1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Rabbimiz, Ayaklarımızı Sabit Kıl!

Rabbimiz, Ayaklarımızı Sabit Kıl!

Mart 2002A+A-

ABD'nin dünyanın muhtelif bölgelerinde giriştiği askeri hareketlilik son dönemlerde haber bültenlerinin adeta standart gündem maddelerinden birini oluşturuyor. Afganistan'ın işgaline doyamamış olacak ki, Amerikan ordusu adeta çekirge sürüsü gibi her yere yayılma istidadı içinde. Amerikan birliklerinin Filipinler ordusu ile birlikte Moro'da operasyonlara başladığı haberlerinin üzerinden vakit geçmeden, Kenya'ya da asker çıkarttığını öğreniyoruz. Körfez'de askeri tatbikat hazırlıkları yaptığı haberi daha soğumadan, Gürcistan'a asker sevkedeceği duyuluyor. "Terörle savaş" adı altında tüm dünya ve özellikle de İslami hareketler Amerikan emperyalizmince kuşatmaya alınıyor. Bu arada ABD saldırganlığının tetiklediği baskı ve şiddet ortamını fırsat bilen bölgesel zalimler ve işbirlikçi güçler de aynı doğrultuda harekete geçmiş haldeler.

Ekranlarda, gazete sayfalarında Küba'daki Guantanamo Amerikan deniz üssünde çekilmiş Taliban ya da el-Kaide mensubu müslümanlara ait fotoğraflarla karşılaşıyoruz. Fotoğraflar hepsi tek örnek turuncu tulumlar giydirilmiş bu insanlara vahşi hayvan muamelesi yapıldığını açıkça ortaya koyuyor. Belli ki "dünyanın efendileri" yaptıklarını gizleme gereği hissetmiyorlar. Belki de tüm dünyaya "bize karşı çıkanı, İşte böyle yaparız!" mesajı vermek ve bir yandan da öfke histerisi içindeki Amerikan kamuoyunun gönlünü hoş tutmak için özellikle bu fotoğrafları yayınlıyorlar.

Sonra bir başka haberle yüreklerimiz dağlanıyor tekrardan. İşgal duvarlarıyla adeta bir labirente çevrilmiş Filistin'den yine acı yükseliyor. Doğum sancısı içinde kıvranan eşini hastaneye yetiştirmeye çalışan bir genç Siyonistlerin kurşunlarına hedef oluyor ve çocuğunun dünyaya geldiği hastanede hayata gözlerini yumuyor. Ve Filistinliler kendi topraklarında kadın erkek, genç yaşlı demeden vahşice katledilirken; evleri yıkılır, toprakları talan edilir, hatta ağaçları dahi sokulurken, ABD eski başkanının karısı ve aynı zamanda New York senatörü Hillary Clinton "İsrail halkının maruz kaldığı terörü" kınamak amacıyla Ariel Şaron'a destek ziyaretinde bulunuyor.

Yerkürenin her neresinde olursa olsunlar müslümanların hedef tahtasına oturtulmuş oldukları gerçeğini ortaya koyan gelişmeler yaşanıyor ardı ardına. Çeçenistan'da Rus ordusunun sindirme operasyonlarına hız vermesi. Doğu Türkistan'da Çin yönetimine muhalif müslümanların topluca idamları, Singapur'da müslüman kız öğrencilerin başörtüleri yüzünden okuldan uzaklaştırılmaları, Keşmir'de işgalci Hinduların artan cinayetleri, Yemen'den Tunus'a, Bosna'dan İtalya'ya yoğunlaşan tutuklama kampanyaları...

Bir Zulüm Modeli

Hemen peşi sıra bir başka zulümle irkiliyoruz yeniden. Bu kez zulüm hemen yanıbaşımızda. Zaten hiç kapanmamış yaramız tekrardan kanatılıyor. Yeni dönemin başlamasıyla birlikte valiliğin emri gereğince İstanbul'daki İmam Hatip okullarında başörtülü öğrenciler derslere alınmıyor. Yasak kararını protesto eden öğrenciler, veliler ve duyarlı İnsanlar yaka paça gözaltına alınıyor. Daha henüz birkaç hafta önce görkemli bir toplantıya ev sahipliği yaparak kendisine "medeniyetleri buluşturma misyonu" ve de "başarısını" atfeden bir ülke burası. Hatta tüm dünyaya kendisini İslam alemi için bir model olarak "sunma cüretkarlığında bile bulunmuş üstelik. Binlerce çocuğu İnançlarından dolayı cezalandırma kararlılığını sergileyerek, gerçekten de dikkate alınması gereken bir model olabileceğini bu ülke bir kere daha ortaya koyuyor: Ama zannedildiği gibi özgürlük ve uyum değil, olsa olsa bir ceza infaz modeli olarak!

Elbette T.C. sistemi kendinde övünebileceği hasletler de bulabilir. Mesela 11 Eylül ertesinde tüm dünyada yaşanan müslümanları sindirme ve İslami hareketleri imha kampanyasına çok önceden girişmiş olmasından dolayı, bu alanda öncülük iddiasını haklı olarak savunabilir. Ama bunu İslam dünyasında halklara örneklik etme gibi iddialar üzerinden yaptığında sadece inandırıcılıktan uzak olmakla kalmayıp, komik de oluyor. Kerameti kendinden menkul model olma tezleriyle sistemin sözcüleri işi iyiden iyiye abartıp, saçmalama boyutlarına vardırmaktalar.

Türkiye egemenleri neredeyse hiçbir konuda tutarlılık ve istikrar içinde değiller. Sürekli çelişik, anlamsız, hatta düpedüz saçma tavır alışlar sergilemekteler. Ekonomi idaresinden kültür politikasına, Ortadoğu siyasetinden AB ile ilişkilere kadar hemen hiçbir alanda istikrarlı bir çizgi sözkonusu değil. Her konuda ne yapacağını bilememe ve müthiş bir kafa karışıklığı kendini hissettiriyor. Hemen her konu gündelik siyasi tüketim nesnesi olarak gündeme gelip bir müddet çiğnendikten sonra tedavülden çekiliyor.

Geçen yıl Avrupa Birliği ile uyum çerçevesi doğrultusunda anayasa değişikliği yapıldı. İdam cezası adli suçlar için kaldırılırken, siyasi -düzenin literatüründeyse terör olarak adlandırılan- suçlar için korundu. Tabii ki çocuk avuturcasına yapılan bu değişikliğin ömrünün bir yıl bile sürmeyeceği kısa süre içinde açığa çıkmış oldu. Şimdi hükümeti oluşturan koalisyon partileri bir yandan dış baskılan nasıl karşılayacakları konusunda kıvranırken, bir yandan da dahilde gündelik hesaplarla kabarttıkları şoven dalganın altında ezilme korkusuyla topu birbirlerinin sahasına atma derdindeler.

Hergün halkın karşısına çıkıp gerçekliği de, inandırıcılığı da olmayan birtakım kalıp ifadeleri tekrarlamaktan ne bıkıyorlar, ne de utanıyorlar. "Ne AB'den ne idamdan vazgeçmeyiz" gibi paradokslarla adeta kafalarındaki karışıklığı yaygınlaştırmaya çalışmaktalar. Aynı tutum bir yandan ısrarla AB kapılarını zorlayıp, bir taraftan da her vesileyle AB üyesi ülkelerin "ülkemiz üzerinde kötü emeller taşıdıkları, bölücülüğü teşvik ettikleri" ve benzeri suçlamaları sürdürme anlamsızlığına da kaynaklık etmekte.

Bu tutarsızlık tavrı Kürtçe eğitim tartışmalarında da açıkça sergilenmekte. Ortaokul seviyesinde yabancı dille eğitimi teşvik eden, üniversitelerinde Çince'den Hititçe'ye kadar yaşayan ya da ölü pek çok dilin eğitimini veren devlet, Kürtçe eğitim talepleri sözkonusu olduğunda birden bire celallenip, Türkçe'nin önemini, değerini, zorunluluğunu hatırlamakta ve bunu muhataplarına tehditlerle, gözaltılarla, hapislerle kabul ettirmeye çalışmakta.

İslami Kimlik ve Mücadele Hep Var Olacak!

T.C. bir çelişki yumağına dönüşmüş halde. Israrla sürdürdüğü ve istikrarlı olduğu tek bir konu var: Baskı ve sindirme. Ama herşeye rağmen direnen, kimliğine ve inançlarına sahip çıkan insanları sindirmesi, yok etmesi mümkün olmuyor. İşte İmam Hatip okullarının önünde zulme ve baskıya karşı yükselen haklı ve onurlu haykırış bu gerçeğin en somut ifadelerinden biri.

Çocuk yaştaki bu insanların İslami kimliklerini ve özgürlüklerini pazarlık konusu yapmayı kabul etmeyen tavrı bu ülkede İslami mücadelenin her türlü zora ve zulme rağmen nesiller boyu devredilecek bir miras olarak yaşatılacağının bir göstergesidir. Yüce Kitabımız Allah'ın, dinine yardım edenlere yardım edeceğini ve onların ayaklarını sabit kılacağını buyuruyor. Rabbimiz bizleri yardımını hakedenlerden eylesin ve ayaklarımızı sabit kılsın!

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR