1. YAZARLAR

  2. Mehmet Fatih Özyalçın

  3. “Kur'an ve İnsan” Sempozyumu

Mehmet Fatih Özyalçın

Yazarın Tüm Yazıları >

“Kur'an ve İnsan” Sempozyumu

Aralık 2002A+A-

Fecr Yayınevi tarafından düzenlenen geleneksel Kur'an Sempozyumlarının altıncısı üç yıl aradan sonra 23-24 Kasım 2002 tarihlerinde "Kur'an ve İnsan" başlığı altında Ankara'da gerçekleştirildi. Sempozyum akademisyenler, araştırmacı ve yazarların katılımıyla dört oturum şeklinde iki gün devam etti.

Sempozyumun sunuş konuşmasını Fecr Yayınevi editörü Osman Kayaer yaptı. Kayaer konuşmasında "Kendini bilen Rabbini bilir" konusuna vurgu yaparak, içinde yaşadığımız Batı modernizminin insanı ve tabiatı ifsat etmesinin temelinde hem insanın hem de Allah'ın bilinmemesinin yattığını belirtti. Bu düşüncesini, şimdiye kadar ki ulaşılan bilgilerin ne kadar sahici ve işe yaramadığının belirtisi olarak dünyanın savaş meydanına dönüştürülmüş olmasına bağladı.

Birinci Oturum

Başkanlığını Süleyman Hayri Bolay'ın yaptığı "Varlık Olarak İnsan" başlıklı bu oturumda Mehmet S. Aydın "Kur'an ve İnsanın Kişiliğinin Bütünlüğü" konusunda bir tebliğ sundu. Aydın tebliğinde, ideal insanı Kur'ani iç tevhidi gerçekleştiren bir varlık olarak tanımlayarak Batı ve Doğu entelektüellerinin insan telakkilerindeki çelişkilere vurgu yaptı. Günümüzde Kur'an'ın tasvir ettiği, hayatı kolektif bir yaşam olarak gören entegral insanın yokluğunun, bugün yaşanılan sorunların temelini oluşturduğunu belirtti. Entegral insanının ise enfüs ile afakin tevhidini gerçekleştiren bir varlık olduğunu bunun da entegrist anlayışla karıştırılmaması gerektiğini ifade etti. Daha sonra insanın Müslümanlar açısından meçhul bir varlık olmadığını dolayısıyla insan tanımlanmasının rölativist anlayışlara kaydırılmaması gerektiğinin önemini belirtti. Aydın Kur'an'da tanımlanan insanın sürekli olarak ilahi özelliklerle donanma eğiliminde olan bir yönünün olduğunu, bunun da Müslümanların yaşadıkları sorunlara açılım getirme noktasında en kritik özellik olduğunun altını çizdi. Aydın, konuşmasını insanın özgürlüğünün ancak hayatı ve ölümü birlikte düşündüğü bir tevhidi gerçekleştirmesiyle mümkün olabileceğini belirterek tamamladı.

Kendisinin bir bakan olarak değil de eskiden olduğu gibi hoca olarak görülmesini isteyen Aydın'ın "Beni siyasetin içerisinde boğulmuş görürseniz kolumdan tutup bu alanlara geri getirin." vurgusu kendi bağımsız kimliğini ön plana çıkartmaya mecali olmayan ve gündelik siyaset içerisinde kaybolup gitmekten kurtulamayan insanların yoğun olduğu yaşadığımız bu süreçte anlamlıydı.

İkinci konuşmacı Ali Bulaç "Kur'an, Varlık-İnsan İlişkisi" başlıklı tebliğinde İslam'ın temeli olan "silm ve teslimiyet", insanın kendi nefsiyle, öteki insanlarla, tabiatla ve Allah ile barış içinde yaşaması gerektiğiyle ilgili bir değerlendirme yaptı. Yani insanı hem dünyalı hem de dünyaya ait olmayan bir garip olarak değerlendirerek insanın tarihin ve kültürün ürünü olmadığını bu özelliği ile diğer varlıklardan farklılaştığının altını çizdi. Bu bağlamda insanın mutlak iyiliği varsayımına dayanan hümanizme ve mutlak günahkar tabiata vurgu yapan Hıristiyan teolojisi tartışmalarına değindi. İslam'da bir hümanizm aranacaksa kayıtsız olarak yüceltilmiş bir insan mümkün değildir diyen Bulaç İsra suresine vurgu yaparak insanın varlıkların birçoğundan üstün olmasına rağmen bütün varlıklardan da üstün olduğunun söylenemeyeceğini belirtti, insanın emr-i ilahi bir varlık olduğunu, insanın ilk durumda kaybettiği cenneti yeryüzünde kurması gerektiğini fakat bu mutluluğun ahiretteki esas mutluluğun en düşük seviyesi olabileceğini söyleyerek tebliğini tamamladı.

Oturumun tartışmacılarından Mehmet Bayraktar ise konuşmasında tebliğleri kritik etmek yerine tarihsel süreç içerisinde antropolojik olarak insana yönelik oluşturulmuş bakış açılarını özetledi. İkinci tartışmacı Burhanettin Tatar ise konuşmasında, tebliğini felsefi bir zemine oturtan ve dinleyicilerin takip etmekte zorlandığı bir üslupta sunan, insanla ilgili bazı ayetlerde de -özellikle ruh konusunda- müteşabihin tevilinin peşine düşmek zaafından kurtulamayan Bulaç'ın tebliğini değerlendirdi. Bulaç'ın ruh-beden-varlık ilişkisini açıklarken yaptığı bazı vurguların tarihsel süreçte de karşımıza çıkan, özellikle felsefecilerin dillendirdiği bedenin karşıtı anlamında ruh tanımlamasına itirazlarını belirtti. Bedenin karşıtı anlamında nefse ruh diyemeyeceğimizi, Kur'an'da ruha, bedenin karşıtı anlam yüklememize el verecek bir karineye sahip olmadığımızı belirterek konuşmasını tamamladı. Bulaç ise cevabında müzakerecinin yaptığı eleştiride haklılık payının olduğunu ancak böylesi önemli bir konuda derinlemesine düşünmediğini ifade etti.

İkinci Oturum

Başkanlığını Süleyman Murtaza Korlaelçi'nın yaptığı "Din Açısından İnsan" başlıklı bu oturumda Baki Adam'ın "Kur'an Işığında Yahudilikte Tanrı İnsan ilişkisi" konusundaki tebliği rahatsızlığından dolayı sempozyuma katılamadığı için metin olarak okundu. Adam'ın metninde Tanrı-insan ilişkisindeki zaaflara değinildi. Tevrat ve İncil'den yapılmış uzun alıntılarda insanın konum itibariyle Tanrıdan daha aşağı olmadığı, onunla rahatlıkla tartışabildiği hatta güç gösterimi bağlamında güreştiği gibi ilginç ifadeler dikkat çekiciydi.

İkinci konuşmacı Şinasi Gündüz "Benliğin Gnostik İnşası: Parçacı İnsan Anlayışı" konusunda kapsamlı bir tebliğ sundu. Gündüz tebliğinde, gnostik felsefenin bizdeki tasavvufu, Anadolu Aleviliğinin teorik temellerini ve birçok Uzakdoğu dinlerini etkileyen yönlerine dikkat çekti. Gnostik felsefenin insan tanımında açık bir düalizm varlığının bulunduğunu ve bu düalitenin kurtuluş bilgisine sahip olanlar ve diğerleri olarak toplumu iki ayrı tabakaya ayırdığını belirtti. Gnostik anlayışa göre insanın, ruh-beden (ışık-karanlık) ikileminde temellendiğinin altını çizerek nefsin bedene ait kötü arzu ve İstekler olduğunu, ruhun ise ışık aleminden olumlu özelliklere sahip olduğunu söyledi. Buna göre tasavvuf felsefesindeki "erbain" teorisini örnek vererek bu felsefeyle birebir örtüşen yönlerine vurgu yapıp bu tür insan tanımlamalarının Kur'an ile birlikte düşünülemeyeceğini belirterek sözlerini tamamladı.

Müzakerecilerden Kürşat Demirci konuşmacılara katıldığını belirterek ilahi dinlerin tarihi anlayışı konusunda değerlendirmeler yaptı. Diğer müzakereci Ali İhsan Yitik ise Baki Adam'ın insan tanımlamasında Kur'an merkezli bir değerlendirme yapmamasını eleştirerek tebliğlerdeki önemli bulduğu yerleri özetledi.

Üçüncü Oturum

Başkanlığını Ahmet İnam'ın yaptığı "Ruhi Varlık Olarak İnsan" başlıklı bu oturumda Hayati Hökelekli "Kur'an'da İnsan Psikolojisinin Bazı Özellikleri" konusunda insan psikolojisinin özelliklerini nefs kavramıyla açıklayan bir tebliğ sundu. Hökelekli, nefs kavramının insanın özü itibariyle iyi olana meyilli olduğunu, ortam ve şartlar sonucunda kötüye doğru bir yönelişinin olduğunun altını çizdi. Sağlıklı bir nefs yapılanmasını insanın kendi başına yapamayacağını belirterek hümanist çalışmaların bu bağlamda başarısız olduğunu ifade etti. Ancak Allah ile kurulan bağ sonucu sağlıklı bir nefs mücadelesinin verilebileceğini belirterek konuşmasını tamamladı.

İkinci konuşmacı Erol Göka "İslam Dünyasında Neden Bir İnsan Psikolojisi Anlayışı Geliştirilemedi: Çünkü" başlıklı bir tebliğ sundu. Psikiyatri alanında uzman olan konuşmacı, mesleğiyle ilgili bütün bildiklerini batı felsefesinden aldığını ifade ederek öz eleştirel ve sorgulayıcı bir üslup kullandı. Postmodern tartışmalara değinerek insan nedir sorusunu dillendirilmesinin bile ironik bulunduğunun altını çizdi ve her zaman insanı tanımlayan felsefi antropolojik bir görüşe ihtiyacın olduğunu ifade etti. İslam'ın psikolojiye katkısı yoktur cümlesinin altını çizerek bir an önce bu konuyla ilgili zihinsel bir haritaya ihtiyacımız olduğunu vurguladı. Dinin siyasetin ve psikolojinin ötesinde olduğunu belirterek dini, nesnel temeli insanın içinde olan en derin güç olarak tanımladı. "Ölmeden önce ölünüz" ayetini hatırlatarak konuşmasını bitiren Göka'nın Kur'an merkezli bir bakış açısından ziyade bilimsel perspektifle Kur'an'a yaklaşım gibi bir yöntemin izlenmesi tebliğinin önemli zaaflarından biriydi.

Müzakerecilerden Recep YapareI; daha çok Erol Göka'nın metni üzerinde durdu, her şeyi Kur'an'dan arama anlayışının zaaflarına dikkat çekerek, Kur'an'ın ilkeler düzeyinde çıkarımlar yapılması gereken bir kitap olduğunu söyledi. Çağdaş psikolojideki temel anlayışları özetleyen Yaparel, son olarak İslam dünyasında bilim neden gelişememiştir tartışmasına değinerek bu olgunun geniş kapsamlı nedenlerinin olduğunu belirtti.

Diğer müzakereci Ali Kuşat ise neden Kur'an'dan hareketle bir insan psikolojisi anlayışı geliştirilemedi sorusuna cevap arayan bir konuşma yaptı. Bu bağlamda Batı dünyasında yaşanan din-bilim çatışmasının İslam dünyasına yansıyan yönlerine dikkat çekti.

Dördüncü Oturum

Başkanlığını Hayri Kırbaşoğlu'nun yapacağı ilan edilen son oturum, kendisinin oturuma katılmaması dolayısıyla Murtaza Koralelçi tarafından yönetildi. "Sosyal Varlık Olarak İnsan" başlıklı bu oturumda Yasin Aktay "Bir Aydınlanma Projesi Olarak İnsan" konusunda akademik bir tebliğ sundu. Modernliğin bütün boyutlarıyla aydınlanma zamanında tasarlanmış bir olgu olduğuna değinerek, özellikle bu dönemki bilimsel anlayışın teolojik bir jargon taşıdığı vurgusunu yaptı. Kur'an'ın insan tanımıyla, aydınlanmanın tanımladığı insan arasındaki çelişkilere dikkat çeken Aktay; aydınlanmacı felsefenin insan merkezli durumunun ortaya çıkardığı sorunlara değindi. Son olarak "İnsan kökü itibariyle ne idi?" sorusuna verilecek cevabın bugün yaşanılan birçok sorunun cevabına ışık tutacak mahiyette olduğunu belirterek konuşmasını tamamladı.

Diğer konuşmacı Vehbi Başer ise; "Toplumsal Eylem Olarak İnsanın Dünyası" başlıklı tebliğinde, toplumsal eylem bağlamında insan eyleminin bilinçli ve anlam yüklü olduğunu söyleyerek, Weber ve Habermas'tan örneklerle Batı dünyasındaki tartışmalara değindi, insan kendisinin toplumsal eylemini nasıl kurar sorusuna Kur'an'dan cevap arayarak, bunu ontik, etik ve hukuksal-politik olmak üzere üç düzeyde ele alan bir yaklaşım izledi. Bu bağlamda konuyla ilgili Kur'an'da geçen amel kavramına dikkat çekerek salih amel ve bu kavramın birçok yerde iman ile birlikte zikredilmesine vurgu yaptı. Başer konuşmasını Asr suresine atıf yaparak tamamladı.

Müzakerecilerden Necdet Subaşı; Aktay'dan artık aydınlanma eleştirisinden öte yeni açılımlar beklediğini söyleyerek İslam coğrafyasında yaşanan insan hakları ihlalleri ve zulümler bağlamında batılıların dillendirdiği sizde insan yok tartışmasını dile getirdi ve Müslümanların aydınlamanın halifeleri olduğunu söyledi. Başer bu ifadeye cevaben biz ancak aydınlanmanın gayri meşru çocukları olabiliriz ifadesini kullandı.

Diğer müzakereci Mustafa Aydın ise konuşmasında aydınlanmanın bir mitoloji olduğunu ve aydınlanmanın insan bedenini merkeze aldığını söyledi. Modern bilimlerdeki bazı yaklaşımların zaaflarına da dikkat çeken Aydın Müslümanların bu konularda bilim dünyasına daha dikkatli yaklaşmaları gerektiğini belirtti.

Sonuç olarak Kur'an ve İnsan sempozyumunda konunun başlığı haricinde Kur'an'da insan profilinin nasıl çizildiği konusunda herhangi bir görüş bildirilmemesi bir eksiklikti. Sempozyumda dikkat çeken bir diğer eksiklik ise katılımcıların hemen hepsinin akademik bir dil tercih etmeleri ve modern hayatın içerisinde kimlik ve kişilik yitimi yaşayan insana dair Müslümanların nasıl bir proje ortaya koymaları gerektiği konusuna vurgu yapmamalarıydı. Bununla birlikte Fecre Doğru dergisinin son sayısında yer alan Osman Kayaer imzalı yazıda, insanların düşünceden uzaklaşması nedeniyle derginin daha aktüel ve daha kolay bir yayın politikası izleyecek olmasını duyurması da sempozyum konusunun Müslümanlar tarafından hakkıyla anlaşılmadığının göstergesi olduğu kanaatindeyim.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR