1. YAZARLAR

  2. Hamza Türkmen

  3. Milli Gençlik Dergisi 1965-1967

Milli Gençlik Dergisi 1965-1967

Ekim 1994A+A-

Giriş

"Milli Gençlik" Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en büyük öğrenci kuruluşu olan Milli Türk Talebe Birliği (MTTB)'nin 1965-1977 yılları arasında yayınladığı bir dergidir.

Mart 1965 tarihli 47. Genel Kurulu'nda MTTB'nin başkanlığına Rasim Cinisli'nin seçilmesi İslami kesimde büyük bir sevinç oluşturmuştur. Zira Rasim Cinisli ve onu seçen üniversite öğrencileri sol'a, komünizme, batılılaşmaya karşı milli menfaatlere bağlı ve İslama saygılı bir anlayışın taşıyıcıları olarak tanınıyordu. Dönemin İslami mahfilleri bildikleri ve inandıkları din kültürüne bağlı üniversite gençliğinin MTTB gibi etkin ve yaygın bir gençlik teşekkülünü ele geçirmesini, batıcı kadrolarca horlanan kimliklerinin yükselen bir zaferi olarak nitelendirirler. Ve bu tarihten 12 Eylül darbesine kadar MTTB, -12 Mart darbesinin teşkilat üzerindeki kararsız baskısı hariç- müslüman camianın ve özellikle İslami gençliğin sürekli ilgi alanını kuşatmaya başlar. İşte bu ilginin taşıyıcısı, eğiticisi ve geliştiricisi olmak iddiasındaki en önemli, zihinsel ve kalıcı etki Milli Gençlik dergisi ile oluşturulur.

MTTB 1916 yılında "Daru'l Fünun" öğrencileri tarafından oluşturulan bir öğrenci teşekkülüdür. MTTB tarihi, Milli Gençlik'in 1968 Aralık ve 1969 Ocak sayılarında Osman Burak'ın kaleme aldığı "Tarihi Boyunca Milli Türk Talebe Birliği" başlıklı yazıda anlatılır. Çalışmasına 1929'da Tevfik İleri başkanlığında imkan tanınan MTTB o dönemlerde "Türklük ve müslümanlığın amansız düşmanı" olarak gösterilen "komünistler"e karşı kullanılır. Birlik çevresi özellikle 1933'te Türk diline hakaret eden bir Fransız şirket müdürüne karşı "Türklük gururu ile oynadığı" için, yine Bulgaristan'ın Deliorman bölgesindeki Türk mezarlığında 200 mezarın tahrip edilmesini protesto amacıyla gösteriler yapar. Çanakkale şehidleri için abide dikilmesi gündeme getirilir. 1945'te kışkırtılan MTTB'li gençler komünistlik ve vatan hainliği suçlaması ile TAN, LATÜRKİ ve YENİ DÜNYA gazetelerini tahrip ederler. 10 Aralık 1947'de komünizmle mücadele konusunda yayınlanan MTTB bildirisinde şu ifadelere yer verilir: "Derneğimiz iman olarak benimsediği milliyetçilik anlayışına dayanarak vatan, millet ve aile gibi milli mukaddesat mefhumlarını inkar eden komünizm ile daha şiddetli mücadeleyi şiar ittihaz eder."

Türkiye toplumu, T.C. yönetimi ile iyice batılı yaşam tarzının kuşatması altına sokulurken, Türkçü ve anti komünist söylemle oyalanan üniversite gençliğinin taşkın duyguları büyük ölçüde MTTB etrafında disiplinize edilir. Resmi ideolojiyle bağlılığın ifadesi olarak da ay yıldızlı MTTB ambleminin ortasına bir bozkurt resmi oturtulur.

Rasim Cinisli'nin sol eğilimli önceki yönetimden devraldığı MTTB'nin ve Milli Gençlik dergisinin amblemi bu bozkurtlu ayyıldızdır. 1965 yılından itibaren MTTB'yi eline geçiren dindar öğrenci kesimi, İslam öncesi efsanevi bir mite vurgu yapan bu bozkurtlu amblemden ancak 1976 Mart'ında kurtulabilir. Aynı tarihte yayınlanan Milli Gençlik'in ilk ön sayfasında bu amblemden bozkurt resmi kaldırılır yerine Kitap resmi konulur. Bu kitap sıradan bir kitap değildir. Bu kitabın Kur'an olduğuna konuyla ilgili tartışmalı dergi yazılarında açık imalarda bulunulur.

MTTB ve Milli Gençlik dergisi amblemindeki bu değişiklik aslında 1966 -1970 kuşağının İslami telakkilerindeki değişim sürecini yansıtması açısından önemlidir ve dikkate alınması gereken sembolik bir değere haizdir.

İslami Uyanışın Etkisi

Milli Gençlik dergisi özellikle ilk sayılarında türkçü, devletçi, Anadolu milliyetçisi ve İslamcı eğilimleri bir arada barındıran eklektik bir kimlik ortaya koyar. Ancak 1970'li yılların ortalarına doğru türkçülüğe karşı tavır alan, Anadolu milliyetçiliğini sorgulayan, tevhidi değerleri ön plana çıkartıp ümmetçi yaklaşımı benimseyen ve sağcı kimlikten anti emperyalist tutuma doğru mesafe kateden yazılar dergi sayfalarında çoğalmaya başlar.

MTTB amblemindeki Bozkurt'un yerini alan Kitap sembolü konusundaki tartışmalar 1974'lü yıllarda başlar. İshak Pehlivanlı'nın insan-kitap ilişkisini işlediği ve gençlere vahyi taşıyan kitabın ışığına ulaşılmasını tavsiye ettiği yazısını şu ifadelerle bitirir: "Asrımızdaki kitapsızlar, kitapsızlıklarını sahte kitaplarla örtmeye çalışmaktadırlar." (1974-Aralık)

Amblem değişikliğinden sonra bir önceki MTTB başkanı Rüşti Ecevit'in kaleme aldığı yazıda gelen itirazlar cevaplandırılırken şu tesbitlere yer verilir: "Kurt diğer adıyla bozkurt İslamlıktan önceki mitoloji devirlerine ait bir mit, bir semboldür... Kaldı ki bir de kurdun eski türklerin mühim totemlerinden biri olduğu gerçeği vardır. Hem kitabın taşıdığı espiriyi hangi kurt sembolü verebilir! Kitaptan neyi anladığımız sorulursa deriz ki, o mutlak Kitaptır. Her an yeni olan ve yeni kalan bir kitap. Satırlarında ölümsüzlük iksiri bulduğumuz, sonsuz güç kaynağı diri ve taze bir kitap." (1976-Aralık) Ancak Rüşti Ecevit tüm bu olumlu vurgularına rağmen, yazısının başında millilik sorunu karşısında ihtiyatı elden bırakmaz ve bu yaklaşımlarından milliyetçiliği reddettikleri anlamının çıkarılmamasını ister. Ve "garp emperyalizminin buyurduğu milliyetçiliğe" değil, "bin yıllık tarih içinde" ifadesini bulan milliyetçiliğe bağlı olduklarını ifade eder.

Milli Gençlik'te özellikle 1975'ten sonra yer alan Ali Bulaç, Beşir Eryarsoy, Şehmuz Durgun gibi kişilerin yazıları ve özellikle Ömer Özbay'ın şiirleri milliyetçi, devletçi, tarihçi, mezhepçi tüm cahili yaklaşımları sorgulayıp, tevhidi bakış açısına yöneltici çağrıların taşıyıcısı olur. Ömer Özbay'ın yayınlanan bir şiirinin dizeleri (1975-Nisan) şöyle başlar:

Ben ve akranlarım

Şiiri bir ses bildik

En güzel haykırma bildik

Acılardan damıtılmış kelimelerimizle

Mekke'ye, Kur'an'a ve Kevser'e

Sabr'a ve Sur'a ayarlayıp nefesimizi

Işığa ve renge çağırdık yaşamlıları.

Beşir Eryarsoy bu çağrıyı "Kur'an Açısından Millet ve Milliyetçilik'' başlıklı yazısıyla, öncelikle MTTB camiasının milli değerlerden arınamamış İslami anlayışını tashih ve ıslah etmek çabası ile yeniler. Soy, toprak, dil birliği gibi bir tasnifin Kur'ani olmadığını belirtir. Milli kimliklerinden arınma ve saf İslami kimliğe geçiş sürecine önemli katkıda bulunduğunu düşündüğümüz bu yazıda "millet" ve "milliyetçilik" kavramlarının modern kullanım anlamları ile; "ümmet", "millet", "Din" kavramlarının Kur'an'daki kullanımları üzerinde durulur, Millet'i oluşturmak için maddi ve manevi unsurlar üzerinde duran batılı sosyologların, bu unsurları gereklilik olarak göstermelerinin Allah katında geçersiz olduğunu belirten yazı (1975-Aralık) Mehmet Akif'in şu dizeleri ile bitirilir:

Hani milliyetin İslam idi... Kavmiyet ne!

Sarılıp sımsıkı dursaydın ya milliyetine.

"Arnavutluk" ne demek? Var mı Şeriatte yeri?

Küfr olur, başka değil kavmini sürmek ileri.

Ancak yakın tarih süreci içinde İslami kesimin ve dindar gençlerin bilinç altına mili değerler öylesine kazınmıştır ki, konuyla ilgili tüm Kur'ani uyarılara rağmen bu değerlerden kolay kolay uzaklaşılamaz. Bir de 53. Genel Kurulu'nda olduğu gibi T.C. Devleti'nin İçişleri Bakanlığı'nı yapan Oğuzhan Asiltürk gibi diğer devlet ricalinin de MTTB kongrelerine katılıp devlet, milli değerler ve milli tarih övgülerini İslami literatür içinde telkin ettiklerinde, milli kimlikten uzaklaşmak daha da zorlaşır. Ancak 1976-77 yılları Türkiye'de İslami kimliğin yaygın olarak sorgulanmaya başlandığı, evrensel İslami düşüncenin ve İslami hareketlerin düşünce ve tecrübelerinin sözlü ve çeviri-yayın yoluyla Türkçeye en fazla aktarıldığı günlerdir. Özellikle bu dönemde Türkiye'de birçok il ve ilçeye yayılan MTTB örgütlenmelerinden, o dönemin müslüman kesime hitap eden partisi MSP'nin gençlik kolu oluşturmak hesabıyla kurdurttuğu "Akıncılar" derneklerine kaymalar başlar. O dönemde bazıları MTTB etkinliklerinde bulunmuş dar arkadaş çevrelerince çıkartılmaya başlayan ve partisel faaliyet ve milli endişelerden uzak Düşünce, Şura, İslami Hareket gibi dergiler özellikle MTTB ve Akıncılar teşkilatlarındaki gençliği daha ümmetçi eğilimlere sevk etmeye başlar. Ancak gerek MTTB bünyesi dışında oluşan olumlu etkiler, gerekse MTTB ve Milli Gençlik dergisi bünyesinde yakalanan doğrular ümmet anlayışıyla ulusçuluk anlayışını yeterince ayrıştırmaya yetmez. Ve 54. dönem MTTB Başkam Cemaleddin Tayla, riyasetinde çıkan Milli Gençlik'in Çanakkale özel sayısının başyazısında şu ifadelere yer verilir:

"Milli Vahdet'in bozulduğu günden beridir biz emperyalist güçlerin sömürgesi değil miyiz? Bir milletin içtimai hayatında vaki olan en büyük felaket 'tevhid'in bozulması hadisesidir. 'Tevhid'in yokluğu demek çözülmenin var olması demektir. "Çözülme" milli bünyeyi meydana getiren unsurlardan herhangi birinin zaafa uğraması ile olur." (1977-Nisan)

Rasim Cinisli döneminde çıkartılan Milli Gençlik'in "Komünizmle Mücadele Özel Sayısı"nda "Komünizmle Mücadele Kampanyası" başlatıldığı ilan edilir (1966-4). Mehmet Kaplan, Necmettin Hacieminoğlu, Peyami Safa yazılarıyla bu kampanyaya destek verirler. Üniversitelerde sol gençlik hareketlerinin önüne "Ülkücüler"den önce MTTB'liler dikilmeye çalışılır. Son dönem Türkiye tarihinde "Kanlı Pazar" olarak bilinen İstanbul boğazına demir atan ABD'nin 6. filosunu protesto etmek amacıyla yürüyüş yapan solcu gençlere Taksim'de polisin gözü önünde saldıran ve bir çok kişinin ağır yaralanmasına, bir-iki kişinin ölümüne neden olan milliyetçi-mukaddesatçı kesimin gerçekleştirdiği bu eylemin en militan savunusunu Milli Gençlik dergisi yapar (1969-Mart). Aynı sayıda bu eylemler için Rabbine dua eden, "Kanlı Pazar" meydanını Cennet'e, eylemcileri Ashab-ı Yemin'e benzeten Sezai Karakoç'un bir gazete yazısı da iktibas edilir.

Ancak süreç içinde ABD yandaşı tavırdan MTTB çevresi uzaklaşır. "Doğu-İslam Toplumunda Laiklik" yazısıyla önemli ikazlarda bulunan Ali Bulaç'ın şu ifadeleri MTTB'li birçok gencin siyasi bakışında oluşmaya başlayan perspektifin de izahıdır. Bulaç şöyle demektedir:

"Biz müslümanları, komünizm tehlikesiyle korkutuyor, mesaimizi işgal ediyorlar. Biz her şeyden evvel kapitalist bir toplumdayız. İlk hesaplaşmamız komünizmle değil, bugün laiklik ilkesini ileri sürerek bizim bütün fikri ve inanç hürriyetlerimizi kısıtlayan, 150-200 seneden beri belimizi kıran ve bugünkü sefaleti, zulmü ve komünizmi doğuran batıcı, kapitalist düzenle hesaplaşmak zorundayız." (1975-Kasım-Aralık)

Ancak anti-komünist ve ırkı önceleyen kimlikten büyük ölçüde uzaklaşılmasına rağmen, Türklükle İslam'ı birbirine kaynaştıran sentezci anlayıştan bir türlü uzaklaşılamaz. Konferanslarda, gösterilerde, mitinglerde "Tek Yol İslam" diye bağıran MTTB'li gençler, ırkçılığı reddettikleri halde, bin yıllık tarihi öncelemekten, Türkiye'yi Orta Doğu'nun lideri görme saplantısından, Osmanlı Devleti'ni "iman medeniyeti" olarak abartmaktan, Türk kültüründeki manevi unsurlarla övünmekten kurtulamaz. Hatta 7 Şubat 1977'de Batman'da yapılan "Şahlanış Mitingi" için dağıtılan bildirilerde "Yıllardır ezilen, zulmedilen ve hakları gasbedilen milletimizin, artık uyanarak yeniden kendi tabii haklarına sahip çıkmaları" istenirken bile ifade edilen "millet" kavramı ile Türkiye'de İslam toplumunun mu, yoksa Anadolu milliyetçilerinin teorisini dokudukları Oğuz kavmi ile İslam ruhunun Anadolu'da sentezlenmesiyle oluştuğu iddia edilen Türk milletinin mi ifade edildiği açık değildir. Bu konuda iki eğilim vardır. Bahsedilen mitingde de MTTB İcra Konseyi Başkanı Kenan Yabanigül'ün yaptığı konuşmasında birinci eğilim belirgin olarak kendini hissettirir. Yabanigül'ün hitabettiği gençlik, artık "Milli Gençlik" değil "Müslüman Gençliktir". Ancak İslam'dan ayrışmış kuru Türkçülüğe karşı çıkan, fakat bin yıllık tarihi bağdan ayrılamayanların gözünde ise millet, Türk milletidir. Ve 1974-75 dönemi MTTB Başkanı Abid Özmen'in dilinden bu yaklaşım şöyle ifade edilir.

"Yüce Türk Milleti! Sen Selçuklu dağılışından bir Osmanlı çıkardın. Sen Ankara bozgununda yeniden toparlandın. Sen birinci cihan harbinde bir istiklal mücadelesi verdin... Selam mukaddeslerin bekçisi yüce milletim!" (1975-Mart)

Hatta daha sonra ulaştığı tevhidi kimlik ve üstlendiği İslami mücadele azmi ile önemli bir kalkış mihrakı oluşturduğu için rejimin güçlerince 1980 Temmuz'unda şehit edilen Sedat Yenigün bile, o dönemlerde Mehmet Mengüç müstear adıyla "Türk Kültürü ve Milliyetçilik" adlı Erol Güngör'ün kitabı için yazdığı tanıtım-değerlendirme yazısında (1975-Aralık), söz konusu milliyetçi -mukaddesatçı- devletçi söylemi aşamadığını görmek üzücüdür.

Milliyetçi-Devletçi Kimliğin Kökleri

1965'ten itibaren MTTB teşkilatlarında kümelenen İslam'a saygı ve bağlılık ruhu taşıyan üniversite gençliğinin ve çevresinin -özellikle 1975'lerden sonra ciddi bir sorgulama sürecine girip tevhidi bilinçlenme ve mücadele azmi peşine düşen sınırlı bir eğilim dışında- milli ve tarihi değerleri İslami sembol ve tanımlarla eşdeğer görmeleri Türkiye'deki veya Türkiye'ye özgü kılınmaya çalışılan yerleşik din anlayışını aşamamış olmakla izah edilebilir. Zaten üstlenilen bu sentezci kimlik, kimi Türkçü unsurların, kimi tarihi unsurların, kimi toprak ve medeniyet unsurunun, kimi de mistik unsurların ön plana çıkartılmasıyla süreç içinde oluşturulmuş ve Türkiye müslümanlarına aşılanmıştır. Özellikle 1960'lı yıllar ile 1970'li yılların ilk çeyreğinde MTTB çevresinde toparlanan dindar kuşağa taşınan bu sentezci kültürün en önemli kaynakları olarak Anadolu milliyetçiliği ve sonra Hareket dergisinin felsefesi, Büyük Doğu akımı ve özellikle Necip Fazıl Kısakürek'in konferansları, Diriliş dergisi ve Sezai Karakoç'un yazıları, üniversitelerdeki Türkoloji ve tarih bölümlerinin ürünleri, Selçuklu ve Osmanlı tarihi kültürü üzerinde yoğunlaşan araştırmacıların eser ve sohbetleri gösterilebilir.

Milli Gençlik'in Rasim Cinisli ve sonraki MTTB Başkanı İsmail Kahraman döneminde en fazla Anadoluculuk akımının ve Hareket dergisinin kurumlaştırmak istediği "Milli İslam" tezinin etkisinde kaldığı fark edilmektedir. MTTB Kültür Müdürü Vahap Kava, "Kültür ve Geçmişe Bakış" yazısını Yahya Kemal'in özlediği "Türk gibi düşünen" ve Anadolu'nun utkundan doğacak Türk'ün tarihi şahsiyetinin veya "Türkiye tipi"nin doğması temennisiyle bitirir (1967-Aralık)

Aynı sayıda MTTB Genel Başkanı İsmail Kahraman'ın kaleme aldığı basın bildirisinde şu görüşlere yer verilir: "öteden, beri devletimizin istikbaline, milli bütünlüğüne göz koymuş olanlar, muzır ve mahud cereyanlar, milliyetçi cepheyi daima bir bölünme halinde tutmak ve güç birliğini hiç bir zaman sağlatmamak için çeşitli maskeler altında faaliyet göstermişlerdir. Bunun neticesi olarak tarihimiz boyunca milli ve manevi değerlere bağlı olan milliyetçi cepheye, vatanını seven bütün vatandaşlar şu veya bu isim altında birbirinden ayrılmış, kopartılmış, aralarında bir birlik sağlatılmamıştır. Türkçü, hilafetçi, saltanatçı, şeriatçı, kuyruk, yobaz, gerici, turancı, ırkçı, kafatasçı, nurcu, süleymancı, mürteci ve ...cı, ...cu ... isimler bu faaliyetin bu gayretin neticesidir. Bu isimler altında çeşitli gruplara ayrılan vatandaşlar temelde aynı inancın sahibi, aynı yolun yolcusudurlar. Temel fikirleri İslamiyet'tir, milliyetçilik duygusudur. Satıhda görünen nüans farkları göz boyama için fikir hayatımıza zerk edilen zehirlerdir."

Kurulduğundan beri Avrupa Milli Görüş Teşkilatı (AMGT) Başkanlığı yapan Osman Yumak (Yumakoğlu), 1968 Milli Gençlik'inde "Anadolu ve Anadolu Gençliği" başlıklı yazısında adeta Nurettin Topçu'nun felsefesini idealize ederek özetler. Ona göre Anadolu gençliği insanın ve toprağın verimidir.. "Kendisini yetiştirenlerin ve onların da yetiştiricilerinin bu topraklarda yattığını bilir. Ruhen de onlara bağlı olduğunu unutmaz. Asıl vazgeçilmez yönü de budur. Bu Anadolu'ya bir kat daha kutsallık katar. Madde ve ruhunun mayası burada yoğrulmuştur." (1968-Kasım)

Nurettin Topçu "Üniversite Faciası" başlıklı uzun yazısında üniversite yönetimi ve akademik çalışmalar konusunda zaafların ve çözüm yollarının ne olabileceğini ifade ederken Türklük, İslam ruhu ve vatan mefhumlarından oluşan sentezci felsefesini de birçok yazısında olduğu gibi gündeme getirir. Ona göre "Mesele milliyetçilik meselesidir. Milletini sevmek, meselelerin millet lehinde, millet selameti yolunda çözümünü araştırmaktır." Topçu tavsiyelerine devam eder: "Sakın kendi samimiyetinizin katili olmayınız. Yolumuz İslam yoludur. Bu toprakların üstünde kinlerimiz kaynaşsa bile, altında sevgilerimiz uyusun. Onları uyandırınız. Karşı cepheler bugün birbirlerini inkarda ne kadar kendilerini zorlasalar da yine aynı ecdadın çocukları olarak yaşayacaklar ve bir gün aynı hakkın hizmetinde olarak aynı din ve vatan için can vereceklerdir." (1968-Aralık).

Ancak bu millilik MTTB'nin 52. kuruluş yıldönümü yemeği ile Hilton otelinin balo salonuna taşınır. Milli Gençlik'in konukları arasında emniyet müdürleri ve yardımcıları, TBMM'nin başkanı gibi yüksek devlet erkanı da bulunur. Devletin yüksek erkanı ile kurulan bu ilişkilerin tadı unutulmayacak kıvamda olacak ki, MTTB görevlilerinin bir çoğu sonraki dönemlerde de bu damak tadını giderme arayışından vazgeçemez.

MTTB'nin 1965 sonrası çizgisinde İslami kimliği ile temayüz eden 3. Genel Başkanı Burhaneddin Kayıhan ise "Komünizm ve Gençlik" başlıklı yazısını şu vurgu ile bitirir: "Sağ cephe olarak birlik olmaya mecburuz." (1967-Aralık)

Necip Fazıl'ın İdeolocya Örgüsü adlı kitabın/tezin tanıtımı amacıyla kaleme alınan bir yazıda Büyük Doğu idealinin anlatımı için Sezai Karakoç'un tesbitleri iktibas edilerek konuya açıklık getirilmeye çalışılır;

"Büyük Doğu bir mekteptir. Bir düşünce, edebiyat ve aksiyon akımıdır. Türk düşünce, edebiyat ve aksiyon hayatı İslamdan kutuplar kadar uzaklaştığı bir günde doğmuş ve tam yirmibeş yıl, fikir, san'at ve aksiyonda sürekli olarak ağırlığını duyurmuş, bütün bir gençliğe ideal aşılamış kutlu bir ocaktır.

Sağ düşünce kurulurken, onu her türlü sapmadan, bid'attan, delaletten koruyan ehl-i sünnet yolundan kıl feda etmeden açık ve seçik bir şekilde dava yolunu ortaya koyan bir düşünce, inanç, aksiyon okulu olmuştur, Büyük Doğu." (1969-Ocak)

"Sağ" kavramı o dönem dini cemaatlerce de kabul gören bir kullanım yaygınlığı sağlamıştır. İslami duyarlılık açısından dönemin önde gelen bir bayan yazarı, Fevziye Deniz, sol karşısında düzenin liberal-muhafazakar kanadında yer almanın ifadesi olan sağ kavramına kendince açıklık getirmeye çalışır. Bazı ayet meallerini kullanarak kız öğrencileri İslam yoluna davet etmeye çalıştığı "Asil Türk Kızı" başlıklı yazısında sol kavramını küfür, sağ kavramını ise İslam'a yönelişin bir ifadesi olarak gösterir (1968-Kasım).

Uzun bir aradan sonra 1974'ün Aralık ayında yeniden çıkmaya başlayan Milli Gençlik"in "Yeniden Çıkarken" yazısında Anadolu milliyetçiliğinin izleri hissedilir. Birleştirici bir "Milli Ses"in sahibi olmak istenir. "Bu ses bin yılık mazinin kültür mirasından uzak bir nesle bir şeyler vermek arzusundadır. " Aynı sayının başyazısında konu açılır. "Biz bir iman medeniyetine dahil olduktan sonra, ona Selçuklu medeniyeti denilen bir safha kattık. Fakat bu safha bir müddet sonra içtimai buhranlara, dış istilalara duçar oldu. Müesseseleri bozuldu, milli birliği çözüldü. Ama milleti ayakta tutan ruhi kuvvetler ölmedi... İman medeniyetinde insanlarla cemiyetiyle ve devletiyle münasebetlerini tanzim eden mutlak kitaptır. Osmanlı medeniyeti bir iman medeniyetinin 600 yıllık devamıdır."

Adil Doğru da aynı sayıdaki yazısında MTTB'yi bir mektep olarak değerlendirir. Bu mektepte resmi ideolojinin ruhsuz bıraktığı milli müesseselerin, milliyetçi-mukaddesatçı büyüklerin irfanından yararlanarak yeniden tanımlanması gayreti içine girilir.

Milli müesseselere sahip çıkmak adına Milli Gençlik'in bir başka başyazısında sevdirilmeye çalışılan devlet tanımı şöyle yapılır:

"Devlet bir milletin teşkilatıdır. Müesseselerden teşekkül eder. Bu müesseselerse milletin mukaddesleri üzerine bina edilir, içtimai bünyeye ters düşen, yani milletiyle bütünleşemeyen bir devlet düşünülemez. Aksi halde ortaya bir çatışma çıkar." (1975-Ocak).

Ve aynı sayıda Yaşar Karayel feryat eder: "Hükümetler gençlikten istediğini elde edebilmesi için gerçekleri öğretmeye mecburdur. Bu arayış içindeki nesle manayı, hakkı, milli değerleri öğretme vebali altındadır. Bu yapılmazsa devletin temeline daha çok dinamit konacaktır."

Yer yer İslam'ı anlama biçiminin ilahi nass'a dayandırılması, sorunlarımızın çözümünde şer'i delilleri bilmemiz gerektiği gibi yaklaşımlarla karşılaşan MTTB gençliği genellikle ahilerin, üstadların, şeyhlerin, hocaefendilerin görüşlerini önceleme alışkanlığından sıyrılamadığı için zihinsel ve kavramsal kaostan uzaklaşamaz. İşte bu yıllarda eskimiş milliyetçi-muhafazakar düşünceleri güçlü ifade şekilleriyle yeniden gündeme sokabilen Cemil Meriç, Milli Gençlik'in teveccühünü kazanır. Kendisiyle yapılan röportaj Türk-İslam medeniyetini ve bu medeniyetin zirvesi Osmanlı devletini kutsayan vurgularla doludur. Ve Milli Gençlik'te bu kişinin piyasaya sürülen iki kitab şöyle takdim edilir: "Fikir hayatımızı sarsan eserler: 'Bu Ülke' ve 'Ümrandan Uygarlığa' ." (1975-Mart)

İslam Nasıl Öğrenilecek?

Resmi ideolojinin telkin ettiği millilik meselesi, özden, İslam ruhundan ayrıştırıldığı için 1965'den itibaren Milli Gençlik'te yer alan çoğu yazıda eleştirilir ve manevi unsurlarla bezenmiş bir milliliğin peşine düşülür. Milliyetçilikte İslamilik aranmaktadır. Ama İslam'da böyle bir arayış var mıdır? Daha da önemlisi neyin İslami, neyin İslami olmadığı nereden veya kimden öğrenilecektir? Libya Devlet Başkanı Yardımcısı Callut, Türkiye'ye geldiğinde MTTB'de yaptığı konuşmasındaki bir sözü dergi kapağına manşet yapılır: "Kaynağımız Kur'an'dır" Ancak o dönemlerde Ali Bulaç'ın "Mevlana Sınıfsız Bir Toplum Adamıdır" adlı yazısında da ifade edildiği gibi Kur'an'ı, hadisi ve tasavvuf sistemini kaynağından okumak, bol bol tarih öğrenmek zorunluluğu öne sürülmektedir. "Bunun için de Arapça, Osmanlıca ve Farsça'yı öğrenmek şarttır." (1975-Şubat).

Demek ki o yıllarda Arapça, Osmanlıca ve Farsça bilemeyenler Allah'ın kitabını ve vahiy dinini öğrenmek konusunda büyük bir mahrumlukla yüz yüzedirler. Bereket ki Ahmed Memduhoğlu "Kaynaklara Yönelme Mecburiyeti" başlıklı yazısında Arapça ve Farsça bilmeyenlere bir çıkış yolu gösterir. Memduhoğlu'na göre "Aydınlarımız ya Arapça, Farsça'yı öğrenmeli ya da kaynak eserler Türkçe'ye çevrilmeli"dır. Ama ikisinde de zorluk vardır. Türkçe'de İslami kaynak eserler ve çalışmalar çok azdır. Bir-iki tefsir ve Kur'an-ı Kerim meali. Bunlar da Elmalı, Mehmed Vehbi Efendi; üç-dört meal Hasan Basri Çantay, Ömer Rıza Doğrul, A. Tünüver ve Fikri Yavuz. Tek Türkçe fıkıh çalışması Ömer Nasuhi Bilmen'in Istılaha Fıkhiyye Kamusu'nun yanında sadece bir temel hadis kitabı tam metin olarak Türkçe'ye çevrilmiştir (1975-Mart).

Aslında İslam'ı kaynağından öğrenme ihtiyacı konusunda karşılaşılan sorunlar ve tereddütler ciddi bir kaygıdan kaynaklanmış olabilir. Ve bu kaygılar İslam adına konuşan kişilerin vahyi ölçülerle beşeri ölçüleri, ilahi değerlerle tarihi ve örfi değerleri fütursuzca kaynaştırma ve Kur'an kelimelerini saptırma cesaretlerine duyulan haklı tepkiden kavlanıyor olabilir.

Ancak evrensel İslami hareketin takip ettiği "öze Dönüş", İslam'ın safiyetine ulaşmak, tevhidi bilinci yeniden kuşanış çağrılarının düşünsel ve tecrübi ürünleri Türkiye'ye sözlü veya çeviri yoluyla yazılı biçimde aktarılmaya başladıkça Türkiye'deki İslami uyanışta güçlenmeye, zihinler kaynak sorununu çözme ve Kur'an'ı anlama konusunda aydınlanmaya başladı. Ve İslami uyanışın bu ivmesi, eklektik din anlayışına kaynaklık eden kişi ve çevreleri bile samimiyetleri oranında -bütünlükten kopuk ve parçacı bir şekilde de olsa-etkiledi.

Sonuç

1976-77'li yıllarda MTTB gençliği çevresinde ve Milli Gençlik dergisinde belirginleşmeye başlayan fikri tartışmalar, aslında dini anlayış biçimlerinin aydınlanmasına, ümmetçi ve milliyetçi-mukaddesatçı iki eğilimin birbirinden ayrıştırılmasına önemli katkılarda bulunuyordu.

Özellikle Şehmuz Durgun'un 1977'de yayınlanan "İslam İnkılabının Esasları" başlıklı yazı dizisi, "Küfür Devleti" ile "İslam Devleti" kavramlarının farklılığına açıklamalar getiriyordu. "Mutlak bir tez olan İslam"ın, Türk-İslam sentezi, Arap-İslam sentezi gibi ideolojilerle kaynaştırılmaya çalışılmasının açıkça küfür olduğunu belirten (1977-Ocak) Durgun, "İnkılap" tanımı üzerinde duruyor ve "İslam inkılap hareketinin" tek kaynağı/vahy'i esas alması gerektiğini vurguluyordu. İslam inkılap hareketinin üç esasa, yani, mutlak-ilahi ideoloji "İslam", bu muhtevanın önerdiği "Teşkilat" veya "Cemaat" ve İslam'ı hayatın her yerine taşımak demek olan "Topyekün Savaş" esaslarına dayanmasının gerekliliğini (1977-Nisan) işliyordu.

İslami mücadelenin ne olduğu ve nasıl verileceği sorularına "Cemaat-i İslami" ve "Müslüman Kardeşler" kültürlerinden ve özellikle "Hizbu't-Tahrir" çalışmalarından devşirdiği bazı tesbitlerle 1960 müslüman kuşağını manüpüle edip, daha sonra bu tesbitlerde kullanılan kelime ve kavramlara milli muhtevalar katarak mevcut İslami potansiyeli ve İslami yönelişi saptıran Mücadele. Birliği'nin ve Yeniden Milli Mücadele dergisinin kullandığı "İnkılap", "Metod", "Hedef, "Teşkilat", "Topyekün Mücadele", "İdeoloji" gibi kavramlar "İslam inkılabının Esasları" adlı bu çalışmada yeniden ele almıyor ve milliyetçi muhtevalardan ayrıştırılarak, ayetler ışığında yeniden yorumlamaya çalışılıyordu. Bu çaba tüm eksik ve yer yer hatalı değerlendirmelere rağmen, İslam'ın kendine yeterli, özgün ve hayatın bütün şubelerini kuşatan bir hayat görüşü ve düzeni olduğunu ihsas ettiriyor, milli değerlerin İslami değil cahili değerler olduğunu vurguluyor ve okuyanını İslam'ı kavrama konusunda sistemli bir bakışın mensubu olma ihtiyacına sevk ediyordu.

1970'in ilk yıllarında özellikle MTTB çevresinde kümelenen "aksiyoner" İslami kesimin sahip olduğu eklektik kimliği tashih ve ıslah etmek konusunda dönem için önemli sayılacak bazı yazılar Milli Gençlik'te yayınlanabiliyordu. Ancak ikaz ve aydınlatma görevi üstlenen bu tür yazıların Milli Gençlik'te yer alması ve yazılardaki tesbitlerin gündeme getirilmesi, milli vurgulan İslami literatür içinde içselleştirmiş MTTB kuşağını yeterince uyaramıyordu. İslam'a duyulan saygı ve sevgi konusunda taşınan tüm samimiyete ve katlanılan fedakarlıklara rağmen, zihinler çok bulanıktı. Bu durum MTTB çevresi dahil İslam'a ilgi duyan 1970 kuşağını şu üç hal veya eğilimin mensubu kılıyordu.

a- Bağımsız İslami kimliği ve yeniden ümmet olmayı önceleyenler.

Bunlar, İslam ümmetini yeniden ihya etmek için vahye göre tüm kavramları, düşünce kalıplarını ve tarihi mirası sorgulamaya ve tevhidi mücadeleyi üstlenmeye azmetmiş müslümanlardır. Bunlar yeniden ümmet olma bilincine ulaşma çabalarıyla milliyetçi-mukaddesatçı çevrelerin anlayışlarından radikal bir kopuşu ifade eden davranışlar sergilemişlerdir.

Özellikle 1970'li yılların ortalarından itibaren Türkiye'de yaygınlaşmaya başlayan Tevhidi söylemin gücü, MTTB çevresi başta olmakla birlikte İslam'a ilgi duyan tüm çevrelerde önemli bir İslami uyanış hamlesi oluşturduysa da, Kur'an'dan yararlanma yöntemi ve Kur'ani mesajın ilke ve hedeflerini ortaya koyan görüş ve çalışmaların yetersizliği veya geç kalışı; maalesef bu uyanış hamlesini daha diri ve sahih açılımlara ulaştıramadı. Özellikle bağımsız kimlik ve çevre oluşturma hali içinde olan birinci grup çabalar, 1980'li yıllara uzanan en önemli İslami katkıların zeminini doldurmuştu; ama bu eğilim bağlıları ulaşılan bilgilerin Kur'an bütünlüğünde yeterince sağlamasını ve içselleştirilmesini yapamadıkları gibi, Kur'ani mesajın sosyalleştirilmesi ve ümmet bünyesinin yeniden imarı açısından da yeterli pratikler ortaya koyamadılar.

b- Bağımsız İslami kimlikle birlikte mevcut cemaatleri önceleyenler.

Bu eğilim mevcut hali, vahyi ölçülere göre sorgulama ve İslami mücadeleyi üstlenme eğilimi göstermekle birlikte, milliyetçi-mukaddesatçı çevrelerden edindikleri alışkanlıklarından ve bu kesime besledikleri duygusal başarılardan uzaklaşamamışlardır.

Ulaştıkları tevhidi doğrularla birlikte sistem içi imkanları kaybetmeme hesabındaki çabalar, geleneksel değerler karşısında yeterince de netleşemeyince, milliyetçi-mukaddesatçı çizgiyle ortak şekil ve pratikleri paylaşmaktan vazgeçmedi. Ve kendi kimliklerini temellendiremeden, büyük ölçüde köklü temelleri olan geleneksel ve milli değerlerin taşıyıcısı cemaatler tarafından kuşatıldılar. Bu kuşatma ya uzlaşmayı ya da umutsuzluk ve çözülmeyi getirdi.

c- Kimlik sorunu yerine mevcut cemaatleri ve anlayışları önceleyenler.

Bunlar halini, özellikle tarihi ve milli değerleri, sistem içi ilişkilerini ciddi olarak sorgulamaya yanaşmamakla beraber, gündeme gelen İslami uyarı, ikaz ve bilgilere yer yer kulak kabartarak sentezci bakış açılarına daha fazla İslami renk katan ve kitlesel özellik gösteren kesimdir.

Kendi halini yeterli veya İslami gören bu büyük kesim ise, ancak İslami duyarlılığı oranında evrensel İslami hareketlerden ulaşan çağrılara kulak kabarttı. Bu çağrılar, ancak duygusallık içinde bazı parça bilgiler kazandırıyordu. Parça bilgiler ise zaten sentezci bir kimliğe sahip olan bu kesimi cahili değerlerden arındırmaya yetmiyordu. İslami duyarlılığı nedeniyle İslami mesajın birinci dereceden kitlesel muhatabı olan bu büyük kesim ise, 1990'lı yıllarda hala ıslah edilmeyi bekleyen eklektik kimliği ile varlığını sürdürüyor, milliyetçi-mukaddesatçı oy avcısı politikacıların istinasını kabartıyor. İslami hareketlerin gelişim gücü karşısın da uluslararası istikbarın üzerinde en fazla hesap yaptığı ve gerektiğinde imkanlar tanıdığı kesim, budur.

Milli Gençlik dergisinin 1965-77 yılları içinde iyice belirginleşmeye başlayan tüm bu eğilimlere sayfa açan yapısı, en azından Türkiye'deki İslami uyanışın seyrini anlamaya çalışanlara katkı sunacak önemli bir tarih kesiti yansıtmaktadır.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR