1. YAZARLAR

  2. A. Nizar Hamzeh

  3. Lübnan Politikasında İslami Güçler

Lübnan Politikasında İslami Güçler

Eylül 1993A+A-

R. Hrair Dökmeciyan

Dr. A. Nizar Hemzeh, Beyrut Amerikan Üniversitesi Halk İdaresi ve Politik Araştırmalar bölümü başkanıdır. Dr. R. Hrair Dökmeciyan ise, Güney Kaliforniya Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi profesörüdür.

Mısır, Ürdün ve Mağrip'te İslami hareketlerin politik etkinlik sergilemeye devam ettikleri bir dönemde, onların Lübnanlı yandaşları, ülkenin 1990 Taif Antlaşması'yla belirlenen mezhepler arası işbirliğine dayalı yeni ortamına kendilerini uydurmak gibi zor bir işle meşguller. İlginçtir, bu yöntem Lübnan'ın İslami yapısı içerisindeki büyük çeşitliliğe ve ülkenin politik ve ekonomik alanda karşılaştığı karmaşık problemlere rağmen yürümektedir.

Lübnan'daki mezhepler arası bu yeniden bütünleşme sürecine ilişkin yapılacak tüm değerlendirmeler, bugün aktif İslami kurumların, grupların, liderlerin ve hareketlerin tüm yönlerini kapsayan, Lübnan politikasının İslami boyutunun bir analizini gerektirmektedir. Lübnan'da yapılan araştırmaya dayanan bu çalışma, ülkenin büyük İslami gruplarını, kurumlarını ve onların birbiriyle etkileşimleri ve Lübnan'ın gelişen mezhebi sistemi içerisindeki rollerini sistematik bir biçimde tahlil etmektedir.

İslami Hareketliliğin Katalizörleri

İslami dirilişçi hareketlerin artışı, Orta Doğu'yu kısa bir süre önce saran kriz ortamlarıyla ilişkilendirilmiştir. Bu krizler, Arapların İsrail tarafından yenilgiye uğratılışını, milliyetçi elitlerin sosyo-ekonomik gelişmeyi dengelemedeki başarısızlığını, politik baskının yaygınlaşmasını, bozuk gelir dağılımını ve batılılaşmanın karmaşaya yol açan psiko-kültürel yönünü içeriyordu.1

Bu krizler döneminde oluşan hava, Lübnan'ın, iç karışıklıklarının vuku bulduğu bölgesel bir çevrede açık toplum kurmaya uğraşan ince dengeli mezhebi sistemi için özellikle tahrip ediciydi. Böylece, Arap dünyasındaki kriz ortamı, Lübnan'ın çok mezhepli ortamında, sistemin kendisinde var olan problemler tarafından şiddetlendirildi. Müslüman nüfusun giderek artan oranına rağmen, Hıristiyan Maruni topluluğu ülkedeki iktidar ve mülkün büyük bir bölümünü orantısız bir biçimde elinde bulunduruyordu.2 Bu yapısal eşitsizlik 1958'deki iç savaşın ve 1975-1991 arasındaki büyük tahribatın bir sebebiydi. 1960 ve 1970'li yıllarda Lübnan'daki karışıklığı körükleyen diğer faktörlerse şunlardı: İsrail ve Filistinliler arasındaki çatışma, resmi bozulmanın rahat vermediği bir pazar ekonomisinde sınıf farklılıklarının şiddetlenmesi; İsrail'in ülke içerisine periyodik saldırı ve komşu ülkelerin Lübnan toprağı üzerine başlattıkları vekalet savaşı.3 Bütün bu kriz faktörleri İran'daki İslam davasının zafere ulaşmasıyla daha büyük bir desteğe kavuşan Lübnan'daki İslami hareketin politik dinamiklerini şekillendirmişti.

Lübnan'ın politik spektrumunun İslami kanadı, hem ideolojik, hem de politik manada oldukça karışıktır. Geleneksel dini kurumlardan, aktivist hareketlere ve devrimci örgütlere kadar uzanan örgütlerin, grupların ve hareketlerin oluşturduğu şişkin bir yapıyı kapsar.

Sünni Fetva Kurumu [Daru'l-İftau'l-Sünni]

Lübnan müftüsü tarafından yönetilen "Daru'l-İfta", Lübnan'daki Sünni yapının tepesinde yer alır. (Kurumu temsilen şehirlerde temsilciler -müftüler- vardır.) Bu kurum 1955'de hükümet tarafından kurulmuştu. Müftü ve yardımcılarının gelirleri devlet tarafından karşılanır ve bu kişiler Sünni cemaatin liderleri olarak tanınırlar. Müftü ve onun şehirlerdeki temsilcileri fetvalar yayınlamakla, şeriat mahkemesini denetlemekle ve dini bağışlar ve cemaatin hayır kurumlarını yönetmekle yetkilidirler.

Sünni kurumun temsilcileri olarak, çoğu müftünün politik eğilimi ve yasal görüşü, ılımlılık, politik sessizlik, toplumlararası uzlaşma ve geleneksel İslami değerleri vurgulama eğilimindedir. Henüz mezhepler arası mücadelenin var olduğu dönemlerde, Sünni müftüler istemeye istemeye de olsa cemaatlerinin haklarını savunan politik bildiriler yayınlamaktaydılar. Şeyh Hasan Halid'in 1989'da öldürülmesinden bu yana, boşalan Baş Müftülük makamı, Şeyh Muhammed Raşit Kabbani tarafından vekaleten yönetilmektedir. İç savaş yılları sırasında, Daru'l-İfta'nın otoritesi Sünni radikal gruplar ve onların liderleri tarafından sürekli olarak reddedildi.

Yüksek Şii İslam Konseyi [Meclisü'l-İslamiyyi'l-Şii el-A'la]

Şeyh Muhammed Şemseddin tarafından yönetilen Yüksek Şii İslam Konseyi, Sünnilerdeki Sünni Fetva Kurumu'nun bir karşılığıdır. 1967'de hükümet kararıyla kurulan Konsey, başlangıçta, 1969'da onun ilk başkanı olarak seçilen karizmatik lider Musa Sadr tarafından yönetildi. 1978'de kayboluşundan sonra Sadr halk tarafından hep gizli imam [imamü'l-gayb] olarak görüldü. Onun yeri hiçbir zaman doldurulamadı ve zaten Şeyh Şemseddin hala Konsey'in Başkan Yardımcısı [naibü'r-reis] olarak görev yapmaktadır.

Konsey Emel örgütünün lideri Nebih Berri ve Şeyh Abdülemir Kabalan -Caferi Mahkemesi'nin Baş Müftüsü- dahil Şii cemaatinin halktan ve dini kesimden liderlerini biraraya getirir.

1980'de konsey daha bir militan görünüm benimsedi ve İran devremi ve İsrail'in istilasıyla başlayan Şianın radikalleşme sürecini yansıttı. 1983'ün başlarında Şeyh Şemseddin'in İsrail'e karşı toplu bir mücadeleyi öngören fetvası tüm İslami gruplar tarafından kabul edilen ortak bir temaya dönüştü.4 Şii cemaatinin resmi başkanı olduğu süre içerisinde, Şemseddin hatırı sayılır bir esneklik gösteriyordu. Necef'teki ilk yazılarında İslami bir düzen savunmuş olmasına rağmen, Şemseddin 1980'lerin Lübnanı'nın karmaşık ortamında demokratik çoğulculuğa dayanan bir sistemi önerdi. Ancak Şemseddin için demokratik çoğulculuk laikliği benimsemek anlamına gelmez. Bunun yerine tüm Lübnanlı vatandaşlar arasında eşitliğe dayanan çoğulcu demokratik bir sistem içerisinde toplum ve devlet, İslamiyet ve Hıristiyanlığın ruhuna geri dönmelidir. Bu ilkeler Lübnan anayasası tarafından korunmalı ve garanti edilmelidir.5

Şemseddin'in demokratik çoğulculuk kavramına Hizbullah'ın İslami bir hükümet kurmaya çalışan daha radikal ideologları soğuk bakmaktadırlar. Gerçekten de, Şeyh Muhammed Hüseyin Fadlullah gibi, Hizbullah'ın ve diğer grupların gölgedeki liderleri dini yönetime sahip İslami bir devlet fikrinde ısrar ediyorlardı. Ancak, son yıllarda bu söylem Hizbullah'ın bu konu üzerinde benimsemekte olduğu fikrini açıkça belirtmeme tavrında görüldüğü gibi yumuşatılmıştır.

Hizbullah'ın ve diğer radikal grupların güç kazanmalarıyla beraber, konseyin otoritesine sık sık meydan okunuyordu. Hizbullah tarafından kontrol edilen Beaa Vadisi ve Lübnan'ın güney banliyöleri gibi yerlerde, konseyin dini, insani ve yasal fonksiyonları, radikal doktrinleri ve yorumları benimsenmiş rakip şeyhler tarafından yerine getirilmektedir. Bütün koyu Hizbullah liderleri, Emel ve Lübnanlı otoritelerle olan ilişkileri dolayısıyla konseyin otoritesini dikkate almadan fetvalar yayınlamaktalar.

İran Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani'nin ve onun özel görevlilerinin Konsey ve Hizbullah arasındaki ilişkileri yumuşatmak için tüm çalışmalarına rağmen, bazı partizan kişiler Şemseddin'in ve konseyin otoritesini hala reddetmekteler.6 Bundan başka, şu da önemliydi ki Şemseddin İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Velayeti'nin yıldönümü anısına düzenlediği törene katılmadı.7 Böylesine büyük bir törende Şemseddin'in olmayışı Hizbullah ve Konsey arasındaki ilişkinin karşılıklı yardımlaşmadan çok, bir rekabeti anımsatmaktaydı.

Dürzi Ftva Kurumu [Daru'l-İFta ed-Dürzi]

Hükümet kararıyla 1962 yılında kurulan bu kurum Dürziler arasında yüksek adli otorite olarak tanınır. İlerici Sosyalist Partinin [İSP] lideri Velid Canbolat tarafından yönetilen Dürzi Fetva Kurumu Sünni ve Şii benzer kurumlardan farklı olarak önemli politik otoriteden yoksundur.

İslam Cemaati [el-Cemaatü'l-İslamiyye]

İslam Cemaati, Sünni cemaat içerisinde politik aktivizmle uğraşan iki büyük gruptan bir tanesidir. Kökleri 1948'de Muhammed Ömer Davuq tarafından Beyrut'ta kurulan Ubbadurrahman Cemaati'ne kadar geri gider. Bu grup Filistin'de Arap mağlubiyetine bir tepki olarak Müslümanların dini ve politik sahada yeniden güç kazanmalarını amaçladı.8 1958 Lübnan iç savaşı sırasında bu örgütün politik aktivistleri Başbakan Kamil Şamun'un hükümetine dergileriyle, radyo yayınlarıyla ve toplu gösterileriyle muhalefet ettiler.9 Fakat buna rağmen üyelerinin çoğu politikaya bulaşmama yanlısıydılar.10

Başkan Nasır'ın Arap Birliği hareketinin en civcivli döneminde, Arap dünyasındaki İslamcı gruplar, güçlü laik Arap milliyetçisi akımın muhalefetine uğradılar. Buna mukabil, Ubbadurrahman'ın aktivistleri İslam Cemaati adı altında başlangıçta Trablusgarp'ta üstlenecek olan daha radikal bir örgüt kurdular.11

1967 Arap yenilgisi ve arkasından Nasır'ın çöküşü politik İslam'ın Arap milliyetçiliği karşısında alternatif bir güç olarak yükselişinde önemli tesadüfi faktörlerdir. İslam Cemaati'nin diğer İslamcı gruplarla beraber Arap dünyası içerisinde güç kazanması bu ortamda olmuştur.12 1957 iç savaşının ilk yılları sırasında İslam Cemaati'nin milis gücü -el-Mücahidin- Hıristiyan Maruni güçlerine karşı Lübnan Milliyetçi Hareketi'nin bir müttefiki olarak mücadele verdi. Emel ve İSP tarafından 1984'de İbrahim Qulaylat'ın Murabitun milis gücünün zayıflatılması ve sonunda da ortadan kaldırılmasıyla beraber, İslam Cemaati Sünni toplumun özellikle de fundamentalist kesimin çıkarlarının bir temsilcisi olarak belirdi. Hizbullah kadar güçlü olmasa da, İslam Cemaati İslami Direniş'in -Müslüman militan grupları bir arada tutan kuşatıcı bir yapı- bir parçası olarak 1982-1983'de İsrail'e savaş açtı ve General Lahad'ın Güney Lübnan'daki ordusuna ve İsrail'e karşı sürdürülmekte olan gerilla savaşına katıldı.

İdeolojik bağlamdı, İslam Cemaati, Mısırlı ve Suriyeli Müslüman Kardeşler örgütünün militan kesiminin doktrinlerini benimsemektedir. En büyük ideologu, İslami düşünce içerisinde Seyyid Kutub'un radikal söylemlerinin bir takipçisi olan Fethi Yeken'dir.13 1967 savaşının ardından Yeken, cihada modern bir bakış açısı kazandırmak için Suriyeli Müslüman Kardeşler'den Said Havva ile bir araya geldi. Şeriata dayalı İslami bir düzen kurabilmek için cihad, kalp ile yapılandan (nefsi mücadele), dille (eğitim ve propaganda) ve elle yapılana (ekonomik, politik ve askeri hareketler) kadar uzayan geniş bir alanı kapsamaktaydı.14 İsrail'in ve Marunilerin yaptığı haçlı seferleri gibi İslam Cemaati'nin liderleri de bunlara karşı kutsal bir savaş [cihadü'l-mukaddes] vereceklerdi.15

Yeken, ülkede İslam'ın zaferini geciktirebileceğinden dolayı Lübnan'ın bölünmesine karşı çıkmaktaydı.16 Ancak ne var ki son zamanlarda İslam Cemaati her ne kadar isteksizce de olsa benzer konular üzerinde uzlaşma sağlamak için belli bir yumuşama sergiliyordu. Kısa vadede Lübnan'da İslami bir düzen kurma işi gerek onların gerekse Sünni toplumun gerekli olan gücü toplayabilmeleri için ertelenmiştir. Bu sırada Yeken, grubunu, Kardeşler'in Başkan Hafız Esad'ın hükümetine karşı verdikleri tehlikeli mücadeleden, Cemaat'in Lübnan'daki varlığını koruma adına ustaca bir tertiple geri çekmekteydi.17 Ama yine de her zaman olduğu gibi Cemaat, tüm laik rejimleri ve Arap dünyasının sorunlarını çözmek için ileri sürülen laik formülleri reddetmektedir.18 Ancak Cemaat, 1992'de İslami yasaları yürürlüğe koymak için seçim sandıklarını kullanma şeklindeki Ürdün ve Cezayirli İslamcıların yöntemini denemek maksadıyla parlamento seçimlerine katılma kararı aldı.19

İslam Cemaatinin gücü geniş Sünni kitleleriyle beraber Lübnan'ın şehir merkezlerinde –Trablusgrap, Beyrut, Sayda, Akkar ve Şuf'taki İklim el-Harrub- görülebilir. Sünni topluluk içerisinde İslam Cemaati geleneksel liderler [zu'ama] ile; örneğin Trablusgarp'ta Karami, Beyrut'ta Salam, Sayda'da Sa'ad ve Şuf'ta el-Hatip ve Üveyde, şiddetli bir yarış içerisine girmiştir. Buna ilaveten İslam Cemaati, Sünni fundamenlatist hareket içerisinde özellikle Tevhid hareketi ve İslami Hayır Projeleri Topluluğu'na karşı da amansız bir mücadelenin içerisindedir. İslam Cemaati'Nin dış odakların aracı olarak gördüğü Daru'l-İfta'nın temsil ettiği Sünni din kurumu ve onun kuruluşları ve görevlileriyle olan mücadelesi de -ki giderek büyümektedir- önemsiz değildir.20

Genelde din adamlarınca yönetilen Hizbullah ve Tevhid Hareketi'nin tersine İslam Cemaati'nin lider kadrosu halktan ve dini kesimden kişilerce oluşturulmuştur. Politik aktivist ve üretken bir yazar olan Fethi Yeken, İslam Cemaati kurulduğundan beri onun baş mürşidi ve genel sekreteri olarak görev yapmaktaydı. Dr. Ali Ömer politik büroyu yönetirken, Şeyh Selaheddin Arqadan Güney Lübnan'daki topluluğu idare etmektedir. Öteki liderler ise Trablusgarp'ta Abdullah Babiti ve Sayda'da Şeyh Muhammed el-Arifi'dir.

Cemaatin 1964 yılının ilk günlerinde, Lübnan hükümeti tarafından resmen tanınışından bu yana faaliyetleri genellikle değişik organizasyonlar görüntüsü altında gerçekleştirilmektedir. Genç insanları kazanmak için kullanılan Müslüman Öğrenciler Derneği [Rabitatu'l-Tullabi'l-Müslimin] bu organizasyonlara güzel bir örnektir. Cemaat görevleri er geç gençleri örgütün bünyesine kazandırmak olan eğitilmiş davetçiler vasıtasıyla çay partileri ve spor etkinlikleri düzenlemektedir.

İslami Tevhid Hareketi [Hareketü'l-Tevhidi'l-İslami]

Tevhid Hareketi, Lübnan'daki İslamcı gruplar arasında en genç olanıdır. 1982 yılında Trablusgarp'ta Sünni tabanlı bir hareket olarak kök salan İslami Tevhid Hareketi'nin lideri daha önce İslami Cemaati'nde de liderlik yapmış olan Şeyh Said Şaban'dır. Aslında, Tevhid Lübnan'daki İslami hareketlerin birkaç karizmatik liderinden biri olan emiri Şeyh Şaban'ın kurumsal bir uzantısıdır.

1983-1984 yılları arasında Tevhid'in askerleri, Irak yanlısı Baasçıları, Faruk Makaddam'ın 24 Ekim Hareketi'ni, Lübnan Komünist Partisi'ni ve İlerici Sosyalist Parti'yi başarılı bir mücadele sonunda bozguna uğratarak Trablusşam dolaylarında kontrolü ele geçirdiler. Gücünün doruğunda olduğu bir dönemde Tevhid bölündü. Halil Akkavi ve Şeyh Kenan Naci kendi örgütlerini kurmak için ayrıldılar.21 Bu gruplar Tevhid'le beraber şemsiye bir örgüt -el-Liqa el-İslami- oluşturarak 1985 yılında Arap Demokrat Partisi'nin milis gücü olan Ali İd'in Kızıl Şövalyeleri [el-Fursan el-Hammur] ile savaştılar. 1985 yılının sonlarında Suriye, Şaban'a silahlarını bırakması halinde hareketinin liderliğini sürdürebileceği yolunda söz vermiş olmasına rağmen, Tevhid'in milis gücünü bastırmak için ordusunu Trablusşam'a soktu.22 Tevhid'in milis gücünün Trablusşam'daki bu yenilgisi hareketin daha sonra Beyrut, Sayda ve Güney Lübnan'da yeniden güç kazanmasını engellemedi. 1988'de Tevhid güçleri İsrail'in ilan ettiği güvenli bölgedeki İsrail askerlerine ve Güney Lübnan ordusuna karşı savaşmak için İslami Direniş'e [el-Mukavemetü'l-İslamiyye] katıldılar.

Şeyh Şaban'ın İslamcı ideolojisi Müslüman Kardeşler'in radikal kanadından farklıdır. Söylendiğine göre, Şaban Kızıl Lübnan'da Batroun'un Şii ailelerinden birine mensuptu ve daha sonra Sünni olmuştu.23 Şaban, Tahran'a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında ve onu doktrinel manada İmam Humeyni'nin bir takipçisi olarak gören Hizbullah'ın Şura Konseyi aracılığıyla İran'la yakın siyasi bağlantılar kurdu.24 İran Devrimi'nin Kur'an'a mutabakatı hususunda herhangi bir şüphesi bulunmamasına ve Humeyni'nin açtığı yolun tüm Müslümanlarca takip edilmesinin gerektiğini savunmasına rağmen, Şaban Lübnan'da İran tarzı bir düzen kurma fikrine, Sünni taraftarlarını ürkütebileceğinden dolayı soğuk bakmaktadır.25 O Kur'an'ı ve peygamberin siretini Müslüman grupların ve mezheplerin üzerinde anlaşabilecekleri temel dayanak olarak görür. Şaban, Müslümanlara, parlamentoda mezheplere göre temsil edilmeyi tartışmak yerine tek meşru biçim olan şeriata dayalı İslami bir hükümet kurmak için çalışmayı önerir.26 O, İslam'ı, değişen şartlara açık içtihatlar yoluyla uyum sağlayabilecek bir program benzeri bir yapı olarak görür.27 Şaban milliyetçiliği, laikliği ve demokratik çoğulculuğu tüm sosyal farklılıkları ve birimleri bir potada eritecek ve yok edecek tümden kuşatıcı bir İslami düzen uğruna reddeder.28 Şaban'ın gayrimüslim azınlıklar sorununa ilişkin çözümü iki şekildedir: Birincisi, onları İslam'ın gerçeğini anlamaya ve onu benimsemeye çağırmayı; ikincisi ise, geçmiş yüzyıllarda kitap ehlinin yaşadığı gibi barış içerisinde yaşamayı öngörür.29 Bu asimilasyoncu yaklaşım Şaban'ı Hıristiyan cemaatinin en güçlü muhaliflerinden biri yapmaktaydı. Şaban, Suriye'nin Marunilere yardım maksadı ile 1976'da gerçekleştirdiği müdahale olmasa Marunilerin Kıbrıs ya da Latin Amerika'ya gideceklerini iddia etmektedir.30 Birkaç yumuşak eleştiri örneğinden başka, Şeyh Suriyeli otoriteleri kendisine düşman etmemek için dikkatli davranmaktadır. Gerçekte Şaban, İsrail'e karşı askeri hareket ve birlik için gerekli bir yapı olarak gördüğü Suriye ordusunun varlığından yana tavır koymaktadır.31

İslami Yardım Projeleri Topluluğu [Cemiyyetü'l-Meşeri el-Hayriyyeti'l-İslamiyye]

İslami yardım projeleri topluluğu ideolojik manada Lübnan'ın nadir fundamentalist gruplarından biridir. Ahbaş ya da Habeşliler olarak da bilinen bu grup, bir yardım kurumunun çok üzerinde bir organizasyondur. Habeşliler ismi, el-Habeşi diye tanınan -ki bu onun Etiyopya kökenli olduğunu gösterir- Şeyh Abdullah Bin Muhammed el-Şeybi el-Abdari'nin samimi takipçilerini tasvir eder. El-Habeşi, 1920'de Somali yakınlarında Hirara şehrinde doğdu, Somali ve Hirara'da müftü olduktan sonra, Etiyopya hükümeti tarafından bir tehdit unsuru olarak görülen el-Habeşi, 1950'de Şam'a sürgün edildi. Bazı Sünni şeyhlerinin daimi mukim olması yolunda ısrar etmeleri üzerine 1951 yılından itibaren Beyrut'ta yaşamaya başladı.32 Ahbaş'ın günümüzdeki lideri Şeyh el-Habeşi'nin öğrencisi olarak tanınan, Suriye kökenli Şeyh Nizar el-Halebi'dir. Topluluğun halkla ilişkiler sorumlusu Adnan Trablusi'ye göre 1982'de bir grup Müslüman aydın, Lübnanlı Müslümanların dini eğitimsel ve sosyal konumlarını iyileştirmek için bir İslami yardım organizasyonu tesis etmek için araştırma yaptılar. Onlar yeni bir dernek kurmaktansa 1930'da el-Habeşi'nin takipçisi Şeyh Ahmed el-Acuz tarafından kurulan İslami Yardım Projeleri Topluluğu'nun idaresini devraldılar.33 Son zamanlarda, Ahbaş Trablusgrap ve Sayda'daki camilerde olduğu gibi Beyrut civarındaki Burc Ebu Haydar ve Zqaq el-Bilat camilerinde de üstünlük kurmaya başladı. Hem de militan ve ılımlı Müslüman gruplarla doğrudan bir mücadele içerisinde. Hatta Ahbaş, Kanada, Avusturya, Danimarka, İsveç, İsviçre, Fransa, Amerika ve Ukrayna'da da temsilcilikler açtı.34 Diğer İslamcı grupların aksine Ahbaş teoride politikaya karışmaktan hoşlanmayan manevi bir harekettir. Grubu politik olarak önemli kılan, onun Şeyh Habeşi'nin öğretilerine dayanan -ki bunlar, Sünni militan gruplarla özellikle de Yeken'in İslam Cemaati ile aralarındaki derin ihtilafları artırmıştı- kendine has ideolojisidir. Bu ihtilaflar 1988 ve 1989 arasında Sayda'nın el-Za'tari camisi etrafında gerçek bir mücadeleye yol açtı.

Ahbaş'ın ideolojik kökleri Mutezile ve Ebu'l-Hasan el-Eşari arasındaki ilk dönem teorik tartışmalarına kadar gitmektedir.35 Adnan Trablusi'ye göre Şeyh el-Habeşi, naklin akla üstünlüğünü kabul etmekte ve taklidi usulü tercih etmede selefin ve Eşariye'in bir takipçisidir.36 Ancak yine de el-Habeşi'nin kendisinin adlandırdığı "hadis ilmi" ya da "gerekli dini ilim"37 üzerine vurguları onun öğretilerine kelamiye hareketinin -örneğin aklı nakle üstün tutan Mutezile gibi- bir uzantısı olma görünümü vermektedir. Aralarındaki ideolojik ihtilaflar dolayısıyla, Yeken, Ahbaş'ın peygamberin öğretilerinden saptığını ve Seyyid Kutub, İbn Teymiyye ve Abdulvahap gibi seçkin otoritelerin yapmış oldukları yorumları kati bir şekilde reddederek Müslümanlar arasına ayrılık tohumları ektiğini iddia etmektedir.38

Ahbaş'ın diğer bir ayırt edici özelliği, onun İslami öğretilere ilişkin yorumlarının dışındakiler için tekfir etme yolunu tercih edişidir. Ahbaş'ı daima düşmanlarından üstte tutan bu toptan küfür ile suçlama davranışından dolayı Yeken onları "Tekfir Edenler Grubu" [el-fırkatü'l-mükeffireh] olarak nitelendirir.39

İdeolojik olarak, Ahbaş İslami politik bir düzen kurma yanlısı değildir. Aksine, Müslümanların birliğine hizmet etmemekte suçladığı diğer fundamentalist grupların çağrısını reddeder.40 Politikanın dışındaki alanlarda uğraş vermeyi daha akılcı bulmalarına rağmen onlar da son zamanlarda politik arenanın merkezine doğru kaydılar. Öyle ki 1992 seçimlerine katılarak diğer İslamcı gruplarla beraber yarış bile verdiler. İslam Cemaati'nin aksine, Ahbaş'ın Suriye ile olan özel ilişkileri çok daha belirgindir ve onlar Emel'le birlikte Lübnan'da Suriye'nin baş müttefikleri olarak düşünülmekteler.41

Şii Aktivizm: Emel ve Hizbullah

1970'li yıllarda birçok faktörün bir araya gelmesi Lübnan'da Şii, dini-politik aktivizmini harekete geçirdi. Mezhebi sistem içerisinde, Şia, Lübnan'ın sayıca en geniş mezhebi olmasına rağmen, bu sayısına denk düşen politik ve ekonomik bir rolle vasıflandırılmamıştı. Ülkenin artan zenginliğine rağmen, Şii toplum, kendilerinin liderlerinden -Kamil e-Esad, Adil Usayran ve Sabri Hammad- ve politik arenadan uzaklaştırılmaları için çalışan diğer mezhep gruplarıyla karşılaştırıldıklarında nisbi bir yoksunluk içerisinde kaldı. Ancak bundan daha da önemlisi, Beyrut'un güney banliyölerine büyük bir Şii göçüne sebep olan Güney Lübnan'daki İsrail-Filistin mücadelesinin Şii topluluğa verdiği rahatsızlık idi. 1980'lerde bu yerler Şii militarizminin doğduğu yerler oldu.

Süre gelen kriz ortamları karizmatik bir liderin yükselişi için uygun bir alan yarattı. İmam Musa Sadr, İran'a uzanan köklerine rağmen, 1970'lerin ilk yıllarında Mahrumlar Hareketi'ni başlattığında büyük bir kitleyi kendine çekti.42 1975'de İmam, Mahrumlar Hareketi'nin askeri kanadı olarak Emel'i [Lübnan Direniş Grubu] kurdu. Ancak, Lübnan iç savaşı sırasında Emel politik bir organizasyona dönüştürüldü. Ağustos 1978'de Musa Sadr'ın ölümünden sonra, Emel Hüseyin Huseyni ve daha sonra da Nebih Berri yönetimi altında dirilişçi bir özellik göstermeden mezhebi bir hareket olarak kaldı.43 Baş gösteren Şii dini militarizmi, İran'daki İslam Devrimi'nce de desteklenecek olan Hizbullah ümmeti (yaklaşık yarım düzine Şii radikal gruptan oluşan yapı) içerisinde şekillenmeye başladı.44

Hizbullah'ın kökleri, İran'a değil, fakat 1960'larda Şii dini-politik canlanışının gerçekleştirdiği karizmatik lider Ayetullah Muhammed Bakır es-Sadr tarafından yönetilen Necef'teki Havza-i İlmiyye'ye yani Irak'a kadar uzanır.45 Bu havzalar Şii aktivizminin merkezi olmuştular. İran, Irak, Lübnan ve Körfez'deki Şii topluluklar arasında devrimci bir dönüşümü gerçekleştirmek için başlangıç olarak dirilişçi mesajlarını yaymaya çabalayan İslami Dava Partisi [Hizbu'd-Dava el-İslamiyye] de yine bu havzalarda üslenmişti.46

Muhammed Mehdi Şemseddin, Muhammed Hüseyin Fadlullah, Subhi el-Tufeyli, İbrahim el-Emin, Hüseyin el-Kurani, Hasan Malik, Hasan Narullah ve Abbas Musavi dahil hemen hemen Lübnan'ın tüm Şii liderleri Necef havzasının ürünleriydi.47 Lübnan'a geldikten sonra bu şeyhler, Dava Partisi'nin desteğinde havzalar kurdular. Bu radikal şeyhler Humeyni'nin ideolojisinden sonra biçimlenen devrimci bir programla ortaya çıktıklarında, ne henüz Musa Sadr ölmüştü, ne de Emel İran hiyerarşisinden uzaklaştırılmıştı. 1982'deki İsrail istilası, Hizbullah'a ilerideki devrimci aktiviteleri için büyük bir Şii kitlesi kazandıran krize, önemli bir sebep teşkil etti.

Hizbullah, İsrail'e, Güney Lübnan Ordusu'na, Emel'e, Lübnanlı güçlere ve çok uluslu gücü yöneten Amerika ve Fransa'ya karşı giriştiği saldırıların etkinliğine rağmen yine de tek bir kişinin liderliğinden yoksun bölünmüş bir hal arzetmekte. Aslında, Hizbullah'ın en önemli eksikliği Musa Sadr gibi karizmatik bir kişinin birleştirici gücünden yoksun oluşudur. Mürşidi'r-Ruhi -Hizbullah'ın ruhani lideri- diye isimlendirilen Şeyh Fadlullah bile, kendisini herhangi bir grubun ya da Hizbullah'ın örgütsel çerçevesinin üstünde tutmak isteyen her şeyden önce bir mercidir.48 Gerçekte Fadlullah kendi misyonunu el-Hale el-İslamiyye diye nitelendirdiği, Şia'ya özgü grupçuluğu aşan bir tarzda, tüm Müslüman toplumu kucaklamak olarak görür.49

Hizbullah'ın, Fadlullah ve diğer şeyhler tarafından biçimlendirilen fikri yapısı, İran Devrimi deneyiminden ve Ayetullah Bakır es-Sadr ve Ayetullah Humeyni'nin ünlü eseri; İslam ve Devlet'te ihtimamla hazırladığı fatihlerin yönetimi [Velayet-i Fakih] fikrini kabul eder.50 Hizbullah'ın en temel inancı, on ikinci İmamın yokluğunda Peygamberin ve İmamların otoritesinin müçtehitlere [Veli el-Fakih] geçtiği anlayışıdır. Adil fakih'in manevi ve politik otoritesine karşı gelmemek ve itaat etmek zorunludur.51 Hizbullah'ın açık hedefi birçok Sünni gibi, Dürziler ve Hıristiyanlarca da reddedilen dini bir liderlik altında İslami bir düzen kurmaktır.52

Hizbullah şimdilik, 3500 asker, dokuz büyük havza ve diğer özel ve teknik hastaneler, klinikler, süpermarketler, büyük mağazalar, eczaneler, bankalar ve bir sosyal sağlık acenteleri ağı ile Lübnan'da güçlü bir görünüme sahip.53 Fakat geleceği kontrolü dışındaki güçlere ve aktörlere bağlı askeri gücü sürekli olarak Suriye tarafından tehdit edilmekteydi ve geleceği de Suriye-İran ilişkilerindeki değişikliklere bağlı. Parasal açıdan, Hizbullah'ın İran maliyesi ve İran'ın büyük maddi katkılarıyla ayakta durduğu söylenmektedir.54

Bu politik ve askeri bağımlılıktan dolayıdır ki Hizbullah'ın kaderi, Humeyni döneminde olduğundan bile daha büyük oranda İran'a bağlı olacak. Hakikaten, İran'ın zirvedeki liderleri arasında iktidar için verilen mücadele, Tahran'da iki yüz delegenin katıldığı 1989 Ekimindeki olağan dışı kongrede de görüldüğü gibi, Hizbullah içindeki liderliğe de yansıtılmıştı.55 Bu toplantının etrafındaki gizliliğe rağmen, Hizbullah'ın Lübnan'daki geleceği üzerine yapılan büyük bir tartışmanın merkezinde en az iki farklı hizbin var olduğu bildirildi. Birincisi, Şeyh Subhi Tufeyli, Seyyid Abbas Musavi ve Seyyid Hüseyin Musavi tarafından temsil edildi. Onlara göre Hizbullah için Batıya karşı cihat açmak, İran'ın ateşkes istemiş olduğu bir dönemde imkansızdı. Onlar, diğer İslami hareketlerle, Sünni ve Şiilerle, Suriye Milliyetçi Sosyalist Partisi'yle ve Suriye Baas Partisi'yle yeniden ilişki kurmayı savunuyorlar ve Hizbullah'ı Lübnan siyasetinin ortasına doğru taşımayı istiyorlardı -İran Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani'nin görüşleriyle şekillenen bir tavır. İkinci grup, Seyyid Hasan Nasrullah, Seyyid İbrahim el-Emin ve Hizbullah'ın kurmayları, Hacı Hüseyin Halil ve İmad Muğniyya tarafından temsil edildi. Bu grup, Hizbullah'ı, İslami bir Lübnan hayallerine karşı çıkan herkese karşı sürekli bir cihad hali içerisinde tutmayı istemekteydi. Onlar katı parti disiplini ve diğer gruplarla sınırlı ilişki hususlarında ısrar ettiler. İşte bu fikirdi ki, yabancı rehineler konusunda katı bir tutum takındı ve Bekaa Vadisi'ndeki İranlı Devrim Muhafızları'yla yakın işbirliği hususunda etkili oldu. 39 yaşındaki genç şeyh Nasrullah, bir parti militanı olarak ortaya çıktı ve meslektaşlarını Güney Lübnan'da 1989 savaşında Emel'le anlaşmalar yapmakla suçladı.56 Uzlaşmak için baskılar İran rejiminden gelmiş olduğu sürece, Nasrullah'ın grubu, Rafsancani'nin politikalarının karşısında olan eski İçişleri Bakanı Ali Ekber Muhteşemi'nin militan hizbini temsil eder göründü.*

Birinci grup Tahran toplantısından zaferle çıktı. Aslında birinci grubun toplantıdan zaferle çıkmasını sağlayan Şeyh Fadlullah idi ve o, Hizbullah'ın Lübnanizasyonu diye isimlendirilen fikrin yanında olduğunu bildirdi. Toplantının başlangıcından beri, Hizbullah, Lübnan'ın büyük bir İslami düzene entegrasyonu için çağrı yapmak yerine, bir Lübnan devleti fikrine karşı çıkmıştı. Fakat Rafsancani İran dış politikasında açıklık ve yumuşama için baskı yapar yapmaz, Fadlullah Hizbullah'ı Lübnan'ın politik sistemi içerisinde sağlam bir yer edinmeye ve fundamentalist kampların dışındaki politik liderlere el uzatmaya teşvik etti.57 Ancak bu strateji Lübnan'daki politik sistemin nihai geleceği ne olmalı tartışmalarında işlemez bir hal aldı. Böylece Fadlullah ve Hizbullah, kesin ifadelerle bir sistem tanımlaması yapmadan mezhebi olmayan bir sistem altında Hıristiyanlarla, Müslümanlarla paylaşılan değerlere dayanan bir diyalog kurmayı istemekteydi.58 Her ne olursa olsun, Fadlullah'ın Lübnanizasyon hareketi parti içerisindeki militan kanadı yıpratmıştır. Muhteşemi'nin süregelen politik düşüşü ve radikal görüşlerin İran'ın son parlamento seçimlerinde yenilgisi, Lübnan'daki Hizbullah militanlarının gücünü erozyona uğratmıştır. Rafsancani'nin gücünün ve Fadlullah'ın etkisinin asıl bildiricisi, 1991 Temmuzunda Seyyid Abbas Musavi'nin parti Genel Sekreteri olarak seçilmesiydi. Tüm Batılı rehinelerin İran ve Suriye'nin baskısı altında serbest bırakılması Hizbullah'ın militan görüşlerinin etkisini yitirdiğinin bir başka delilidir.

1992 Şubatında Abbas Musavi'nin öldürülmesinden sonra Genel Sekreter olarak seçilen Şeyh Nasrullah bile seleflerinin siyasetinden ayrılmamıştır. Her ne kadar önceleri bir militan olsa da, Nasrullah, partinin amaçlarından biri olan mezhepçiliğin defedilmesi için baskı yapmak maksadıyla Lübnan Parlamentosu'nda bulunmanın parti için önemli olduğunu ileri sürerek, 1992 ortalarındaki Lübnan parlamento seçimlerine katılmayı savundu.59 Bu tutum, Nasrullah'ı, bu gibi seçimlere katılmanın Hizbullah'ın amaçlarına ve doğasına uymadığını iddia ederek seçim günü seçim merkezlerini yakmak isteyen Şeyh el-Tufeyli ile karşı karşıya getirdi.60 Şeyh Fadlullah'ın Hizbullah'ın Lübnanizasyonu politikası, şimdilik Bekaa, Beyrut ve Güneyde yarışmaları için aday gösterilen partinin çoğunluğu tarafından kabul görmektedir.61 Bu adaylardan çoğu seçim zaferleri kazanmaya devam etseler de, Hizbullah'ın gelecekteki konumu, şeyhlerinin arasındaki rekabetler ve İran hükümeti içerisindeki fikri mücadeleler içerisinde gizlidir.

Küçük İslamcı Gruplar

Büyük İslamcı örgütler ve hareketler dışında, çoğunluğunun, faaliyetlerini gizlice yürüttüğü Sünni ve Şii mezheplere mensup bir düzineden fazla küçük grup vardır. İslami Cihad dahil, bu grupların yarısı Batılı rehineleri ellerinde tutanlar olarak bilinen Hizbullah'ın Şii kollarıdır. Hizbullah Ümmeti, 1982'de Berri'nin Emel Hareketi'nden laik eğilimleri protesto ederek ayrılan İslami Emel'i de içerir. Eski bir öğretmen olan Seyyid Hüseyin Musavi'nin idaresi altında, İslami Emel, Humeyni'nin Velayet-i Fakih kuramının ve Batı'ya karşı sert muhalefeti içeren ideolojisinin sadık bir takipçisi durumundaydı. Bu grup İran Devrim Muhafızları'yla -1982'de62 Lübnan'a gönderildi ve 1991'de de tamamına yakını geri çekildi- yakın ilişkiler içerisinde, başlıca Baalbek'te üslenmişti. Günümüzde, İslami Emel, Rafsancani ve Suriyeli odaklarla uyumlu bir görünüm arzetmektedir.

Seyyid Sadık Musavi'nin İslami Hareket'i görünüşte bağımsız olan bir başka Şii grubudur. Bu Bekaa Vadisi'nde üslenmiş olan yarı gizli bir topluluktur. Liderleri Şeyh Fadlullah'a yakın olmasına rağmen, grup Hizbullah'tan bağımsız ve milis güçlerini -Cundu'l-Hakk- destekleyen İran'a doğrudan ulaşmayı istemektedir.63 Sonuncu Şii grubu, Körfez'in ve Suudi Arabistan'ın Şii azınlıklarıyla bağlantılara sahiptir. 1980'lerin ortalarında bu grup, Şii eylemcilerin Suudilerce idam edilmelerine karşılık olarak, intikam duygusu içerisinde, Suudi diplomatları kendine hedef seçti.64

Küçük İslamcı gruplar arasında üç tanesinin Filistinlilerce kontrol edildiği, dört tane Sünni grup vardır. Bu gruplar, özellikle İsrail'e karşı yürütülen askeri operasyonlara destek verme açısından Hizbullah ve Yeken'in İslam Cemaati ile yakın ilişkilere sahip görünmektedir.65

Şemsiye Örgütler

Üç ayrı şemsiye örgüt, Şii ve Sünni liderlerce ortak düşmanlarına karşı Müslümanların birlik ve beraberliğini geliştirmek için sürdürülen teşebbüsleri temsil etmektedir. Bunlardan ilki, 1982 İsrail işgaline cevaben oluşturulan Müslüman Alimler Topluluğu'dur. İki aktivist şeyh, Mahir Hammud (Sünni) ve Züheyr Kenç (Şii) tarafından yönetilen topluluk ve onun taşralı kolları, Humeyni'nin devrimci ideallerini, İsrail'le savaşma kararlılığını ve Lübnan'da İslami bir düzen kurma fikrini paylaşan militan dincilerin bir koalisyonudur.66

1985'te Şeyh Mahir Hammud çoğunlukla Sayda'da üslenen bir başka koalisyon -İslami Cephe- kurdu. Cephe, Şeyh Mahmut Arif (Sünni), Şeyh Muhammed Hasan Emin (Şii) ve Dr. Ali Ömer (Sünni) gibi birçok aktivist ve muhafazakar şeyh ve halk liderini bir araya getirdi. Programları genellikle Batının ve Arap müttefiklerinin ve onların İsrail'le barış yapmak için çabalarının eleştirisi mahiyetindedir.67 Aynı zamanda cephe, politik Marunizme de -Maruni unsurunun Lübnan siyasetinde süregelen hakimiyetine- karşıdır.68

Üçüncü şemsiye örgüt, manen tüm militan grupları -Hizbullah ve onun kolları, İslam Cemaati, İslami Tevhid Hareketi ve İslamcı Filistin Savaşçıları- içine alan Şii ve Sünni savaşçılardan müteşekkil İslami Direniş [el-Mukavemetü'l-İslamiyye]'dir. 1982 İsrail işgalinden sonra kurulan İslami Direniş Örgütü, İsrail'e ve General Lahad'ın kuvvetlerine karşı bir gerilla savaşı vermekteydi. Savaşın seyri 1990 ve 1992 yılları arasındaki dönemde bir düşüş göstermiş olmasına rağmen, Abbas Musavi'nin yönettiği Hizbullah savaşçıları Sünnilerden daha büyük bir savaş rolü oynamışlardı.

Eğilimler ve Beklentiler

Lübnan politikasının İslami spektrumu daha önceki analizleri ülke içerisinde merkezi otoriteyi tekrar kurmaya çalışan Başbakan İlyas Hravi'nin hükümetinin karşılaştığı zorlukları ve mücadeleleri anlatır. Açıkça hükümet birleşik bir İslami kitle ile değil, fakat belirlenmiş hedef ve çıkarları uğruna çaba veren Müslüman grup ve kurumların hayli bölünmüş ve karışık bir kolektivitesi ile karşı karşıya bırakılmıştı.

Değişik Müslüman kitleler arasında, Sünni ve Şii din kurumları Taif Antlaşması'yla şekillenen mezhebi bütünlük formülünü özellikle de Sünni İslam Cemaati, Tevhid ve Hizbullah'ın kontrolündeki Şii grupların bağlılığını kazanma ve ideolojik hedefleri, farklı mezhep, topluluk ve grupları arasındaki rıza ve genel mutabakata dayandırılan Lübnan'ın yeni oluşmakta olan mezhebi sistemi içerisinde uzaklaştırılabilir. Ama bu İslamcı fundamentalistlerin ideolojik hedeflerine -örneğin İslami bir düzen kurma- ters bir durum teşkil eder.

Bugünkü görünümü itibariyle, Hravi hükümetinin Suriye ve İran'ın yardımı olmadan İslamcı militanların direnişiyle baş edebilmesi düşünülemez. Ama yine de Lübnan'daki İslamcı radikalizmin uzun dönemdeki varlığı üç ek faktörden etkileneceğe benzer. Filistin ve İsrail arasındaki çatışmanın gelişimi; Arap dünyasındaki politik İslamcılığın seyri ve Lübnan'ın ekonomik konumu. Açıkçası Araplar ve İsrail arasındaki bir barış antlaşması Lübnan'da Hıristiyan militarizmini olduğu kadar İslamcı militarizmin hızını da azaltabilir. Ama tam tersi, Suriye ve İsrail arasındaki çatışmanın mezhep militarizmine yol açacağı ve Lübnan'ın görünümünü çeşitlendireceği açıktır. Bundan başka, İran'daki militan kanadın güç kazanması ya da Suriye veya Mısır'daki İslamcı hareketlerin kuvvetlenmesi Lübnan'ın İslamcı grupları arasında radikalizmin güç kazanmasına yol açabilir.

Bu dış faktörlerin yanında politik İslamcılığın gelecekteki varlığı, Hravi hükümetinin mezhebi bağlantıları dikkate almadan Lübnan'ın daha fakir sınıflarına somut manada faydalar sağlayabilecek hızla gelişen ekonomik sistem içerisinde mezhep çıkarlarını yerleştirebilme kabiliyetine bağlı olacak. Yoksa, mezhepler arası sosyo-ekonomik adaleti sağlamak için bazı düzenlemeler yapmaksızın barış içerisindeki bir Lübnan'ın doğmasını beklemek yersiz olur.

Çeviren: Bahattin Aydın

Dipnotlar:

1- R. Hrair Dökmeciyan, Islam in Revolution [Devrim Sürecinde İslam], (Syracuse University Press, 1985), s. 25-32.

2- Mezhepler arası eşitsizlik hakkında bkz.: R. Hrair Dökmeciyan, "Kriz İçindeki Toplumlararası Demokrasi: Lübnan Örneği", Comparative Politics, (Ocak 1978), s. 252-263; R. Hrair Dökmeciyan, Patterns of Political Leadership: Lebanon, Israel, Egypt [Politik Liderlik Modelleri: Lübnan, İsrail, Mısır], (Albany, N.Y.: State University of New York, 1975); A. Nizar Hamzeh, Conflict in Lebanon: A Survey of Opinions And Attitudes [Lübnan'da Çatışma: Görüş ve Tutumların Bir Analizi], (Doktora Tezi, Siyaset Bilimi Bölümü, Güney Kaliforniya Üniversitesi, 1986), s. 59-66.

3- İslami hareketliliğin değişik sebepleri hakkında bkz.. Robin Wright, "Lübnan", Shireen T. Hunter'in The Politics of Islamic Revivalism [İslami Dirilişçiliğin Siyaseti] adlı derlemesi içinde, (Bloomington, IN: İndiana University Press, 1988), s. 57-58.

4- Muhammed Mehdi Şemseddin, Nizamü'l-Dimuqratiyyeti'l-Adadiyyah el-Qaima 'ala Mabda eş-Şura [Karşılıklı Müzakere İlkesine Dayalı Çoğulcu Demokratik Sistem], (Beyrut, 1985), s. 46-48. Aynı zamanda bkz.: Şimli Mallat, Shi'i Thought From the South of Lebanon [Güney Lübnan Kaynaklı Şii Düşünce], (Oxford, GB: Lübman Araştırmaları Merkezi, 1988), s. 254.

5- Muhammed Mehdi Şemseddin, Dirasat ve Mavaqif fi'd-Din ve's-Siyaset ve'l-Maçtema' [Din, Siyaset ve Toplum Üzerine Araştırma ve Dersler], (Beyrut, 1991), s. 340. Aynı zamanda bkz.: Mallat, a.g.e., s. 40-42.

6- Martin Kramer, "İslam'da Zor Anlaşma", Middle East Contemporary Survey, Cilt: XII, 1998, s. 193-194.

7- Bkz.: el-Ahd, 5 Haziran 1992, s. 47.

8- Fethi Yeken, El-Mevsu'ah el-Harekiyye [Hareketler Ansiklopedisi], (Aman: Daru'l-Beşir, 1983), s. 254.

9- Aynı yerde, s. 247-248.

10- Bkz.: Ubbadurrahman'ın Başkanı Faruk Huri ile eş-Şira'da yapılan röportaj, el-Hareketü'l-İslamiyye fi Lübnan [Lübnan'da İslami Hareketler], (Beyrut, tarihsiz), s. 203-211. [Türkçesi için bkz.: İnkılab Yay., İstanbul, 1989.]

11- Yeken, a.g.e., s. 253.

12- R. Hrair Dökmeciyan, Islam in Devolution, s. 25-32; R. Hrair Dökmeciyan, "İslami Dirilişin Yapısı: Meşruiyet Krizi, Etnik Çatışma ve İslami Alternatif Arayışı", The Middle East Journal, Cilt: 34, No. 1 (Kış 1980), s. 3-11.

13- Emmanuel Sivan, Radical Islam [Radikal İslam], (New Haven, CT: Yale University Press, 1985), s. 45-46.

14- A.g.e., s. 15.

15- En-Nehar, 6 Temmuz 1985, s. 4; En-Nehar, 2 Kasım 1991, s. 4.

16- El-Envar, 8 Temmuz 1987, s. 4.

17- En-Nehar el-Arabi ve'd-Duveli, 28 Ekim 1985, s. 4.

18- En-Nehar, 9 Nisan 1986; El-Envar, 24 Mayıs 1988, s. 4.

19- Bkz.: En-Nehar, 13 Temmuz 1992, s. 4; İslam Cemaati, Genel Sekreteri Fethi Yeken dahil 8 kişiyi aday gösterdi.

20- En-Nehar, 9 Nisan 1986, s. 3.

21- Bkz.: El-Şira, "Islamic Movement in Lebanon", s. 93-141. Aynı zamanda bkz.: Marius Deeb, Militan Islamic Movemnt in Lebanon: Origins, Social Bases and Ideology [Lübnan'da Militan İslami Hareketler: Kökenler, Sosyal Temeller ve İdeoloji], (Washington, D.C.: Çağdaş Arap Araştırmaları Merkezi, 1986), s. 7-8.

22- El-Cumhuriyye, 19 Eylül 1985, s. 3.

23- El-Mesira, 10 Şubat 1992, s. 12. Aynı zamanda bkz.: Deeb, a.g.e., s. 8-9.

24- Aynı yerde. Ayrıca bkz.: En-Neharu'l-Arabi ve'd-Duveli, 18 Eylül 1989, s. 17.

25- Bkz.: El-Ahd, 5 Haziran 1992, s. 4. Şeyh Şaban, Humeyni'nin ölümünün üçüncü yıldönümü merasimlerinde yaptığı konuşmasında Humeyni'yle olan ilişkilerine değinmemişti.

26- Eş-Şira, 6 Ağustos 1984, s. 15-16.

27- Aynı yerde, s. 16.

28- Ed-Diyar, 31 Ağustos 1989, s. 13.

29- Eş-Şira, 6 Ağustos 1984, s. 120.

30- Ed-Diyar, 31 Ağustos 1989, s. 14.

31- Aynı yerde, s. 7. Aynı zamanda bkz.: En-Nehar, 12 Mayıs 1992, s. 4.

32- Şeyh Abdullah el-Habeşi, Sarihu'l-Beyan [Açık Bildiri], (Beyrut: Cemaatü'l-Hayriyyeti'l-İslamiyye, 1989), s. 195-197.

33- Eş-Şira, 27 Temmuz 1992, s. 30-31; Ahbaş Halkla İlişkiler Başkanı Adnan Trablusi ile yapılmış röportaj.

34- Aynı yerde.

35- İslam tarihinin ayrıntıları için bkz.: Ahmed Emin, Duba'u'l-İslam [İslam'ın Doğuşu], (Kahire, 1964).

36- Eş-Şira, 27 Temmuz 1992, s. 30.

37- Şeyh Abdullah el-Habeşi, el-Kefil bi 'ilmi'd-Din el-Daruri [Zaruri Dini İlmin Kefili], (Beyrut: Burc Ebu Haydar Camii, 1984).

38- Yeken, a.g.e., s. 259.

39- Aynı yerde, s. 267. Aynı zamanda bkz.: Abdullah el-Habeşi, Siratu'l-Mustakim [Doğru Yol], (Beyrut: Burc Ebu Haydar Camii, 1984).

40- Eş-Şira, 27 Temmuz 1992, s. 30.

41- Aynı yerde, s. 31.

42- Daha fazla bilgi için bkz.: Augustus Richard Norton, Amal and the Shia: Struggle for the Soul of Lebanon [Emel ve Şia: Lübnan'ın Kurtuluşu İçin Mücadele], (Texas University Press, 1987), s. 37-58.

43- Robin Wright, Sacred Rage [Gizli Kin], (New York, N.Y.: Simon and Schuster, 1985), s. 48-51, 57-70.

44- En-Neharu'l-Arabi ve'd-Duveli, 10-16 Haziran 1985, s. 20; El-Hayat, 2 Şubat 1990, s. 8.

45- Dökmeciyan, Islam in Revolution, s. 131-133.

46- Celal Muhammed, "Hizbu'l-Hatf", Mecelle, 20 Nisan 1988, s. 18-19.

47- Aynı yerde, s. 19. Shimon Shapira, "Hizbullah'ın Kökeni", The Jerusalem Quarterly, No. 46, (Bahar 1988), s. 116-125. [Türkçesi için bkz.: "Hizbullah'ın Kökeni", Dünya ve İslam, Sayı: 4, Güz 1990.]

48- Eş-Şira, 6 Haziran 1988, s. 17.

49- El-Hayat, 2 Şubat 1990, s. 8; Eş-Şira, 6 Haziran 1988, s. 13.

50- Muhammed Bakır es-Sadr, Lemha Fikhiyye Tamhidiyye 'an Meşru Düsturi'l-Cumhuriyyeti'l-İslamiyye fi İran [İran İslam Cumhuriyeti Anayasa Taslağı Üzerine Bir Fıkhi Bakış], (Kum, 1979), s. 18-35.

51- Muhammed Bakır es-Sadr, Hilafetü'l-İnsan ve Şehadetü'l-Enbiya [İnsanın Hilafeti ve Peygamberlerin Şehadeti], (Kum, 1979), s. 21-27, 49-55. Daha fazla bilgi için bkz.: Seyyid Hasan Nasrullah, "Velayet-i Fakih Üzerine", el-Ahd, 24 Nisan 1987, s. 4.

52- Mallat, a.g.e., s. 40.

53- Ayrıntılar için bkz.: El-Hayat, 2 Şubat 1990, s. 8; El-Ahd, Recep 1408-24 Muhammed 1410, s. 12-13.

54- Söylendiğine göre bu yardımın miktarı 1989'da 70 milyon dolardı. Bkz.: En-Neharu'l-Arabi ve'd-Duveli, 18 Eylül 1989, s. 17. Benzer rakamlar için bkz.: Martin Kramer, "İslam'ın Sonsuz Nefreti", Middle East Contemporary Survey, Cilt: 11, 1987, s. 167-168.

55- El-Hayat, 27 Ekim 1989, s. 6.

56- Aynı yerde, s. 1. Aynı zamanda bkz.: Kramer, "İslam'ın Sonsuz Nefreti", s. 192-193.

*- Makale yazarlarının Hizbullah içinde farklılaşma olduğuna dair bu iddiaları hiçbir somut delile dayanmayan, olsa olsa Hizbullah karşıtlarının temennilerini yansıtan yaklaşımlardır. Hizbullah'ın mevcut pratiği de bu iddiaların doğru olmadığını ortaya koymaktadır. [Çev. Not.]

57- Bkz.: Muhammed Şukayr, "Lübnan Hizbullahı Liderliğine Yönelik Siyasi Entrikalar", Al-Vasat, No. 5, 2 Mart 1992, s. 10-13.

58- En-Nehar, 13 Nisan 1992, s. 5-6.

59- Seyyid Hasan Nasrullah ile röportaj, Eş-Şira, 13 Temmuz 1992, s. 23.

60- Eş-Şira, 2 Ağustos 1992, s. 12-13.

61- Eş-Şira, 10 Ağustos 1992, s. 13.

62- El-Enba, 18 Şubat 1984, s. 8-9.

63- En-Neharu'l-Arabi ve'd-Duveli, 23 Ekim 1989, s. 16.

64- Aynı yerde, s. 17.

65- Es-Sefir, 21 Mayıs 1990, s. 4. El-Envar, 2 Kasım 1991, s. 4.

66- Emmanuel Sivan, "Orta Doğu'da Şii Radikalizmi ve İran Devrimi", IJMES, (Şubat 1980), Cilt: 21, s. 28; Norton, a.g.e., s. 136.

67- En-Nehar, 28 Temmuz 1988, s. 4.

68- Es-Sefir, 30 Ağustos 1988, s. 4.

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR