1. YAZARLAR

  2. Hamza Türkmen

  3. İstanbul’daki Eylemler, Büyük Teröre Karşı İlkesiz ve Ölçüsüz Tepkilerdir

İstanbul’daki Eylemler, Büyük Teröre Karşı İlkesiz ve Ölçüsüz Tepkilerdir

Eylül 2003A+A-

Alman N-TV televizyonunun Türkiye muhabiri bayan Sabine Kuper, dergimizin sahibi Hamza Türkmen'le İstanbul'da meydana gelen patlamalarla ilgili 2 Aralık 2003 tarihinde bir röportaj gerçekleştirdi.

Hamza bey sizi tanıyabilir miyiz?

Bitirdiğim okul iktisat fakültesi; ama on beş yıldır kitap ve dergi yayıncılığı ile uğraşıyorum. Bir insan hakları kuruluşunun aktif üyesiyim. Müslüman yazar, gazeteci, yayıncı ve sivil toplum aktivistlerinin Türkiye'de oluşturduğu Filistin Dostları Girişimi adına da Kudüs Dergisi'nin sahipliğini ve Yayın Kurulu Üyeliği'ni yapıyorum.

15-20 Kasım'da İstanbul'da meydana gelen patlamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

İstanbul'daki patlamalar kuşkusuz 11 Eylül'de ikiz kulelere ve Pentagon'a yönelen saldırılarla benzerlik arz ediyor. Olayı hukuki ve ilkesel olarak değil de sosyolojik ve psikolojik olarak tahlil ettiğimizde, aklımıza hemen, ülkeleri emperyalist güçler tarafından işgal edilen ve üzerlerine beş yüz kiloluk, bin kiloluk bombaların yağdırıldığı, meskenleri başlarına yıkılan çaresiz kitlelerin tepki ve infialleri geliyor. Yani ortada büyük bir sömürü ve zulüm var ve buna yönelik ciddi bir tepki söz konusu. Ezilen halklardan ve özellikle Ortadoğu halklarından bazı insanlar, kendi sıkıştırılmışlıklarına değişik reflekslerle karşılık vermeye çalışıyorlar. Tıpkı korkutulup ürkütülerek köşeye sıkıştırılan kedinin tırmalaması gibi. Kısacası dünyada meydana gelen bu tür şiddet olaylarını, daha büyük bir teröre karşı daha küçük çaplı bir tepki veya terör olarak algılamak gerekmektedir.

Peki ilkesel olarak baktığımızda…

İlkesel olarak sinagoglara yapılan saldırıları ve masum sivillerin öldürülmesini İslami bulmuyorum. İbadethanelere saldırılar yapılması yanlış, buralar Kur'an'da Allah'ın adının çokça zikredildiği yerler olarak anılıyor. Ayrıca Allah, biz Müslümanlara diğer inançtan olanların değerlerine veya putlarına küfretmemizi veya saldırmamızı yasaklıyor.

İngiliz Konsolosluğu'na ve HSBC bankasına yönelik saldırılara gelince; hedef seçilen iki kapitalist kurumun varlığından çok ilan edilmemiş bir savaşta yaşamını yitiren sivil insanların dramı karşımıza çıkıyor. İstanbul'da gerçekleştirilen bombalama eylemlerinde altını çizmemiz gereken tartışma konuları şunlar: İlan edilmiş açık bir savaş yok, eylemi kimin niçin yaptığı muğlak, eylemin taşıdığı mesaj spekülatif. Dolayısıyla bu eylemler hem hedef netliği, yer ve zaman tercihleri açısından, hem de üslup, metot ve hukukilik açışından savunulabilecek bir özellik taşımıyor. Terörizmin gerçek faillerine karşı gösterilen tepkiyi anlamak mümkün; ama kullanılan tarz ve yöntemi onaylamak mümkün değil.

Şunu da belirtmek gerekir; terörizmin gerçek faillerinin en büyük terörist saldırısı, 1945 yılında Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan atom bombaları ile gerçekleşmemiş miydi? Küçük terör diyebileceğimiz eylemlere bakılıp terörizmin gerçek failleri görmezden gelinmemeli.

Bu olaylardan Müslümanlar nasıl etkilendi?

Öncelikle önemli bir konuya işaret edeyim. Eylemin failleri belli oldu. Eylemi gerçekleştirenler Müslüman kimliği taşıyor. Kendini feda etmeyi tercih ederek bu eylemi gerçekleştiren kişilerin, Müslümanların üzerine yönelen eleştirileri engellemek için, karşıtları tarafından; MOSSAD ve CIA tarafından kullanılan zavallılar olarak gösterilmesini doğru ve de gerçekçi bulmuyorum. Bu eylemde yer alan insanların kullanımı değil, kendi tercihleri söz konusudur. Genel durum, istisna hallere işaret eden yorumlarla örtülmemelidir. Bu eylemi Müslümanlar yapmadı tekerlemesi yerine, Müslümanlar tarafından yapılacak bu tür bir eylemin yanlışlığı ve ilkesizliği üzerinde durulmalıdır. Eylemin amacını anlamakla, yöntemini onaylamak aynı şeyler olmamalıdır.

Hırsızlık yapan bir Müslüman tüm Müslümanları ve İslam'ı, eroin içen bir Hıristiyan tüm Hıristiyanları ve Batılı değerleri temsil etmediği gibi, bu eylemi gerçekleştirenlerin Müslüman kimliğine sahip olmaları da yaptıkları işin İslami olduğunu göstermez. Ama bu gerçeğe rağmen İslam'ı hedef seçen ve karalamayı amaçlayan kapitalist medya ve işbirlikçileri, bu bombalama eylemlerinden kalkarak günlerce gündemi İslam'ın terörizmi besleyen bir din olduğu yalanı ve saptırmacasıyla doldurdular. İnsanlığı zulümattan aydınlığa çıkarma, insanları tevhid ve adaletle şereflendirme iddiasında olan vazgeçilmez bir dinin insanlara sunumu açısından bakıldığında, tabi ki İslam'ın ve Müslümanların kasıtlı olarak bu eylemlerle birlikte anılması ciddi bir olumsuzluğu, can sıkıntısını beslemiştir.

Yine bu eylemlerin Müslümanlarla irtibatlandırılması, eminlik ve güvenilirlik açışından İslami uyanış ve tebliğ çabalarını olumsuz yönde etkilemiş, dünya Müslümanlarının işini zorlaştırmıştır.

Bu eylemleri bahane eden İslam düşmanları, bir çok yakıştırmayı ve karalamayı kullanarak İslam'a ve Müslümanlara yönelik saldırılarını artırmış; bu nedenle de olayla hiçbir ilişiği ve irtibatı olmamasına rağmen soruşturma bahanesiyle bir çok Müslüman mağdur edilmiştir. Örneğin bu suçlamalarla oluşturulan yargısız infazlardan birisi de, Türkiye'de yasaklanan okuma haklarını Suriye'de kullanmak isteyen çoğu bayan olan bir grup öğrenci üzerinde gerçekleşmiştir. Jandarma'nın keyfi operasyonel ilişkileriyle ve şahıslarında Müslümanlara hakaret edilerek apar topar Türkiye'ye getirilen bu öğrenciler, uzun sorgulamalar ve işkencelerden sonra serbest bırakılmıştır. Ama oligarşik diktanın tetikçisi olan medya, hakları gasbedilen bu öğrencileri yalan bir şekilde olayla irtibatlandırarak günlerce bu öğrenciler, Müslümanlar ve İslam hakkında karalama kampanyası yürütmüş ve yargısız infazda bulunmuştur.

Hizbullah olaylarından sonra Türkiye'de son iki sene içinde İslami gruplar ciddi bir eylem yapmamışlardı. Sizce Türkiye'deki İslamcılar yeni bir döneme mi girdiler?

Türkiye'de Hizbullah sıfatlamasıyla gündeme getirilen İlim Grubu'nun eylemleri ile İslami grup ve çalışmaları aynı düzlemde tasniflememek gerekmektedir. Türkiye'de İslami grup ve çevrelerin büyük bir bölümü, kendi gerçekliklerinden kalkarak şiddeti bir yöntem olarak benimsememektedirler.

Şiddet denince, fiili bir bağımsızlık savaşı veren, ilkeli ve kitlesel özgürlük mücadeleleri ile; kitlesellikten, fiili ve açık mücadele şartlarından kopuk sansasyonel olan ve ilkeliliği gözetmeyen  eylemlerin aynı anlama gelemeyeceklerini hatırlatmak isterim. Bu konuda iki akademisyenin, Praksis Dergisi'nde, bu sene Brezilya'nın Porta Alegra şehrinde üçüncüsü düzenlenen Dünya Sosyal Forumu hakkında yaptıkları değerlendirmede verdikleri bir örnek dikkat çekiyor. Porta Alegra'deki toplantının son günü yürüyüş yapan yüz bini aşkın eylemcinin en fazla Filistin bayrakları taşıdığını bildiren yazarlar şunu soruyor:

-Acaba bu bayrakları taşıyanlar Filistin'den mi gelmişlerdi?

Cevap açıktı: Hayır. Filistinlilerin Brezilya'ya gelebilecek paraları yoktu ki. Filistin bayraklarını Venezüellalılar, Şilililer, Kübalılar, Arjantinliler, kırmızı derililer taşıyordu. Çünkü İntifada dünyayı ve özellikle Ortadoğu'yu ve Filistin'i sömürgeleştirmeye çalışan küresel kapitalizme ve ABD İmparatorluğu'na karşı bir halkın verdiği en meşru ve kitlesel bir mücadele. Bu mücadele kaybedilmemeli. Kaybedildiğinde sıra Güney Amerika'ya da gelecektir. O halde İntifada meşru bir mücadeledir ve desteklenmelidir.

İstanbul'daki bombalama eylemleri Filistin'deki eylemleri hatırlatmıyor mu?

Dedik ki, dünyada Siyonizm ve emperyalizme ciddi bir tepki var Türkiye'de de doğal olarak tepki söz konusu. Ancak bu tür haklı tepkilerle, hukuksuz ve adil olamayan şiddete dayalı tepkileri birbirine karıştırmamak gerek.  Siyonizm ve emperyalizme dönük tepkileri insani ve hukuki olarak tartışabiliriz ancak biz bu tepkilerin açık ve ilkeli olması gerektiğine inanıyoruz.

Patlamalardan hemen sonra olayın sorumluluğunu İBDA-C adlı bir grup üstlendi bu konuda neler söylemek istersiniz?

İBDA-C bu çapta bir eylemi gerçekleştirecek güçte ve yetenekte bir yapı değildir. Bu tür iddialar spekülatiftir.  

Almanya'da İBDA-C üzerinde çok duruldu.

İBDA-C ile irtibatlı olan Akademya Dergisi'nden olaylardan sonra yapılan bir açıklamada, öne sürülen iddialar yalanlandı, bunu dikkate almak gerek…

Bu çaptaki saldırıların, ancak büyük organizasyonların eğitiminden geçmiş kişi veya ekiplerce gerçekleştirilebileceğini düşünüyorum.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR