1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Kalıcı Bir Adalet ve Kardeşlik İkliminin Tesisi İçin Çözüm Süreci İlk Adım Olabilir!

Kalıcı Bir Adalet ve Kardeşlik İkliminin Tesisi İçin Çözüm Süreci İlk Adım Olabilir!

Mayıs 2013A+A-

Bu ülke tam bir asırdır ulusçu dayatmalara, cahiliye kalıntısı olan ırkçı kirliliklere, etnik farklılıkların reddi ve inkâr politikalarına sahne oldu. Ve yine bu ülke otuz yılı aşkın süredir, kesintisiz biçimde Kürt sorunu kaynaklı bir savaş ortamını ve bu cahilî savaşın getirdiği türlü zalimlikleri, tuğyanı, kirlenmeyi yaşadı. Zaman zaman gidişatı sorgulayan, takip edilen yolun bir çıkmaz olduğunu fark edip, bu cendereden çıkmaya yönelik çabalar da ortaya konuldu ama tüm bunlar savaşı kutsayan ve savaştan nemalanan kesimlerin ortaklaşa yürüttükleri gayretlerle boşa çıkartıldı, püskürtüldü.

Şimdilerde savaş ortamını kalıcı bir biçimde sonlandırmaya yönelik çabaların tekrar yoğunlaştığı bir süreçten geçiliyor. Bu kez tarafların ciddiyetine ilişkin daha fazla gösterge ve iyimser olmak için daha fazla veri mevcut. Atılan adımların tedirginliği değil, iyimserliği artırdığı görülmekte. Sürecin bu minvalde devam ettirilip, kalıcı zeminlere taşınması vicdan sahibi ve sağduyusunu yitirmemiş herkesin ortak dileği. 

Sürecin nasıl gelişeceği, ne tür badirelerden geçip, hangi sonuçlara evrileceği hususunda net şeyler söylemek için henüz çok erken. Bununla birlikte bu coğrafyada on binlerce insanın ölümüne, devasa acılara, sıkıntılara yol açmış bir sorunun hızlı, kolay ve basit bir çözümünün olamayacağı da baştan kabul edilmeli. Şunu net olarak görmek, anlamak lazım: Zor, oldukça zor bir sorunla yüzleşmeye çalışılıyor. Kolay çözüm yok! Olsaydı şimdiye dek çoktan çözülürdü. Sorunun derinliği ve çetrefilliği sabırlı, soğukkanlı olmayı, provokasyonlara karşı uyanık bulunmayı gerektiriyor. Doğru istikamette yürüyebilmenin ve karşı çabaları savuşturmanın başka yolu yok.  

Savaş Lobisi Fobileri Körüklüyor!

“Çözüm süreci” olarak adlandırılan ve Kürt sorununa barışçıl çözüm çabalarını merkeze alan gelişme geniş kesimlerde iyimserlik duygularının yeşermesine yol açarken; ulusçu bataklıkta debelenenlerinse hem yüzlerini hem de yüreklerini biraz daha karartmış halde. Ellerinden geldiğince korku atmosferi yayıp, bulabildikleri her araçla süreci akamete uğratmanın derdi içindeler. Toplumun büyük çoğunluğu -çözüm beklentisiyle- süreci olumlu karşılamasına rağmen, bu çevrelerin atılan adımları boşa çıkarmak, süreci sabote etmek için hummalı bir çaba sergilediği görülmekte. Adeta “savaş lobisi” gibi davranan bu çevrelerin ortaya koydukları tepkiler çok şükür geniş bir kitlesel tabanı temsil etmiyor. Mamafih sürecin kırılganlığı bu tür tepkilerin yankısını artırmakta, çapından daha büyük etkiler doğurmasına neden olmakta.

Sağıyla soluyla bu “savaş lobisi” son dönemlerde baş aşağı inişe geçen militarist siyaset geleneğinin savunuculuğunu üstlenmiş durumda. Siyasette kaybettiler, üniversitede kaybettiler, medyada kaybettiler, her alanda yenildiler ve şimdi kaybettiklerini tümden geri alabilmek hülyasıyla şanslarını bir kez daha kullanma derdindeler. Kürt sorunu kaynaklı savaş ortamını yeniden canlandırabilirlerse, terk etmek zorunda kaldıkları mevzilere yeniden geri dönebileceklerini sanıyorlar. Bu kaygıyla giderek daha çirkinleşip, daha vahşi bir tutuma sürükleniyorlar.  

Aslında tek başına bu güruhun durduğu yer ve ortaya koydukları siyaset dahi “çözüm süreci” adı verilen zeminin ne kadar değerli ve gerekli olduğuna işaret etmekte. Irkçı, inkârcı, asimilasyon temelli şiddet üzerine vadettikleri siyasetleri belki geleceğe dair bir şey söylemiyor ama bu ülkenin geçmişine ışık tutuyor, bu ülkede nelerin yaşandığını, insanlara nelerin reva görüldüğünü net biçimde ortaya koyuyor. Böylesine zalimane, akıldan, mantıktan, vicdandan uzak bir siyaset zemininin her şeyiyle tarihe gömülmesi gerektiğini kuşkuya yer bırakmayacak şekilde vuzuha kavuşturuyor.   

Sürecin zorlu, engebeli olduğuna kuşku yok. Bu yüzden dikkatli, özenli davranılmalı. Şu aşamada sonuçtan ziyade sürece odaklanmak daha mantıklı ve yararlı bir tutum olsa gerek. Zaman süreci akamete uğratmaya çalışanların değil, çözüm yanlılarının lehine gelişiyor. Kan dökülmeden geçen her gün kan siyaseti izleyenlerin işlerini zorlaştıracak, eski döneme geri dönüşü daha zor ve maliyetli kılacaktır. Dökülmeyen kanlar, yitirilmeyen canlar sürecin en önemli kazanımı olarak görülmeli. Nasıl gelişeceğini bilmiyoruz elbette ama sürece farklı gerekçelerle olumsuz yaklaşanların getirdikleri eleştirilere, ortaya attıkları sorulara rağmen tam 3 aydır bu sorunla bağlantılı çatışmaların kesilmiş ve ölümlerin durmuş olmasının başlı başına çok büyük bir kazanım olduğunu gayet iyi görüyor, biliyoruz.

Adalet, Kardeşlik ve Barış İslam’la Mümkündür!   

Elbette Müslümanlar olarak, ülkemizde ve tüm yeryüzünde, bireysel ya da toplumsal düzeyde karşılaştığımız sorunların nihai çözümünün ancak vahyî ilkelerin esas alınmasıyla mümkün olduğuna inanıyoruz. İnsanı ve kâinatı yoktan yaratan ve her şeyi bir düzen içinde var eden Rabbimizin bildirdiği ilke ve esaslar çerçevesinde ele alınmayan hiçbir çabanın, hiçbir yaklaşımın insanlar arasında huzur ve adaletin tesisini sağlayamayacağını biliyoruz. Ve buradan hareketle Kürt sorununun ve doğurduğu çatışma olgusunun da kalıcı çözümünün ancak İslami kardeşlik ve adalet ilkelerinin hâkim kılınmasıyla mümkün olabileceğini düşünüyoruz.

Adalet olmadan barış mümkün olamayacağı gibi, kardeşlik zemini inşa edilmeksizin adaletin tesis edilemeyeceği de gün gibi açıktır. İşte tam bu noktada adalet, kardeşlik ve barış gibi kavramların soyut birer kavram olmaktan çıkıp ete kemiğe büründürülmesi gerektiğini kavrayan herkes, bu kavramlara gerçek manada anlam kazandıran Kitab’a yüzünü dönmek durumundadır.

Tam bir asırdır laik devlet düzenini halka dayatan, Türk ulusalcılığını temel almış Kemalist Cumhuriyetin de Türklük dayatmasına karşı tepkisel temelde ortaya çıkmış ve yine laik temelde siyaset yapan Kürt ulusal hareketinin de gerçek manada bir kardeşlik iklimini tesis edebilmelerinin imkânsız olduğu açıktır. Bu iki gücün de zaman zaman İslami değer ve kavramları öne çıkartan yaklaşımları geniş halk kesimlerinde olumlu karşılık bulmakla birlikte, asli konumlanmalarının, temsil ettiklerini iddia ettikleri halk kitlelerinin kalıcı mutluluğunu temin etmeye asla zemin tanımadığı bir gerçektir. Elbette iki tarafta da son zamanlarda çoğaldığı görülen ulusalcı yaklaşımların sorgulanmasına yönelik söylemler hayra alamettir. Ne var ki, bu tavırların İslam’a araçsal yaklaşımdan öte samimi bir yaklaşımın yansımaları olduğunu söylemek hiç mümkün görünmemektedir.      

Kaos Ortamının Tasfiyesi Gerçek Çözüm Arayışlarını Kolaylaştıracaktır!

Bu yalın gerçeğe rağmen çözüm sürecinin sahici bir anlam ifade ettiği söylenebilir ve destek verilebilir mi? Evet, tüm bu arka plana ve temelde mevcut bulunan zaaflı hale rağmen çözüm süreci adı verilen olguyu ileri doğru atılmış bir adım olarak değerlendirmek ve desteklemek gerekir. Neden? Çünkü yaşadığımız coğrafyada büyük zulümler ve acılar doğuran, halklarımızı ulusçu cahiliyenin bataklığına sürükleyen, insanlarımızı insanlıktan çıkaran bir belanın, musibetin tasfiyesi yönünde atılmış her adım önemlidir, olumludur, desteklenmeyi hak etmektedir.

Elbette gerçek bir kardeşlik ve adalet zemininin yeşerebilmesi için atılması gereken pek çok adım ve aşılması gereken pek çok yol var. Ve şüphesiz sürecin devam ettirilmesi ve istikrarlı bir tarzda bu yürüyüşün sürdürülmesi, nihai zeminde adil bir barış ortamının tesisine yönelik çabalarla çelişen değil, onları besleyen bir adım olacaktır. Ve inanıyoruz ki, bu coğrafyada kandan, kaostan, çatışmadan beslenen ırkçı, ulusalcı, statüko ortamının tasfiyesi sadece Kürt sorununa yönelik olarak değil, cahili düzenin ürettiği ve toplumun başına bela ettiği tüm sorunların gerçek manada çözüme kavuşturulabilmesi önünde büyük, çok büyük bir engelin aşılması anlamına gelecektir. 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR