1. YAZARLAR

  2. Abdullah Yıldız

  3. Kimyasal Silahlarla Öldürmeyin de Nasıl Öldürürseniz Öldürün!

Kimyasal Silahlarla Öldürmeyin de Nasıl Öldürürseniz Öldürün!

Ekim 2013A+A-

Sorular:

1- Ne dersiniz, sizce bu gelişmelerden sonra Suriye halkı da rahatlamış mıdır?

2- Tüm bu pahalı tiyatro sizin için ne ifade ediyor? Yaşananlar sizin için sürpriz olmuş mudur?

3- Çok sık kullanılan “Suriye sorununa çözüm” ifadesi size neyi çağrıştırıyor? Sizce nasıl bir çözüm mümkün ve gereklidir? 

4- Bu ülkede yaşayan bir Müslüman olarak konu çerçevesinde hükümetin yapması gerekenler neler olmalıdır?

5- Net ve somut anlamda Türkiyeli Müslümanlar olarak bu konuda yapılması gerekenler nelerdir?

 

1- Suriye halkı her gün “konvansiyonel” silahlarla katlediliyor. Günde yaklaşık 100 civarında sivil öldürülüyor; el kadar çocuklar öldürülüyor. Milyonlarca insan canını kurtarmak için evini-barkını terk etmeye devam ediyor. Kadınlara tecavüz ediliyor. “Uluslararası toplum” da şunu diyor adeta: “Kimyasal silahlarla öldürmeyin de nasıl öldürürseniz öldürün!” Kısaca Suriye halkı katil Esed ordusunun insafına terk edilmiş bulunuyor.

2- Anlayabildiğim kadarıyla tablo şu: Ne ABD, ne Rusya, ne de İran; Suriye halkı hiçbirinin umurunda değil. Hepsi kendi çıkarlarını güvenceye alma peşinde. ABD’nin öncelikli çıkarı ise İsrail’in güvenliği. Ayrıca “dünya Jandarmalığı” rolünden vazgeçmek istemiyor ama risk almak da istemiyor. Dolayısıyla, Suriye’de İslami bir yönetimin işbaşına gelme ihtimalindense, halkını ha bire katleden Baas rejimi, İsrail’in de ABD’nin de işine geliyor. Baasçı Esed rejimi, şimdiye kadar İsrail’e herhangi bir zarar vermedi ama her halükârda elinde kimyasal ve tehlikeli silah da olmamalı; İsrail rahat etmeli. Bütün dertleri bu. ABD ve Rusya’nın İsrail konusunda farklı düşünmediği de biliniyor. İran ve ABD ise “sürpriz biçimde” birbirlerine yeşil ışık yakıyorlar. Aslında her şey ortada; sürpriz bir şey yok; ABD-İsrail bölgede Şii-Sünni savaşına zemin hazırlıyor.

3- Suriye’deki katil Baas rejimi gitmeden sorun kökünden çözülmez. Eğer “uluslararası toplum” diye bir şey varsa; -iş işten geçtikten sonra (ba’de harâbi’l-Basra)- şu sıra sözü edilen ateşkes sağlanır, halkın can güvenliği garanti altına alınır, özgür bir ortamda seçimlere gidilir ve böylece Suriye halkı nasıl yönetileceğine kendisi karar verir. Ama bu ortamı temin ve tesis etmek oldukça zor görünüyor. Çünkü ABD, Rusya, Çin ve İran doğrudan, AB ülkeleri ve işbirlikçi Arap rejimleri de dolaylı olarak, Suriye’de Müslüman Kardeşler hareketinin yönetimde belirleyici olacağı bir tablo istemiyorlar. Mısır’da istemedikleri gibi. Oysa Suriye’de ve tüm İslam dünyasında, genelde İslami hareketleri, özelde ise Müslüman Kardeşler’i devre dışı bırakan hiçbir çözüm “kalıcı” ve “adil” olmayacaktır.

4- Hükümetin Suriye’de; bu zor ama başarılması zorunlu olan sonuca ulaşmak için gayret sarf etmesi gerekiyor. Elbette öncelik, katliamın bir an önce durmasıdır. Türkiye İslam ülkelerini devreye sokarak, Suriye halkının can güvenliğini sağlayacak tedbirlerin acilen uygulamaya konmasına öncülük etmelidir. Ardından, Suriye’de özgür seçimlerin yapılmasına zemin hazırlamaya yönelik çalışmalara destek vermelidir.

5- Türkiye Müslümanları, öncelikli ve acil olan insani yardımlarla Suriye Müslümanlarına karşı görevlerini yerine getirmiş olamazlar. Onların gerçek anlamda özgürlüklerine kavuşmalarını sağlayacak her türlü siyasi, fikri, kültürel, ekonomik ve medyatik faaliyete katkı sağlamalı ve destek olmalıdırlar. Haklı davalarını dünyaya haykırmaya devam etmelidirler. Uzun vadede ise “ümmet bilincini” güçlendirerek “İslam Birliği” idealini gerçekleştirmek, asla vazgeçemeyeceğimiz görevimiz olmalıdır.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR