1. YAZARLAR

  2. Mustafa K. Seyyid

  3. Mısır'da Sivil Toplum

Mısır'da Sivil Toplum

Eylül 1993A+A-

Mustafa K. Seyyid, Mısır'da, Kahire Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörüdür.

Son iki yıl zarfındaki entelektüel tartışmaların izleyicileri, Arap aleminde yankılanan "sivil toplumun yararları ve zararları" üzerindeki çekişmeyi fark etmekte gecikmeyeceklerdir.1 İngiliz, Fransız ve Amerikan bilimsel dergilerinin sayfalarında geçen bu tartışma, Güney Avrupa, Güney Asya ve Doğu Avrupa'daki otoritecilik sahillerine çarpan demokrasi dalgasıyla başlamıştır.2 Bu arada, kimi Arap aydınları, Arap dünyasında sivil toplumun yeniden doğuşunun işaretlerini gördüklerine de inandılar. Bu gelişmeye ilgi o denli yoğundu ki, Arap birliği lehindeki eğilimleriyle bilinen ve entelektüel bir kuruluş olan, itibarlı Arap Birliği Araştırmaları Merkezi, bu konuda, Beyrut'ta, 1992 Ocağında Arap ülkelerinde sivil toplumun hangi ölçüde mevcut olduğunu belirlemek üzere hemen hemen 100 Arap bilgininin davet edildiği bir sempozyum düzenlemişti.3 Yine aynı sırada Kahire'de bulunan İbn Haldun Gelişme Araştırmaları Merkezi de, Sivil Toplum: Arap Dünyasında Demokratik Dönüşüm [Civil Society: Democratic Transformation in the Arab World] adlı bir bülten yayınlamaya başladı.

Arap aydınlarının tartışmakta oldukları şey, tamamen kendi muhayyilelerinin bir ürünü değil; fakat Mısır, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Moritanya, Fas, Tunus, Yemen ve 1991 Aralık ayı sonundaki askeri darbe öncesindeki Cezayir de dahil olmak üzere bazı Arap ülkelerinde gerçekleşmekte olan sosyal süreçte kendini gösteren somut bir gelişmeydi.4 Gözlemciler bu süreçte, bilhassa Mısır olayında bazı aykırı özelliklerin farkına vardılar. Bir yandan muhalif sosyal gruplar, meslek birlikleri ve siyasi partiler içinde aykırı görüşlerini ifade etmek için daha fazla serbestlik elde ederken; diğer yandan İslamcı örgütler adına hareket ettiği iddiasındaki kişiler; sadece Yukarı Mısır'ın ücra köylerinde değil fakat Kıptilere, turistlere ve kendi fikirlerine muhalefet eden kimselere karşı saldırıda bulundukları Kahire'de bile etkili bir surette hükümete meydan okuyorlardı. Hatta kimi İslamcıların Reuter haber ajansına beyan ettiklerine göre, 500 binden daha az olmayan bir nüfusun yaşadığı Kahire'deki bir bölge, hükümetin egemenliğini kullanamadığı –onların kendi- "kurtarılmış bölge"leriydi.5

Devlet, toplumsal aktörlere bir miktar özerklik tanırken, bunların bir kısmı ironik bir surette düşünce açıklama, ibadet ve hatta başkalarının hareket özgürlüğünü kullanmasına tahammülsüzlük gösterdiler. Tezat da buradadır: eğer sivil özerklik, bir sivil toplumun yeniden doğuşunun ölçüsü ise hoşgörüsüzlük eylemleri onun "sivil" niteliğini şüpheli hale getirir. Bu aykırı eğilimler, Mısır'da mevcut olan sivil toplumun çapını ve onun evrimini muhtemelen etkileyen faktörlerin sorgulanmasını gerekli kılar.

Sivil Toplumun İşleyişine İlişkin Ölçütler

Sivil toplu kavramının derli toplu bir tanımını yapma girişimlerini, sorunlu olarak tasvir etmek abartılı değildir. Bu kavram, doğal hukuk okulu, Hegelci düşünürler ve Marksçıların çeşitli kolları da dahil olmak üzere birçok Batılı siyasal düşünce bilimcisi tarafından kullanılmıştır. İngiliz filozofu John Locke sivil toplumu, bir yirminci asır siyasal bilimcisinin liberal demokrasiden anladığına yakın bir şey olarak algılamıştır. Hegel ise, gelenekle bağlı olmasına rağmen, otoritesini herhangi bir seçmenler topluluğuna borçlu olmayan "evrensel sınıf"ın aydın yöneticilerinin yaşamsal nitelikteki konumu üzerinde ısrar eder.6 Orta Doğulu bilimciler ise bunun aksine, Batı'da yaşanan deneylerin ilham ettiği herhangi bir sivil toplum tanımının geçerliliğini tartışma temayülündedirler. Onun yerine İslam ve Arap toplumlarının özgül tecrübelerini yansıtan bir tanımı savunurlar.7

Bu kadar farklı görüşler arasında bir köprü oluşturmak veya kavramı çeşitli entelektüel okullarda kendisine eşlik eden ideolojik temellerinden kurtarmak iddiası aşırı heveskarlık olur. Mısır'ı ele aldığımız bu çözümlemede, söz konusu okullar arasındaki ortak zemin esas alınmıştır. Bu deneme, sivil toplumun, birçok sosyal faaliyet sahalarında vatandaşların muhtelif menfaatlerini koruyan çok sayıdaki resmi derneğin varlığını; birincisinin ikincisine makul ölçüde bir özerkliği layık gördüğü devlet-toplum ilişkilerini ve barışçı bireysel ve kolektif eylem yöntemleriyle bağlı olmak üzere azınlıklar için meşru bir hak olarak entelektüel ve siyasal muhalefetin kabulünü içerdiğini fark eder.

Bu tanıma göre şu üç asgari şart karşılanmadıkça herhangi bir topluma sivil vasfını hamletmek zor olur: a) Farklı sosyal gruplar ve sınıflar arasında muhtelif tipte resmi örgütlerin varlığı; b) Azınlığın meşru haklarının çoğunluk tarafından kabulü ve etik bir hoşgörü (şüphesiz bu azınlıkların nasıl tanımlandığı önemli değildir), ve c) Devlet otoritesinin keyfi kullanılışının tahdidi. Kuşkusuz bu tür ölçütler herhangi bir toplumda tamamıyla karşılanamaz; ancak bütün bu üç şartın tümüyle kaybolduğu bir toplumla karşılaşmak da pek muhtemel değildir. Bununla beraber, demokrasilerde büyük ölçüde karşılandığını farzetmek yanlış olmaz.

Resmi Sosyal Örgütler

19. asrın ilk on yıllarından itibaren Mısır'da artan sosyal farklılaşma sivil bir toplumun gelişmesi için gerekli nesnel temeli oluşturmuştu. Mehmet Ali Paşa tarafından başlatılan modernleşme çalışmaları, özellikle eğitimin yaygınlaştırılması, Mısır'ın uluslararası ekonomiyle bütünleşmesi ve milli bir burjuvazinin doğuşu; bir işçi sınıfının ve meslek sahibi bir orta sınıfın teşekkülüne katkıda bulunmuştu.8 Bu yeni sınıflarla beraber, bunların kurduğu meslek birlikleri için dernek kurma hakkı da birlikte doğdu. Böyle bir hakkı talep eden ilk grup, çoğunluğunu avukat ve tüccarların oluşturduğu siyasal seçkinler topluluğuydu. Mutlakıyet düzeni altında, siyasi hayat bakımından hukuki fakat zayıf bir çerçeve sağlayan 1923 tarihli Mısır Anayasası'nın liberal niteliğine rağmen işçi sendikaları kurma hakkı, Mısırlıların kurduğu -ilk mesleki birlik olan Baro'nun faaliyete geçmesinden otuz yıl sonrasına- 19940'lara değin tanınmamıştı.

Başka vatandaş grupları da devlet karşısında pazarlık edebilme konumlarını geliştirmek üzere meslek örgütleri kurmada avukatlar, hekimler, gazeteciler ve mühendislerin örneklerini takip etmede tereddüt etmediler. Yetkililer bu örgütleri, hem orta sınıfları, hem de işçileri denetlemede etkin unsurlar olarak gördüklerinden bu örgütlenme çabalarını teşvik etmişlerdir.9 Bu sebeple gönüllü birlik üyeliklerinin hem sayıca, hem de hacimce en büyük artışı, "devlet korporatizm"i ile bütünleşen birçok hususiyete sahip askeri rejimin sıkıyönetimi altında, 1950'ler ve 1960'larda meydana geldi.10

Sosyal İşler Bakanlığı'na göre Mısır toplumu sayısız derneğe sahiptir; sayıları 1991'de 12.832'ye ulaşmıştı; 1824 yetişkin vatandaşa bir örgüt düşüyordu.11 Bu veriler, sadece bakanlığın nezaretindeki dernekleri içerir. Bütün örgütler sosyal hizmetlerin sağlanmasıyla meşgul olur ve bunları %75'i (veya 9516 tanesi) sadece bir sahada faaliyet gösterir. Bu toplamın içine çocukları himaye, aileyi koruma, sosyal yardım, yaşlı ya da belirli insan öbeklerine yönelik hizmetler, kültür, bilim ve edebi faaliyetler, işletme ve organizasyon, tutuklu ve hükümlülere yardım, aile planlaması ve kalkınma ile ilgili etkinlik gösteren dernekler dahildir. Bütün derneklerin %25'i (veya 3316 adet) tekabül eden kısmı Kahire'dedir. Onu toplamın %7'si demek olan 907 adet dernekle İskenderiye takip eder. Kahire'de bu kadar çok örgütün yoğunlaşması, onun Mısır'daki siyasal ağırlığını yansıtarak nüfussal ağırlığının önüne geçmektedir.12 Halbuki öteki bazı valilikler, özellikle Şarkiyye ve Menufiye nüfuslarına orantılı olarak pek çok derneğe sahiptirler.

Sosyal İşler Bakanlığı'nın alanına girmeyen gönüllü birlikler ise 23 adet işçi sendikasını, 26 adet ticaret odasını, 21 adet mesleki birliği ve 13 tane siyasi partiyi içine alır. Bu örgüt üyeleri hakkında elde verilen bulunmamasına rağmen işçi sendikaları, ticaret odaları ve meslek birliklerinin mevcut en büyük kuruluşlar olduğu görülüyor. İşçi Sendikaları Federasyonu, 1980'lerin ortasında 3 milyondan daha fazla üyesi bulunduğunu beyan etmesine karşın, mesleki birliklerin toplam üye sayısı ancak 1.2 milyona erişebilmiştir.13

Farklı kaynaklar örgüt sayısının 1970 ortalarında hatırı sayılır ölçüde arttığını göstermektedir, fakat 1980'lerin ortasından itibaren durgunlaşmıştır. Bu çeşit örgütlerin sayısındaki en büyük artış, 1976-1981 döneminde, 7593'den 10731'e sıçrayarak %41 oranında gerçekleşmiştir. Hem siyasal, hem de ekonomik liberalleşme hamlesi de çeşitli sosyal grupları kendi kurumlarını kurmak için cesaretlendirmiştir.14 Mamafih, 1980'lerden itibaren yetkililer, bu tür artışları siyasal bakımdan riskli görmüşlerdir.

Mısır'daki gönüllü kuruluşlar sınıf temeline dayalı birlikler, meslek birlikleri, sosyal gelişme ve kalkınma örgütleri, geleneksel kurumlar ve siyasi partiler şeklinde sınıflanabilirler. Sınıfa dayalı birlikler iki tiptir: İşadamlarını temsil edenler ve üyeleri yalnızca işçilerden meydana gelenler. Birinci tipin en büyük temsilci kurulları şüphesiz Mısır'da Ticaret Odaları Umumi Federasyonu adı altında toplanan ve işlevsel ve şehirsel kısımlara ayrılan ticaret ve sanayi odalarıdır. Bu topluluk, ayrıca, kamu ve özel sektördeki sanayi firmalarının yöneticilerini bir araya getiren Mısır Sanayi Federasyonu'nu da içine alır.

Nispeten geniş üyeliklerine rağmen büyük ölçüde hükümetçe kontrol edilen bu iki köklü kurul, üye bakımından sınırlı fakat oldukça türdeş karakteri sebebiyle daha etkin, daha enerjik işadamları dernekleri karşısında mevzi kaybına uğramışlardır. Yeni dernekler, ya büyük firmalara veya muayyen dış güçlere yahut da özgül sanayi kasabalarıyla özel bağlantıları olan işadamlarına hastır; hayli üyesi de kıdemli eski hükümet memurlarıdır. Örnekler; Kahire'deki Mısır İşadamları Derneği, Kahire'deki Amerikan Ticaret Odası, Mısır Amerikan İş Konseyi, İskenderiyeli İşadamları Derneği ve On Ramazan, Altı Ekim ve Sedatkent adlı üç sanayi kasabasında kurulan yatırım birliklerini ihtiva ediyor. Bankacılara, ithalatçılara, ihracatçılara ait başka örgütler de vardır, fakat daha az faaldirler.

İşçiler, Mısır İşçi Sendikaları Umumi Federasyonu'na bağlı bulunan 23 işçi sendikası içinde teşkilatlanmışlardır. Büyük hacmine rağmen federasyonun işçiler arasında büyük bir itibara sahip olduğu hakkında herhangi bir kanıt yoktur. Bazen işçilerin kütlesel çapta düzenlediği toplu protesto hareketleri, ne federasyon liderliği, ne de sendika liderlerince yönlendirilmiştir. Fakat bunlar çoğunlukla muhalif sendikacı veya herhangi bir seviyede sendikanın asla resmi görevlisi olmamış işçiler tarafından tertiplenmiştir.15

Tahsil görmüş orta sınıf mensupları genellikle sayıları 21'e ulaşan kendi mesleki birliklerine üye olurlar. Bu tür birliklerin en faalleri, üye sayısı bakımından en kalabalık olmamalarına rağmen en eskileri olan, bilhassa Baro, Gazeteciler Birliği, Hekimler Birliği ve Mühendisler Odası'dır. En büyük iki dernek ise öğretmenlerinki ve Ticaret Fakültesi mezunlarınınkidir. İkisi de hükümet politikalarının destekçisidirler ve nadiren bağımsız bir eyleme girişirler. Fakat bu uysal tavrın Öğretmenler Birliği'nden kaybolmakta olduğu gözlenmektedir. Meslek birliklerinin hükümetle nasıl bir ilişki içine gireceği konusundaki farklılıklar, üyelerin toplumsal zeminleriyle açıklanabilir ki, bunlar da belli birliklerdeki yerleşik gelenekler ve icra makamlarını ele geçirmede radikal muhalefet gruplarının başarısıdır.16

Başka birçok örgüt de sırf yardım gayesiyle ve dini davalardan edebi ve ilmi endişelere değin genişleyen bir sahada yurttaşların çeşitli ilgilerine cevap veriyorlar. Bu kategoriye girenlerin en etkini, 1980'lerden başlayarak ülkenin siyasetinde öne çıkan üniversite profesörleri kulübüdür. Bu çeşit kulüpler, işçi sendikaları ve siyasi partiler ile birlikte türlü işlevleri karşılarlar ve edebi ve ilmi meseleleri müzakere formu hizmeti görürler.17

Mısır'daki sivil toplum örgütlerinin yapılacak bir değerlendirmesi, genellikle hükümet denetimi dışında toplumsal ve siyasal faaliyetlerin merkezi olmaya devam eden yeni-geleneksel kurumları da kapsamalıdır. Bunlar camiler ve kilise menşeli derneklerdir. Gerçekten, ibadet mekanlarını sosyal ve siyasal faaliyetler merkezi olarak kullanma, Mısır tarihinde yeni bir olgu değildir. Hatta bu olgu firavuni çağa dek geri gider. 18. yüzyılın sonunda, Napolyon'un ordusuna karşı Kahire'de girişilen iki ayaklanma Ezher'den başlatılmıştı. Bununla beraber, bu son durumda dikkat çeken yeni öğe, toplumsal hareketler tarafından, diğer kurumlar ve toplumun pratiklerine karşı taraftar toplamak ve harekete geçirmek üzere kendi eğitim ve örgüt tipleriyle birlikte modern hususiyetleri sahip ibadet yerlerinin kullanılmasıdır. Bu cami ve kiliselerde eğitimsel, tıbbi, toplumsal ve siyasal faaliyetleri yürütenler geleneksel din adamları olan şeyhler ve rahipler değil aksine eğitimlerini ülkedeki Batı tarzı üniversitelerden alan ve pek çok sebeplerle mevcut sosyal ve siyasal sisteme yabancılaşan genç profesyonellerdir.

Bu tür din menşeli kuruluşlar, öteki örgütlerle ikircikli münasebetlere sahiptirler; çünkü sivil toplumla bütünleşebilmeleri, büyük ölçüde öteki örgütleri kabullerine bağlıdır. Mamafih, böyle bir kabul Müslüman aşırıcılar tarafından 1992 Haziranında laik yazar Ferec Fuda'nın öldürülmesi karşısındaki kaçamaklı tutumlarında kendini belli ettiği üzere söz konusu yeni-geleneksel gruplar arasında genel bir kural halini almış görünmez.

Mısır'daki siyasi partiler, yasal siyasal faaliyetin tek bir kitle örgütüne has kılındığı 1953 ile 1976 arasındaki 23 yıllık dönemin ayrık tutulmasıyla, bağımsızlıktan itibaren mevcut olmuştur. Tek partili sistemin yavaş yavaş terkinden itibaren hukuken tanınan siyasi partilerin sayısı 13'e yükselmiştir. Halen iktidarda olan Milli Demokratik Parti, liberal görüşle Yeni Vefd Partisi, evvelce merkezde yer alan ancak şimdi İslamcı Sosyalist İşçi Partisi, solcu İlerici Birlikçi Yurtsever Cephe ve yakınlarda faaliyetine müsaade edilen Nasırcı Arap Demokratik Partisi dışında kalan öteki sekiz parti, siyasal olarak ehemmiyetli değildir. Müslüman Kardeşler ve komünistler, partilerini kurma hakkı kazanamamışlardır; fakat fikirlerini kurulu partiler aracılığıyla ifade ediyorlar.18 Bu sebeple, komünistler, İlerici Birlikçi Yurtsever Cephe'nin liderleri ve eylemcileri arasında yer almış; Müslüman Kardeşler ise önce Yeni Vefd, daha sonra da Sosyalist İşçi Partisi ile seçim ittifakı arayışına girmiştir.

Mısır'da büyük partilerin üyelerinin toplumsal zeminleri hakkında ciddi araştırmaların eksik olduğu dikkate alınırsa, hangisinin daha genel olarak ülkeyi temsil ettiğini söylemek zordur. Bununla birlikte, parti liderleri ve platformlarının arka planlarına dayalı olaraktan kaba bir profil çizmek mümkündür. Ötekilere göre Milli Demokratik Parti daha çok sayıdaki sınıfı temsil eder görünümdedir. İşçiler adına konuştukları iddiasında olmalarına karşın, her ikisi de esasen alt ve ücretli orta alt sınıfa müracaat eden Sosyalist İşçi Partisi ve İlerici Birlikçi Yurtsever Cephe'nin aksine Yeni Vefd Partisi, desteğinin büyük bölümünü orta ve yukarı sınıf mensuplarından devşiriyor görünüyor.

Seçim gücü anlamında hem Yeni Vefd Partisi ve hem de Sosyalist İşçi Partisi yüz binlerce oy alıyorlardı. Bu iki partiden birisi Müslüman Kardeşler'le seçim ittifakına girdiği zaman ise, oyları neredeyse bir milyona ulaşmıştı. İlerici Birlikçi Yurtsever Cephe'nin seçim gücü 1984-1987 arasındaki dört yüz binlerden iki yüz bin oya düşerek 1980'lerde azalmaya yüz tutmuştur. 1990 Yasama Meclisi seçimleri ve 1992 yerel seçimlerdeki düşük katılım, partinin ülke çapında ve özellikle büyük şehir merkezlerinde taraftarlarını seferber etmede büyük güçlük çektiğini göstermesine rağmen Milli Demokratik Parti, kayıtlı seçmenlerin yüzde yetmişinin oyunu alır.19

Hoşgörü Ruhu

Sivil toplumun temel bir hususiyeti, yalnızca devlet yetkililerince değil, fakat daha önemlisi yurttaşlarca vicdan ve düşünce özgürlüğüne saygı gösterilen bir toplum olmasıdır. Mısır kamuoyundaki tartışmanın gözlemcileri, çeşitli ideolojilerin bazı "espousal" kanıtlarını bulabilirler. İslamcı, Nasırcı, Marksçı ve liberal dünya görüşlerinin her biri, gazete makaleleri, kitaplar, filmler ve piyeslerde kendilerini gösterirler. Bununla birlikte, düşüncelerin açıklanmasında bazı tahditler vardır. Mesela, bir din yetkilisinin dine, özellikle İslam'a karşı tecavüzkar addettiği herhangi bir ilmi veya edebi çalışma yasaklanır. Necip Mahfuz'un Cebelevi'nin Oğulları davası meşhurdur. Bundan başka Tarık el-Bişri, Luis Avad ve Sacid Aşmavi'nin Ezher veya İslami Araştırmalar Koleji'nin küçük memurları tarafından sansüre uğratılan başka kitapları da vardır. Bu kabul sansür örnekleri, ülkenin tüm sorunlarına karşı İslami bir çözümün savunucuları olduğunu iddia eden kimi yazarlarca açıkça desteklenmiştir.20

Hoşgörü noksanlığı, ayrıca arkadaşları öğrenciler tarafından düzenlenen toplantıları dağıtan, kitap sergilerine saldıran ve fiili faaliyetlerin İslam'ın hakiki öğretilerine ters düştüğüne inanarak düğünleri bile basan genç İslamcı militan gruplarınca da ortaya konulmuştur. Aşırı İslamcılar, bu mücadeleyi, sözünü sakınmayan laik yazarlara suikastlara ve suikast tehditlerine kadar ileri götürdüler. Bu gibi tahammülsüzlük örnekleri oldukça münferittir ve yaygın değildir. Ancak suç faillerinin acınaklı iktisadi ve toplumsal şartları gelecekte daha da kötüye giderse muhtemelen bu tür olaylar da artacaktır.

Devlet Erklerini Sınırlama

Mısır devleti veya herhangi bir başka devlet yurttaşları karşısında mutlak bir güce sahip olmamasına rağmen, yine de devletin gerçek anlamda sınırlanması, anayasal veya yasal tahditlerden ziyade memurlarının anlayışlarına ve ülkenin siyasal kültürüne dayanır. Yürürlükteki 1971 Anayasası, otoriter rejimlerin benzer anayasaları gibi uzun bir medeni ve siyasi haklar listesi getirir, işkenceyi yasaklar, farklı alanlardaki devlet gücünün kullanılması kaidelerini maddeleştirir. Ayrıca birçok ayrıntıyı da kanunların ya da tüzüklerin düzenlemesine bırakır. Ancak bunlar, devlet yetkililerince, temel yurttaşlık haklarını ihlal edici tarzda yorumlanabilir niteliktedir.

Mısır'daki daha sonraki hükümetler, özellikle Enver Sedat'ınki, yurttaşların haklarını kullanması konusunda sayısız tahditler getiren geniş bir kanunlar nizamı yaratmıştır. Bu tür sınırlayıcı kanunları yeterli bulmayan Hüsnü Mübarek hükümeti, evvela 1981'de çıkarılan olağanüstü yetkilerin yenilenmesini uysal Halk Meclisi'nden talep ve elde etmiştir. Bu yetkilere göre hükümet, "şartların icap ettirdiği" herhangi bir önlemi, yurttaşların anayasal haklarının askıya alınması da dahil olmak üzere alabilir. Bununla beraber, devlet yetkilileri, genelde kendi kendini sınırlamaların ülkedeki sivil toplum örgütlerinin özerklik alanını genişletmesini, kullanılması hükümete karşı silahlı mücadele davetlerine yol açmadığı sürece düşünce özgürlüğünü ve yürütme erkinin tercihlerine ters düştüğünde bile mahkeme akarlarının uygulanmasını kabul etmiştir. Sivil toplum örgütleri, devlet katındaki bu tür kendi kendini sınırlama fırsatlarının, kendilerine özgürlük sahasını daha da genişletme yolunu açtığını takdir etmede gecikmemişlerdir.

Devlet yetkilileri, kendi kendine koydukları bu sınırlamaları, birdenbire demokrasi davasına yeni kapılar açmak için kabul etmemişlerdir. Aksine 1981'deki "öfkenin sonbaharı" sırasında ülkedeki tüm siyasal ve toplumsal güçleri bastırmanın maliyetinin sadece çok yüksek olmadığını, aynı zamanda geri teptiğini de keşfetmişlerdi. Sedat, her tür siyasal inanışlara mensup 1500 vatandaşın tutuklanması emrini verdikten sonra "kendi askerleri" arasında suikasta uğramıştı. O zaman Cumhuriyet'in Başkan Yardımcısı olan ardılı Mübarek, suikastçıların kurşunları Sedat'ın yaşamına son verdiğinde yanında bulunuyordu. Mübarek böyle bir dersi kolay unutamaz.

1981'de, artık 1950'ler ve 1960'ların tek kitlesel örgütlü yapısına geri dönüş pratik değildi. Çünkü o çözüm, 1967 Haziranındaki askeri bozgundan beri halkın ve yönetici grupların gözünde itibardan düşmüştü. Yönetici seçkin sınıf, rejimin liberal bir çehreye bürünmesiyle başardığı diplomatik ve ekonomik yararları, bu yararların batılı hükümetlerin yatırımlarını ülkeye daha kolay çekebileceği inancıyla takdir etmişlerdi. Buna ilaveten, liberal siyasi bir çözüm, hükümete karşı silahlı bir mücadeleyi sürdürmeye niyetlenen radikal muhalefet gruplarını tecrit etme gibi fazladan bir sonuç getiriyordu. Çünkü bu çözüm, Sedat idaresinin son yıllarında diğer muhalefet gruplarının en çok arzu ettiği şeydi. Bundan dolayı Mübarek, küçük dozda gerçekleşecek siyasal liberalleşmenin hükümetinin istikrarını ciddi bir surette tehdit etmeyeceğini, tersine selefinin muhalefetle ilişkilerinde başvurduğu sert yöntemlerin sebep olduğu gerginlikleri yumuşatabileceğini düşünmüş olmalıdır.

Devlet ve Sivil Toplum

Beş bin yıldan fazla merkezi bir iktidar geleneğine bağlı kalan Mısır devleti, denetimsiz dernek faaliyetlerine izin vermede gönülsüzdür. Mübarek yönetimi büyük ölçüde kanunlaştırılmış olarak seleflerinden tevarüs ettiği denetleme mekanizmalarını muhafaza etmiştir. Dernek etkinlikleriyle münasebetlerinde devlet, iki önemli yasama unsuruna, adlarıyla anarsak, 1964 tarihli 32 sayılı Dernekler Kanunu ve 1977 tarihli ve 40 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'na göndermede bulunarak eylemlerini haklı göstermiştir.21

Kanunların ilik her dernekten Sosyal İşler Bakanlığı'nca tescil edilmiş olmayı ister. Böyle bir tescilin önemli koşulu, kurulacak derneğin siyasal faaliyetlerle iştigal etmemeyi taahhüt etmesidir. Bakanlık, "siyasal faaliyet" terimini geniş şekilde yorumlamış ve en meşhuru Arap İnsan Hakları Teşkilatı ve bunun Mısır şubesi olan belirli derneklerin tescilini reddetmiştir. Ancak Arap İnsan Hakları Teşkilatı'na Birleşmiş Milletler İktisadi ve Toplumsal Kurulu'nda gözlemci statüsü tanınmıştır. Bakanlık ayrıca belirli eylemlere devam ederlerse veya seçilmiş liderleri güvenlik makamlarınca tasdik edilmezse faaliyetlerinin tatil edileceği tehdidiyle başka derneklere de gözdağı vermek için kanun avantajını kullanmıştır. Hatta Bakanlık, Kur'an ve Muhammedi Geleneğin Takipçileriyle İşbirliği Cemiyeti olayındaki gibi İslami militanların eylemlerine meydan teşkil ettiğinden şüphelenilen bazı derneklerin seçilmiş kurullarını yenileriyle değiştirmiştir.22 1980'lerin sonundan itibaren meslek birliklerinde İslamcıların birbirini izleyen seçim başarıları, Milli Demokratik Parti'nin liderlerini yeni bir kanun tasarısı hazırlığına itmiştir.23 Bu yeni tasarıya göre, yapılan seçime üyelerinin yarısından azının katılması halinde hükümet, meslek birliklerinin yönetim kurullarını bizzat tayin etmeye yetkilidir.

Siyasal Partiler Kanunu, hukukun tanıdığı siyasi bir partinin kurulabilmesi için pek çok koşul arıyor. Mesela bu kanun, dinsel veya mezhepsel ilkelere dayalı veya belli bir sosyal sınıfa müracaat eden veya ateist bir ideolojiyi yayan herhangi bir siyasi partinin kurulmasını yasaklıyor. Yine bu kanun, Sedat'ın eski Arap Sosyalist Birliği'nin Nasırcı liderlerinin tutuklanmasını tanımlamak için devamlı kullandığı güya Düzeltici Devrim'in ilkelerine karşı olan herhangi bir partinin kurulmasını da yasaklar.24 Buna ek olarak bu kanun, hükümet temsilcilerinin egemen olduğu özel bir kurulun yeni kurulacak partiyi onaylamasını talep eder. Vatandaşlar bu kurulun kararlarına karşı Yüksek Anayasa Mahkemesi önünde başvuru hakkına sahiptirler. Bugüne kadar uyuşmazlıkları mahkeme önüne gelen dokuz parti bu hukuki savaşı kazanmıştır. Mamafih, hükümet muayyen partilerin kurulmasını önlemeye niyetliyse, bu hukuki savaş sonsuza dek sürebilir.

Bu arada başka bazı kanunlar da hükümete, eğer öyle istiyorsa, belirli derneklerin özerkliğini kısıtlama yetkisini tanır. Hükümet tarafından terörle mücadelede vazgeçilmez sayılarak haklılaştırılan ceza kanunundaki son değişiklikler,* derneklere karşı yönetimin tazyik edici yetkilerini daha da kuvvetlendirmiştir.25 Buna ilaveten Siyasi Partiler Kanunu, onay verilmeden evvel yeni bir partinin uygun görülmesi için müracaat eden kişilerin herhangi bir faaliyetini yasaklamak ve mevcut partilerden, Milli Demokratik Parti'nin egemenliğinde bulunan siyasi partiler kuruluna, yabancı partilerle ilgili temasları veya ortak faaliyetleri hakkında bilgi vermeyi mecburi kılmak üzere tadil edilmiştir.26 Bu çeşit kanunlarla silahlanmış bulunan hükümet aynı zamanda insanların parti içinde veya hatta genel seçimlerde seçim yapılacak makamlara aday olma hakkını ellerinden alabilir. Aday isimleri sözde sosyalist kamu savcısı tarafından tasdik edilir; yine de bu görevli, bu özgül yetkiyi kullanmada çok hevesli görünmez.27

Hükümet yetkilileri, önceden izin alınması gerektiği için meslek birlikleri, işçi sendikaları ve siyasi partilerin kamuya açık miting gibi faaliyetlerini tahdit edebilirler. Yine Sedat tarafından birçok muhalif partinin gazetelerine ve Mübarek tarafından Suudi Arabistan hükümeti hakkındaki bir eleştirisi sebebiyle Nasırcı haftalık bir yayın organı olan Savtu'l-Arab'a karşı alınan bir tedbir olan belirli derneklerin yayınlarını durdurabilir veya yasaklayabilirler.28 Hükümet müdahalesinin ağırlığı en yoğun şekilde sendikalarca hissedilmiştir. Uluslararası Çalışma Örgütü'nün hükümete, uluslararası çalışma ölçüleriyle ahenkli olacak yeni bir sendikalar kanunu hazırlaması için baskı yapmasına rağmen, işçi sendikalarının merkezi örgütünü düzenleyen kanun İşgücü Bakanlığı'na bunların faaliyetlerine müdahale etme yetkisi veriyor. Bununla beraber, Mısır İşçi Sendikası Umumi Federasyonu'nun güçlü başkanı, hükümetin açık kapı ekonomik siyaseti konusunda "çizgi dışı" bulunarak birkaç yıl önce, İşgücü ve Eğitim Bakanı'nın tahrikiyle görevinden uzaklaştırılmış ve Milli Demokratik Parti'nin bünyesindeki sendika işleri sekreteriyle değiştirilmiştir.

Sivil toplum örgütleri, devletle olan münasebetlerinde, elleri altındaki siyasal kaynakları kullanmaya gayret ediyorlar. Bu tür örgütler arasında dayanışma, özerkliklerini genişletmek gayesiyle ortak kaynaklarını seferber etmek için en iyi yol olarak görülmüştür. Bununla birlikte, sadece birkaç örgüt, özerklik sorunu veya herhangi bir başka mesele yüzünden devletle karşı karşıya gelmeyi göze alma arzusundadır. Oysa birçok örgütün liderleri hükümetle iyi ilişkiler içinde olmayı; yasama veya danışma (şura) meclislerine atanma, üyeleri için bazı olanaklar ve yararlar elde etme veya sadece yetkililerin, bilhassa güvenlik güçlerinin gazabından kaçma anlamında hükümetin teveccühlerine mazhar olmayı sürdürmenin en iyi yolu olarak görüyorlar. Bu yüzden, büyük muhalefet partileri ve bazı meslek birlikleri tarafından 1984'deki yasama seçimlerindeki adilliği garanti etmek üzere Demokrasiyi Koruma Kurulu'nun oluşturulması veya 1990'da, mahkemenin onu anayasaya aykırı bulmasından sonra Halk Meclisi'nin feshedilmesi istemiyle muhalefet partilerinin yaptığı ortak girişim gibi dayanışma eylemleri sayıca az ve geçici nitelikte olmaktadır.

Sivil toplum örgütlerinin alışılagelmiş uygulaması hükümetten ayrıcalıklar elde etmek veya ideal sosyal düzen görüşleriyle uygun biçimlerde toplumsal değişimi etkilemek üzere siyasal kaynaklarını kullanmaktır. İki tip örgüt bu kaynakları kullanmada özellikle marifetli olmuş gözüküyor. İşadamları ve İslamcı gruplar. İşadamı birlikleri, stratejik temaslarını, bilgi, para ve medyaya hakimiyetlerini ve ülkenin malen, siyaseten, iktisaden, teknolojik ve askeri olarak bağımlı bulunduğu yabancı güçler ve uluslararası mali kurumların desteğini liberal bir iktisadi yeniden yapılanma programını hızlandırmak için hükümete baskı yapmak ve karar alma sürecinde onlarla istişare etmek üzere kullanırlar. Kıdemli devlet memurları ve önde gelen işadamları arasındaki en yüksek seviyede sık sık gerçekleşen yönetim toplantıları, derneksel kapasiteleri gibi bireysel olarak da bu örgütlerin hedeflerini elde etmekteki başarısını gösterir. Önde gelen işadamları, kıdemli kabine üyeleriyle ve Başkan'ın huzurunda ekonomik siyaset hakkındaki görüşmelere sık sık iştirake davet edilirler. Onlara ekonomik reformla ilgili önemli yasal düzenlemeler hakkında da danışılır.

İslamcı hareket, sivil toplum içinde kendisine geniş bir saha yaratmak için kaynaklarını kullanışta başarılıdır. Böylece, bu hareket, mensuplarının bilgi ve örgütsel hünerlerini, mali kaynaklarını ve mensup ve sempatizanlarının oyları yanı sıra mescitlere, gazetelere, yayınevlerine, meslek birliklerine ve siyasi partilere hakimiyetlerini, hükümet politikalarına veya devlete karşı gelmek üzere seferber ediyor. İslamcı hareket toplumun kurumlarını yavaş yavaş ele geçirmeyi ve ardından da sosyal düzeni dönüştürmeyi umut ediyor. Rakipler cephesindeki hayal kırıcı bir performanslar tarihi yanı sıra kendi marifetleri sebebiyle Mısır İslamcı hareketi, çelişkili özellikleriyle beraber sivil toplumdaki en temsil edici ve en güçlü aktördür. İslamcı militanlar mühendisler, hekimler, eczacılar, bilimciler ve avukatların meslek birliklerindeki sandalyelerin çoğunluğunu kazanmada başarılı oldular. Ayrıca Kahire, İskenderiye ve Asyut üniversitelerindeki profesör kulüplerini yönetiyorlar ve her ne zaman adil seçimlere katılma fırsatı doğarsa, birçok üniversitedeki öğrenci yönetimlerini kontrol ediyorlar.

İslamcı hareketin, özellikle onun ana örgütü Müslüman Kardeşler'in meslek birliklerinde, basın ve özel sektördeki güçlü varlığı, birçok siyasi partiyi bu hareketle ittifaka gitmeye sevketmiştir. Müslüman Kardeşler'ce ele geçirilemeyecek kadar güçlü olduğundan 1984'te Vefd Partisi'yle yapılan seçim ittifakı kısa ömürlü olmuştu. Bununla birlikte, Sosyalist İşçi Partisi ve Liberal Sosyalist Parti'nin nispeten zayıf konumu, Müslüman Kardeşler'le ulaştıkları anlaşmanın devamına katkıda bulunmuştur. İşçi Partisi-İslamcı ittifakı 1987'deki yasama meclisi seçimlerinde güçlü bir gösteriş yapmış ve onu 1992 Kasımındaki yerel seçimlerdeki başarısıyla da yinelemiştir.

Sonuç

Yukarıdaki tartışma, Mısır'da sivil toplumun varlığı için gerekli üç ölçütten biri-birçok alanda yurttaşların menfaatlerini savunan çok sayıdaki faal resmi derneğin mevcudiyeti- karşılanırken, diğer iki şartın karşılanamadığını göstermiştir. Nispeten geniş ölçüdeki bir düşünce özgürlüğüne karşın, hem devlet, hem de toplumsal aktörler, doğru siyasal statü olarak kabul edilen yoldan ayrılanları cezalandırıyorlar. Ayrıca devlet yetkililerinin siyasi partilere ve meslek birliklerine 1980'lerde bahşedilen özerklik bölgesini daraltmaya çalıştığını gösteren belirtiler var.

Birinci ölçüt, Mısır'da bir soruna yol açmayacağından ötürü karşılanmıştır. Bu çeşit örgütler, yurttaşların çok çeşitli menfaatleri yanında maddi takıntılardan sosyal endişelere ve entelektüel arayışlara değin uzanarak toplumda bir sosyal farklılık sürecini yansıtırlar. Ne kadar otoriter olursa olsun, Mısır devletinin bu alanlarda vatandaşlarının örgütlenme hakkını reddetmeyi düşüneceğine inanmak için hiçbir neden yoktur. Bu tür dernekler, özellikle toplumsal refah konusunda etkinlik gösterenleri, hedeflerini gerçekleştirmede devlete yardımcı olurlar. Bunların dışında kalanlar da zorunlu olarak istikrarı tehdit etmezler, çünkü onlar, spor ve dostluk gibi siyasal iktidar için herhangi bir rekabetin dışında kalan sahalarda faaliyet gösterirler. Öteki iki ölçüt ise daha sorunludurlar.

Kimi Orta Doğu uzmanları, hem muhalif azınlıklara dönük hoşgörü noksanlığının, hem de otoriter devletin İslam kültürünün değişmez hususiyetleri olduğunu belirtiyorlar. İslamcı hareketin Mısır'da orta sınıf meslek sahipleri ve üniversite öğrencileri arasında sahip olmuş gözüktüğü taraftar kitlesi, bu tür tutumların gelecekte solup solmayacağı hususunda şüphelere yol açıyor. İran, Sudan ve Afganistan gibi toplumlarda İslami bir ideali savunma iddiasındaki yönetici grupların sicili ve Cezayir'deki İslami Selamet Cephesi sözcülerince yapılan açıklamaların bazısı, İslam ile bu çalışmada ileri sürülen ölçütler yanı sıra bir sivil toplum imajı arasındaki uyumsuzluğa olan inançlarını teyit ediyor.29 Bununla birlikte, Mısır'da ilkel bir sivil toplumun doğuşunun gerçekleştiği ortama daha yakından bakış; başka bir yorumu, kültürün önemini gözardı etmeden herhangi bir özgül kültüre mensup halkın siyasal tutumunun ne olacağı sorusunun yanıtsız kalacağını ortaya çıkarıyor.

Bu yoruma göre, halkın farklı grupları, kültürlerinin farklı anlayışlarını, sezişlerini benimserler ve böylelikle, kolektif davranışın çok çeşitli biçimleriyle ilgilenirler. Netice olarak, Mısır'da İslam'ın etkilediği tek kültürün var oluşu, otoriterciliğe olduğu kadar kavgaya da yol açan farklı tavırlara sebebiyet verebilir. Bu hususta şu kaydedilmelidir ki, Mısır'da laik konumlar minnacık bir aydınlar azınlığınca telaffuz edilmesine rağmen, İslami bir siyasal düzene muhalefeti ezmek için kuvvet kullanılmasını isteyen halk, özgül toplumsal ortamlardan geliyor. Ferec Fuda'nın suikastçıları, üniversite eğitimlerini tamamlamayan, hedefine ulaşamamış, öfkeli genç Mısırlılardı.30 Kıptilere ve yabancı turistlere yönelik saldırılar ve polisle meydana gelen silahlı çatışmalar, esas itibariyle Yukarı Mısır'ın yoksul mıntıkalarında veya Kahire'yi çevreleyen "yoksulluk kuşağı" içinde yer alan "gecekondu" mahallelerinde vukubuluyor. Mısır gazeteleri ayrıntılı bir şekilde kamu hizmetlerinin hemen tümden namevcut olduğu Asyut ve Feyyum illerindeki o malum bölgelerde ve Kahire'nin İmbaba, Ayn Şems ve Zeyve el-Hamra adlı mahallelerinde halk tarafından yönlendirilen tehlike dolu varlıktan haber vermişlerdi.31 Diğer İslamcılar da laik gruplarla olan uyuşmazlıklarını halletmek üzere kuvvet kullanılmasına göz yummazlar. Müslüman Kardeşler'in lideri Me'mun el-Hudeybi ve sözde bağımsız İslamcılar arasındaki birçok sima her zaman su götürmez bir şekilde olmasa bile şiddete başvurulmasını kınamışlardır. İslamcı hareket içindeki şiddet aleyhtarları, çoğunlukla orta sınıf ve zengin firma sahiplerinden oluşan mesleki gruplar arasında bulunur.32 Devlet memurlarının otoriterciliğine gelince, o kökü yüzyıllarca geriye giden bir otokratik yönetim geleneğinden kaynaklanabilir. Bu baskıcılık, aynı zamanda orta ve yoksul sınıfların genç insanları arasındaki iktisadi ve sosyal hoşnutsuzluklarla kısa vadede etkili bir surette başa çıkmada aciz kalan devlet memurlarının anlayışını yansıtır. Ekonomik büyüme anlamında 1980'ler Mısır için kayıp bir on yıl olarak tanımlanabilir. Yalnızca yıllık olarak ekonomik büyüme oranı %7,4'den %5'e düşmedi, fakat bu on yıl aynı zamanda Mısır'ın düşündürücü bir şekilde Dünya Bankası'nın "alt orta gelirli ülkeleri" grubundan alt gelirli ülkeler grubuna düşüşüyle de geçip gitmiştir. Dünya Bankası'nın istatistikleri, ayrıca sanayi işçilerinin gerçek gelirinde %10 düşüş, katma değer paylarında 1970'de %54'den 1989'daki %35'e kadar gerileme olduğu gibi aynı dönemde enflasyon oranında da artış olduğunu göstermiştir.33

Mısır'ın 1991 Nisanında Uluslararası Para Fonu'yla imzaladığı anlaşmanın ardından süratlenen iktisadi reform önlemleri, resmi tahminlere göre büyüme oranını %2,5'e indirerek bir durgunluğa sebebiyet vermiştir. Bu şartlar altında hükümet siyasal sistemin daha da demokratikleştirilmesinin, özellikle İslamcı gruplarca yürütülen siyasal muhalefeti takviye edebileceğinden endişelidir. Ceza Kanunu, Siyasi Partiler hakkındaki Kanun ve muhtemelen Meslek Birlikleri hakkındaki kanunların sertleştirilmesi, genelde siyasi muhalefet ve özelde İslamcı gruplarla mücadelede yönetimin daha sert usullere başvurmasına yönelen bir değişmeyi gösteriyor.34

Mısırlıların yüreklerini ve kafalarını kazanmak üzere İslamcı gruplarla rekabette hükümetin kullandığı öteki yöntem, dine, bilhassa İslami değerlere daha fazla sahip çıktığını bu insanlara göstermektir. Mısır kamuoyu, Başbakan'ın Ezher Şeyhi veya diğer dini otoritelerden gelen ve muayyen bir hukuki düzenlemenin İslami akidelere uygun olduğunu belirten bir mektubu okuyuşunu dinlemeye alışmıştır. Söylemleri İslamcı hareketinkinden pek az ayrılan önde gelen dini simalara, İslam akidelerinin resmi bir versiyonunu kamuoyuna takdim etmek üzere yönetimin denetimindeki elektronik kitle iletişim araçlarında 'en çok izlenen vakit' hasredilmiştir. Ulemayı hükümet safına seferber etmenin neticesi, hükümetin meşruluğunu ziyadeleştirmiş görünmüyor, fakat İslamcı söylemin inanılırlığına katkıda bulunuyor. Birçok aydın hükümete, dinin bu tarz fırsatçı kullanımını bırakmasını onun yerine elektronik iletişim araçlarında ideolojik çeşitliliğin yansıtılmasına müsaade edilmesini tavsiye etmişlerdir. Sözü geçen aydınlar; laiklerin, İslamcı hareketin aydın sözcülerinin ve Kıpti önderlerinin kitle iletişim araçları vasıtasıyla görüşlerini kamuoyuna yansıtmalarına izin verilmesini müdafaa ettiler. Ne var ki, hükümet bu çeşit tavsiyelere kulaklarını tıkamıştır. Öte yandan ekonomik politikaların şekillenmesinde toplumsal eşitlik düşüncelerine daha fazla ilgi göstermesi öğüdüne de kulak asmamıştır.

Milli Demokratik Parti hükümeti ekonomik reformun kısa vadede Mısır halkına külfetler yükleyeceğini ve mevcut şartlar altında siyasal sistemde yapılacak daha geniş demokratikleşme çalışmalarının yalnızca tüm fraksiyonlarıyla muhalefete, bilhassa da İslami harekete yarayacağını idrak ediyor. Bu sebeple hükümet, sadece kendilerinin İslami değerler konusunda endişeli olduğu iddiasından İslamcı grupları mahrum etmek için, resmi İslami kuruluşları seferber ederek muhalefete karşı daha ihtiyatlı bir yaklaşımı takip etmeyi tercih ediyor. Biryandan da çeşitli mevzuat değişiklikleriyle kendi "siyasal denetim" yetkilerini artırıyor. Alternatif ekonomik "yeniden bölüşme ile büyüme" siyasetine gelince, ne mali kurumlarıyla yabancı yardım vericileri, ne de etkili dahili oyuncuların böyle bir siyasete destek vermeleri beklenilemez. Bütün bu iç ve dış sıkıntılar hükümete, ekonomik reform önlemlerinin tamamlanmasının, her nasılsa, kendisine bu ekonomik felaketten kurtulma olanağını sağlayacağını, istekle düşündürtüyor. Ekonomik gelişme, İslamcı hareketin orta ve alt orta sınıf kökenli gençler arasında geniş taraftar kitlesi bulmasına yarayan toplumsal gerginlikleri tedricen yumuşatacaktır.

Başkan Mübarek, Mısır halkının karşılaştığı iktisadi güçlüklerin hükümetin uluslararası mali kuruluşlar önünde taahhüt ettiği ekonomik reform paketinin tamamen gerçekleştirilmesiyle 1995 senesi sonu itibariyle hafifleyeceği görüşünü ifade etmiştir. Böyle bir beklenti gerçekleşene değin ister meslek birlikleri, ister siyasi partiler veya isterse bilimsel ve edebi dernekler olsun, sivil toplum örgütleri üzerine hükümetin dayattığı tahditler, eğer daha da artmazsa, devam edecektir. Bu koşullar çerçevesinde, Mısır'ın ilkel, tohum halindeki sivil toplumu için tasavvur edilebilecek tek beklenti, uzatmalı bir bunalımdan başka bir şey olamaz.

Çeviren: Fethi Gedikli

Dipnotlar:

1- Ellen Meiksins Wood, "Sivil Toplumun Yararları ve Zararları", Ralph Miliband'ın derlediği Socialist Register adlı eser içinde, (Atlantic Highlands, NJ: Humanities Press, 1990), s. 60-84.

2- Samuel P. Huntington, "Üçüncü Demokrasi Dalgası", Journal of Democracy 2, No. 2 (1991).

3- Arap Birliği Araştırmaları Merkezi, el-Müctema el-Medeni fi'l-Vatani'l-Arabi [Arap Ülkelerinde Sivil Toplum], (Beyrut, 1992).

4- Arap dünyasındaki demokratikleşme deneyimlerinin değerlendirilmesi için bkz.: Louis J. Cantori (der.), "Orta Doğu'da Demokratikleşme", American-Arap Affairs, No. 36 (Bahar 1991); Muhammed Muslih ve Augustus richard Norton, "Arap Demokrasisine Duyulan İhtiyaç", Foreign Policy, No. 83 (Yaz 1991); Mustafa K. es-Seyyid, "Arap Dünyasında Yavaş Isınma", World Policy Journal 8, No. 4 (Güz 1991).

5- El-Musavver, 1 Ocak 1993, s. 18, 20-21; Chirs Hedges, "Mısır İçin, İslami Bastırmada Yeni Bir Cephe", International Herald Tribune, 10 Aralık 1992, s. 2.

6- Çeşitli sivil toplum tanımlarının münakaşası için bkz.: John Keane, Civil Society and the State [Sivil Toplum ve Devlet], (Londra: Verso, 1988).

7- Brian S. Turner, "Orientalism and the Problem of Civil Society in Islam" [Oryantalizm ve İslam'da Sivil Toplum Problemi], Asaf Hüseyin, Robert K. Olson ve Cemil Kureyşi'nin birlikte derleyip yayına hazırladıkları Orientalism, Islam and Islamicists adlı eser içinde, (Brattleboro, VT: Amana Books, 1984), s. 23-42. [Türkçesi için bkz.: "Oryantalistler ve İslamiyatçılar", İnsan Yay., İstanbul, 1989.]

8- Abdulbasit Abdulmu'ti (1988) ve İbrahim Hasan el-İssevi (1989)'nin, Dırasatu'l-Tekvini'l-İçtimai ve'l-Bina'i'l-Tabaki li Mısr: Ed-Dırasatu'l-Mahalliyye [Mısır'da Sosyal Yapı ve Sınıf Yapısı Araştırmaları: Yerel Araştırmalar], Kahire Ulusal Sosyolojik ve Kriminolojik Araştırma Merkezi'ndeki dizi yazılara bakınız.

9- Mustafa Kamil es-Seyyid, el-Müctema' ve's-Siyase fi Mısr: Devr Cema'atu'l-Mesalih fi'n-Nizami Siyasiyyi'l-Mısri [Mısır'da Toplum ve Siyaset: Mısır siyasal Düzeninde Menfaat Gruplarının Rolü], (Kahire: Daru'l-Mustakbeli'l-Arabi, 1983).

10- Robert Mianchi, Unruly Corporatism: Associational Life in Twentieth Century, Egypt [Azgın Korporatizm: 20. Yüzyıl Mısırında Dernekler], (New York: Oxford University Press, 1989).

11- Sosyal İşler Bakanlığı, el-Mu'eşiratu'l-İhsa'iyye fi Mecelleti'r-Ri'aye ve't-Tenmiye [Sosyal Yardım ve Gelişme Sahasındaki İstatistiki Göstergeler], (Kahire: 1991), s. 73-80.

12- Aynı yerde.

13- Ahmed Faris Abdulmunim, "Cemaatu'l-Mesalih ve's-Sulta el-Siyasiyye fi Mısr: Dirasat ala el-Nikabat el-Mihaniyye, el-Muhamin, ve'l-Suhufiyyin ve'l-Muhendisin fi'l-fetra" [Mısır'da Menfaat Grupları ve Siyasal otorite: 1952-1961 Arasındaki Devrede Avukatların, Gazetecilerin ve Mühendislerin Meslek Birlikleri Hakkında Bir İnceleme], (Kahire Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde yapılmış doktora tezi, 1984), s. 31; Huveyde A. R. Butros, Ed-Devru's-Siyase li'l-Hareketi'l-Ummaliye fi Mısr, 1952-1982 [1952-1982 Arasında Mısır'daki İşçi Hareketinin Siyasal Rolü], (Kahire Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde verilmiş Yüksek Lisans Tezi, 1990), s. 141.

14- Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi, et-Takriru'l-İstratici el-Arabi, 1989 [Arap Stratejik Raporu, 1989], (Kahire: Daru'l-Ehram, 1990), s. 458-462; Sosyal İşler Bakanlığı, el-Mu'eşiratu'l-İhsa'iyye, s. 254.

15- Ayrıntılar için bkz.: Butros, ed-Devru's-Siyasi.

16- Meslek birliklerinin faaliyetleri, Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi'nin, et-Takriru'l-İStratici el-Arabi'nin muhtelif nüshalarından eksiksiz yer almıştır.

17- M. S. Habib'in Arap Birliği Araştırmaları Merkezi'ndeki yorumu için bkz.: El-Muc'tema el-Medeni, s. 544-546.

18- Müslüman Kardeşler'in liderleri, Devrimci Komuta Konseyi'nin 1954 tarihli derneği fesheden kararını, Devlet Konseyi Yüksek İdare Mahkemesi'nde temyiz etmeye bile muvaffak olamamışlardır, el-Ahram, 7 Temmuz 1992, s. 7.

19- Mısır'daki Yasama Meclisi seçimlerinin tahlili için Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi, İntihabat Meclis eş-Şa'b: Dirase ve Tahlil [Halk meclisi Seçimi: İnceleme ve Tahlil], (Kahire: 1986, 1988, 1992).

20- Sansüre uğramış kitapların ve filmlerin bir listesi el-Ahali'nin Şubat 1992 sayısında yayınlanmıştır.

21- Dernekler hakkındaki yasal düzenleme için bkz.: Emir Salim el-Muhami, Difa'en an Hakk Takvini'l-Cem'iyyet [Dernek Kurma Hakkını Savunma], (Kahire, 1992). Siyasi partiler ve basın hakkındaki hükümler için bkz.: Mısır Arap Cumhuriyeti Anayasası, a.g.e., s. 105-122.

22- Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi, et-Takriru'l-İstratici'l-Arabi, 1990 [Arap Stratejik Raporu, 1990], (Kahire: Daru'l-Ehram, 1991), s. 451-453.

23- İbrahim Nafi', "Hatalı Bir Mantık ve Kabul Edilemez Bir Yaklaşım", El-Ehram, 24 Aralık 1992, s. 1, 3.

24- Bkz.: El-Muhami, Difa'en an Hakk, s. 105-122.

*- Bu konuda daha geniş bilgi için bkz.: Mehmet Akman, "Mısır Arap Cumhuriyeti'nde Terörle Mücadele İle İlgili Yeni Düzenlemeler", Argumentum, Aylık Hukuk Dergisi, Aralık 1992, Yıl: 3, Sayı: 29, s. 486-489, (İstanbul). [Çev. Not.]

25- El-Ehram, 16 Temmuz 1992, s. 5.

26- El-Ahali, 23 Aralık 1992, s. 5.

27- Rahme Rif'at, "1991 Seçimlerinde Kanuni ve İdari İhlaller", Nedvetü'l-Hareketi'l-Ummaliyyeti'l-Mısriyye fi'l-İntihabati'l-Nikabiyye am 1991 [1991 İşçi Sendikaları Seçimlerinde Mısır İşçi Hareketi Üzerine Seminer], Arap Araştırma Merkezi, (Kahire: Aralık 1992).

28- Arap İnsan Hakları Örgütü, Hukuku'l-İnsan fi'l-Vatani'l-Arabi [Arap Ülkelerinde İnsan Hakları], (Kahire, 1989), s. 146-147.

29- Bkz.: Elie Kedourie, Democracy and Arab Political Culture [Demokrasi ve Arap Siyaset Kültürü], (Washington, DC: Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü, 1992).

30- Fuda'nın suikastçılarının toplumsal konumları hakkında bkz.: El-Ehram, 5 Ocak 1993, s. 1.

31- Bu mahallerdeki yaşama koşullarının durumu için bkz.: El-Ehram, 8 Aralık 1992, s. 3.

32- Muhtelif ideolojileri temsil eden birçok aydın kimse siyasal şiddet sorunu hakkındaki görüşlerini bütün 1992 yazı boyunca el-Ehram'ın sayfalarından kamuoyuna sundular.

33- 1980'lerdeki Mısır'ın ekonomik performansı için bkz.: Dünya Bankası, World Development Report, 1992: Development and the Environment [Dünya Kalkınma Raporu, 1992: Kalkınma ve Çevre], (New York: Oxford University Press, 1992), s. 218, 220, 230.

34- Aynı yerde.

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR