1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. İslami Kuruluşlardan Yeni Çatışma Sürecine Karşı Ortak Bildiri

İslami Kuruluşlardan Yeni Çatışma Sürecine Karşı Ortak Bildiri

Ekim 2010A+A-

 

17 Eylül tarihinde ortak bir basın bildirisi yayınlayan Akabe Vakfı, Anadolu Platformu,  Araştırma Kültür Vakfı, Fatih Akıncıları Derneği, Hikmet Vakfı, Mazlumder ve Özgür-Der gibi İslami kuruluşlar PKK'nın ilkin 20 Eylül tarihine kadar ilan ettiği ateşkesin bitimine doğru karşılıklı olarak silahların süresiz bir şekilde susması çağrısında bulundular. Ateşkes sürecinde yaşanan olumsuz gelişmelere ilişkin kaygıların dile getirildiği bildiride Kürt sorununun çözümüne ilişkin “anadilde eğitim” ve “genel af” gibi somut çözüm önerilerine de dikkat çekildi.

Bildirinin tam metni:

YENİ ÇATIŞMA SÜREÇLERİNE HAYIR!

SİYASAL ÇÖZÜM ÇABALARINI GELİŞTİRMEYE EVET!

Ramazan ayı başında PKK'nın tek taraflı ilan ettiği eylemsizlik kararıyla sağlanan nispi sükûnet ortamı 20 Eylül tarihinin yaklaşması ile birlikte yerini endişeli bir bekleyişe bırakmış durumda. Başta bölgede yaşayan Kürt halkı olmak üzere, ülke genelinde herkes yeniden çatışmalı bir sürece girilmesi korkusunu derinden hissetmekte. Bilindiği üzere PKK 20 Eylül tarihine kadar Kürt sorununun çözümüne yönelik somut adımlar atılmaması durumunda yeniden silahlı eylemlere başlayacağını duyurmuştu.

Açıktır ki, PKK'nın yeniden silahlı eylemlere yönelmesi yaklaşık 30 yıldır devam eden çatışmaları daha da derinleştirecek, bu da ülkenin bir kez daha şiddet sarmalına teslim olması sonucunu doğuracaktır. Oysa Kemalist sistemin dayatmacı, inkârcı, yasaklayıcı politikalarından kaynaklanan çok yönlü ve çok boyutlu sorunların altında on yıllardır ezilmiş Kürdüyle, Türküyle ve diğer etnik kökenlerden gelen insanlarıyla tüm toplumun ihtiyacı olan şey ise hiç kuşkusuz daha fazla çatışma değil, kardeşlik ve barışın tesisine yönelik çabaları artırmaktır. Aynı şekilde, silahların susması ve adalet temelinde Kürt sorununa çözüm çabalarının yoğunlaşması her iki yönlü milliyetçi körlüğü aşabilen tüm erdemli insanların talebidir. 

Sürecin bir hayli kırılgan bir niteliğe sahip olduğu göz önünde bulundurularak adımlar dikkatli atılmalıdır. Nitekim bu zaman zarfında gerek PKK gerekse de TSK, ardı ardına gerçekleştirdikleri icraatlarıyla şiddet ve nefreti besleyecek tutumlar sergilemişlerdir. Bu süreçte Hakkâri ve Şırnak'ta imamların öldürülmesi ve Kur'an kursu yakılması gibi sivillere dönük şiddet eylemlerinden kaçınılmamıştır. TSK ise Ramazan Bayramı arifesinde Hakkâri’de hiçbir eylem hazırlığı içinde olmadıkları halde PKK'lı bir grubu hedef almış ve gerçekleştirdiği operasyonla 9 kişiyi öldürerek bilhassa referandum sürecinde ortamın alabildiğine gerilmesini sağlamıştır. 

Tüm bu gelişmelerden çok daha vahim bir durum ise dün Hakkâri’de yaşanmış ve yola döşenen bir mayının patlatılması sonucunda bir yolcu minibüsündeki 9 vatandaş vahşice katledilmiştir. Resmi ağızlardan ilk andan itibaren "terör eylemi" olduğu iddialarına karşın olay yerinde elde edilen bulgu ve belgeler bu patlamanın askerî uzantılarının bulunduğuna işaret etmektedir. Nitekim ordunun kurumsal manada ateşkes sürecinden memnun olmadığına ve bilhassa derinlerine yuvalanmış Ergenekon yapılanması marifetiyle çözüm süreçlerini berhava etme eğilimine girdiğine ilişkin kuşkular kamuoyunun geniş bir kesimince paylaşılmaktadır.

Gelinen aşamada ateşkes sürecinin sona erdirilip çatışmaların yeniden başlatılmaması için herkes sorumlu davranmak zorundadır. PKK eylemsizlik kararını kalıcılaştırmalı ve provokatif olaylarla sürecin sabote edilmemesi için tüm silahlı unsurlarını ülke dışına çıkartmalıdır. TSK öncelikle siyasi erk ile olan konumunu doğru oturtarak bu konuda kendi başına bir strateji sürdürmemelidir. Hükümet ise TSK'nın bölgedeki tüm faaliyetlerinin bedelini ödeyen taraf olarak tüm bu faaliyetlerden sorumlu olduğu bilinci içinde kendi yetkisini TSK ile paylaşmamalıdır. Açıktır ki, Kürt sorununda TSK'nın hükümetten ayrı ya da ortak bir aktör görünümü hükümetin sorumluluğunu azaltmaz. Bu bağlamda gerek Hükümet gerekse de TSK on yıllardır inkâr ederek, yok sayarak görmezden gelinen Kürt sorununun operasyon mantığıyla ve şiddet araçlarıyla çözülmesinin mümkün olmadığını artık idrak etmelidir.

AK Parti hükümeti yetkisini vesayet odaklarıyla paylaşmak yerine son referandum sonuçlarını da doğru okuyarak halk iradesinin gereği olan sorumlulukla davranmalı ve gelgitlerle bir hayli güdükleşen açılım siyasetini daha fazla vakit kaybetmeden ciddi ve gerçekçi bir zemine taşımalıdır.

Bu noktada bizler İslami hassasiyete sahip kuruluşlar olarak, çatışma sürecinin kalıcı biçimde sona ermesi için ilgili tarafları şiddet politikalarını terk etmeye ve siyasi kanalları tıkamaya dönük yaklaşımlara son vermeye çağırıyoruz. Kuşkusuz resmi ideolojinin kimlik dayatma tavrından başlayarak, Kürt sorunu da dâhil olmak üzere tüm sorunları doğuran dayatmacı politikaların terk edilmesi meclisin ve hükümetin öncelikli sorumluluğudur.

Bu bağlamda Rabbimizin ayetlerinden biri olan farklı dil gerçeğine hürmet gösterilmesi ve anadilde eğitim hakkı da dâhil olmak üzere gasp edilen tüm hakların tanınması zorunludur. Aynı şekilde ülkemizde yaşanan sistematik cinnet halinin sona erdirilmesine katkıda bulunacağını düşündüğümüz bir adım olarak genel af konusunun da bir an önce kamuoyu gündeminde objektif ve soğukkanlı bir biçimde tartışmaya açılması adaletin gereğidir.

AKABE VAKFI ● ANADOLU PLATFORMU ● ARAŞTIRMA KÜLTÜR VAKFI ● FATİH AKINCILARI DERNEĞİ ● HİKMET VAKFI ● MAZLUMDER ● ÖZGÜR-DER

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR