1. YAZARLAR

  2. Fevzi Zülaloğlu

  3. Kıyamet Alametleri mi, Kıyamet Sahneleri mi?

Kıyamet Alametleri mi, Kıyamet Sahneleri mi?

Ekim 2004A+A-

Kur'an'da doğrudan kıyamet öncesinde gerçekleşecek alametlerinden söz eden kesin bir ifadeler yoktur. Kur'an'da kıyametten önce ortaya çıkacak alametlerden değil, kıyamet sahnesinde yaşanacaklardan söz edilir. Fakat bazı müfessirler Kur'an'da yer alan kimi ifadeleri "alamet" anlamında yorumlamaya çalışmışlardır.

İnsanlar ister iyi niyetle olsun isterse kötü niyetle olsun kıyametle ilgili olarak "Ne zaman?" sorusunu sormaktan kendilerini alamaz. Çünkü kıyamet, tarih boyunca gündemi hiç geçmemiş, büyük bir olaydır.

Sûra üfürüldükten sonra, yıldızların döküleceği güneşin katlanıp dürüleceği (Tekvir, 81/1-2), ayın tutulup parçalanacağı, güneşle ayın bir araya geleceği (Kıyamet, 75/8-9) o gün "batşe-i kübra/son ve en büyük helak" olarak nitelendirilmiştir ve ansızın çıkıp gelecektir. O, önceden haber vermez, "geliyorum" demez. Geldiğinde de artık iş işten geçmiş olacaktır.

Kur'an'da kıyamet sahnesi "eşrat/alametler", "âyât/işaretler", "iktirab/yakalaşım" gibi ifadelerle anlatılmıştır, bu olaylar bir mukaddime değildir; eş zamanlıdır. Hadislerde de kıyamet için kübra/büyük, süğra/küçük sıfatlarıyla nitelendirildiğini görüyoruz. Oysa Tevrat ve İncil'de kıyametle ilgili anlatılanlar "onun bir mukaddimesinin olduğu" şeklindedir ve toplumdan devraldığımız kültürde de sanki onun önsözü varmış gibi yanlış bilgiler zihinleri işgal etmeye devam etmektedir.

Hadislerde kıyametle ilgili konular ise "eşrat/ alametler, emârât/belirtiler, ayat/işaretler" bağlamında bazen ansızın gelen olaylar bazen ise yıllar öncesinden gelen "mukaddime/öncül bilgi-işaret"ler olarak geçmiştir.

1. Kıyamet Alametleri Anlamında Yorumlanan Kur'an İfadeleri

Kur'an'da geçen üç ifadenin kıyamet alametleri olarak yorumlanabileceği iddia edilmiştir: Eşrât, ayât, iktirâb.

1.1. Eşrât: Alametler

Eşratü's-sâa -saatin alametleri- ibaresinin geçtiği Muhammed Sûresi, 18. ayette ileride vuku bulacak alametlerden değil, gerçekleşmiş olanlardan söz edilmektedir. Kıyamet sahnelerinden söz eden ayetlerden anladığımıza göre kıyametin alameti, onun gerçekliğine ilişkin son işaretlerdir ve o alametleri gördükten sonra artık işten geçmiştir. Bu, tıpkı bir insanın ölümü anında gayp perdelerinin açılmasıyla gördüğü işaretler gibidir ve ölüm esnasında görülen işaretlerle hakikate şahadet etmek hiçbir işe yaramaz. Tıpkı Firavun'un Kızıldeniz'de boğulduğu esnada yaptığı itiraf gibidir. Onun ilahi hakikatlere tanıklık etme isteği bir işe yaramamıştır. Çünkü can boğaza dayanmıştır.1

Öte yandan kıyametin gerçekleşmiş alametlerinden söz edebiliriz. Mesela, bazı hadislerde peygamberimizin risaletle görevlendirilmiş olması2, ölmüş olması "kıyamet alametleri" arasında zikredilmiştir.3

1.2. Ayetullah/Allah'ın Ayetleri-İşaretleri

Ayetullah terkibiyle En'am Sûresi 158. ayette kıyametten önce meydana gelebilecek olaylardan değil, doğrudan doğruya kıyamet sahnesinde –ya da insanın mutlak ölüme koştuğu ye's anında- gerçekleşecek işaretlerden bahsetmektedir. Taberi ve ibn Kesîr gibi bazı müfessirlere göre, "Rabbinin bir takım ayetleri"nden murad, güneşin batıdan doğması, Deccal ve Dâbbetü'l-Arz'dır.4

1.3. İktirâb/Yaklaşmak

İktirab/yaklaşma; sâat, hisâb ve va'dü'l-hakk ile aynı terkip içinde kullanılmıştır.5

2) Hadislerde Kıyamet Alametleri

Hadislerde kıyamet alametlerinden, açık ifadeler ve somut olaylarla, tanımsal çerçevesi oluşturulmuş kişilerle söz edilmiştir. Bu konuda kullanılan başlıca terimler ve literatürü özetleyerek konuyu Kur'an'la karşılaştırmalı olarak izah etmeye çalışacağız.

3. Hadislerde Kıyamet Alametleri'yle İlgili Kavramlar ve Oluşan Literatür

Hadislerde kıyametle ilgili olayların anlatıldığı kavramlar ise şunlardır: Eşratu's-sâa/kıyametin alâmetler6; emârâtü's-sâa/kıyamet'in belirtileri7; âyatü's-sâa/kıyamet'ten önce meydana gelecek âyetler/işaretler.8

Hadislerde kıyamet alametleriyle ilgili yoğun bir literatür oluşmuştur. Bu literatürün en çok rastlanan ifadeleri şöyle terkip ve cümlelerden meydana gelmiştir: "Kıyametin ilk zuhur edecek alametleri şunlardır; falan kişi veya olay zuhur etmedikçe kıyamet kopmayacaktır; insanların başına öyle bir zaman gelecek ki, siz şunu şunu görünceye kadar kıyamet kopmaz; şöyle şöyle olmadıkça kıyamet kopmaz; muhakkak kıyametten önce şöyle günler vardır; falan gün gelmedikçe dünya sona ermez, dünyanın sonunda şöyle şöyle olacaktır; şöyle şöyle işler olduğu zaman kıyamet kopar; falan şeyler oluncaya kadar gece ve gündüz gitmez vd."

Hadis külliyatında kıyametin kopmasına yol açabileceği söylenen davranışlara dikkat ettiğimizde, insanların dini ve ahlaki yönden zayıflayacağı, emanete riayet edilmeyeceği gibi sosyal içerikli hususlar olduğu görülecektir. "Din'in garîb başladığı gibi garîb sonlanacağı" vurgulanan bu rivayetlerde toplumları içten içe çürüten, maddi ve manevi açıdan yok oluşunu hızlandıran davranışlar vardır.

"Cehaletin yaygınlaşacağı, insanların dünyalarına kötülerin varis olacağı, kişinin mümin olarak sabahlayıp kafir olarak akşamlayacağı, zinanın açıkça işleneceği, içki tüketiminin artacağı, yeryüzünde "Allah" diyen insanların kalmayacağı (oysa Allah nurunu tamamlayacak, iman-küfür çatışması dünya hayatı devam ettiği müddetçe var olacaktır), işlerin ehil olmayan kimselere verileceği, şarkıcı kızlar ve çalgı aletlerinin aşırı bir şekilde türeyeceği, insanların bir nehir yatağından çıkacak altın için savaşacakları, yalancı peygamberlerin çıkacağı, emanete riayetin azalacağı, Arapların tekrar putlara tapacağı vb." hususlar en çok tekrarlanan vurgular arasında yer almaktadır.

Ayrıca daha somut ve şahıslaştırarak yapılan anlatımlarda da "Cahcah adında bir kralın insanları yöneteceği, kıyametin sadece kötü insanlar üzerine kopacağı, Yahudilerle Müslümanların savaşacakları, Kabe'yi incecik baldırlı bir Habeşlinin harap edeceği, Fırat nehrinin sularının çekileceği vd."9

4. Kıyamet Alametleriyle İlgili Rivayet Bilgileri

Ebu Hureyre'den gelen bir rivayette alametler altı olarak özetlenmiştir: Güneşin battığı yerden doğması, duhan, Deccal, Dabbetü'l-arz, bir kimsenin başına gelen ölüm, herkesin başına gelen felaket.10

Müslim'den gelen bir rivayette bu sayı on'a çıkarılmıştır: 1. Duhan, 2. Deccal, 3. Dâbbe, 4. Güneşin battığı yerden doğması, 5. İsa'nın nüzulu, 6. Ye'cüc-Me'cüc, 7, 8, 9. Biri doğuda biri batıda biri de Arap Yarımada'sında üç yerin batacağı, 10. İnsanlara haşr olunacakları yere sürükleyecek bir ateşin Yemen'den çıkacağı.11

Bunlardan Kur'an'da bulunan ihbarlar da vardır, bulunmayan ihbarlar da. Kur'an'da yer almayıp rivayetlerde yer alan bilgileri şöyle özetleyebiliriz:

4.1. Deccal-Mehdi: Hz. Peygamber Yahudi İbn Sayyad'ı beklenen Deccal diye nitelendirmesi bu sıfatın bir kişiye hasr edilemeyeceğini göstermektedir. Buhari, Müslim'de 'Mehdi' ismi geçmez; diğerlerinde ise İsa (a)'ın ref'i-nüzulü bağlamında işlenir: Bazen ayrı şahsiyet, bazen İsa (a)'ın kendisi. Müslim "İsa (a)'ın İstanbul'u fetheden orduya namaz kıldıracağı, Deccal ludd kapısında öldüreceği"ni rivayet etmiştir. İncil'in Selaniklilere Mektup-II.'de de benzer ifadeler vardır.

Buna benzer rivayetleri bahane ederek tarih boyunca birçok sahte mehdi çıkmış ve bu bilgileri istismar ederek kendisine alan açmaya çalışmıştır. Mesela, yazdığı risalelerle binlerce insanın gönlünde taht kurmuş olan Said Nursi'ye göre Mehdi, dinler arası diyalogu başlatan Risaleti'n-Nur şakirdi/öğrencisi bir kimse olacaktır.12

4.2. İsa (a)'ın Ref'i-Nüzulü

Ref; yükseltmek anlamına gelen bir kelimedir. Ali İmran Suresi, 3/155, 4/157-158'de İsa (a)'a nispet edilmektedir, ancak "sema" kelimesiyle birlikte değil. Bazı müfessirler bu ayete sema kelimesini de ekleyerek İsa peygamberin göklerde olduğuna hükmetmiştir. Ancak ref/makamını, derecesini yüceltme, neredeyse bütün peygamberler nispet edilmiştir.13

Yaptığı görevlerle Allah'ın yakınlığını kazanmış olan peygamberlere verilen bu makam mukarrabûna uygun görülmüş ilahi bir lütuftur. Bu da göstermektedir ki ref; manevidir, şanını yüceltmektir.

Ali İmran, 3/55; Maide, 5/117'de Hz. İsa için "onun vefat ettiği" beyan edilmiştir. Bu durumda vefat eden biri nasıl olur da göklerde yaşar ve bir gün yeryüzüne geri gönderileceği beklenir? Nisa, 4/159'da ölümünden önce (ye's anında) bütün Ehli Kitab'ın ona iman edeceği beyan edilmiştir. Zuhruf, 43/61'deki "O" zamirini Hz. İsa'nın kıyametten önce dünyaya ineceğine dair delil göstermeye kalkanlar, siyak-sibaktan ayeti koparmaktadırlar; çünkü "o" zamiri İsa (a)'sa değil kıyametin kopacağını bildiren Kur'an'a işaret etmektedir.

Hz. İsa'nın kıyametin bir alameti olarak yeryüzüne ineceğine ilişkin rivayetler arasında da bir tutarlılık yoktur. Buhari ve Müslim, kıyametin kopmasını onun iniş şartına bağlamıştır; oysa kıyamet ansızın gelecektir. Müslim'in rivayetinde İstanbul'un fethi sırasında ineceği, cizye gibi Kur'an şeriatını kaldıracağı, neshedeceği iddia edilmiştir; oysa nâsih olan, önceki şeriatların hükümlerinden bir kısmını ortadan kaldıran, İsa (a)'ın İncil'i değil Kur'an'dır. Ebu Davud'un kaydettiği rivayette, İsa (a) Şam'da beyaz minareye inecekmiş; bu rivayetin Peygamberimize ait bir söz olması mümkün değildir; çünkü asru'n-nebide camilerin minareleri yoktur. Görülüyor ki Hz. İsa'nın nüzulüyle ilgi rivayetler uydurmadır, Peygamberimizle bir ilişkisi yoktur, metin tenkidinden hemen sınıfta kalabilecek rivayetlerdir.

Muhammed Abduh, Elmalı onun dönmesinin "Hıristiyanların İslam'a dönmesi" anlamına geldiğini söyleyerek rivayetlere bir yön vermeye, onları mecaza hamletmeye çalışmıştır.

4.3. Güneşin batıdan doğması

Kıyame, 75/9. ayette "Ay ve güneşin bir araya geleceği" beyan edilmiştir. Bu ifade güneşin batıdan doğması, dengelerin alt üst olması bağlamında yorumlanabilir. Ancak bu olay bizatihi kıyamet sahnesinde gerçekleşecek bir olaydır. Fakat rivayetlerde olay bir mukaddime –kıyametin önsözü- olarak yorumlanmıştır. Oysa 6/158. ayette kıyamet sahnesinde gerçekleşecek olaylarla, insanın ölüm anının - ye's anının- bir birine benzediği beyan edilmiştir.

4.4. Türklerin Fitneleri

Kütüb-ü Tis'a'da/Dokuz Hadis kitabında Türklerle ye'cüc me'cüc arasında özdeşleşme yapılmamıştır. Ancak Buhari, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, İbn Mace "Yüzleri kırmızı, küçük gözlü, kıldan ayakkabı deriden kalkan kullanan, atlarını hurma dallarına bağlayan Türklerle savaşmadan kıyamet kopmaz" şeklinderivayetlere yer vermişlerdir.14 vd.

Rivayetlerin Değerlendirilmesi

Yukarıda örneklerini verdiğimiz toplumsal davranışların kozmolojik kıyametle bir alakası yoktur. Ancak bu rivayetleri iki grupta mütalaa edebiliriz:

Birincisi; Peygamberimizin helak yasalarından –sünnetullahtan- çıkardığı sonuçları açıklaması şeklinde nitelendirilebilecek olanlar. Bu rivayetlerde belirtilen sâat; "neslin yok olması, helak edilmesi" anlamında saattir, yoksa büyük kıyamet saati değildir.

İkincisi ise; ravilerin toplumda meydana gelen ahlaki çöküntünün tesiriyle karamsar bir tablo çizdikleri, belki de iyi niyetle yaptıkları ziyadeliklerle aktarılan rivayetler.

İstikbale tekabül eden bu gayb haberlerinden Kur'an'da olmayanları iki şekilde değerlendirebiliriz:

1. Kur'an'ın Tefsiri İle Oluşan Yorumlar

Peygamberimizin ya da rivayet eden Müslümanın, sünnetullah yasalarından mülhem yaptığı yorumlardır. Örneğin, fitnenin sadece onu üreten sorumlularını değil, aynı zamanda ona engel olmayanları da kuşatıp yok edeceğini beyan eden ayetler (Ör.Enfal, 8/25) örneğinde olduğu gibi. Yine "Varlıktan şımarmış seçkinlerine ve liderlerine zulüm işledikleri halde engel olmayan şehir halklarının helak edileceği..." (İsra, 17/16) şeklindeki ayetler de olduğu gibi.

Enfal, 8/25'de söz edilen "fitneden sakının" emri Peygamberimiz tarafından icmalen/tefsir edilmiştir. Bazı raviler ise 2/193'deki "fitneye karşı cihad" emrine rağmen "pasifliği, karamsarlığı, kötümserliği" tavsiye etmiştir. Kıyametle ilgili olmamakla birlikte, hadislerdeki yakın gayba ilişkin rivayetlerden "İstanbul'un, İran'ın fethine teşvik eden sözler", sünnetullaha uygundur ve Kur'an'ın gölgesinde yorumlar olarak nitelendirilebilir.

Peygamberimizin mücmel ve sembolik olarak istikbalden söz ettiği ifadeleri de, "mutlak gayb alanının taşlanması" olarak nitelendirmekten kaçınmak gerekir. Mesela, hendek kazarken Müslümanları teşvik için söylediği "o günün büyük devletlerin fethedilmesinin, bu savaşın kazanılmasına bağlı olduğu" şeklindeki ifade15 bir mutlak gayb ihbarı değildir.

Kur'ani hikmetin yetiştirdiği Rasulullah, sözlerinde sembolizm de dahil olmak üzere bir çok edebi sanatı kullanılmıştır. Mesela, Medine'de meydan gelen olayları "evlerin arasına düşen yağmur taneleri"ne benzetmiştir.16

2. Kültürün Tasavvuru Kuşatma Altına Almasıyla Oluşan Yorumlar

Ravilerin çeşitli kültürlerinin etkisi altında metindeki lafızları ve grameri yorumun kuşatma altına aldığı rivayetler. Hiç kuşkusuz bu tür rivayetlerdeki icmali olmayan yorumları reddetmek zorundayız. Çünkü mutlak gayb hakkındaki tek doğru haber kaynağı ilahi vahiydir. Peygamberimiz ya da biz Müslümanlar aynı haber kaynağına sahibiz.

Hadislerdeki rivayetlerle Kur'an'ın beyanları arasında çoğu konuda benzerlik vardır. Fakat temel sorun, ravinin ya da duyanların küçük kıyametle büyük kıyameti karıştırmalarından kaynaklanmıştır. Örneğin rivayetlerde kıyametin bir habercisi ve öncüsü olarak gösterilen 'dâbbe'nin aslında, "Allah'ın sözünün bütün çıplaklığı ile gerçekleştiği kıyamet sahnesi"nde ortaya çıkan bir "canlı" olduğunu görüyoruz (Neml, 27/82).

Bu tür hadislerde, te'vili bizatihi olaya şahit olacaklar tarafından anlaşılabilecek müteşabih Kur'an ifadeleri teferruat sayılabilecek açılımlara tabi tutulmuştur. Ayrıntılara dikkat edildiğinde bu tür hadislerin bir çoğunda, öğüt vereyim derken, Müslümanlara "her şeyin durmadan daha kötüye gideceği şeklinde bir karamsarlık ruhu" aşılandığını görmekteyiz. Örneğin, gün geçtikçe emanet duygusunun ortadan kalkacağı, yalancıların artacağı, Müslümanların birbirleriyle savaşacağı, refah seviyesinin artmasıyla dünyevileşmenin artacağı vb.

Dikkat edilirse bu tablo, hadislerin tedvin edildiği dönemle eş zamanlı olan Emevi yönetiminin sebep olduğu zulüm ve haksızlıklarla yoğrulmuş bir tarihsel dilimi yansıtmaktadır. Bu tablo o kadar iç karartıcıdır ki, raviler sanki biraz sonra kıyamet kopacakmış gibi ifadeler kullanmışlardır. Fakat aradan yüzyıllar geçtiği halde hala kıyamet kopmamıştır. Fakat bu hadislerdeki ifadeler hiçbir seçmeye tabi tutulmadan yüzyıllardır vaizler tarafından kullanılagelmiştir.

Aslında bu hadislerin çoğu Peygamberimize değil tedvin edenlerin yorumlarıyla birlikte sahabeye ve tâbiûna aittir. Mesela bazı hadislerde Sıffin, Cemel olaylarının bir fitne olarak nitelenmesi Peygamberimize değil, râvîye ait bir yorum olarak görülmelidir. Çünkü "yarın başına ne geleceğini bilmeyen bir peygamber"in Cemel, Sıffin gibi somut olaylar ve somut kişilerin başına gelecekleri önceden bilmesi mümkün değildir.17

Rasulullah'ın eğitimi altında yetişen ilk Müslümanlar dini bir konuda kesin ilimleri yoksa "Allahu âlemu/Allah bilir" demeyi bir tavır olarak benimsemişlerdir. Kûfe'de Duhan'ı "kafirleri öldüren, müminleri nezle eden bir duman" olarak yorumlayan vaize, Hz. Ali tepki göstermiş, "Allah bilir demesinin daha uygun olacağını" söylemiştir.18

Fakat çok değişik kültürlerin etkisi altında kalan sonraki Müslümanlar için bu hassasiyetin olması gerektiği sürdürüldüğünü iddia etmek kolay değildir. Kur'an'daki veya hadisteki bir takım ifadelerin eski kültürlerin etkisi altında yorumlanması mümkündür. Mesela, Ehli Kitap'tan Yahudiler ve Hıristiyanlarla birlikte yaşayan Müslümanlar onların etkisi altında kalarak bir takım eklemeler yapmış olabilirler. Kitab-ı Mukaddes'teki kimi anlatımlar, kıyamet alametlerinin, son süreç başlamadan önce vukû bulacağı" yönündedir.19

Bir diğer kaynak da Emevi, Abbasi döneminde menakıb ve nasihatnamelerle İslam dünyasına giren Mecusi kültürüdür. Bu izleri İbnu'l-Mukaffa'nın eserleri ile Firdevsi'nin (ö. 411/1020) Şehnâme'sinde görmek mümkündür.

Gaybi İhbarlarda Haber-i Vahid'in Değeri

Müslim'de geçen ve Aişe validemize nispet edilen bir hadisin meali şöyledir: "Peygamberin geleceği bildiğini iddia eden Allah'a iftira etmiş olur."

Haberi vahid, Allah'ın sıfatları, kıyametin ahvali, ahirette vuku bulacak olaylardan hesap, haşir, cennet, cehennem, ru'yetullah gibi sem'iyyât konularında delil olarak kabul edilemez.20

Ahmed b. Hanbel, Eş'ari, İbn Teymiyye sahih olmak kaydıyla haberi vahitle amel edilebileceğini savunmuşlardır.21 Kelam alimleri sem'iyyat kısmında bu tür olaylara yer vermiş olsalar da zan ifade eden haberlerin Kur'an ve mütevatir hadislerde sabit olan iman konuları gibi kesinlik ifade etmekten uzak olduğunu söylemişlerdir.

Sözün Hulasası

Peygamber yarın başına ne geleceğini bilmez (Ali İmran, 31/34; Ahkaf, 46/9); gaybın anahtarları Allah'ın elindedir Allah dilediği kadarını bildirir (Ali İmran, 3/179En'am, 6/59.) şeklindeki ayetler, gaybı kimin bilebileceğine dair kesin ifadeler içermektedir. Buna göre, kıyamet ya da bir başka konuyla ilgili kaynağı beşeri olan gayb haberleri, kehanet anlamında izahlar, Yunus Suresi 36. ayete göre zandır, zan ise haktan bir şey ifade etmez. Bu konuda güvenilir bilginin kaynağı, sübutu ve manaya delaleti kati nasslardır. Subutu ve manayı delaleti kati nassların en güvenilir kaynağı ise, hiç şüphesiz Kur'an'dır. Kur'an dışındaki malumat ise Kur'an'a uygun olduğu sürece anlamlıdır, değilse ilimden bir şey ifade etmez.

Dipnotlar:

1- Daha geniş olarak bkz. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Cilt: VI, s. 4388.

2- Buhari, Rikak, 39, Talak, 25; Müslim, Fiten, 132-135; Tirmizi, fiten, 39.

3- İbn Mace, Fiten, 25.

4- Taberî, Câmiu'l-Beyân, VIII, 96-97; İbn Kesîr, Tefsîrü'l-Kur'ani'l-Azim, III, 336-371'den nkl. Çelebi İlyas, 64.

5- İktirab-ı va'dil-hak; gerçek va'din yaklaşması: Enbiya, 21/97; iktirâbü's-sâa; saatin yaklaşması: Kamer, 54/1; iktirâbü'l-hisâb; hesap gününün yaklaşması: Enbiya, 21/1.

6- Buhari, Fiten 24, Cihad 95; İbn Mâce, Fiten 25; Tirmizi, Fiten 34.

7- Ebû Dâvud, Melahim 12.

8- Müslim, Fiten 13; Tirmizi, Fiten 28; Ebû Dâvud, Melahim 12.

9- Daha geniş bilgi için bkz. Çelebi İlyas, İtikadî Açıdan Uzak ve Yakın Gelecekle İlgili Haberler, Kitabevi, İstanbul, 2000, s.67-70.)

10- Müslim, Fiten 128; İbn Mâce, Fiten 28; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 324,337, 372, 407.

11- Müslim, Fiten, 39.

12- Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Envar Neşr, İstanbul, 1993,s.9.

13- En'am, 6/82-90; Nahl,16/121-123.

14- Buhari Kiabu'l-Cihad 95. babına "Kitabu't-Türk"; Nesai Cihad kitabının 42. babına "Gazvetü't-Türk" adını; Tirmizi Fiten kitabının 40. babına "Türklerle Savaş Vaktinin Gelmesi Hakkında" ismiyle bölümler açmıştır.

15- Nesai, Cihad 42.

16- Müslim, Fiten ve Eşrâtü's-Sâa, 9; Hz. Peygamberin sözlerindeki sembolizm için bkz. Ebu Bekir İbnü'l-Arabî, el-Avasım mine'l-Kavasım, s. 317-322. Çelebi, 77.

17- Zübeyr b. Avvam "otuza yakın yalancı Deccal gönderilecek: Müslim, Fiten, 83 hadisini Müseylime gibi somut isimlerle yorumlamıştır: Ahmed Davudoğlu, Sahihi Müslim Tercümesi, XI, 364.)

18- Müslim, Fiten 37; Sıfatu'l-Münafikîn 39-40.

19- bkz. Matta, 19/32; 24/32-33.

20- Muhammed Abduh, Tefsiru Cüz'i Amme, s.132; Reşid Rıza, Tefsiru'l-Menâr, IX, 450,466; nkl. Çelebi, 78; Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercümesi ve Şerhi, XI, 410.

21- Ali Osman Koçkuzu, Rivayet İlimlerinde Haberi Vahitlerin İ'tikat ve Teşrî Yönlerinden Değeri, s.140.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR