1. YAZARLAR

  2. Necip Kibar

  3. Postmodern Darbe Sürecinde Anayasa Değişikliği

Postmodern Darbe Sürecinde Anayasa Değişikliği

Ekim 2001A+A-

Anayasanın 37 maddesinin kısmen de olsa değiştirilmesi konusunda, mecliste grubu bulunan siyasi partilerin uzlaşması; Cumhuriyet tarihinin en geniş kapsamlı sivil Anayasa değişikliği girişimi olarak kamuoyuna takdim edildi.

Önce TBMM anayasa komisyonunda ele alınan ve partiler arası uzlaşma komisyonunca önerilen değişiklik teklifinde kısmen de olsa bazı değişiklikler yapılarak kabul edilen ve daha sonra TBMM Genel Kuruluna sunulan değişiklik teklifi ile ilgili tüm maddeler üzerindeki görüşmelerin birinci turu tamamlandı. 37 maddede öngörülen değişiklik teklifi bir madde hariç, yani Anayasanın 90. maddesinde yapılmak istenen değişiklik dışında kalan maddeler oylanarak kabul edildi. Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası antlaşmaların iç hukuk hükümleri karşısındaki durumu konusunda bir uzlaşı sağlanamadığı için bu madde birinci görüşmelerde TBMM Genel Kuruluna takılmış oldu.

Avrupa Birliği'ne girme sürecini hızlandırmak, Avrupa Birliği normlarına uygun demokratik gelişmeye katkıda bulunmak gerekçeleri ile TBMM'de gündeme alınan Anayasa değişikliği teklifinin en önemli maddesi olan Anayasa'nın 90. maddesini değiştirme hususunda ortak bir irade ortaya konulmamış olması ve bu maddenin Meclis Genel Kurulu'nda birinci görüşmelerde kabul edilememesini; değişiklik teklifi gayesindeki samimi olmayışın bir göstergesi olarak değerlendirmek gerekir. Türkiye coğrafyasında yaşayan 70 milyon halkın beklentilerine ve İhtiyaçlarına cevap veren bir Anayasa yolunda, yapılacak değişiklikler bir yana; yasa koyucu (TBMM) hedeflediği Avrupa Birliği'ne girme ve demokratikleşme hususunda dahi ortak bir irade ortaya koyamamıştır.

Değiştirilmesi teklif edilen, 1. görüşmelerde kısmen de olsa değiştirilen maddelerde yapılan değişikliklere de Anayasa'nın 90. maddesindeki irade çerçevesinde bakmak gerekir. Zira değiştirilmesi öngörülen ve TBMM Genel Kurulu'nda kısmen değiştirilen Anayasa'nın; değiştirilen maddeleri arasında, temel hak ve hürriyetleri tanzim eden hükümleri de bulunmaktadır. Ancak yeni metinde, temel hak ve hürriyetlere getirilen bazı olumlu gelişmeler yanında ciddi tuzaklar da bulunmaktadır. Bu yazıda maddelerde yapılan değişiklikleri tek tek ele almaktan ziyade, temel hak ve hürriyetleri düzenleyen maddelere ve özellikle de düşünce ve ifade hürriyeti hususundaki değişikliklere değineceğiz.

Hangi Maddeler Var?

37 maddelik değişiklik tasarısı üzerinde henüz görüşmeler tamamlanmamış olmakla birlikte, 1. tur görüşmelerde; Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması başlığı altında düzenlenen 13. madde, Temel Hak ve hürriyetlerin Kötüye Kullanılması başlığı altında düzenlenen 14. madde. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği başlığı altında düzenlenen 19. madde, Düşünceyi Açıklama ve Yayma başlığı altında düzenlenen 26. madde. Basın Hürriyeti başlığı altında düzenlenen 28. madde, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşünü Düzenleme Hakkı başlığı altında düzenlenen 34. madde üzerinde kısmi değişiklikler yapılması hususunda Meclis Genel Kurulu'nda yeterli çoğunluk sağlanmıştır. 2. tur görüşmelerde bu maddeler muhtemelen aynen kabul edilerek yürürlüğe girecektir.

"Fakatlı", "ancaklı" cümle ve paragraflarla başlayan, istisna olması gereken hususlar dışında yeterli olmasa da geniş diyebileceğimiz bir Temel Hak ve Hürriyetler çerçevesi çizen T.C. Anayasası, bu temel hak ve hürriyetlerin sınırlarını 13. madde ile belirlemektedir. Bu maddede;

"Temel Hak ve Hürriyetler, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğin, cumhuriyetin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlakın ve genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasa'nın 'ilgili maddelerinde öngörülen özel sebeplerle', Anayasa'nın özüne ve ruhuna uygun olacak kanunla sınırlanabilir" denilmekte iken, yeni maddede 'ilgili maddelerinde öngörülen sebepler' kısmı muhafaza edilerek diğer sınırlama sebepleri madde metninden çıkarılmıştır. Daha doğru bir ifade ile diğer kısımlar değişiklik metninde yer almamıştır.

Eski metin çerçevesinde, temel hak ve hürriyetler her zaman ve her şekilde ve her gerekçe ile sınırlama kuşatması altında iken bu kuşatma, anayasanın ilgili maddeleriyle sınırlı hale getirilmiştir. Bu husus İlerdeki muhtemel uygulamalar bir yana bırakılırsa olumlu bir gelişme olarak düşünülebilir. Ancak yapılan değişiklik metnine "Bu sınırlama Demokratik ve Laik Cumhuriyet gereklerine aykırı olamaz." cümlesinin de eklenmiş olması, temel hak ve hürriyetler bahçesinin mayın tarlasına çevrilmek istenmesinin bir tezahürü olarak değerlendirmek gerekir.

Laiklik ilkesinin Anayasa'ya konduğu 1937 yılından bu yana, bu ilke adına yapılan baskı ve zulümler ortada iken ve 28 Şubat postmodern darbe dönemi halen en şedit bir şekilde varlığını müslüman toplum üzerinde devam ettirirken, "Demokratik ve Laik Cumhuriyet gereklerine" cümlesinin ne tür bir uygulamaya kapı aralayacağını kestirmek zor olmasa gerektir. Hele Laiklik ilkesi İslam dinini ve bu dinin duyarlı müntesiplerini baskı altına almanın bir aracı olarak kullananlar açısından bu kavramı 13. maddeye ilave ettirmek oldukça anlamlı ve önemlidir.

Yine Anayasa'nın 26. maddesinde zikredilen, "Herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir." denildikten sonra devam eden paragraflarda geniş bir sınırlandırma çerçevesi çizilirken; yeni metinde bu sınırlandırma "kamu düzeni ve cumhuriyetin temel nitelikleri" ile sınırlı tutulmuştur.

Halen yürürlükteki Anayasa olan 12 Eylül Anayasası'nın çok detaylı hükümler ihtiva ettiği eleştirisi, öteden beri hep yapılagelmiş ve anayasaların kısa ve özlü hükümler ihtiva etmesi gerektiği yine hep vurgulanmıştır. 26. maddede yapılan değişiklik de bu anlamda yapılan bir değişiklik olarak zikredilebilir. Çünkü "kamu düzeni ve cumhuriyetin temel nitelikleri" kavramı, Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde ve yasalarda o kadar ayrıntılı ve geniş ifade edilmektedir ki, temel yasa olan Anayasa'nın bu maddesi de fevkalade herhangi bir değişikliğe tabi tutulmamıştır denilebilir. Örneğin genel sağlığın tehlikeye düşmesi hususunun dahi kamu düzeninden sayıldığı bir Anayasa'da ötesini tahmin zor değildir.

Cumhuriyetin nitelikleri başlığı altında düzenlenen ikinci madde, bu nitelikleri "Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, (Anayasanın Başlangıç hükmü zikrediliyor) demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" olarak tanımlamıştır. Hakim ideoloji dışında kalan düşünceyi baskı altına alan, farklı düşünceleri ifade etme ve yayma hürriyetini yok sayan, bu düşüncelere teşkilatlanma hakkı tanımayan bir demokrasi anlayışı; kendi varlığını borçlu olduğu halkın dini inançlarını yok sayan, dini inançlarının gereğini yerine getirme çabası içerisinde olanları sosyal hayatın her alanından silmeye çalışan bir laiklik anlayışı var oldukça, 26. maddede yapılan değişiklik sadece kelimelerin ve cümlelerin değiştirilmiş olmasından öte bir anlam taşımayacaktır. Zaten yapılan değişikliği de bundan farklı anlamamak gerekir.

Kamu düzeni kavramı ve Cumhuriyetin temel nitelikleri kavramı; hakim ideoloji dışında kalan tüm muhalif kesimin karşısına her zaman bir baskı unsuru olarak çıkmıştır. Anayasa'da yapılan bu demokratik(!) değişikliklerden sonra da baskı unsuru olarak karşısına çıkmaya devam edeceği şimdiden bellidir.

Yapılan değişiklikle anayasanın 13. maddesine eklenen "Demokratik ve Laik Cumhuriyet", 26. maddesine eklenen "Cumhuriyetin temel nitelikleri" ifadeleri düşünce hürriyetine önemli sınırlamalar getirecek hükümlerdir. Laiklik ilkesinin Türkiye'de din ve vicdan hürriyetini yok sayan bir anlayışla uygulanmakta olduğu herkesin malumudur. Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında sayılan Laiklik ilkesi birinci derecede en önemli ilke olarak kabul edilmekte ve o şekilde uygulanmaktadır. Laiklik ilkesi Cumhuriyetin ve Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu sayılmaktadır. Bu itibarla 26. maddeyle düzenlenen düşünceyi açıklama ve yayam hürriyeti, yeni ilave edilen "Cumhuriyetin temel niteliklerinin değiştirilmesi amacıyla kullanılamaz." hükmü, özgürlükleri her an yok etmeye aday bir hüküm olarak karşımıza çıkacaktır. Muhalif düşünce mensuplarının her söylediği söz ve yazıda suç unsuru arayan jakoben anlayış, bu defa Cumhuriyetin temel nitelikleri hükmünü demoklesin kılıcı gibi, düşünen insanların tepesinde tutacaktır. Cümledeki "değiştirme" sözcüğü sadece fiili eylemliliği içine alan bir kavram olmayıp, söz ya da yazı ile ifade etmeyi de içine alan bir kavramdır ve düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin her alanını kapsar niteliktedir.

Maddeye ilave edilen bu cümle, yeni yasal düzenlemelere zemin hazırlar nitelikte anayasaya girmiştir. Her ki zamanlarda 163. madde başka bir biçimde karşımıza çıkarsa şaşırmamak gerekir. 28 Şubat süreci içerisinde ve halen, 163. maddenin kaldırılmış olması, hakim çevreler tarafından hep hata olarak değerlendirilmiştir. 163. madde sözüm ona "irtica faaliyetlerin gelişmesinin önünde bir engel iken, kaldırılması ile birlikte, "irticai faaliyetler" birden hız kazanmıştır. 28 Şubat süreciyle birlikte rejim yanlıları bu maddeyi geri getirmenin yollarını aramıştır. İşte 26. maddeyle birlikte bu kapı aralanmış 163. maddenin geri getirilmesine zemin hazırlanmıştır.

Anayasanın 34, maddesi toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını tanzim eden bir maddedir. Bu maddenin 1. Fıkrası "herkes önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir." demektedir. Bu hüküm oldukça sarihtir ve yoruma muhtaç değildir. Devam eden fıkralarda yer alan ve muğlak olan ifadeler metinden çıkarılarak bu hürriyet önündeki engeller bertaraf edilebilecek iken, kabul edilen ve kamuoyuna yansıyan biçimiyle yeni metin uygulamadaki bazı aksaklıkları gidermeye yönelik olup, idari makamların yasaklarını kolaylaştıracaktır. Zira mevcut metinde ancak belli şartlar var ise toplantı ve gösteri yürüyüşü yasaklanabilecek iken, yeni metinde toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını izne tabi tutmanın kapısı aralanmaktadır.

Anayasa'nın 34. maddesine aykırı olarak yürütülen fiili uygulamaya cevaz verilmektedir. Zira; toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı Anayasal bir hak olup izne tabi değildir. Herkes bu hakka her zaman sahiptir. Ancak belli şartlar oluşur ise ilgili makamlarca bu toplantı ve gösteri yürüyüşü yasaklanabilir veya süreli olarak ertelenebilir. İzne tabi olma ile yasaklama birbirinden çok farklı kavramlar olup hakkınız olan bir eylemin yasaklanmış olması, o eylemin izinsiz olduğu anlamını taşımaz. Buradaki yasaklama kavramının sizin her zaman geçme hakkına sahip olduğunuz bir caddenin trafiğe kapatılmasından farklı bir anlamı yoktur.

Anayasa'nın 34. maddesinin devam eden 2, 3,4 ve 5. fıkraları o kadar geniş kapsamlı tutulmaktadır ki, 1. fıkra adeta yok hükmündedir. Yasaklar kural, kural ise yasaklar mesabesinde sayılmaktadır.

Yeni tasarı ile Milli Güvenlik Kurulu'nun yapısı da değiştirilmekte, asker üyeler ile sivil üyelerin sayısı eşitlenmektedir. Başbakan yardımcılarının da MGK üyeliklerine getirilmesi ile çoğunluğun sivil iradeye geçeceği söylense de, darbeler ülkesi olan Türkiye'de, darbeciler her zaman iktidarı ellerinde tutmaya devam edeceklerdir. MGK Anayasal bir kurum olmazdan evvel dahi iktidarın hep postal hakimiyetinde olduğu bilinen bir gerçekliktir. Bu hakimiyeti kısmen de olsa geri plana itme çalışmaları bilindiği gibi muhtıra ve neticede darbelerle karşılık bulmuştur. Yeni tasarıdaki bu değişiklik siviller lehine olsa dahi iktidar hep silahların gölgesinde olacaktır.

Yapılan Anayasa değişikliği çabaları, iç hukuk hükümlerini Avrupa Birliği normlarına uygun hale getirme çabaları gibi gözükse de temel hak ve hür­riyetler açısından bakıldığında özgürlükler yolu mayınla kaplanmaktadır. Bir hukukçunun tabiri ile bu değişiklikler "Bir aldatmacadır... Değişikliğe imza atanlar açısından bir utanç abidesidir."

Türkiye'nin mevcut bu yapısı değiştirilmediği sürece özgürlüklerin önü ne kadar genişletilirse genişletilsin, Anayasa'da nasıl rötuşlar yapılırsa yapılsın, karanlığın gölgesi her zaman toplumun ve bu toplum içersindeki aydınların üzerinde olacaktır.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR