1. YAZARLAR

  2. Bahadır Kurbanoğlu

  3. Metin’e, Hasip’e ve Mustafa’ya...

Bahadır Kurbanoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Metin’e, Hasip’e ve Mustafa’ya...

Ağustos 2006A+A-

Önce Metin'den kopardılar bizi. Günlerce bir yanlışlık oldu umuduyla bekledik. İsim benzerliğinden başka ne olabilir ki, dedik. Hatırlı kişiler umudumuz oldu ilkin. Her şey o kadar çok değişmişti ki bölgede, hatır, siyaset, güç hakgetire. Gücün de adı değişmişti, siyasetin de, hatırın da.

Hasip ve Mustafa yapılması gerekeni üstlendiler. Umutlarını azık edip günlerce uğraştılar, didindiler kardeşleri için. Kendileri için çıkarılan fermandan habersiz tam dönmeye karar vermişlerdi ki, Metin'in kaderi onları da yakaladı.

Basın açıklamaları, eylemler, resmi-gayri resmi çabalar derken, "Kardeşlerimiz Serbest Bırakılsın!" diye haykırdığımız günlerde, yetmezmiş gibi iftira ve karalamalara da maruz bırakıldık…

Emperyalizm'in, girdiği her yeri hukuksuzluk, adaletsizlik ve zulüm girdabına soktuğuna bir kere daha sizler vasıtasıyla şahit olmuştuk.  İslami kimliğimizin bizi  daha ciddi bedeller ödemeye zorladığı çok açıktı ama trajik olan bunun ABD'den ya da İsrail'den değil, mazlum bir halkın önderleri olduklarını iddia edenlerden gelmesiydi. Amaçlarını, hedeflerini, mazeretlerini hiç ama hiç anlamadan…

Bu mektup bunun için yazıldı…

Bir gün mutlaka geri dönecekleri umuduyla...

...

Allah'ın selamı üzerinize olsun!

Bu mektup size ulaşır mı bilmem ama bir gün bu satırları okuyacağınız umuduyla Rabbime yaslanıyorum. Günleri insanlar arasında evirip çeviren, mazlum çocukların, kadınların ve erkeklerin Rabbine. Bu satırları duamız kılsın; kalplerimizde yaşattığımız umudu, özlemi ve yakarışı sizin omuzlarınızdaki sorumluluğun ağırlığını hafifletmek için bereketlendirsin. Size, size yakışanı nasip etsin.

Siz gittiğinizden beri çok şey değişti;

Dostla düşman, bu fitne ortamında daha bir belirginlik kazandı. İman edenle, kalplerinde hastalık olanlar; ahlaklı ve erdemli kimselerle işbirlikçilik ruhunu kimlik edinenler; yollara düşenlerle, yolları engel kılanlar birbirinden ayrıştı. Burada olsaydınız duyduklarınıza ve gördüklerinize siz de şaşardınız. Ne dostlar tutmaya çalıştı elimizden size ulaşalım diye. Dini, fikri, kimliği çok önemli değil. Basın toplantıları düzenlediler insanlık onuru adına. Hukuksuzluğu haykırdılar, adaletsizliğe isyan ettiler. Yazılar yazdılar. Ne düzenbazlar gördük sayenizde, deliğinden çıkmaya can atan nice yılanlar. Ne ajanlığımız kaldı, ne işbirlikçiliğimiz. Bazen sustuk, duymazdan geldik, bazen hak ettikleri cevabı gönderdik.

Biliyorum bütün bunlar sizin uğradığınız haksızlığı gideremedi. Sadece bilin diye yazıyorum.

Siz gittiğinizden beri çok şey değişti;

Siyonist katiller Filistin'i ve Lübnan'ı acımasızca vuruyorlar. Metin olsa diyorum şimdi boş durmazdı. Hasip'i de alıp yanına Amed'i ayağa kaldırmak için kapı kapı dolaşır, Filistinli kardeşlerine yardım toplardı.

Boş durmazdı, duramazdı. Elleri, kolları, vicdanları bağlanmış  olanları zincirlerinden kurtarmaya çabalardı. Hadi sizi sevindirecek bir şey söyleyeyim: Türkiye'nin dört bir yanında eylemler düzenlendi Filistin için. Diyarbakır'daki eylem en büyüklerinden biri oldu.

Mustafa olsaydı şimdi İslam dünyasının dört bir yanından çeviriler yapardı. Kim ne demiş, ne düşünüyor, ne gibi tahliller yapılıyor? Durmaz, birkaç da telif yazı...

Mustafa olsaydı atlar giderdi gidilmesi gereken yerlere. Duramazdı. Tıpkı Irak'a gittiği gibi. Sonunu düşünmezdi. Belki yine Metin'i, Hasip'i alırdı yanına kimbilir?

Oralarda "Elçiye zeval olur mu acaba Irak'ta olduğu gibi?" Mustafa kaç bahar gitti geldi Ortadoğu'ya. Elçiye hiç zeval olmadı. Atalar güzel söylemiş:

"Elçiye zeval olmaz" diye. Olurmuş!

Mustafacım... Kardeşim!

Sana eşinin, Emine Hanım'ın selamını yolluyorum. Diyarbakır'a dönmeden evvel seni sordu bana. "Bir haber var mı?" dedi. "Yok" dercesine başımı öne eğdim. Her zamanki vakarlı tavrıyla teşekkür etti. Bacımızla övünebilirsin ey kardeşim! İmtihanı ağır ama onurlu, dirayetli duruşu ve sabrı hepimize örnek oldu. Sirkeci Postanesi önünde sizlerin serbest bırakılmanız yönünde konuşma yaparken sesi hiç titremedi. Belki içi kan ağlıyordu ama hiç belli etmedi. Sanki hemen çıkıp gelecekmişsiniz gibi, sanki bizleri teselli eder gibi çıkıyordu kelimeler ağzından. Miting meydanında kimselere eyvallah etmeyen, sadece ve sadece Rabbine dayanıp, ondan medet umar bir edayla…  "İşte" dedirtti herkese, Müslüman kadının azmi, kararlılığı ve izzeti.

Hasipcim... Kardeşim!

Mehyet Hanım her vakit dua ediyormuş sizler için. "Allah'ın takdirini Allah'tan başkası belirleyemez." diyormuş, sizlere üzülenleri teselli etmek için. Diyarbakırlı kardeşlerimiz onun için her zamankinden daha metin, daha sabırlı ve dirençli olduğunu söylüyorlar. Teselliye gelenleri teselli eden bir dosta, yoldaşa, hayat arkadaşına sahip olduğun için ne kadar şükretsen azdır.

Sevgili Hasip,

Çocuklarının sana ne kadar bağlı olduğunu biliyorum. Senin ne kadar müşfik bir baba olduğun iyi biliniyor buralarda. Onlar, senin Metin'i almaya gittiğini biliyorlar sadece. Sakın döndüğünde ağzından bir şey kaçırma emi. Onlar iyiler merak etme. Ha bugün ha yarın döneceğin günü iple çekiyorlar.

Metincim... Kardeşim!

Sen çok oldun gideli ve Muhterem Hanım herkesten fazla sabretti, bekledi. Kah umutlandı kimi zaman küçücük haberler sayesinde, kah akraba ziyaretlerine dayanamayıp duygularını açıkça ifade etti. Seni ne kadar özlediğini bir Allah biliyor, bir de kendisi, başka söze hacet yok. Çok üzülmüş önceleri, dayanamam diye düşünmüş. Kolay mı? Allah'a sığınmış ıssız gecelerde. Dualarını yollamış hepinize. Umudunu hiç yitirmemiş, Kitab-ı Mubin yegane azığı olmuş bilesin. Şimdi ona daha bir başka sarılmış Muhterem Bacı.

Ne mutlu hem onlara hem size!

Ha Mustafacım, unutmadan sana bir tüyo vereyim. Daha doğrusu verdiğin sözü hatırlatayım. Oğlun Emir senden oyuncak kamyon bekliyormuş. Bacımız söylemiş kardeşlerine. Biz alacaktık ama almadık. Söz senin sözün. Sakın gelirken unutma. Sen şimdi gelirken hediyeler getirmek istersin biliyorum. Hani Suriye dönüşü ilk Haksöz'e uğrayıp Halid Meşal'le yaptığın görüşmeyi büyük bir heyecanla anlatmıştın bana hatırlıyor musun? Hani "bak" demiştin "Bu Meşal'in gönderdiği Şam tatlısı."

"O kadar mütevazı bir adam ki, meyveleri elleriyle soyup bize ikram etti." derken gözlerinin içinin parladığını bugün gibi hatırlıyorum.  Ne tatlı idi seni büyüleyen, ne de Meşal'in ikram ettiği meyveler; gözlerinin içinde Filistin halkının umudu, liderlerinin azmi, özgüveni ve mücadele ruhu okunuyordu. Sen anlatıyordun, ben hissediyordum. İslami Cihad'dan, Ebu İsam'dan bahsederken de aynı anda gözlerimiz dolmuştu sevinçten.

Şimdi onlar çok zordalar kardeşlerim. Ne olur çabuk dönün. Size, bize, hepimize ihtiyaçları var.

Size Nasrallah'ın selamını yolluyorum. Selam söyledi size. Tüm ümmete.

Ha ben size müjdeyi vermeyi unuttum değil mi?

Hizbullah direnişe geçti. Hem de ne direniş!

Bugün konuşuyor, ertesi gün yapıyor. Boş laf yok. Boş tehdit yok. Boş intikam naraları yok! Merak etmeyin, düşman bol keseden sallıyor.

Biliyor musunuz, Cemaat-i İslami de aynı saflarda Hizbullah'la beraber savaşıyor Irak'a nispet. Hamas ve İslami Cihad tebrik mesajları yolladı. Gün bayram günüydü. Sokaklarda Filistinli çocuklara şeker dağıttılar. Ne irade değil mi! Bombaların, füzelerin altında bayram yapıp, şeker dağıtıyorlar…

Yeni sloganımızı söyleyeyim size:

"Hizbullah Vuruyor, Siyonizm Çöküyor!"

Kahkahalar attığınızı duyar gibiyim. Gülün, gülün. Gülmek hakkınız. Gün sizin gününüz. Hepimizin!

Siz gittiğinizden beri çok şey değişti;

Değişti değişmesine ama umutlarımız hiç değişmedi. Yerini ye'se bırakmadı buna inanın. O kadar umutluyuz ki geri döneceğinizden. Üçünüzü de sağ salim bekliyoruz. Bekletmeyin artık bizi. Çabuk dönün. Allah yar ve yardımcınız olsun.

Not: Bu defa tatlılar bizden!

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR