1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Ramazan; Bilinç ve İrade

Ramazan; Bilinç ve İrade

Ekim 2006A+A-

Kuran'ın vahyedildiği Ramazan ayının içindeyiz. Ramazan yine sıcaklıkla, coşkuyla ve insanda iyimserlik duygularını uyandıran tatlı bir telaşla mü'minleri kucaklıyor. Tağuti sistemlerin, hayatı kapitalist tüketim kalıpları içine ve mekanik bir işleyişe mahkum etmeye yönelik hummalı gayretlerine inat Ramazan iklimi insanlara Allah'a yönelmenin huzurunu tattırıyor. Bu atmosfer, bu iklim mü'minleri özgürleştiriyor, özgüvenlerini çoğaltıyor.

Ramazan öncelikle Kur'an ayı. Kur'an'la irtibatımızı, yakınlığımızı gözden geçirmemiz için bir fırsat. Zikri indirenin iradesine uygun biçimde mü'minlerin tezekkür eylemini dolu dolu gerçekleştirmeleri için bir vesile. Ve En'am Suresi'nde çerçevesi çizilen hayat felsefesine uygun düşecek şekilde her şeyi Alemlerin Rabbi Allah için bilmenin somut bir sembolü, açık tezahürü. Ve Ramazan oruçtur; aynı şekilde namazdır; infaktır ve salih amellerin çoğaltılmasıdır Ramazan.

Ve bu kuşatıcı perspektifle bakanlar açısından Ramazan, özünde direniştir. İrade beyan edip, ona sahip çıkmaktır. Sorumluluk bilinci kazanmak ve onu geliştirmektir. Kısacası Ramazan topyekün süren bir savaşta kazanmak için gereken iradeyle donanmak ve onu salih eylemlerle güçlendirmek demektir. 

Bilinç ve irade; hayata sorumluluk duygularıyla yaklaşma ve onu dönüştürme iddiasındaki mü'min insanın sahip çıkması, geliştirmesi ve yaygınlaştırması gereken temel hususiyetlerdir. Şartlara göre şekillenmiş, edilgen bir kimliğe razı olmayıp, şartları da değiştirmeyi ve başta kendisininki olmak üzere topyekün hayatı değiştirmeyi, dönüştürmeyi hedefleyen bir yaklaşım ancak bilinç ve irade temelinde yükselir.

Ve bizler, bu ülkede yaşayan Müslümanlar uzunca bir müddettir bu gerçekle çokça yüzleştiğimiz, bunu derinden hissettiğimiz bir süreçten geçiyoruz. Üzerimize Afgan, Filistinli, Lübnanlı, Çeçen ya da Iraklı kardeşlerimizin başlarına yağan bombalar, füzeler yağmıyor belki ama derinlere işleyen, sinsi saldırılara muhatap oluyoruz sürekli. Egemenler bir yandan korku salıyorlar. Tehditler savurup, gözdağı veriyorlar. Kimi zaman zaaflarımıza çullanıp, "Hah işte şöyle, akıllı, uslu olduğunuz müddetçe kazanırsınız!" tavrı içinde "teşvik" edip, "yol" gösteriyorlar. "Vazgeçin artık sonu belirsiz, tehlikeli hayallerden, ütopyalardan!" diye bizlere mürebbilik yapıyorlar. Kabul edelim ki, bu çift yönlü kuşatma; 'direnene sopa, baş eğene havuç' politikası saflarımız arasında epeyce etkili oldu. Bu süreçte dökülenler, savrulanlar, bu işin sonu yok vesvesesiyle vazgeçenler azımsanmayacak sayılara ulaştı. Ve bu sarsıntı hala bitmiş değil. Bitmez de! Hayata karşı belirleyici, dönüştürücü bir tavır alma zaafı olduğu müddetçe küfrün zayıf noktalar üzerinde yoğunlaşması da sürecektir.

Tam da bu noktada kimliğimizi netleştirmek ve bunu açık, bütüncül ve pazarlıksız biçimde yansıtmak zorunluluğu belirleyicilik arzediyor. Hayatı hangi ölçülerle değerlendirdiğimiz önem kazanıyor. Tüm ilişkilerimizde, dünyaya bakışımızda, hayat algımızda bizleri ısrarla, inatla sıradanlaştırmaya çalışan, bireycileşmeye zorlayan sistemin çok yönlü baskılarına karşı direngen bir ruh hali ile donanmak ve mü'minlerle birlikteliğimizi güçlendirmek akidemizin bizlere yüklediği bir sorumluluk olarak öne çıkıyor. Rabbimizin hepimizi bu sorumluluk bilincini kavrayan ve buna uygun amellerle hayatı şekillendirenlerden kılması dileğiyle tüm okuyucularımızı selamlıyor, bütün mü'minlerin Ramazan Bayramı'nı tebrik ediyoruz.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR