak yeni bir nesil oluşturma heyecanı içinde herkes. Genellikle bayanlar bayanlarla, erkekler erkeklerle ilgileniyor. Aradaki koordinasyon gecenin ilerleyen saatlerinde depo haline getirdiğimiz bahçedeki Düğün Salonu'nda yapılan değerlendirme toplantılarıyla sağlanmış oluyor. Çadırlarda sıkışık halde yatılıyor ve çadır sakinlerine dağıttığımız şeylerden yeniliyor. Ekmek, zeytin, peynir, bisküvi, tek tür konserve türü şeyler, bazıları yük olmamak için yiyeceklerini bile yanlarında getirmişler veya görev süreleri bitip şehirlerine giderken yiyip içtikleri malın bedelini ödemek istiyorlar.

Platform faaliyete başladığı günden itibaren tedricen geliştirdiğimiz bir iş bölümü ve koordinasyon mekanizması oluşturduk. Önce bir güvenlik ekibi kurduk. Sonra çöpleri toplayacak, tuvaletlerin temizliğini sağlayacak ve dezenfekte edecek bir temizlik ekibi. Bayan arkadaşlarımıza çadırların numaralandırılması, içindeki nüfusun isim ve yaş itibariyle tespiti ve çadırlara günde iki kez uğranılarak ihtiyaç listelerinin tanzimi görevini verdik. İki büyük depo oluşturduk. Birisi giyim eşyalarına ayrıldı. Buradaki görevli ekibimiz sürekli olarak gelen yeni ve eski giysileri tasnifleyip elden veya sergi açarak ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaya çalışıyor. Diğer depoda ise yiyecek, temizlik, çadır bezi, muşamba gibi yardım malzemeleri bulunuyor ve belirlenen ihtiyaç listelerine göre her akşam poşetler halinde hazırlanıp sabahleyin dağıtılıyor.

Yardımlarınız çay bahçesi içindeki çadırlarla mı sınırlı?

Hayır. Ancak ilk günler çay bahçesi içinde iyi bir düzen kurmaya çalıştık. Şehir su şebekesi çalışmıyor. Açıktan akan sular da mikroplu. Yardım olarak büyük tonajlı su depoları temin ettik. Tuvaletlere tesisat döşedik. Yine yardım olarak temin ettiğimiz elektrikli şohpenlerle oluşturduğumuz 5 kabinlik bir duş sistemi kurduk. Böylece çay bahçesindeki veya çevredeki insanların nöbetleşe olarak banyo ihtiyaçlarını karşılama hizmeti sunduk. Değişik il ve ilçe belediyeleriyle yaptığımız bağlantılarla her gün depolarımıza tonlarca su getirtebiliyoruz, insanların mescit ihtiyacı var. Bayanların da erkeklerin de rahatlıkla kullanacağı bir mescid oluşturduk. Çevremizde işleyen bir düzen kurulabildi. Bu arada şehir içinde çadırda yaşayan yakınlarımızın ve diğer mağdurların ihtiyaçlarını günlük olarak tespit edip karşılamaya çalıştık. Şehrin arka mahallelerinde ve bazı köylerde yardım alamamış binlerce insan var. Şu anda bilfiil yaklaşık bin 500 insana yardım yapıyoruz. Gücümüz yettiğince onları belirleyip yardım ulaştırmaya çalışıyoruz. Ayrıca yardım aktarımı açısından irtibatlı olduğumuz bazı çadır kentler var. Bir de Çark Mesire Çay Bahçesi yanındaki Şehir Stadyumu'nda Mısırlı yardım ekibi bulunuyor. Ayrıca yakın bir mesafede Mısırlıların oluşturduğu büyük bir çadır kent bulunuyor. Mısırlılar sahra hastanesinde verdikleri hizmet yanında her gün 30 bin ekmek çıkartıyorlar. Onlarla yardımlaşıyoruz. Biz onlara Adapazarı dışından temin ettiğimiz sanayi tüpleriyle yakıt temin ediyoruz ayrıca ekmek mayası, onlarda bizim ihtiyacımız olan ekmeği veriyorlar. Çoğu zaman gemilerle sürekli olarak Mısır'dan getirdikleri şeker, pirinç ve diğer gıda yardımlarından dağıtım için ihtiyacımız olan miktarı da onlardan sağlayabiliyoruz. Bu arada koskocaman İstanbul Üniversitesi'nin üç yataklı bir çadırla Şehir Stadyumu'na gönderdiği doktorlar, çoğu zaman ihtiyaçlarını Sakarya Dayanışma Platformu'ndan sağladığını da akıl sahipleri mukayese etsinler diye belirtmek istiyorum.

Adapazarı'nda gerçekleştirdiğimiz bu platform çalışmasının benzerini Yalova'da, Derince'de, İzmit'te, Karamürsel'de, Düzce'de de gerçekleştirmeye çalışan arkadaşlar oldu. Onların bazılarıyla doğrudan bazılarıyla da ÖZGÜR-DER aracılığıyla irtibat kurmaya çalışıyoruz.

İrtibatlı olduğunuz depremzedeler faaliyetlerinizden memnun mu?

Herhalde bu soruyu muhataplarımıza sormalısınız. Ancak Platform çalışanlarının önemli bir kısmı da depremzede. Görebildiğimiz kadarıyla herkesi memnun etmek mümkün olmasa da genellikle muhataplarımızın hayır duasını alıyoruz. İlk günler muhataplarımızdan bazıları yardım malzemelerini devlet adına dağıttığımızı sanıyordu. Onların devlete ve dolayısıyla bizlere olan öfkelerini sakinleştirmek adeta mümkün olmuyordu. Hâlâ depremin şokundan kurtulamayan ve psikolojik deprasyon içinde olanlar var. Yardımlaşma organizasyonu içine çadırlardaki aileleri de katmak istedik. Çadırlardaki aile temsilcileriyle gerek Platformumuzun mahiyeti hakkında bilgi vermek, gerek Platformun işleyişi ve en azından temizlik konusunda işbölümünü yaygınlaştırmak amacıyla bir iki toplantı yaptık. Artık tuvalet ve banyo temizliğinde de bazı çadırlar sırayla yardımda bulunuyor. Ancak kendilerine verilen hizmete rağmen Platformun hizmetlerine katkı açısından hiçbir görev üstlenmek istemeyen bazı çadır sahiplerinin de anlayışsızlığı ile karşılaşabiliyoruz. Bazı kişiler kendilerine günlük olarak verilen fazla ihtiyaç maddesini kendisinin günlük ihtiyacından fazla olduğunu belirterek geri verirken, bazı kişiler ise depoculuk psikoloji ile davranabiliyor. Ancak bu tür aykırılıkları şartların getirdiği deprasyonik bir durum olarak değerlendirip olduğunca müsamahakar yaklaşmaya çalışıyoruz. Bu konuda Platformumuza destek veren psikolog arkadaşlarımızın çevremizdeki insanlara önemli rehberlikleri oluyor.

Çadır halkı arkadaşlığa, komşuluğa, dostluğa muhtaç halde. Bayan arkadaşlarımız periyodik aralarla çadırlara ziyaretlerde bulunarak bayanlarla ve çocuklarla sohbet ediyor, sıkıntılarını paylaşıyorlar. Yine bayan arkadaşlarımız Cuma günleri depremzedeler için toplu olarak Kur'an okuma merasimleri yapıyorlar. İlginin yoğun ve sıcak olduğu bu oturumlarda Kur'an ve meali okunuyor, vaaz içerikli konuşmalar yapılıyor ve ilahiler okunuyor.

Çark Mesire Çay Bahçesi'nde Cuma namazı da kılınıyor!

Evet. Yere serdiğimiz muşambalarla adeta büyük bir mescid alanı oluşturuyoruz. Kadın erkek tüm mü'minlerin katılımıyla Cuma namazlarımızı kendi inisiyatifimizle ikame edebiliyoruz. Geçen haftaya nispetle bu hafta daha büyük bir katılıma tanık olduk.

Peki Platform çalışanlarının hataları oluyor mu? Nereden kaynaklanıyor?

Oluyor mutlaka. İnsanız ve zayıflıklarımız var. Üstelik Platformda çalışan herkesin eğitim ve yetişme düzeyi aynı değil. Hatalarımız genellikle düzensiz olarak ve yağmalarcasına yardım almak için ısrar eden kişilere karşı yapılıyor. Bu kişilerin aşırı ısrarı ve bazen de hakaretleri karşısında bazı arkadaşlarımız aşırı yorgunluklarının da tesiriyle aksi ve sert cevaplar verebiliyorlar. Halbuki kişilere yağma psikolojinden vazgeçmeleri ve tespit edilen ihtiyaçlarının düzenli olarak kendilerine verileceği daha güzel ve sabırlı bir üslupla bildirilebilir. Güzel üslup sahibi kardeşlerimizin çoğunlukta olduğunu da belirtmek isterim. Bir de mesaisi birbirine karışan bazı arkadaşlarımızın zaman zaman yemeklerini dışarıda yemeleri de önemli bir hatayı oluşturdu. Zira Platformda çalışıp da dışarıda yemek yiyenleri görenler sanki onların gıda malzemelerini har vurup harman savurduklarını düşünebilirler. Ama tespit ettiğimiz hataları anında uyararak veya çalışanlarla geç saatlerde yapılan istişare toplantılarında gündeme getirerek de pratiğin içinde bir eğitim çalışması yapmış oluyoruz. Dün gece çadır sakinleriyle yaptığımız toplantı da ilginçti. Çadırda yaşayanların temsilcilerine ne gibi hatalarımızın olduğunu, nelerin yanlış gittiğini, neleri düzeltmemiz gerektiğini sorduğumuzda takdir ve dualarla karşılaştık. Ancak Platformdan bir kız kardeşimiz çadır sakinlerinin çöp ve temizlik işlerine fazlaca riayet etmediğini, tuvalet temizliğinde bazı çadırların sıra kendilerine geldiği halde görevlerini yapmadığını belirtince çadır mensuplarından bir bayan yapılan gönüllü yardımlara ev sahibi konumundaki çadır sahiplerinin karşılık veremediklerini ve zaman zaman insanlık dışı davranabildiklerini söyledi ve çadır sakinleri adına özür diledi.

Platformunuza yardım akışı ilk günlerdeki gibi devam ediyor mu?

Tabii ki ilk günlerin hızı kesildi. Devlet yetkililerin ölçüsüz ve ilgisiz beyanları peşinden halkın yardımlarını kendi tekellerine alma girişimi; İHH, Mazlumder, ÖZGÜR-DER gibi kuruluşlara yardımlarla ilgili yapılan baskılar ve açılan adli takibatlar insanların yardım heyecanını baltaladı. Ayrıca deprem bölgelerine yakın olan yol girişlerinde yapılmaya başlayan denetimler ve sonraki günlerde valilikler adına yardım araçlarına el konulması veya konulmaya çalışılması yardımseverleri tedirginliğe şevketti. Yardım yapmak isteyenlerin istedikleri yerlere değil de devletin istediği yere yönlendirme zorunluluğu getirilince yaygın bir güvensizlik oluşlu. Hele depremin ilk gününden itibaren adeta yardım yarışına koyulan İslami vakıf ve kuruluşların Genelkurmay Başkanı'nın bizzat kendisi ayrımcılık kokan son demeciyle karalanmaya çalışılması yardımların devlet eliyle tanzimi konusuna halkın duyduğu şüpheyi oldukça artırdı. Bu gidişin depremin ilk günlerinde varlığı hissedilmeyen devletin özellikle dış maddi yardımlar toplandıktan sonraki günlerde de yine deprem bölgelerinde görülmeyeceğiyle ilgili şüphelerimizi daha da güçlendiriyor.

Buna rağmen faaliyetleriniz yürüyor ve yardımlara ihtiyacınız var!

Günlük ihtiyaçlarımız devam etmekle birlikte artık daha uzun vadeli ihtiyaçlarımız üzerinde duruyoruz. Kış şartlarına dayanıklı giyim, çadır, prefabrik ev, birinci elden tanıştığımız ihtiyaç sahipleri için binaların inşası ve yeni iş imkanları için oluşturacağımız dayanışmalar. Binaları yıkılan arkadaşlarımız için şu ana kadar İstanbul'da, İzmir'de, Sivas'ta, Bursa'da evlerini tahsis eden müslümanlar oldu. Ancak bunlar geçici çözümler. Uzun vadeli olarak bu bölgede yaşamak isteyen bölgedeki arkadaşlarımız için konut sorununu çözmek amacıyla girişimlerde bulunmamız gerekiyor. Şu anda hiçbir inşaat tasarımı yapılamıyor. Çünkü inşaat yapımıyla ilgili tüm yetkiler Bayındırlık Bakanı'na aktarılmış durumda. Bayındırlık Bakanlığı'na bağlı birimlerle görüşüyoruz onlarda bizim gibi, hiçbir şeyden haberleri yok. Deprem bölgelerinde en az 140-150 bin konuta ihtiyaç var. Zaman geçiyor, kış geliyor ve sivil teşebbüsler engelleniyor. Devletin ortaya koyduğu düzenleme ve projelerin inandırıcılığı ise önceki depremler sonrasındaki devletin tavrı hatırlandığında hiç güven vermiyor. İmkanların dağılımında suistimaller olacak mı, adalet sağlanacak mı? Bu soruların cevapları daha büyük sorular içeriyor. Bizler ise kendi cevaplarımızı üretmeye başlamalıyız diye düşünüyoruz. Bu arada Sakarya Dayanışma Platformu'na aktarılacak yardımlar için ÖZGÜR-DER'le irtibata geçilebilir. Veya doğrudan bizlerle temas kurulabilir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR