1. YAZARLAR

  2. Yılmaz Çakır

  3. Özal'ı Savunmak ya da Züğürt Tesellisi ile Avunmak!

Özal'ı Savunmak ya da Züğürt Tesellisi ile Avunmak!

Mayıs 2000A+A-

Geçtiğimiz günlerde Özal'ın ölüm yıldönümü münasebetiyle, İslami medyada ortaya konanlar, insanı derinden düşündürtecek boyutlardaydı. Her ne kadar "hafıza-i beşer nisyan ile malûl" denmişse de Özal öleli şunun şurasında ne kadar olmuştu ki. Hemen hemen bütün müslüman okur-yazar taifesi "rahmetlinin kerametlerinden" dem vurmaya başlamıştı.

Sivil, demokrat ve dindar üçlemesi Özal için kutsal bir nakarat gibi tekrarlanıp dururken hiç kimsenin bu şahsın "hatalarından" bahsetmeyişi "ölenin arkasından konuşmamak gerekir" sözünün arkasına sığdırılamayan bir mızrak gibi sırıtıyordu.

Özal'ın üçlü sıfatında anlamını bulduğu iddia edilen uygulamaların, onun şahsından ziyade, çok büyük oranda dönemin, konjonktürün ve tabii ki sistemin ihtiyaçlarından ileri geldiği unutulmuş gibiydi. O zamanki, dünya ölçeğinde şekillenmiş projelerin Türkiye'ye düşen izdüşümlerinin "havuç şeklinde" tezahürü bazı çevrelerin kafasını karıştırmışa benzer. Bugünkü konjonktürde yani egemenlerin politikalarının, stratejilerinin "havuçtan sopaya" tebdil olduğu bir dönemde, bu karışıklığı ve karmaşayı anlamak mümkün olabilse de, bunu haklı bulmak, haklı göstermek doğru olmasa gerektir. O halde Özal dönemini kısaca bir hatırla(t)makta fayda olmalı.

Ne Günlerdi O Günler!

- Ekonomide 10'lu rakamlardan 50'li rakamlara fırlayan enflasyon.

- Çözülecek denip de kördüğüm olan bürokrasi.

- Hemen herkesi faizle buluştaran ve faize bulaştıran iç borçlanma.

- Akla hayale sığmayan icatlar ya da hayali ihracatlar.

- Sanayi yatırımlarının hemen hemen hepsinin durması, turizm gibi sınırlı ve yetersiz politikaların öncelenmesi.

- Özal'ın, Engin Civan, Selim Edes benzeri prenslerinin "beyaz atları"nın terkilerinde yükte hafif pahada ağır ne varsa alıp Amerika'ya avdet etmeleri.

- Köşe dönmeciliğin, iş bitiriciliğin, iş bilirlik olarak takdimi ve takdisi.

- Her yerde ve her alanda güya özgürlük adı altında, ahlaki çürüme, dejenerasyon. Yeni bir lale (papatya mıydı !?) dönemi ihdası ve inşaası.

- Körfez savaşında ABD ve Batı politikalarına karşı kraldan fazla kralcı bir tavırla yeni haçlı seferlerine destek sağlamak.

- Azerbaycan'daki Ermeni işgaline karşı onlar Şii diyerek göz yummak.

- Amerika'nın kucağında olmayı açıkça ve tartışmasız bir kabulle onaylamak ve onaylatmak.

- Dini modernleştirmek için yeni yeni projeler oluşturmak.

- Döviz kurlarının, rantiyenin, faizin dolu dizgin gidişi ve bunların yol açtığı sınıfsal uçurumlar, tahribatlar.

Özal'a ilişkin övgüler bağlamında dile getirilen 163, 141 ve 142. maddelerin kaldırılmalarına gelince, terörle mücadele kapsamının genişletilmesini ve bu alanda özellikle ihdas edilen 312. madde benzeri girişimleri hatırlatmak abesle iştigal mi olmalı?

Özal'ın vizyonu sadedinde seslendirilen gelişmelerin ve girişimlerinse uluslararası emperyalizmin, bilhassa da ABD'nin taşeronluğu ya da icazeti çerçevesinde şekillendiği ne çabuk unutuldu.

Yine üniversitelerdeki başörtüsü probleminin Özal döneminde de devam edip sonra kısmen çözülmüş gibi yapılması ile 12 Eylül'ün zorunlu din dersi uygulamalarını egemen politikaların o günkü ihtiyaçları bağlamından ayrı düşünmek yanıltıcı olacaktır.

Tarihi, dünyayı, uluslararası hakim siyaseti iyi tanımayan, yüzeysel bakışlı, sığ görüşlü insanların değerlendirme yanlışları bunlarla da sınırlı olmasa gerektir. Özal'ın özellikle de Türkiye'yi modernizmin, sekülerizmin güçlü bir şubesi, acentesi kılma girişimleri sadedinde ortaya koyduğu, daha doğrusu geçit verdiği ve "çağ atlama" diye lanse ettiği; çok kanallı ve renkli tv, telekominikasyon çalışmaları, asfalt yolların, otobanların çoğaltımı, ikinci köprü, kredi kartları, bilgisayarlar, ithal malların bolluğu vb. zehirli elma şekeri tarzındaki göz boyama icraatler değil miydi? Üretmeden tüketmek, emperyalizmin pazarı olmanın aldatıcı görüntüsünü sahici sanmak, Özal'ın günah galerisi'ndeki onlarca günahtan sadece bir kaçı olmalı. Dünyevileşmek, protestanlaşmak ve ahlaki çürüme de cabası...

Düşünelim bir. Özal hangi İmam Hatip'i ya da Kur'an Kursu'nu açtı. Hatırlayan var mı?

Özal, egemen sistemin çıkarları ve ihtiyaçları bağlamından kopuk hangi İslami gelişmeye yardımcı oldu? (Cumhurbaşkanlığı köşkündeki tasavvuf musikisi konserini ya da türbe ziyaretlerini unuttuğumuz sanılmaya!!)

Tek partilerin, tek adamların (yani Hitler'in, Mussolini'nin, Stalin'in ve diğerlerinin) anlayışlarının revaçta olduğu bir dünyanın şartlarını en derinden hissetmiş, meşhur ifade ile; "Allah" demenin bile yasak olduğu dönemleri yaşamış insanların, bilahare -konjonktürün değişmesiyle- bu istibdattan ya da bu denli istibdattan kurtulmalarına sevinmeleri normal ve anlaşılır olsa da, bu "kurtuluşun", sadece kişilere bağlı olarak gerçekleştiğini sanmak, (Menderes, Demirel ve Özal örneğinde olduğu gibi) en hafifinden saflık olmalı.

Özal dönemini 12 Eylül politikalarının devamı olarak göremeyen depolitizasyonun, entegrasyon'un, kapitalistleşmenin hatta o, dillere destan sivilleşmenin ve güya demokratikleşmenin bile, bu darbe sonrası politikalarla irtibatını kuramayanlara denecek fazla birşey olamaz. Böylelerine tavsiyemiz, ulusal ve uluslararası değişen konseptlerin, stratejilerin, yöntemlerin ne anlama geldiğini bir düşünmeleridir.

Sağlığında Özal'a -haklı olarak- karşı çıkarken şimdilerde ona rahmet okuyanlara şunları sormalı. Kör Ölünce Badem Gözlü mü Oldu? Ya da Denize Düşen Yılan'a mı Sarılıyor?

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR