1. YAZARLAR

  2. Ahmet Kaya

  3. Kendi Bekasını İslam’ın Bekasına Eşdeğer Görmek Nasıl Bir Kibirdir?

Kendi Bekasını İslam’ın Bekasına Eşdeğer Görmek Nasıl Bir Kibirdir?

Eylül 2012A+A-

Suriye’deki olayların diğer ülkelerdeki olaylardan farklı olduğunu iddia edenlerin farklılıktan ne kastettikleri önemlidir. Eğer tıpatıp benzerliğin olmamasını farklılık olarak görüyorlarsa bu doğru bir belirleme olur. Yok, eğer farklılıktan kastları mahiyet farkıysa o zaman bir dur demek gerektiğini düşünüyorum. Ki, farklılık iddiasında bulunanlar mahiyetin farklılığını ileri sürerler. Delil olarak sunduklarına bakıldığında bütün argümanları Suriye’deki hareketin dış destekli bir hareket olduğu tezine dayanır.

Aslında bu iddiayı ve bu iddianın sahiplerini ciddiye almak bile başlı başına bir problemdir. Zira adilane, ahlaki,  mantıklı ve somut deliller içermeksizin böylesi bir durum karşısında belirlemelerde bulunmak nasıl ki ciddi bir problemse bu mesnetsiz iddialarla uğraşıp çürütmeye çalışmak da bir o kadar problemdir. Öyle ki çözümü olmayan bir problem.

Şu gerçek unutulmamalıdır ki öncülleri (mukaddimeleri) çürük olan önermelerin sonuçları (neticeleri) da  çürüktür. Mukaddimeler değişmedikçe netice değişmeyeceğinden, her türlü delil, karşı delil arayıcıları açısından bir değişiklik sağlayamayacaktır.

Suriye meselesine ilişkin tavır, İslamcı çevrelerin karakteristiğini çözümlememize büyük olanak sağlamaktadır. Zira Suriye hadisesi İslamcı çevrelerin içinde bulunduğu ve tarihsel köklerinden tevarüs ile getirdiği halin bir numunesini göz önüne sermektedir.

Hadiseler karşısında doğru konumlamalar gerçekleştirmek tüm zamanların en büyük problemidir. Çünkü doğru konumlayışlar her şeyden önce doğru okumaları gerektirir. Doğru okumalar ise sahih kaynaklardan beslenmeyi… Sahih kaynakların belirlenmesi için bütün önyargılardan sıyrılmış olmak lazım gelir. Peşin bir kabul ve kesin bir yargı ile yola çıkmak doğru bilgilere ulaşmanın, dolayısıyla doğru sonuçlar elde etmenin ve müstakim bir duruş sergilemenin önündeki başlıca engellerdir.

Suriye meselesine diğer ülkelerdekinden farklı bakanlar şimdiye kadar elle tutulur bir gerekçe sunamadılar. Bütün söyledikleri beş cümleden ibarettir: Suriye’deki olaylar ABD, İsrail ve Batı desteklidir. Amaç Suriye’deki ABD ve yandaşlarına muhalif rejimi yıkıp yerine kendilerine yakın bir yönetim ikame etmek suretiyle Ortadoğu’da özellikle İran ve paktını kontrol altına alıp devre dışı bırakmaktır. 

Bütün özet budur. Ciltlerce kitap da yazsalar bütün iddiaları bundan ibarettir.

Bu yaklaşım oldukça sorunludur. Çünkü sapla samanın iç içe girmiş halinin yansıdığı bir yaklaşımdır. Derin mugalatalar içermektedir. Gizli demagojiler üzerine kuruludur. Şöyle ki; Suriye üzerinde Batı’nın değişik emellerinin varlığı ve Suriye üzerinde farklı hesaplarının olması ayrı konu, direnişin diğer ülkelerinkinden farklı bir mahiyette olduğu da apayrı bir konudur. Biri iç dinamiklerin diğeri de dış dinamiklerin alanıdır. Buradaki hareketin farklı olmasını söylemek ve bunun ispatını yapmak için öncelikle iç dinamiklerden yola koyulmalıdır. Farklılığı ortaya koymak için söze başlanır başlanmaz dış güçlerden bahsetmek olayı mecrasından çıkarmaktır. Bir olayın, bir olgunun ya da eşyanın mahiyetini ortaya koymak için onun iç dinamiklerine bakılması zorunludur. Zira mahiyet, bir şeyin içine dönük olan ve üzerinde olduğu hakikatidir. Yani eşyanın ala ma hiye aleyhi olması durumu mahiyettir. İçine dönük olanı, özünden geleni belirlemeden bir şeyin ne olduğu üzerinden değil de ne olmadığı üzerinden belirlemeler yapmak mahiyetin belirlenmesine yetmez ve asla kâfi gelmez. Zira bu, mahiyeti belirlemek açısından doğru bir yaklaşım ve yöntem değildir.

Suriye hadisesini diğer ülkelerden ayıran temel özelliği Suriye’nin özel konumudur. Bu özel konumunun daha çok İran ve paktıyla olan ilişkisi üzerinden yürüdüğü bir gerçektir. Bunu kimse inkâr edemez. Ancak bu durum ve konum, direnişin İran ve paktına yönelmiş, ABD ve yandaşlarına hizmet etmeyi hedeflemiş bir direniş olduğu anlamını çıkarmamıza yetmez.  

Eğer İran ve yandaşlarının yakını olan bir cepheye yönelmek bizatihi bir suç ise bunun gerekçesi nedir? Bu gerekçe ortaya konulmalıdır. Gerekçe İran’ın ve oluşturduğu şeridin İslam ve Müslümanların yararına olduğu, bu maslahata binaen onun yakınında bulunan bir cepheye yönelmenin bu maslahatı bertaraf ettiği yönündeki gerekçe ise bu hiç de şer’i bir gerekçe olamaz. Zira o cephede İslam ve Müslümanların aleyhine olan durumlar cariyse bu gerekçenin üzerinde kurulduğu maslahat tezini yerle bir etmeye yetmez mi? Hangi ahlak ve hangi şer’i delil bir tehlikeyi Müslümanlardan uzak kılmak adına başka bir Müslüman topluluğu tehlikenin kucağına atmaya rıza göstermemizi gerektirir.

Kronik bir hastalık olarak problemlerin nedenini dışarıda aramak hemen her çevrede görünen bir illettir. Keza beğenmediğimiz durumlarda hemen bir yaftaya sığınmak da tüm zamanların en cari ve en kadim âdetidir.  Bir halkın bir zalime karşı direnişini görememek basiret yoksunu olmanın alasıdır. Âmâ olmanın,  bakar ama görmez olmanın en büyük alametidir.

Bir halkı aylarca ağır bedellere rağmen sokaklarda tutmak, meydanlarda direngence yürümesini, haykırmasını ve pes etmeden yoluna devam etmesini sağlamak dış güçlerin işiyse ve buna inanılıyorsa bu körlüğe karşı tahammül etmek için ancak Allah’tan sabır dilenir.

Hangi hakla ve hangi ahlakla bir halkın direnişine bunca yafta reva görülür? Kendi bekasını İslam’ın bekasına eşdeğer görmek nasıl bir kibrin ürünüdür? Bu özdeşleştirmeyi kim nasıl kurabilir? Bu özdeşleştirme karşısında herkesten sus pus kesilmeyi beklemek nasıl bir pervasızlığın yansımasıdır?

Bunca hareketlilik diğer ülkelerde Suriye’den önce başlamışken sanki Suriye’de durup dururken bir fitil çekilmiş gibi olayları çarpıtmak kadar büyük bir vebal olabilir mi? Yarın mahşerde hunharca öldürülenlerden birileri yakalara yapışıp hangi hakla beni ABD ve yandaşlarının piyonu olarak gösterdiniz derse ne cevap verilecek? Bu ne cürettir! Bu cüret kendini İslam’la özdeşleştirmekten başka bir şeyin sonucu değildir. Kaldı ki kendini eşittir İslam görmek problemlerin en büyüğü değil midir?

Yıllarca mezhep girdabına takılarak küçük hesaplar peşinde koşanların, bir devrimi küçük hesapları uğruna heba edenlerin başarısızlıklarını örtbas için sığındığı gerekçeler kabahatlerinden de büyük kabahattir. Dünya Müslümanlarının umudu olan bir devrimi ve bütün ümmetin önderliğini kabule hazır olduğu bir İmam Humeyni çizgisini dar bir coğrafyaya ve bir mezhebin mensuplarına hapsetmenin hesabını vermek durumunda olanların ustaca ve kurnazca manevraları karşısında susmak, devrime yapılacak en büyük kötülükken devrim severlerin bunu görememesini ancak bir çıkar birliğiyle açıklamak mümkün olabilir. Bu çıkar ilişkisini iyi bilmelerindendir ki başkalarını çıkar birlikteliğiyle suçlarlar!

Düşmanın da olsa hakkını vererek, onu olduğu gibi tanıtarak, onunla hukuk geliştirmek ancak erdemli Müslümanların işidir. Meydanlarda savaşmak bu hakkı teslimden daha kolaydır. ABD’ye meydan okumak kardeşlik hukukuna riayet etmekten maalesef daha kolay hale geldiği için kılıçlar pervasızca kardeşe çekilir hale gelmiş bulunuyor.

Benim her dediğime eyvallah demeyenin işbirlikçilikle suçlandığı bir dünyada, bu zihniyetin en büyük taşıyıcılarının Müslümanlar olmasından dolayı her gün İslam dünyası onlarca evladını kurban vermektedir. Olası tehlikelerin korkusuyla, yaşanılan (vakıi) tehlikeleri görmezden gelme körlüğüne duçar olmuş bir İslam dünyasından hiçbir tehlikeyi bertaraf etmek beklenemez. Suçlayıcı, yaftalayıcı ve dışlayıcı bir yaklaşımla bir yere varılamayacağını bilmemek mümkün olmadığına göre bunun bir başka nedeninin varlığı söz konusu olsa gerektir. Bu nedenin ne olduğu konusu ve açığa çıkarılması hususu Müslümanların birincil önceliklerindendir.

Direnişin silaha sarılmasını yanlış görmek, bu yönteme katılmamak elbette anlaşılabilir bir eleştiridir. Yöntemin kendisine yönelik her eleştiri takdire şayandır ve değerlendirmeye layıktır. Ancak amaca yönelik niyet okuyuculuk yapmak dahası niyet okurken menfi anlamlar yükleyip direnişe halel getirmek büyük bir yanlıştır. Yöntem eleştirisi yaparken yöntemin yanlışlığını, hedefin ve amacın yanlışlığına delil kılmaya çalışanların iyi niyetli olduğu söylenemez. Zira onlar en baştan direnişin amacını kötü gördüklerinden hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın onların gözünde direniş meşruiyet kazanamayacaktır. Dolayısıyla sırf yöntem eleştirisi yapanlar eleştirilerinde haklı olsun  ya da olmasın, eleştirileri isabetli olsun ya da olmasın samimidirler ve farklı yöntem önermelerinde hak sahibidirler. Ama amacı kötü görenlerin yöntem eleştirisi samimi değil, belden aşağı vurma amaçlıdır. O yüzden de ne yapılsa ikna olamazlar.

Türkiye sınırları içinde yaşayan bütün İslami çevrelerin Suriye’deki katliama ve zulme karşı ortak bir ses olarak tavır koymasını sağlamaya çalışmak yapılacak en olumlu amel olacaktır. Daha çok gündemde tutmak daha fazla ihtimam göstermek zorundayız. Acıları kendi acımız gibi hissetmek adına vicdanımızı daha çok muhasebeye tabi tutmalıyız. Özellikle bu mübarek ayda kardeşlerimizin yaşadıklarını daha iyi kavrayacak durumda olduğumuzu bilerek imkânlarımız oranında onların arkasında ve yanında olduğumuzu daha yoğun hissettirmeliyiz.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR